Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GENEL.::. > Edebiyat > Makale ve Köşe Yazıları

Konu Kimliği: Konu Sahibi muhsin iyi,Açılış Tarihi:  26 Kasım 2013 (16:44), Konuya Son Cevap : 14 Mayıs 2015 (02:55). Konuya 25 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı1Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 26 Kasım 2013, 16:44   Mesaj No:1
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:muhsin iyi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 14028
Üyelik T.: 30 Temmuz 2011
Arkadaşları:5
Cinsiyet:
Mesaj: 143
Konular: 88
Beğenildi:29
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi


Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç--Muhsin İyi
İki yıl kadar önce bir dostumun cep telefonunun duvar resminde Arapça imlalı bir Hiç yazısı gördüm. Onu pek beğendim. Dostum benim cep telefonuma ilgili yazıyı aktardı.

Cep telefonumda bu Hiç yazısını görenlerin çoğu, bunun ne anlama geldiğini benden sordular. Ben onları kısaca bilgilendirince onlardan bazıları, Hiç yazısının kendi cep telefonlarının duvar resmini de süslemesini arzu ettiler. Onlarca kişi benden bu şekilde Hiç yazısını aldılar. Kim bilir, onlar da kaç kişiye böyle Hiç yazısını aktardılar

Elbette güzel ve anlamlı şeyler paylaşılmalı. Çoğalmalı, çoğaltılmalı. Bunlara vesile olanlardan Allah (c.c.) razı olsun

Hiç bir sembol ve slogandır. Arkasında büyük ve engin bir düşünce, felsefe, ideoloji yatar. Tasavvufun da köşe taşıdır. Dosdoğru anlaşılırsa insana yüce haller, manevi makamlar bağışlar.

Her şeyde olduğu gibi Hiçin de bir negatif bir de pozitif yönü bulunmaktadır. Olumsuz tarafını felsefe yüklenmiştir. Buna Nihilizm (Hiççilik) denmektedir. Burada Hiç nefsin arzularına hitap etmektedir. Bu felsefi ekole bağlı olanların temel sorunu, nefsi sınırlayan, kısıtlayan, engelleyen her şeyi özellikle ahlaki, dini kuralları yok saymaktır. Ortadan kaldırmaktır. Çöpe atmaktır. Her ne kadar Nihilistler siyasi, sosyal, felsefi alanlarda da tam bir özgürlük, hiçbir tabu tanımama, hiçbir şeye inanmama, bağlanmama gibi iddiaları dile getirseler de temel sorunları din ve ahlak cephesinde görülür.

Bir insan bu Hiççilik felsefesine bağlandığı zaman içgüdülerini adeta ilah edinmiş gibi olur. Çünkü içgüdülere az çok nizam veren din ve ahlak kurallarıdır. Onları ortadan kaldırdığımızda, hiç olarak gördüğümüzde içgüdüler, her türlü denetimden ve nizamdan uzak bir anlayışla adeta hortlarlar. Toplumda büyük suçların, ahlaksızlıkların işlenmesine neden olurlar. Din ve ahlak kuralları, insanların cinsel hayatlarını düzenler, cinsel sapıklığa, sapmaya düşmelerini engeller, içgüdüleri denetim altına alır.

Nefis ve şeytanlar, insanların zinaya, cinsel sapıklıklara ve sapkınlıklara düşmeleri yönünde sürekli olarak vesvese verirler. Kişinin sahip olduğu bazı değerler, özellikle din ve ahlak kuralları onu bunlardan alıkoyabilir. Şayet bir insan Ben felsefi bir görüş olarak Hiççiliği benimsiyorum. diyorsa, o nefse ve şeytanlara bu konularda adeta davetçi çıkarmış gibi olur. Onun nezih, temiz bir hayatı yaşaması artık çok zorlaşır. Çünkü nefis ve şeytanlar nasıl olsa bu kişi din ve ahlak kurallarına bağlı değil, onların varlığına bile karşı diyerek, her vesile ile ilgili kişinin cinsel hayatını alt üst etmek için komplolar kuracaktır.

Tabii Hiççilik felsefesini benimseyip de zinadan ve cinsel sapıklıktan, sapkınlıktan uzak insanların varlığını da inkâr etmemek, bu felsefi ekole bağlı her insana olumsuz bir gözle bakmamak da gerekir. Yüce dinimiz insanlar hakkında suizannı yasaklamış, her insana hüsn-i zanla bakmayı emretmiştir. Elbette dini ve ahlaki kurallara saygılı olup da Hiççiliği siyasi ve felsefi gibi düzlemlerde uygulamak isteyen kişiler de bulunabilir. Böyle olduklarını iddia eden bir ikisine ben rastladım. Onlara pek inanmasam da iddialarına saygı göstermek gerektiğini düşündüm.

Bir insan, karşı cinsten çekici ve hoş birisi ile karşılaştığı zaman ona karşı biraz meyil hissedebilir. Bu normaldir. Çünkü her birimiz nefis sahibiyiz. Kişi, dini ve ahlaki değerlere sahipse, bunu ona göre ölçüp değerlendirir. Estağfirullah! diyerek gözünü, gönlünü o kişiden çeker. Nefsine ve şeytanlara uyarsa bu meyli önce hareket ve ses tonu gibi çeşitli dillerle karşı tarafa sezdirebilir. Biraz cesaret alırsa ona yakınlaşabilir. Açık bazı tekliflerde bulunabilir. Şayet karşı taraf din ve ahlak yönü ile güçlü ise, bundan hemen utanır ve kaçma refleksi ile tepki gösterir. Eğer daha güçlü bir karaktere sahipse kızabilir, çeşitli birimlere, kişilere şikâyetçi olabilir. Böyle birisi, yani dini ve ahlaki yönü güçlü birisi bu tür bir teklifi hoş görürse dinin ve toplumun meşru ilişki ölçülerinin dışına pek çıkmak istemez. Çeşitli şekillerde ilişkiyi meşru zeminde sürdürme yollarını arar, sunar. İşte Nihilist birisi böyle konularda utanmayı ve kaçmayı, din ve ahlak kurallarını, toplumu küçük gördüğü, onlara değer vermediği, onları hayatından dışladığı için farklı düşünmekte ve genellikle nefsinin ve şeytanların istediği doğrultuda hareket etmektedir. Zinaya veya bazı sapkın ilişkilere çok kolaylıkla düşebilmektedir. Toplumun temeli olan aile kurumunu yıkıcı, yozlaştırıcı etkilerde bulunabilmektedir. Tabii her Nihilisti bu kefeye koymamayı yukarıda belirttik.

Kısacası Nihilizmde Hiç olan şey, genellikle dini ve ahlaki kurallardır. Tek var olan şey ise, nefsin arzularıdır. Amaç nefsin arzularını her sahada hâkim kılmak, ilah edinmektir.

Şimdi asıl konumuza dönelim. Hiççiliğin negatif yönünü, felsefeye bakan tarafını bir yana bırakalım. Pozitif cephesine değinelim.

Hiç tasavvufun ideolojisinin sembolü ve sloganıdır. Tek bir kelime ile tasavvufun temeli ve ideolojisi olan vahdet-i vücut düşüncesini taşır, ifade, hatta izah eder. O kadar derin bir kelimedir

Hiç tasavvufta derin anlamlı bir kelimedir. Ama bunun yanında öz ve açık bir anlama da sahiptir. Sadece bu anlamı ile vahdet-i vücut düşüncesini de taşıyabilir: Öz ve açık anlamı ile Hiç, kişinin kendi nefsinin ve varlık âleminin yok olduğunu, asıl var olanın yalnız Allah olduğunu anlatır.

Hiç Allahtan başka gerçek varlık yoktur, demektir. Öncelikle kişinin varlığını, nefsini yadsır. Tek gerçek varlığın Allah (c.c.) olduğunu vurgular. Bu açıdan İslama girişte söylenilen parolayı, yani kelime-i tevhidi tasavvufi anlamı ile tefsir eder.

Nefis makamları kelime-i tevhidi tasavvufi anlamı ile zikretmedikçe aşılamaz. Normal anlamı ile yani Allahtan başka ilah yoktur anlamı ile kelime-i tevhit zikredilirse sevap kazanılır, günahlar dökülür. Ama tasavvufi anlamı ile kelime-i tevhit zikredilirse bunların yanında nefis yağ gibi erimeye ve nefis makamları hızla kat edilmeye başlanır. Allahın (c.c.) rızasına erişilir.

Kelime-i tevhidi tasavvufi anlamı ile zikretmek kolay değildir. Bunun için ölüm murakabeleri (tefekkür-i mevt), vahdaniyet murakabeleri alışkanlık haline gelmiş olmalıdır. Yani bu derslerle nefis iyice hal sahibi olduktan sonra kelime-i tevhidi bu tasavvufi anlamı ile zikretmek mümkün olur.

Eskiden tekke ve dergâhların girişlerinde genellikle bu Hiç yazısı bir tabloda veya levhada gözlere çarpardı. Daha doğrusu insanların adeta gözlerine sokulurdu. Onların görmeleri sağlanırdı. Bununla pek çok faydalar mülahaza edilirdi, amaçlanırdı.

Bir kısım insanlar tekke ve dergâhlara psikolojik rahatsızlıklarından, sinir hastalıklarından şifa bulmak için geliyorlardı. O zamanlar tekke ve dergâhların bu gibi toplumsal hizmetleri de vardı. Hiç onların bu tür dertlerine en büyük şifaydı. Çünkü nefsine Hiç dersini günde en az beş dakika kadar veren bir kişinin bütün psikolojik ve sinir rahatsızlıkları sabunun suda erimesi gibi yavaş yavaş ortadan kalkar. Yok olur.

Her türlü psikolojik ve sinir rahatsızlıkları nefsin komplekslerinden kaynaklanır. Olumsuz yaşantılar ve duygular nefiste kendini savunmak için kompleksler meydana getirir. Kompleksler olumsuz yaşantıların bilinçaltına bastırılması sonucu oluşur. Negatif duygular buralardan kaynaklanır ve insan ilişkilerinin sağlıklı olmasını önlerler. İşte nefse talim edilen günde beş dakikalık bir Hiç dersi onun bütün komplekslerini yavaş yavaş ortadan kaldırır. İnsanı ahlaki açıdan üstün duruma doğru yükseltmeye de başlar.

Hiç olduğunu günde birkaç dakika tefekkür eden bir kişi bir başka insana karşı kibir, küçük görme, haset, nefret, intikam, çekememezlik gibi olumsuz duyguları duyamaz. Duysa da bunlar Hiç tefekkürü ile yavaşa yavaş erirler ve yok olurlar.

Ben Hiç olduğuma göre bu tür olumsuz duygularım benden de hiçtirler. Hiçliğini duyumsayan bir insanda varlık ve benlik kalmaz. Dünyaya karşı şehveti sakinleşir. Başka insanlara karşı olumsuz duygular duyması için bir nedeni de olmaz. Böyle olunca da insanların psikolojik ve sinir rahatsızlıkları da ortadan kalkar.

Üst katımızda oturanlar iki yıldır evlerini tamir ediyorlar. Daha doğrusu ev sahibi kendi çapında bir usta. Gündüz işine gidiyor. Akşamları ve pazar günleri evini tamir etmeye çalışıyor. Bunun için de bize mazeret bildirdi, bizden özür diledi. Tamir sesleri eşimi sinir hastası yaptı. Psikolojisini bozdu. Ben ise önceleri bundan büyük bir rahatsızlık duyarken sonraları bu rahatsızlık duygusunu irdeleyince onda nefsin bazı olumsuz damarlarını keşfettim. İnsan kendisinin bir hiç olduğunu biraz tefekkür edince başkalarına karşı pek öfkelenemiyor. Çok anlayışlı biri haline gelebiliyor. Bambaşka bir insan oluyor. Sabrı yudum yudum tadabiliyor. Bundan da büyük bir keyif alabiliyor. Bunu bu hadisede daha bir yakinen anladım. Hadis-i şerifte belirtildiği üzere sabır imanın yarısıdır. Yüce Allah (c.c.), sabredenlere mükâfatlarını hesapsız vereceğini söylüyor (bk. Zümer suresi, 10). Bu müjdeler bile bizleri bu gibi durumlarda yeterli derecede sabırlı kılabiliyor.

Bir insan başkalarına karşı niçin öfke, kin, haset gibi olumsuz duyguları duyar? Çünkü karşı taraftaki insanları küçük görmektedir. İnsan kendisinden üstün ve büyük kişilere karşı bu olumsuz duyguları duymaz. Bilakis onlara karşı bir hayranlık besler. Oysa bu büyüklük davası insana yakışmaz. Şeytana has bir sıfattır. O, Hz. Âdeme (a.s) karşı böyle büyüklendi. Hem cennetten oldu hem de Allahın lanetine müstahak oldu. Şayet bir insan nefsine her gün birkaç dakika bu Hiç dersini uygulasa bu olumsuz duygulardan tamamen uzaklaşır. Melekler gibi saflaşır. Manevi haller yaşamaya başlar. Nefsi de ileri makamlara doğru yükselir.

Namazda ihsan hali ile huşua daldığımızda, sonra da kendimizi Allah (c.c.) karşısında bir Hiç olarak gördüğümüzde ilgili hal daha da derinleşir. Namaz çok feyizli ve nurlu olur.

Hiç hali kadar şeytanları çaresiz, perişan bırakan başka bir şey bilmiyorum. Hiç hali olmasaydı şeytanların elinden kurtulmak ve onlara karşı zafer elde etmek mümkün olmazdı. Bu sözlerimi kalp gözü ile nurları müşahade etmiş ve tecelli-i nura gark olmuş kişiler anlayabilir.

Mevlananın Mesnevisini değişik zamanlarda baştan sona üç kere okumak nasip oldu. İkinci okuyuştan sonra kendime şu soruyu sordum: Bunca hikâye içerisinde tasavvufi mesaj açısından en etkili dersi hangisi verdi? Aklıma iki hikâye geldi. Bu iki hikâyeyi iyi okuyup anlayana büyük bir ders verilir, diye düşündüm. Hatta bu yolda büyük nasiplere kavuşur. Tasavvufun özünü anlar, kanaati bende oluştu. Sonra, Mesneviyi üçüncü kez baştan sona okumak nasip oldu. Aynı soruyu bir daha kendime sordum. Kendi kendime aynı cevabı yineledim. Aynı sonuca ulaştım. Görüşümde bir değişiklik olmadı.

Evet, bu iki hikâyenin diğer yüzlerce hikâyeden ayrılan yönü, tasavvufun temel konusunu doğrudan işlemeleriydi. Yani bu iki hikâye Hiçi temel konu olarak almışlardı. Çok etkili bir şekilde bu temayı adeta insanın kafasına kazıyorlardı.

Ben bu iki hikâyeyi çok tefekkür ediyorum. Her zaman aklıma gelirler. Özellikle bir manevi güç almak istediğimde şuurum derhal bu iki hikâyeye yönelir, manevi açıdan adeta şarj olurum. Öyle ki, bu benim için adeta Hiçi murakabe etmek gibi bir şey oldu. Onlar bana çok şey öğrettiler.

Burada kısaca bu iki hikâyeyi özetlemek istiyorum:

Birinci hikâye şöyle:
Tacirin birisinin bir papağanı vardı. Onu bir kafeste besliyordu. Tacir bir gün Hindistana gitmeye niyetlendi. Ev halkına veda etti. Onlara Hindistandan sizlere ne getireyim, diye sordu.
Sıra papağandan ayrılmaya gelmişti. Tacir kuşuna da aynı soruyu sordu. Papağan efendisine dedi ki:
-Benim vatanıma gidiyorsun. Orada nice papağanlar vardır. Ancak onlar benim gibi bir kafeste mahpus değillerdir. Kimi yeşillikler içerisinde bahçede, kimi dallardadır. Onlara benden selam söyle. Onlara de ki: Benim papağanım sizlere hasret çekiyor. O bir kafeste esirdir. Sizler ise özgürsünüz. Ona bu sıkıntıdan kurtulması için bir öğüt veriniz.
Tacir Hindistana vardı. Sahralarda pek çok papağan gördü. Onlara selam verip kendi papağanından bahsetti. Ansızın bu papağanlardan birisi titremeye başladı. Kendisinden geçti. Yere serildi.
Tacir papağanı öldü sandı. Verdiği bu haberden dolayı pişman oldu. Üzüldü. Kendi papağanın bununla akraba olduğunu, bunun için kederinden dolayı öldüğünü düşündü.
Tacir ticaretini bitirerek evine döndü. Hediyelerini dağıttı. Papağan kendi hediyesini isteyip oradaki ahvalden sordu.
Tacir papağana üzüntü ve pişmanlığını belirttikten sonra Hindistanda bir papağanın kendi papağanının durumundan haberdar olunca titreyip yere düştüğünü ve öldüğünü söyledi.
Papağan bu hikâyeyi işitince o da tıpkı Hindistandaki papağan gibi titredi, yere düşüp öldü.
Tacir papağanı kafesten alıp dışarı attı. Papağan uçup yüksek bir ağacın dalına kondu.
Tacir bu duruma şaşıp kaldı. Nedenini papağandan sordu. Papağan şöyle dedi: Hindistandaki papağan fiil ve hareketleriyle bana ders verdi, nasihat etti. Hal dili ile bana dedi ki, seni sesin esarete düşürdü. Kendini ölü gibi gösterirsen kurtulacaksın. Sözlerini tamamlayan papağan Hindistanın yolunu tuttu.

Her birimiz papağan misali ten kafesinde esiriz. Nefsimize ve dünyaya bağlıyız. Şayet Hindistandaki papağan gibi birisinden yani bir mürşid-i kâmilden ders alırsak marifete ve hakikate ulaşabiliriz. Bu ten kafesinden kurtulmanın yolu tacirin papağanı gibi ölmeden önce ölmenin, yani Hiç olmanın sırrına ermektir.

İkinci hikaye şöyle:
Arslan, kurt, bir de tilki avlanmak için dağa, ormanlığa gitmişlerdi. Savaşçı bir arslanın peşine takılan elbette eli boş dönmez. Kısa zamanda bir dağ sığırı, bir keçi, bir de semiz bir tavşan avladılar. Avları sürükleye sürükleye dağdan ormana getirdiler.
Kurt ile tilki açgözlü bir tavır takındılar. Hisselerine düşecek etleri düşünmeye başladılar. Ağızları sulanarak daha çok et yemenin hayalini kurdular. Arslan ferasetiyle kurt ve tilkinin kalbinde geçirdiği şeyleri bildi. Yüzlerine gülmesine rağmen içten içe öfkelendi. Huzurunda bu tür bir edepsizliği cezasız bırakamazdı. Onlara bir ders vermek istedi.
Arslan kurdu imtihan etmek için av hayvanlarını aralarında paylaştırmasını istedi. Kurt dedi ki: Padişahım, yaban sığırı senin payın olsun. O da büyük, sen de büyüksün. Orta boyda, irilikte olan keçi de benim olsun. Tavşan da tilkiye uygun bir av.
Arslan kükreyerek söylediklerini bir daha tekrar etmesini emretti. Sonra kurdu yanına çağırdı. Bir pençe darbesiyle canını aldı. Kurdu cansız yere serdi.
Arslan, kendi kendine şöyle dedi: Ey koca kurt, madem hayvanlar padişahının önünde kendini ölü saymadın. Cezanı gör. Biz onlardan intikam aldık (Araf suresi, 136). ayet-i kerimesinin hükmü budur.
Ondan sonra arslan yüzünü tilkiye çevirdi. Haydi, dedi, bunları aramızda sen pay et!
Tilki arslana şöyle dedi: Ey yüce padişah, şu semiz öküz, senin kuşluk yemeğin olsun. Şu keçiden de aziz padişahımızın öğle yemeği için yahni yapılır. Tavşan ise lütuf ve kerem sahibi padişaha akşamleyin bir çerez olur.
Arslan: Ey tilki, dedi, bu hakça paylaşmayı nasıl öğrendin? Tilki: Ey cihan padişahı, dedi, bunları ben kurdun başına gelenlerden öğrendim.
Arslan: Mademki kendini bizim aşkımızda fani eyledin. Avların üçü de senin olsun. Al götür!
Arslan sözlerine şöyle devam etti: Ey tilki, sen tamamıyla biz oldun. Bizim oldun. Artık seni nasıl incitebiliriz? Biz de seniniz. Bütün hayvanlar da senin. Artık yedinci kat göğün üstüne ayak bas, yüksel!
Tilki, arslan bunu bana kurttan sonra teklif etti diye yüzlerce şükürde bulundu.
Akıllı insanlar Firavunların, Ad kavminin başına gelenleri duyunca şu varlıktan da geçer, hırs ve gururu da bırakır. Varlıktan, kendini büyük görmekten vaz geçmezse bu sefer onun halinden, sapkınlığından başkaları ibret alır.

Her insan, aslında kurt gibi düşünür. Akıl mantık bunu gerektirir. Kurt burada aklı ve mantığı temsil eder. Ama bu hikâyede yüce Allahı (c.c.)temsil eden arslan bundan razı değildir. Gerçi kurt akıl ve mantığı şeriata ters değildir. Görünüşte büyük bir adaleti de temsil etmektedir. Fakat ilahi aşk yolunda bu kurt aklı ve mantığı beş para etmez. İlahi aşk yolunda kadere itirazsız teslim olmak, hatta her şeyde hayırda ve şerde yüce Allahtan razı olmak gerekir. Onun için yüce Allahın (c.c.) karşısında Hiç olmak ancak bu ayrıcalığı sağlar. Onun lütuf ve ihsanlarına sonsuz bir güvenle bağlı olmak, bela ve musibetlerine güzelce sabretmek ilahi aşkın bir gereğidir. Yoksa bu yolda bir milimetre bile ilerleme olmaz. Tilki gibi hadiselerden ibret almak da büyük bir makam ve derecedir. Kurt gibi bu ilahi aşk yolunda tamamen nasipsiz olmaktansa tilki gibi taklidi, zoraki bir yol tutmak da bir kardır. Büyük kazanç sağlar.

Yüce Allah (c.c.) nefsimizi tanımayı ve ona hiçbir değer vermemeyi nasip eylesin. Âmin.
Muhsin İyi

[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
kurbanım beğendi.
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi muhsin iyi 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Amel Defteri, Hesap Kitabı/Muhsin İyi Makale ve Köşe Yazıları zülcenaheyn2 32 12190 10 Temmuz 2014 13:08
İhlâs, İhlas Nedir/Muhsin İyi Makale ve Köşe Yazıları zülcenaheyn2 2 2737 11Haziran 2014 10:41
Vahdet-i Vücut, Vahdet-i Vucud (3)/Muhsin İyi Makale ve Köşe Yazıları ali70 7 3257 10 Mayıs 2014 14:43
Namaz Kılmanın Mahiyeti, Bazı Faziletleri,... Makale ve Köşe Yazıları muhsin iyi 0 2200 17 Nisan 2014 18:23
İman ile Kaygı/Muhsin İyi Makale ve Köşe Yazıları valentino06 2 3133 09 Mart 2014 08:41

Alt 26 Kasım 2013, 17:27   Mesaj No:2
Medineweb Emekdarı
YaŞuHa - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:YaŞuHa isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13867
Üyelik T.: 24 Mayıs 2011
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Yaş:31
Mesaj: 1.005
Konular: 399
Beğenildi:29
Beğendi:5
Takdirleri:53
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Muhsin abi yazılarınısı okuyorum ve çok begenerek okudugum bir yazarsınıs
teşekkür ederim
nur olun inşallah
__________________
Alıntı ile Cevapla
Alt 28 Kasım 2013, 21:20   Mesaj No:3
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:melek859 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 31543
Üyelik T.: 29 Eylül 2013
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Mesaj: 12
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi



Nefis makamları kelime-i tevhidi tasavvufi anlamı ile zikretmedikçe aşılamaz. Normal anlamı ile yani Allahtan başka ilah yoktur anlamı ile kelime-i tevhit zikredilirse sevap kazanılır, günahlar dökülür. Ama tasavvufi anlamı ile kelime-i tevhit zikredilirse bunların yanında nefis yağ gibi erimeye ve nefis makamları hızla kat edilmeye başlanır. Allahın (c.c.) rızasına erişilir.

Kelime-i tevhidi tasavvufi anlamı ile zikretmek kolay değildir. Bunun için ölüm murakabeleri (tefekkür-i mevt), vahdaniyet murakabeleri alışkanlık haline gelmiş olmalıdır. Yani bu derslerle nefis iyice hal sahibi olduktan sonra kelime-i tevhidi bu tasavvufi anlamı ile zikretmek mümkün olur.



Her birimiz papağan misali ten kafesinde esiriz. Nefsimize ve dünyaya bağlıyız. Şayet Hindistandaki papağan gibi birisinden yani bir mürşid-i kâmilden ders alırsak marifete ve hakikate ulaşabiliriz. Bu ten kafesinden kurtulmanın yolu tacirin papağanı gibi ölmeden önce ölmenin, yani Hiç olmanın sırrına ermektir.


Akıllı insanlar Firavunların, Ad kavminin başına gelenleri duyunca şu varlıktan da geçer, hırs ve gururu da bırakır. Varlıktan, kendini büyük görmekten vaz geçmezse bu sefer onun halinden, sapkınlığından başkaları ibret alır.

Fakat ilahi aşk yolunda bu kurt aklı ve mantığı beş para etmez. İlahi aşk yolunda kadere itirazsız teslim olmak, hatta her şeyde hayırda ve şerde yüce Allahtan razı olmak gerekir. Onun için yüce Allahın (c.c.) karşısında Hiç olmak ancak bu ayrıcalığı sağlar. Onun lütuf ve ihsanlarına sonsuz bir güvenle bağlı olmak, bela ve musibetlerine güzelce sabretmek ilahi aşkın bir gereğidir. Yoksa bu yolda bir milimetre bile ilerleme olmaz. Tilki gibi hadiselerden ibret almak da büyük bir makam ve derecedir. Kurt gibi bu ilahi aşk yolunda tamamen nasipsiz olmaktansa tilki gibi taklidi, zoraki bir yol tutmak da bir kardır. Büyük kazanç sağlar.

Yazılarınız için çok teşekkürler. İlk sorum kelime-i tevhid'in tasavvufi anlamda zikredilmesi için belirli bir aşamanın geçilmesi gerektiğini belirtmişsiniz. Bunu beklemeden zikretmenin bir sakıncası var mıdır?
Hal sahibi olmaktan tam olarak ne anlamalıyız? Genellikle tasavvuf ehline soru sorulduğunda kalple ilgili manevi hallerden bahsetmekten kaçınıp, daha bir şey hissedemedik olamadık gibi cevaplar veriyorlar. Ya da gerçekten doğruyu söylüyorlar.
Hiç olmak anlatıldığından çok daha zor olsa gerek. Bu konuda yapılması gerekenler sıralanacak olsa önce hangi konuda hiçliğimizi hissetmeliyiz?
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Kasım 2013, 11:43   Mesaj No:4
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Uyarıcı isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 32986
Üyelik T.: 01 Kasım 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 29
Konular: 0
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Arslan: Ey tilki, dedi, bu hakça paylaşmayı nasıl öğrendin? Tilki: Ey cihan padişahı, dedi, bunları ben kurdun başına gelenlerden öğrendim.
Arslan: Mademki kendini bizim aşkımızda fani eyledin. Avların üçü de senin olsun. Al götür!
Arslan sözlerine şöyle devam etti: Ey tilki, sen tamamıyla biz oldun. Bizim oldun. Artık seni nasıl incitebiliriz? Biz de seniniz. Bütün hayvanlar da senin. Artık yedinci kat göğün üstüne ayak bas, yüksel!

Muhsin iyiden-

Bu makalede hiç lik olarak kast edilen şey aslında bilindik manasıyla vahdeti vücut anlayışıdır.Bu felsefe ve inanca göre Aslan (Ki Allah’a sığınıyoruz) Allah Tilki ise Şeyh yani bu felsefeye göre Ermiş kişidir.

Yine bu felsefeye göre Şeyh yani Tilki büyük zekasıyla büyük mükafatı hak etmiş ve Aslan yani Allah onu katına doğru çekmeye başlamıştır.


Yine bu felsefeye göre Tilki yani Şeyh son katmanda Aslan yani Allah’ın arşına ulaştığında Tilki Yani Şeyh aslında Kendisinin bir Aslan yani Allah olduğunu anlar.


Aslında doğadaki tüm canlı varlıklarda bu felsefede Aslanın bir hakiki parçası oldukları algısı vardır.Zira bu durum doğada olan her canlının ulaşabildiği bir makam değildir.

Sözün özü şudur her canlı aslında Aslandır yani haşa Allahtır,zira bu durum ona gizlidir.Bu makalede anlatılmak istenen şey budur.Şu cümlelere dikkat ettiğimizde ? (Biz de seniniz. Bütün hayvanlar da senin.alıntı ) mesele daha net olarak anlaşılır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Kasım 2013, 23:23   Mesaj No:5
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:melek859 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 31543
Üyelik T.: 29 Eylül 2013
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Mesaj: 12
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Alıntı:
Uyarıcı Üyemizden Alıntı Mesajı göster
Arslan: Ey tilki, dedi, bu hakça paylaşmayı nasıl öğrendin? Tilki: Ey cihan padişahı, dedi, bunları ben kurdun başına gelenlerden öğrendim.
Arslan: Mademki kendini bizim aşkımızda fani eyledin. Avların üçü de senin olsun. Al götür!
Arslan sözlerine şöyle devam etti: Ey tilki, sen tamamıyla biz oldun. Bizim oldun. Artık seni nasıl incitebiliriz? Biz de seniniz. Bütün hayvanlar da senin. Artık yedinci kat göğün üstüne ayak bas, yüksel!

Muhsin iyiden-

Bu makalede hiç lik olarak kast edilen şey aslında bilindik manasıyla vahdeti vücut anlayışıdır.Bu felsefe ve inanca göre Aslan (Ki Allah’a sığınıyoruz) Allah Tilki ise Şeyh yani bu felsefeye göre Ermiş kişidir.

Yine bu felsefeye göre Şeyh yani Tilki büyük zekasıyla büyük mükafatı hak etmiş ve Aslan yani Allah onu katına doğru çekmeye başlamıştır.


Yine bu felsefeye göre Tilki yani Şeyh son katmanda Aslan yani Allah’ın arşına ulaştığında Tilki Yani Şeyh aslında Kendisinin bir Aslan yani Allah olduğunu anlar.


Aslında doğadaki tüm canlı varlıklarda bu felsefede Aslanın bir hakiki parçası oldukları algısı vardır.Zira bu durum doğada olan her canlının ulaşabildiği bir makam değildir.

Sözün özü şudur her canlı aslında Aslandır yani haşa Allahtır,zira bu durum ona gizlidir.Bu makalede anlatılmak istenen şey budur.Şu cümlelere dikkat ettiğimizde ? (Biz de seniniz. Bütün hayvanlar da senin.alıntı ) mesele daha net olarak anlaşılır.
bana bu yorum pek hoş gelmedi açıkçası. rahatsız edici.
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Kasım 2013, 23:43   Mesaj No:6
Medineweb Acemi Üyesi
enes - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:enes isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 27
Üyelik T.: 16Haziran 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 49
Konular: 1
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Alıntı:
melek859 Üyemizden Alıntı Mesajı göster
bana bu yorum pek hoş gelmedi açıkçası. rahatsız edici.
eğer doğrularınızdan emin iseniz neden rahatsız oldunuz ?
eğer doğrularınıza limon sıkıyorsa,eleştirileri doğrularınıza tedavi edici fırsatlara çevirebilirsiniz.
yok eğer eleştirilerin doğru olmadığını düşünüyorsanız,doğrularınızı ileri sürer karşı tarafı doğrularınıza kazandırırsınız.
yukarıdaki makale vahdeti vucud atmosferinde kaleme alınmış.ama uyarıcının uyarısı da kayda değer bir uyarı idi.makale baştan sona dikkatle okunursa vahdeti vucut düşüncesine hizmet etmektedir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 30 Kasım 2013, 19:51   Mesaj No:7
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:melek859 isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 31543
Üyelik T.: 29 Eylül 2013
Arkadaşları:6
Cinsiyet:
Mesaj: 12
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Alıntı:
enes Üyemizden Alıntı Mesajı göster
eğer doğrularınızdan emin iseniz neden rahatsız oldunuz ?
eğer doğrularınıza limon sıkıyorsa,eleştirileri doğrularınıza tedavi edici fırsatlara çevirebilirsiniz.
yok eğer eleştirilerin doğru olmadığını düşünüyorsanız,doğrularınızı ileri sürer karşı tarafı doğrularınıza kazandırırsınız.
yukarıdaki makale vahdeti vucud atmosferinde kaleme alınmış.ama uyarıcının uyarısı da kayda değer bir uyarı idi.makale baştan sona dikkatle okunursa vahdeti vucut düşüncesine hizmet etmektedir.
Aşağıdaki bilgileri Sorularla İslamiyet adlı siteden aldım. Doğru bir anlayış olarak görüyorum.
vahdet-i vücut meşrebindeki bir velî, “istiğrak” dediğimiz mânevî sarhoşluk hâline girdiğinde varlığı sadece vacip varlığa hasreder, mümkinin varlığını inkâr eder. “Lâ mevcude illâ hu” yâni “Ondan başka varlık yoktur.” der.

Bu sözün cezbe hâlinde, mânevî sarhoşluk hâlinde söylendiği açıktır. Zira, Ondan başka varlık olmasa, bu sözün de söylenememesi gerekirdi. Ama, bu sözü söyleyen zât o anda bunu da düşünecek halde değildir.
Bir aynayı güneşe karşı tuttuğunuzda güneş o aynada görünür. Onun nuruyla ayna da aydınlanır. O da ışık saçmaya başlar. Bu ayna şuurlu olsa, güneşin nurunu kalbinde taşır, ona iman eder ve kendisindeki bütün renklerin, ışığın, hararetin hep ondan geldiğini bilir, ona minnettar olur. Bu şuurlu aynanın güneşe doğru yaklaştığını farz edelim. Yaklaştıkça güneşten daha fazla ışık alacak, daha çok parlayacak, diğer yandan, daha fazla ısınacak, yanacaktır. Ayna güneşe yaklaştıkça onda, güneşin görüntüsü dışında kalan saha gittikçe azalır. Ve sonunda aynanın tamamı güneşin nuruyla dolar. Artık onun kalbinde başkasına yer yoktur. Yaklaşma devam ettikçe, ışığın şiddetinden ayna kendini göremez olur. Şiddetli hararet ve nur ile kendinden geçer, istiğrak hâline girer. Artık ne kendisi kalmıştır ortada, ne de ışığı. İşte o ayna bu halde iken, “Güneşten başka bir şey yoktur.” derse, bu onun mânevî sarhoşluğunun ifadesidir.
Hani bazı ilâçlar vardır, üzerine not düşülmüştür; “Çocukların ulaşamayacağı yerlerde muhafaza ediniz.” diye. Bu meşrep de öyle. Şartı, “ehass-ı havas” yâni hasların hası olmak. Velâyetin en ileri derecelerinde bulunmak. Onlara da her zaman tavsiye edilmiyor.; sadece istiğrak-ı mutlak hâlinde geçerli. Yâni tevhit denizinde tam gark olup, o deryada boğulup, Allah’tan gayrı ne varsa hepsinden alâkayı kestikleri zaman “lâ mevcude illâ hu” diyebiliyorlar.
Öte yandan, bu meşrebi uyanık halde iddia etmek etmek, Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin tecellilerini hayal ve vehim derecesine indirmek gibi büyük bir cinayettir. Rızık hayal olunca Cenâb-ı Hakk’ın rezzakiyeti de, hâşâ, hakiki olmayacaktır. Mahlûkata hayal dediniz mi Allah’ın yaratıcılığı da hayalî olur. Hayâlî şeyleri yaratmak için sonsuz bir kudret, irade gerekmeyeceğinden bütün ilâhî sıfatların ulviyetleri de gizlenecektir. Sadece Allah’ın zâtına nazar edilmekle, sıfatlara, fiillere, isimlere ve onların tecelli ettiği olan mahlûkata bakılmayacaktır. Bunun ise velâyette yüksek bir meşrep olmayacağı açıktır.
Selam ve dua ile...
Sorularla İslamiyet
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Aralık 2013, 19:35   Mesaj No:8
Medineweb Site Yöneticisi
Medine-web - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Medine-web isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:7
Cinsiyet:Erkek
Yaş:49
Mesaj: 2.988
Konular: 339
Beğenildi:1172
Beğendi:346
Takdirleri:7784
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

bu alan çok ama çok riskli bir bölge.bu alana girmeden önce çok donanımlı olmamız lazım.
tasavuf kişiye özel bir alandır.konuyu genel anlamda yani avam tabakası arasında sıkıntı proplemler başlatır.bana göre tasavufun kişiye uygulanması muhteşem bir olay.ama topluma avama uygulanması şirk bataklığına dönüşür.
hiçlik başka deyımle vahdeti vucud kavramı,bu alanda pişenlerin özelinde zirvedir,tatlıdır,ruhaniyetin düşlerinde gezdirir,keramet kapısının açılması söz konusudur,leziz ibadetler sözkonusudur,tadına doyulmaz ilahi aşk sozkonusudur.bu durumdaki bir kişi,tasavuf diliyle ermiş'i anlamak avam tabakası için nerdeyse imkansızdır.
yunusun cennet cennet dedikleri üç beş köş üç beş huri....demesini avam anlıyamaz.cenneti aşağılıyor der.burnu kaf dağında der.kendini beğenmiş der...der de der...hatta kafası almadığından müşrik der kafir der sefil der...
ama yunusu anlamak için yunus olmak lazım.yunus olmayan hallacı anlıyamaz.hallacı anlamayanlar arabiyi hiç anlıyamaz.
örneğin yunusu kurana arz ederseniz zahiren tutarsızlıkları yuzlerce...bu tutarsızlıklları gören zahiri düşünenler onu müşrik yapmaları kaçınılmaz olur.
ama batini başka deyımle ilmi leduniler yunusu erişilmez bir veli olarak görür imrenir.

onun için bu alan mayın tarlasıdır.sevdalıları için ibrahimin ya naru kuni berden we selamen alel ibrahim....
__________________

Büyükler fikirleri,Ortalar olayları,Küçükler kişileri tartışır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Aralık 2013, 22:28   Mesaj No:9
Medineweb Emekdarı
Yitiksevda - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Yitiksevda isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2
Üyelik T.: 10 Nisan 2008
Arkadaşları:3
Cinsiyet:Erkek
Memleket:MALAZGIRT
Yaş:47
Mesaj: 5.078
Konular: 295
Beğenildi:124
Beğendi:24
Takdirleri:153
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Tasavvufi düşünceyi Kuran ile karşılaştıralım Hakkı Batıldan Ayıralım.

Dine Karşı Dini Ayetler ile Anlayalım. Bu tür çetrefilli konulardan uzak durma kararı almıştım çünkü istediğin kadar Kur’an’i delil sun yine bildiklerini okuyanlar çoğunlukta ve uğraşmaya değmez. Ama Allah’ın ayetleri ile bakalım kim hak kim batıl.

İslam’ın Temeli ‘’ La ilahe illallah’’ Allahtan başka ilah Yoktur ’’ iken.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise :‘’La Mevcude illallah’’ Allah’tan başka varlık yoktur ‘’ Vahdet-i Vücud.

Allah'tan başka ilâh olmadığına ve O'nun adaleti ayakta tuttuğuna Allah'ın kendisi, melekler ve bilgili kullar tanıktır.O'ndan başka ilâh yoktur. O üstün iradeli ve hikmet sahibidir.
(A’li İmran-18)

İslam inancında:Allah yarattıklarından hiçbirine benzemez benzetilemez her şeyi işiten ve görendir.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise: Fikir babası olan İbni Arabi ‘’Yaratan yaratılandır (Halik mahlûktur),Yaratılan ise yaratandır (Mahlûk Halik’tır) .Tek varlık vardır.

Gökleri ve yeri yoktan var edendir. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da çiftler yarattı. Bu düzen içinde çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O her şeyi işitir, görür.
(Şura-11)

Hiçbir şey O'nun dengi olmamıştır.
(İhlas-4)

İslam inancında: Temel Kaynak Kur’an ve Açıklayıcısı Allah Resulünün mütevatir Sünnetidir.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise: İlham, Keşf, Rüya Efendilerinin kaynaklarıdır.

Biz Kur'an'dan öğüt alınabilsin diye onu kolay anlaşılır kıldık. Yok, mu öğüt alan?
(Kamer-17)

Biz Muhammed'e şiir öğretmedik, zaten ona gerekmezdi. Bu bir öğüt ve apaçık Kur'an'dır.
(Yasin-69)

Biz sana bu kitabı, insanlara anlaşmazlığa düştükleri meseleleri açıklayasın, Müminlere ise yol gösterici ve rahmet kaynağı olsun diye indirdik.
(Nahl-64)

İslam inancında: Allah akletmeyi Taklidi İmandan ziyade Tahkiki imanı elde etmeyi bilen ile bilmeyenin bir olmayacağını emreder iken.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise: Aklı yerer bilen ile bilmeyen arasında fark olmadığını kısaca kendilerine mahkûm etmeyi emreder.

Gerçek şu ki, Allah katında yaratıkların en bayağısı aklını kullanmayan sağırlar ve dilsizlerdir.
(Enfal-22)

Hem de, hiç kimsenin, Allah'ın izni olmadıkça asla imana erişemeyeceği ve aklını kullanmayanlara alçaltıcı, bayağılaştırıcı (inançsız)lığı musallat edenin O olduğu (gerçeği) ortadayken?
(Yunus-100)

Geceleyin secde ederek ve ayakta durarak boyun büken, ahiretten çekinen, Rabb'inin rahmetini dileyen kimse inkâr eden kimse gibi olur mu? De ki: «Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?» Doğrusu ancak aklıselim sahipleri öğüt alır.
(Zümer-9)

İslam inancında: Asıl Hikmet sahibi bile Allah iken.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise: Efendilerinin, Şeyhlerinin her konuda bir bildiği vardır yanlış anlaşılmamalı sözlerinde hikmet aranmalıdır.

Ey Peygamber! Allah'a karşı sorumluluğunun bilincinde ol; hakikati inkâr edenlerin ve ikiyüzlülerin söylediklerine uyma! Şüphesiz Allah her şeyi tam bilendir, hikmet sahibidir
(Ahzab-1)

Evlerinizde okunan Allah'ın mesajlarını ve (O'nun) hikmetini hatırlayın: şüphesiz Allah (hikmetinde) akıl sır ermez bir derinlik sahibidir, her şeyden haberdardır.
(Ahzab-34)

İslam inancında:Kazanılan elde edilen Mallar Allah’ın emrettiği yollarda sarf edilir harcama yapılır.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise: Şeyhlerinin efendilerinin istekleri doğrultusunda harcama yapılır.

Zorluklara sabredenlerin ve sözlerini tutanların, (Rablerine) yürekten bağlı olanların, (servetlerini Allah yolunda) harcayanların ve bütün kalpleriyle af dileyenlerin.
(A’li İmran-17)

Onlar bollukta ve darlıkta Allah için mal harcarlar, öfkelerini yenerler ve insanların kusurlarını bağışlarlar. Hiç kuşkusuz Allah iyilikseverleri sever.
(A’li İmran-134)

İslam inancında: Hiçbir kimse Allah’a ait bir cüz değildir olamazda.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise: İnsan Allah’tan bir cüzdür.

Ama hala O'na bir çocuk yakıştırırlar, üstelik yarattıklarından birini! Belli ki, (böyle düşünen) insan şükretmeyi terk etmiş bir nankördür.
(Zuhruf-15)

İslam inancında: Allah’tan başka yardım edecek yoktur. İstimdat makamı Yalnızca Allah’tır. Şefaat ancak ve ancak Allah’ın indindedir Gaybı ondan başka hiçbir varlık bilemez.

İslam olduğunu iddia eden dine göre ise: Efendiler, Gavslar erenler Yardım edendir Ya Gavs denildiğinde yardıma hazırdır Ölmüş olsa dahi Ruhu yardıma gelir Şefaat edicileri onlardır. Âlemler arası seyahat onlara meşrudur!

Öyle bir günden korkun ki, o gün hiç kimse başkasının yerine bir şey ödeyemez, hiç kimseden aracılık kabul edilmez, hiç kimseden fidye alınmaz ve hiç kimse başkalarından yardım görmez.
(Bakara-48)

Rablerin huzurunda toplanacaklarından korkanları Kur'an aracılığı ile uyar. Onlar için Allah dışında bir dost ya da aracı yoktur. Ola ki, günahlardan sakınırlar.
(E’nam -51)

Dinlerini oyun- eğlence konusu yapan ve dünya hayatına aldanan kimseleri bırak da Kur'an aracılığı ile şunu hatırlat ki, eğri davranışlarının, günahlarının tutsağı olan kimse ne Allah dışında bir yardım edici ve ne de bir aracı bulabilir. Eğer o bütün varını fidye olarak ortaya koysa kabul edilmez.
(E’nam-70)

Bu ve bunun benzeri iki zıt kutup olan anlayış Biri Hakk olan Allah’ın kelamından öğrenip yaşıyor iken Birileri ise Kendilerince Hakk aslında Batıl olan anlayışlarını İslam olarak görebilmektedirler. Kur’an’i kavramları yontarak kendilerince oluşturmuş oldukları dine ise Tasavvuf tarikat ismini vermektedirler.
__________________
Sakın başkasının kölesi olma; çünkü ALLAH seni hür yaratmıştır .

-İmam Ali- (a.s)
Alıntı ile Cevapla
Alt 06 Mart 2014, 00:56   Mesaj No:10
Medineweb Acemi Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:Uyarıcı isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 32986
Üyelik T.: 01 Kasım 2013
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 29
Konular: 0
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cevap: Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç/Muhsin İyi

Allah’ın ortaya koyduğu dinin ölçülerini şüphesiz en bilen Allah’ın vahiyle desteklediği peygamberileridir.Bu peygamberlerin ortaya koyduğu din ise Yitiksevdanında altını çizdiği gibi “’La Mevcude illallah’’ değil ‘’ La ilahe illallah’’ tır.

Yani Allah’tan başka ilah yoktur.Fakat yozlaştırılmış tasavvuf şirk inancında bu anlayış tamamen farklıdır aynı zamanda çelişkilerle doludur.

Eğer peygamberlerin ortaya koyduğu şekliyle ‘’ La ilahe illallah’’ın manasını düşünecek olursak o halde ’La mevcude illallah’’ın manası şirkten başka anlam teşkil etmez.Çünkü bu anlayışta hiçlik vardır.

Yani Allah’tan başka hiçbirşey mecvut değildir yani herşey aslında “Hiç”tir.Dolaysıyla dünyada gördüğünüz herşey aslında O’dur.
O halde Allah’tan başka ilah yokturun analamı nedir?

Her canlı Allah ise başka bir ilahın varlığından söz etmek anlamsız olmaz mı? O zaman uluhiyet tevhidinin anlamı nerde kaldı?


Bu düşünce her ne kadar Hristiyanlıktaki gibi teslis inancına benzesede şirk bakımında ondan daha büyük bir şirktir.

Çünkü teslis inancı üçlü birlik esasına göre Baba Oğul ve Kutsal-Ruh yani Ruhul-Kudus ten meydana gelen bir Tanrı inancıdır.

Hint mitolojosinde ise (TRİMURT’İ) yani Teslis inancı Tasavvuftaki gibi daha geniş kapsamlıdır.Yani vucüdun birliği tüm varlıkları kapsar.

Bu inanç değişik tarihlerde farklı şekillerde ortaya çıkmıştır.
Mesela;

(Bâbil geleneği:

Birinci üçlük: Anu (Gök tanrısı), Enlil (Yer, hava ve fırtına tanrısı), Ea (Irmaklar tanrısı).

İkinci üçlük: Sin (Ay tanrısı), Şamaş (Güneş tanrısı), İştar (Bereket tanrıçası

Tammuz'un eşi-sevgilisi)

Şeytan üçlüğü: Labartu - Labazu - Ahatsu,

Guatemala geleneği: Bitol – Alom - Quhalom,

Eski Mısır geleneği: İsis – Osiris – Horus,

Hitit geleneği: Teshup - Hepatu - Sharruma

Sabiî geleneği: Hibil - Şitil - Anuş,

Etrüsk geleneği: Tinia - Uni - Minerva,

Eski İran’ın Ehli Hak geleneği: Güneş’in efendileri olan üç kardeş ilah,

Orta Asya geleneği:Gök Tanrı-Kara Han-Ülgen,

Bektaşi/Alevî geleneği: Hak-Muhammed-Ali,

Ve Tassavvuftaki geleneği;

Sümer ve İskandinav tradisyonlarında ve neo–platonizm’de de bu tür üçlü ilah gruplarına rastlanır.)
Alıntı-

Yukarıda belirtildiği gibi bu inanç geleneği çok eski medineyetlere kadar dayanmaktadır.Biz Kur’an’ın bizlere vermiş olduğu mutlak manadaki doğru bilgilerden de anlıyoruz ki bu inanç sistemi ve bu inancı taşıyan eski medeniyetler eşi ve benzeri olmayan bir şekilde Rabbimizin kudretiyle helak edilmişlerdir.

Şimdi burada asıl üzerinde durulması gereken şey şudur.Madem ki bu inanç şekli İslam dininin birilerinin deyimiyle(hiçlik başka deyımle vahdeti vucud kavramı,bu alanda pişenlerin özelinde zirvedir,tatlıdır,ruhaniyetin düşlerinde gezdirir,keramet kapısının açılması söz konusudur,leziz ibadetler sözkonusudur,tadına doyulmaz ilahi aşk sozkonusudur denilmektedir.) bu kadar yüksek bir mertebesidir ve lezzizdir,bunu avam anlayamayaz.Bizde derizki avam olduğumuzu anladıkta o halde bunu peygamberler neden bilemediler.

Rasulullah (sas) neden bu konuda birtek şey söylememiştir.O halde sizin iddianız o peygamber idi ermiş değildi yani o enbiya idi evliya değildi öyle mi?

Yada sorumuz şöyle olsun.Madem ki asl olan hiçliktir, o halde “Laileİllallah”ın manası nedir? Bu felsefeye göre Herkes bir Allah ise haşa Allah’tan başka ilah yokturun nasıl bir anlamı olabilir ki?

Hadi varsayalım ki peygamberleri bir an için düşünmedik.Peki tüm ehli İslam uleması neden bu anlayışa şirk hükmünü verdi.İbni Teymiyye gibi büyük bir ehli sünnet alimi bu anlayışı şirk bu anlayışta olanlarada müşrik hükmünü vermiştir.

Hangi ehli sünnet alimlerimizin kitabında asl olan inancın “hiç”lik olduğu yazılıdır? Allah’ın mahluka hulul ettiğini hangi peygamber ve hangi alim söylemiştir?

İbni Teymiyye diyor ki;Bu öylesine büyük bir şirktir ki yahudilerin uzeyr Allah’ın oğludur,hıristiyanların Mesih Allah’ın oğludur demesinden daha büyük bir şirktir.

Biz anlayamayız Şeyh anlar çünkü biz avamız.Şüphesiz avam olduğumuz doğrudur.Ancak dediğim gibi neden ehli sünnet alimlerinide birileri avam statüsünde görür onuda kendisi cevaplarsa iyi olur.

Birileri çıkmış haşasümmehaşa ben Allah’ım diyor, mürcie den birileride çıkıp buna delil bulmaya çalışıyor veya bu şirk anlayışıyla tertemiz berrak olan tevhid inancı arasında bir köprü kurmaya çalışıyor.Bu her iki zıt kutupları aynı kalpte birlemeye çalışıyor.Küfrün şirkin ve Tevhidin nasıl ortak bir noktası olabilir ki?

Evet biz avam olabiliriz ancak biz aklımızı ekmek peynirle yemedik.Kimin ne haddine ki Allah’ın bu kadar övmüş olduğu cenneti küçümseyebilir.Hiç mi Kuran okumuyorsunuz?

Bu kadarını tevil etmeyede bizim son sözümüz ancak ve ancak “Zırva tevil götürmez”dir.Vesselam.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 2 Kişi okuyor. (0 Üye ve 2 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Hiç, Hiççilik, Hiç Olmak, Hiçin Felsefesi, Tasavvufta Hiç (2)/muhsin iyi muhsin iyi Makale ve Köşe Yazıları 2 15 Mayıs 2015 02:12
Zühd, Züht Nedir, Tasavvufta Zühdün Mahiyeti/Muhsin İyi muhsin iyi Makale ve Köşe Yazıları 0 01 Nisan 2013 17:27
Tasavvufta Sohbetin Önemi Esadullah Tasavvuf-Tarikat 12 17 Şubat 2012 13:18
Nefsi Küçük Görmek, Allah’a Yakın Olmak, Allah’a Yaklaşmak/Muhsin İyi muhsin iyi Makale ve Köşe Yazıları 0 02 Şubat 2012 14:16
tasavvufta Bengi su, sırrı CaferTayar Tasavvuf-Tarikat 2 04Haziran 2008 14:16

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.