![]() |
164. En'âm sûresinde "tehtelifûn" kelimesi geçiyor. Bu kelimeyi parçalayıp açıklar mısınız lütfen. Bir de bu kelimenin halife kelimesi ile bağlantısı var mı? |
Öncelikle ayetin metnine bakalım: En'am 164.ayet قُلْ اَغَيْرَ اللّٰهِ اَبْغ۪ي رَباًّ وَهُوَ رَبُّ كُلِّ شَيْءٍۜ وَلَا تَكْسِبُ كُلُّ نَفْسٍ اِلَّا عَلَيْهَاۚ وَلَا تَزِرُ وَازِرَةٌ وِزْرَ اُخْرٰىۚ ثُمَّ اِلٰى رَبِّكُمْ مَرْجِعُكُمْ فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ "De ki: "Allah her şeyin rabbi iken ben O’ndan başka bir rab mi arayacağım?" Herkesin yaptığının sonucu kendisine aittir. Hiçbir suçlu başkasının suçunu yüklenmez. Sonunda dönüşünüz rabbinizedir ve O, hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir." Bu ayette geçen فَيُنَبِّئُكُمْ بِمَا كُنْتُمْ ف۪يهِ تَخْتَلِفُونَ ifadesine meallerde ne anlamlar verilmiş bir bakalım: 1-O, size hakkında anlaşmazlığa düştüğünüz şeyleri haber verecektir. ( Ahmet Akgül ) (Ali Bulaç) 2-O, ayrılığa düştüğünüz şeyleri haber verir size.( Abdülbaki Gölpınarlı) (Abdullah Parlıyan)(Diyanet Eski ) 3-O , ayrılığa düştüğünüz, kasıtlı ihtilâf çıkardığınız, çarpıttığınız şeyleri birer birer ortaya koyarak sizi hesaba çekecektir.”(Ahmet Tekin) 4-O size hakkında görüş ayrılığına düştüğünüz şeyleri bildirir (Ahmet Varol) (Ali Fikri Yavuz) 5-O, içinde olduğunuz ihtilafın iç yüzünü size haber verecektir.(Bahattin sağlam) 6-O, ihtilâfa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.” (Bayraktar Bayraklı) 7-O,ayrışmış olduğunuz şeyi size bildirecektir (Besim Atalay) 8-O size, ihtilaf etmekte olduğunuz şeyleri haber verecektir (Diyanet Yeni) 9-O, uyuşmazlığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.(Diyanet Vakfı) 10-O, ayrılığa düştüğünüz gerçeği size haber verecektir.(Elmalı) ........... ...... Öncelikle TUHTELUFUN kelimesinin kaynağına , sülasi fiiline göz atıp geçirdiği anlam değişimlerine bakalım: خَلَفَ = Sülasi mazi fiil. Anlamları: Halefi olmak , yerine geçmek veya oturmak , tahta varis olmak , takip etmek , izlemek , birinin yerini almak , yerine gelmek , bir kimsenin halifesi olmak , halife etmek , birinin yerini almak, peşinde gelmek , halef olmak , değişmek " Masdarı: خِلاَفَةً و خِلِّيْفَي و مَخْلَفاَ خَلَّفَ = Tef'il babı mazi fiil. Masdarı: تَخْلِيفاً dır. Anlamları:"Halife kılmak , geride bırakmak , arkasında bırakmak" تَخْلِيفٌ =Biri ardında diğerini vaki kılmak , birinden sonra diğerini vaki kılmak إِخْتَلَفَ = İf'tial babı mazi fiil. Masdarı: إِخْتِلاَفاً dır. Anlamları:" Farklı olmak , başka türlü olmak , başkalaşmak , ayrı olmak , muhtelif olmak , anlaşmamak , ayrılmak , değişmek , bir yere gelip gitmek, tezata düşmek , İhtilaf etmek" اختلف في = Bir konuda ihtilaf etmek. (Dikkat edin "Fİ" harfi ceri ile kullanıldığı zaman) إِخْتَلَفَ إِلَي الجَامِعِ = Camiye gidip geldi (Dikkat edin " İLA " hat-rfi ceri kullanıldığı zaman ) إِخْتَلفَ زَيْدٌ عَمْراً = Zeyid Amrı arkasında halife olarak bıraktı مُخْتَلِفٌ = Muhtelif , değişik , çeşitli , ayrı , başka , müteferrik , birbirine benzemeyen , birbirinden farklı olan , türlü türlü olan إِخْتِلاَفٌ= Uymamak , muvafakat etmemek , uyuşmazlık , anlaşmazlık , ihtilaf , muhalefet etmek , biribirine muhalif olmak , bir yere varıp gelmek , fark , başkalık , anlaşmazlık , ihtilaf , başkalık , bozuşukluk إِسْتَخْلَفَ = İstif'al babı mazi fiil. Masdarı: إِسْتِخْلاَفاً dır. Anlamları: Halife etmek , birinin yerine halife bırakmak , birinin yerine geçmek , halife kılmak , geride bırakmak , arkasında bırakmak , halef olmak , ardıl olmak إِسْتَخْلَفَهُ =Onu halife bıraktı , onun yerine geçti مُسْتَخْلَفٌ =Halife kılınmış , halife , vekil إِسْتِخْلاَفٌ =Kendi yerine halife ve kaymakam bırakmak , edinmek , yerine bir kimse koymak تَخَلُّف = Tefa'ul babı mazi fiil , masdarı:تَخَلُّفٌ dır. Anlamları: Geri gitmek,sonra gelmek , sonraya kalmak , geri kalmak , evvel ki hal ve nisaptan çıkmak ,yoldan ayrılmak تَخَلَّفَ عَنْ =...dan , den geri kalmak , gecikmek , yoldan ayrılmak , çıkmak , sapmak , vadeye hilaf etmek أَخْلَفَ = İf'al babı mazi fiil, masdarı إِخْلاَفاً dir. Anlamları: Vaadinden dönmek , bozmak , çark etmek أَخْلَفَ اليَمِينَ = Yemini bozdu اَخْلَفَ وَعْدَهُ = Sözünden döndü خَالَفَ =Mufaale babı mazi fiil, masdarı; مُخَالَفَةً و خِلاَفاً dir. Anlamları:Karşı olmak , karşı gelmek , muhalefet etmek خَالَفَ القَوَانِينَ = Kanunlara muhalefet etti , karşı geldi , aykırı davrandı خَالَفَهُ = Ona karşı geldi خلف (Halefe) fiilinin zıddı تقدم ve سلف fiilidir. Ayette geçen تَخْتَلِفُونَ ifadesi İF'TİAL babı muzari cemi gaip müzekker bir fiil olup , "Onlar ihtilaf ediyorlar, anlaşmazlığa düşüyorlar" anlamına gelir. |
Bir soru ile kelimeyi daha iyi açmak istiyorum. Soru şöyle: Aşağıdakilerden hangisinde ya da hagilerinde ihtilaf söz konusudur? Çocuk: Bu gece dışarı çıkıp arkadaşlarımla vakit geçireceğim çünkü arkadaşlar ile vakit geçirmek zamanı faydalı kullanmaktır. Baba: a)Hayır çıkmayacaksın. b)Hayır evde ders çalışacaksın. c)Hayır arkadaşlarla vakit geçirmek zamanı faydasız kullanmaktır. d)Ders çalışmak, arkadaşlarla vakit geçirmekten daha faydalıdır. e)Arkadaşlarla vakit geçirmek faydasız; ders çalışmak ise faydalıdır. |
Bence şıkların hiç birinde İHTİLAF yoktur. İhtilaf olması için cümle bir yargı bildirmelidir. Çocuk bir eylemde bulunmak (Arkadaşları ile dışarıda vakit geçirmek) istiyor. Baba da oğluyla münakaşa / mücadele ediyor. Kod: a)Hayır çıkmayacaksın. Kod: b)Hayır evde ders çalışacaksın. PHP- Kodu: Kod: d)Ders çalışmak, arkadaşlarla vakit geçirmekten daha faydalıdır. Kod: e)Arkadaşlarla vakit geçirmek faydasız; ders çalışmak ise faydalıdır. Kuranda geçen ihtilaf edilen konular arasında ; Peygamberlik / risalet Kıyamet İnanç Kitap Yahudiler: "Hıristiyanlar hiç bir şey üzerinde değil." dediler. Hıristiyanlar da: "Yahudiler hiç bir şey üzerinde değil." dediler. Ve bunlar Kitap´ı da okuyup dururlar, ilimden yoksun olanlar da aynen onların söyledikleri gibi söyledi.İhtilaf ettikleri şey hakkında, aralarında hükmü, kıyamet günü Allah verecektir. (Bakara-113) Bu böyledir. Çünkü Allah, Kitap´ı hak olarak indirmiştir. Kitap´ta ihtilafa girenler, şıkak´a düşmüşlerdir/bütünden uzaklaştırıcı bir kopuşun tam içindedirler.(Bakara-176) İnsanlar bir tek ümmet idi. Sonra Allah, peygamberleri müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak gönderdi. Onlarla beraber, ihtilaf ettikleri konularda, insanlar arasında hükmetsinler diye gerçeği taşıyan Kitap´ı hak olarak indirdi. O Kitap´ta ihtilafa düşünenler, o Kitap´ın bizzat muhataplarından başkası değildi. Bunlar, kendilerine açık kanıtlar geldikten sonra sırf aralarındaki kıskançlık ve azgınlık yüzünden, ihtilafa girdiler. Sonra Allah kendi izniyle, inananları, üzerinde ihtilafa girdikleri gerçeğe tekrar ulaştırdı, Allah, dilediği kişiyi/dileyeni doğru yola iletir.( (Bakara-213) İşte resuller! Biz onların bazısını bazısına üstün kılmışızdır. Allah, onlardan bazısıyla konuşmuştur. Bazılarını da derecelerle yüceltmiştir. Meryem oğlu İsa´ya açık ayetler verdik ve onu Ruhulkudüs´le güçlendirdik. Allah dileseydi, onların ardından gelenler, açık-seçik mesajlar kendilerine ulaştıktan sonra birbirlerini öldürmezlerdi. Ancak ihtilaf ettiler de içlerinden bazısı iman etti, bazısı küfre saptı. Allah dileseydi birbirlerini öldürmezlerdi. Ne var ki, Allah dilediğini yapıyor. (Bakara-253) Allah katında din İslam´dır/barış ve esenlik için Allah´a teslim olmaktır. Kitap verilmiş olanlar, kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık/doymazlık/azgınlık/denge noktasından sapma/yalancılık/zulüm/kibir/zinakârlık yüzünden ihtilafa düştü. Kim Allah´ın ayetlerine nankörlük ederse, Allah, hesabı çabucak görecektir. (Ali İmran- 19) Allah şunu da demişti: "Ey İsa, senin canını alacağım, seni kendime yükselteceğim; seni, inkâr edenlerden uzaklaştırıp arındıracağım. Ve sana uyanları, inkâr edenlerin, kıyamete kadar üstünde tutacağım. Sonra bana olacak dönüşünüz;ihtilaf edip durduğunuz şeyler hakkında aranızda ben hüküm vereceğim." (Ali İmran-55) Kendilerine açık-seçik kanıtlar geldikten sonra, ihtilaf edip fırkalar halinde parçalananlar gibi olmayın. Böyle olanlar için çok büyük bir azap vardır. (Ali İmran-105) "Biz, Allah´ın resulü Meryem oğlu İsa Mesih´i öldürdük" demeleri yüzünden. Oysaki onu öldürmediler, onu asmadılar da; sadece o onlara benzer gösterildi. Onun hakkında ihtilaf edenler, onunla ilgili olarak tam bir kuşku içindedirler. Onların, ona ilişkin bir bilgileri yoktur; sadece sanıya uymaktalar. Onu kesinlikle öldürmediler. (Nisa-157) Sana da Kitap´ı hak olarak indirdik. Kitap´tan onun yanında bulunanı tasdikleyici ve onu denetleyip güvenilirliğini sağlayıcı olarak... O halde onlar arasında Allah´ın indirdiğiyle hükmet, Hak´tan sana gelenden uzaklaşıp onların keyiflerine uyma. Sizden her biri için bir yol/şerîat ve bir yöntem belirledik. Allah dileseydi sizi elbette bir tek ümmet yapardı. Ama size vermiş olduklarıyla sizi imtihana çeksin diye öyle yapmamıştır. O halde hayırlarda yarışın. Tümünüzün dönüşü Allah´adır. O size, ihtilaf ettiğiniz şeylerin esasını bildirecektir. (Maide -48) Şunu da söyle: "Allah herşeyin Rabbi iken O´ndan başka rab mı arayayım? Her benliğin kazandığı kendi üstünde kalır. Hiçbir günahkâr, bir başka günahkârın yükünü taşımaz. Nihayet dönüşünüz Rabbinizedir. İhtilaf ettiğiniz şeyleri O size haber verecektir." (En'am-164) O vakit siz, vadinin beri yamacında idiniz, onlarsa öte yamacında idiler. Kervan sizden daha aşağıda idi. Sözleşmiş olsaydınız buluşma yer ve saatinde ihtilafa düşerdiniz. Ama Allah, olması kararlaştırılan işi yerine getirmek istiyordu. Ta ki, ölen beyyine üzerine ölsün, yaşayan da beyyine üzerine yaşasın. Allah elbette ki çok iyi işitir, çok iyi bilir. (Enfal-42) İnsanlar bir tek ümmetten başka değilken ihtilafa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz öne geçmemiş olsaydı, tartışıp durdukları konuda aralarında hüküm verilir/iş mutlaka bitirilirdi (Yunus-19) İnsanlar bir tek ümmetten başka değilken ihtilafa düştüler. Eğer Rabbinden bir söz öne geçmemiş olsaydı,ihtilaf ettikleri konuda aralarında hüküm verilir/iş mutlaka bitirilirdi.(Yunus-19) Yemin olsun, biz İsrailoğullarını çok güzel bir yurda yerleştirdik ve kendilerine temiz yiyeceklerden rızık verdik. Kendilerine ilim gelinceye kadar ihtilafa düşmediler. Hiç kuşkusuz, Rabbin, ihtilaf ettikleri şey hakkında kıyamet günü aralarında hüküm verecektir.(Yunus-93) Daha bir çok ayette buna benzer ayetler vardır |
Sad sûresi 24. ayette Hz. Dâvûd imtihan edildiğini zannediyor hemen ardından da "festegfera" kelimesi geçiyor. Af dileyip secdeye kapanıyor. Eğer festegfera değil de vestegfera denseydi nasıl bir anlam değişmesi olurdu? Oradaki fe'nin verdiğu mânâ nedir? Mesela "Birini öldürdü ve istigfarda bulundu" ile "Birini öldürdü fe istigfarda bulundu arasındaki mana değişimi ne? |
Alıntı:
"Birini öldürdü" dedikten sonra "fe "harfi gelerek "istiğfar etti" denilirse ,istiğfarın öldürme eyleminin hemen arkasından yapıldığını ve pişmanlık ifade eder. Ve harfi gelseydi o zaman belli bir zaman aralık olduktan sonra istiğfar ettiğini gösterir. Adamı öldürdükten sonra hapse girdikten sonra ya da ömrünün sonlarında istiğfar edebilir. |
Yusuf 91. ayetteki "âśereke" kelimesini açarmısınız? |
Alıntı:
قَالُوا تَاللّٰهِ لَقَدْ اٰثَرَكَ اللّٰهُ عَلَيْنَا وَاِنْ كُنَّا لَخَاطِـ۪ٔينَ "Allah'a yemin olsun; gerçekten Allah seni bize üstün kıldı. Biz ise kesinlikle hata edenlerdik" dediler." "Aserekellahu " Allah seni üstün kıldı demektir Burada geçen fiil "Âsere" İF'AL babıdır. Bu fiilini sülasi kökü ise أَثَرَ ESERE fiilidir. ESERE fiilinin anlamları şunlardır: "İz takip etmek , izince gitmek , izlemek , haber nakil etmek , hadis nakil etmek , rivayet etmek , zikir etmek , irad etmek , hürmet ve ikram etmek , devenin tırnağını simtıraş ile oymak , erkek deve dişisine aşmak , nakiletmek , izince gitmek" اَثَر (ESERUN):Eser , yapıt , iz , nişan , alamet , belirti , damga , geride kalan şey , hadis , etki , tesir bir şeyin yerinde kalan kalıntısı , bakiye , haber , sünnet , bakiyesi , kılıç parlaklığı , yol , abide , bir sebepten neşet eden nesne ve fiili , amel , ve umum bergüzar tutulacak nesne ve nişan , bir nesnenin alamet ve Hz Muhammed'in sünneti ve Ashab-ı Kiram'ın sözü , bir nesnenin resminin bakiyesi , kılıç yarası , akabinde , başkalarında söz nakil etmek , tarih ve vekayi kitabı , siyer kitabı أَثَّرَ ESSERE : Tef'il babı fiil olup "Esir etmek , etkilemek , içine işlemek , kar etmek , tercih etmek , dokunmak , üstün tutmak , nişan , iz bırakmak , alamet koymak" anlamlarına gelir خَدَّ الدمعُ في خَدَّه، إذا أثَّر فيه "Göz yaşı onun yanağında iz yaptı" أَثَّرَهُ = "Onu etkiledi , ona dokundu , onu tercih etti" آثَرَ ÂSERE ise İF'AL babı olup ; "Seçmek , üründülemek , tercih etmek , yeğlemek , ihtiyar ve intihap etmek , bir şeyi bir şeye tabi etmek , kesb-i ehemmiyet etmek , üstün tutmak" gibi anlamlara gelir. Mesela: آثَرَ الحَيَاةَ الدُّنْيَا عَلَي ألآخِرَةِ "Dünya hayatını ahirete tercih etti" ESERE kökünden kaynaklanan farklı kullanımlar: مُسْتَأْثِرٌ MÜTESSİR: Bencil , egoist , kendi çıkarını gözeten اَثِير ÂSİİR: Favori مَأْثُورٌ ME'SUR: Geçmiş büyüklerden rivayet olunan , intihap edilmiş , devam edegelen , naklolunan أَثيرٌ ESİİR: Esir , eter , havadan hafif ve gök cisimleri arasında varlığını uygulayan bir hafif cisim تأَثُّرَاتٌ =TE'SİRAT: Etkilenmeler مِئْثَارٌ =Mİ'SAR :Süt ölçer , dedektör مؤثرات =MÜESSİRAT: Etkinler أَثْرَي =ESRA. En zengin أَثَرِيَّةٌ ESERRİYETUN: Arkeolog , arkeolojik , antik أَثْرَي ESRA = Rutubetli , yağışlı , toprak , yer تَأْثِير TE'SİİR: Tesir .... ... |
Hüccet, Burhan ve Sultan Her üçü icin de meallerde delil, kanıt anlamını görüyorum. Bu üç kelime ne manaya gelir? Aralarında bir fark var mıdır? Varsa bu fark nedir? Mesela bu kelimeleri bana hissettirdiği şekilde ayırayım: Sultan kelimesi bana cismani delil gibi geliyor. Beş duyu organıyla ispatlayabileceğimiz şeyler. Mesela "Ay diye bir şey vardır." Nasıl ispatlarsın? Gece bulutsuz gökyüzündeki Ay'ı göstererek. Gösterir ve ispatlamış oluruz. Hüccet ise ilmi delil gibi geliyor. Beş duyu organıyla ispatlayamazsın. Soyut kavramların ispatı diyebiliriz buna. Matematik gibi. Burhan ise ne beş duyu organıyla ne de ilmi olarak ispatlanabilir bir sey. Kalben yakin diyebilecegimiz, kalbi olarak bileceğimiz kanıt. Herkes bu kanıtı kendi nefsinde görür. Kendi kalbinde hisseder. Bunu mantıken bir sebebe dayandıramaz. Kalbini açıp gösteremez de. Beş duyu organıyla algılanabilecek bir şey değildir bu. Kelimelerin bu ayrıştırmasını bir bilgiye dayanarak yapmadım. Tamamen uydurma bir mana ayrıştırması yaptim sakın bu manalandırmayı kaynak olarak kullanmayın. Belki burhan beş duyu organıyla algılanan sultan kalbî kanıt. Ya da hüccet... belki de hepsi bir digerinin yerine kullanilabilir... Sorun şu. Böyle bir ayrım da var mı? Varsa nasıl ayrıştırırsın? |
Ayrıca "Delil" kelimesini eklemeyi unutmuşsunuz :) Şimdi elimizde 4 tane kavram var: DELİL-HÜCCET- SULTAN-BURHAN Bu kavramların hepsi de Kur'an'da geçmekte olup meallerde genellikle "delil" anlamı verilmiştir. Bu kavramlar eş anlamlı olsalar da yine de aralarında ince ayrıntıları vardır. Allah Teala Kuran'da bu kavramları kullanılırken neyi nerede kullanacağını en iyi bilendir. Bu aynı zamanda Arap dilinin zenginliğinden kaynaklanmaktadır.Arapçada kelimelerin detayı girdikçe kavramların deruni anlamı ortaya çıkyor. Şimdi bu kavramların Kuranda nerelerde ve nasıl kullanıldıklarına bir bakalım: 1-DELİL: Kuranda DELİL kavram olarak sadece Furkan suresi 45.ayette geçiyor: اَلَمْ تَرَ اِلٰى رَبِّكَ كَيْفَ مَدَّ الظِّلَّۚ وَلَوْ شَٓاءَ لَجَعَلَهُ سَاكِناًۚ ثُمَّ جَعَلْنَا الشَّمْسَ عَلَيْهِ دَل۪يلاًۙ "Rabbinin gölgeyi nasıl uzattığını görmez misin? İsteseydi onu sabit kılardı. Sonra biz güneşi gölgeye delil kıldık." Delil kelimesi DELİL olarak tek bir ayette kullanılmasına karşı başka ayetlerde delil kelimesinin türediği fiil olan "DELLE" fiili kullanılmaktadır ve "Doğru yolu göstermek , delalet etmek , naz etmek , kılavuzluk etmek , rehberlik etmek , göstermek , aydınlatmak , kadın nazlanmak , iftihar etmek , övünmek" gibi anlamlarına gelir. Furkan suresindeki delil kelimesi;Doğru yolu gösteren, meçhulü keşfetmekte ve malumun sıhhatini ispat etmekte vasıta ve âlettir. Güneşin konumu gölgenin halleri için bir somut bir delildir. 2-HÜCCET: Bu kelime "HACCE" حَجَّ fiilinden türemiştir. Bu fiil ; "Hacc etmek , hac yapmak , kutsal yerleri ziyaret etmek , hacca gitmek , Kabeyi tavaf ve ziyaret etmek , hüccetle yenmek , gelmek , kastetmek , hüccetle galip gelmek , yarayı mil ile açmak , vaz geçmek " gibi anlamlara gelir.حَجَّةٌ HACCETUN kelimesi "Hac etmek" anlamına gelirken "HUCCETUN" kelimesi "ispat, delil, kanıt anlamına gelir. Bu kelime Kuranda şu ayetlerde geçiyor: "Her nereden çıkarsan yüzünü Mescid-i Haram tarafına çevir. İçlerindeki zalimler dışında, insanların ellerinde sizin aleyhinize kullanacakları bir delillerinin(HÜCCETLERİ olmaması için her nerede bulunursanız bulunun yüzlerinizi onun tarafına çevirin. Onlardan korkmayın, benden korkun ki, size olan nimetimi tamamlayayım. Böylece olur ki, hidayete erersiniz." (Bakara -150) "Bunları müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik ki, peygamberler geldikten sonra, insanların Allah'a karşı savunacak delilleri/ HÜCCETLERİ / bahaneleri olmasın. Allah üstün ve güçlü olandır ve her yaptığını yerli yerince yapandır." (Nisa-165) "De ki: "En kesin ve üstün delil/ HÜCCET, Allah'ındır. Allah isteseydi, elbette hepinizi doğru yola iletirdi." (En'am-149) Bu ayetler ışığında HÜCCET; maksadı açıklayan delildir. Yani iki aykırı delilden birisinin daha sağlam olduğunu gösteren tutarlı önermedir. Aynı zamanda hüccet;Bir iddianın doğruluğunu ispat için gösterilen resmi vesika ve senet demektir.Hüccet, nesne ve vasıta makamındadır. Delil ise nesne ile yani hüccet ile elde edilen akli ve zihni çıkarımlardır.Kendisiyle delil getirilen şeyin de hüccet diye adlandırılması uygundur. "Daveti kabul edilip İslâm'a girildikten sonra, Allah ve dini konusunda tartışanların delilleri/ HÜCCETLERİ, Rableri katında bâtıldır, boştur. Onlar Allah'ın gazabına uğramışlardır. Üstelik onlar için dehşetli bir de azap vardır." (Şura-16) HÜCCET kelimesinin kaynaklandığı fiilin farklı kullanımları da ayetlerde geçer.Mesela; "Kavmi, onunla çekişmeye girişince /HACCU de Allah bana doğru yolu buldurduktan sonra da onun hakkında benimle çekişmeye / TUHACCU mi kalkıyorsunuz demişti, ben, sizin Tanrıya eş tanıdıklarınızdan korkmam, Rabbim ne dilerse o olur. Rabbimin bilgisi her şeyi kavramıştır, hala mı düşünmeyecek, öğüt kabul etmeyeceksiniz? " (Enam-80) 3-SULTAN سُلْطَانٌ kelimesi Arapçada şu anlamlara gelir:"Sultan , padişah , hüsrev , kral , vali , melikşah , devlet başkanı , hükümdar , hünkar , güç , kuvvet , kati delil, yetki" Kur'anda kullanımı şöyledir: "Muhakkak, Musa'yı da ayetlerimizle ve apaçık olan bir delille/ SULTANLA gönderdik."(Hud-96) "Saltanatım, iktidarım, gücüm/ SULTAN de benden alındı, yok olup gitti.” (Hakka-29) "Peygamberleri dediler ki: "Gökleri ve yeri yaratan, günahlarınızı bağışlamak ve size belirli bir süreye kadar mühlet vermek için sizi davet eden Allah hakkında şüphe olur mu?." Dediler ki: "Siz de bizim gibi birer insandan başka bir şey değilsiniz. Bizi atalarımızın tapmakta olduklarından çevirmek istiyorsunuz. O halde bize açık bir delil /SULTAN getirin."(İbrahim-10) "Andolsun ki, Musa'yı ayetlerimizle ve apaçık bir delille/ SULTANLA gönderdik." (Mümin-23) "Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp, Allah'tan gelen gerçekleri örtbas edenleri dost edinmeyin. Bunu yaparak Allah'a, aleyhinizde apaçık bir delil / SULTAN mi vermek istiyorsunuz?" (Nisa-144) Ey cin ve ins toplulukları, eğer göklerin ve yerin bucaklarından aşıp-geçmeye güç yetirebilirseniz, hemen aşın; ancak 'üstün bir güç (SULTAN)' olmaksızın aşamazsınız.(Rahman-33) Kalplere yapılan saldırılardan dolayı delile de sultan denilir. Fakat bu saldırı daha çok müminlerin ilim ve hikmet sahibi kimselere yapılır. 4-BURHAN Burhan kavramı delillerin en sağlam olanıdır.Burhan her zaman kaçınılmaz olarak doğruyu gösteren , doğrulanması gereken delildir. Kurandaki kullanışlarına bakalım: "Dediler ki: 'Yahudi veya hristiyan olmayan hiç kimse kesin olarak cennete giremez.' Bu, onların kendi kuruntularıdır. De ki: 'Eğer doğru sözlüyseniz, kesin-kanıtınızı / BURHANINIZI getirin.'” (Bakara -111) "Ey insanlar Rabbinizden size 'kesin bir kanıt (burhan)' geldi ve size apaçık bir nur (Kur'an) indirdik." (Nisa-174) "Yoksa O'ndan başka ilahlar mı edindiler? De ki: 'Kesin-kanıt (burhan)ınızı getirin. İşte benimle birlikte olanların zikri (Kitabı) ve benden öncekilerin de zikri.' Hayır, onların çoğu hakkı bilmiyorlar, bundan dolayı yüz çeviriyorlar."(Enbiya-24) Bir hadiste de burhan kelimesi şu şekilde geçiyor: الصدقة برهان = Doğruluk / dürüstlük burhandır / delildir. (Müslim) Deliller içinde de kuvvet makamları vardır ki, burhan deliller içinde kuvvetli bir makamı ifade ediyor. Burhan, inkarı kabil olmayan kuvvetli delil demektir. |
Alıntı 1: Kur'an, bir araya getirmek, kümelemek demektir. Özel olarak da son ilahi kitap olan Kur'an-ı Kerim'in özel ismidir. Kök Kur'an "kıraat (okumak)" ile aynı kökten ka-ra-e(قرأ) gelir. Anlam Kökünün anlamı bir araya getirmek, toplamak, birbirine eklemek, birbirine katmaktır. Okumak (kıraat) harflerin bir araya getirilmesi ile olur. Benzer biçimde "kur'an" kelimesi "küme" anlamına gelir. قُرْآنً "toplanma" demektir. Kur'an halinde Kur'an kısım kısım indirilmiş bir kitaptır. Kur'an-ı Kerim'de aynı sûre içinde farklı konulara ait ayetler vardır. İsra:106 - Biz onu kur'ân halinde (küme küme) ayırdık ki insanlara aralıklarla öğretesin. Onu parça parça indirdik. İlk bakışta bu durum dağınık bir görüntü verebilir. Fakat benzer konuların ayetleri farklı sûrelerden alınarak bir araya getirilirse yani kümeler oluşturulursa o konu hakkında ayrıntılı bilgiye ulaşılabilir. Bu, Kur'an'ı anlamada izlenecek metottur. Kümeler halinde Kur'an kelimesine müfessirler "çok okunan" ya da "son ilahi kitabın özel adı" gibi anlamlar vermişlerdir. Fakat bu anlam aşağıda verilen ayetlerdeki "kur'anlar şeklinde" ifadesinin anlamını yansıtmaz. Yusuf:2 - Belki aklınızı kullanırsınız diye, biz bunu Arapça kümeler (kur'anlar) şeklinde indirdik. Ayrıca bakınız Fussilet:3, Hicr:1 el-Kur'an Kur'an'da bazı ayetlerde el-Kur'an (القرآن) ifadesi geçer. Bu ifade (Nahl:98), son ilahi kitabın Kur'an-ı Kerim'in özel adıdır. Kelimenin başındaki el takısı ile aldığı belirlilik sayesinde "o Kur'an" anlamına geldiğine dikkat ediniz. Furkan:30 - O gün elçimiz diyecek ki, "Ya Rabbi, benim kavmim bu Kur’an’ı kendilerinden uzak tuttular". ALINTI 2: Merhabalar İsra suresinin 78. Ayetinde Kur'an kelimesi el takısı olmadan geçiyor. Bu yüzden oradaki Kur'an kelimesine kümeleşme anlamı vermek gerektiğini düşünüyorum. Ama neredeyse tüm mealler olmayacak şekilde anlam vermişler. Süleymaniye vakfı meali şu anlamı vermiş: (İsra 17/78) Namazı, güneşin zevalinden gecenin ğasakına kadar, bir de şafak ışıklarının kümeleştiği(Kur'an) sırada sürekli ve tam kıl. Şafak ışıklarındaki kümeleşme(Kur'an)gözle görülür. SORUM: KUR'ÂN kelimesinin anlamları nelerdir? Küme manası gerçekten var mı? Alıntı 2 deki örnek doğru gibi hissettiriyor. Kabul edilebilir bir meal mi? Bir de ben Kur'an'ı "Okunan" manasına geliyor diye hatırlıyordum. Bu manaya da geliyor mu? Kur'an ve kitap kelimesi arasındaki fark ne? Hicr 1: Elif Lãm Râ, tilke âyâtül kitâbi ve kurâninmmübîn. "Kur'ân'lar" şeklinde geçen ayetler hangileri? |
Bu konu geniş ve çok boyutlu bir konu. Ayetler ışığında daha sonra açıklamaya çalışalım inş. Ama bugün yoğunum , bayram günlerinde bu konu üzerinde yoğunlaşıp konuyu detaylarıyla ele alalım inş. |
Alıntı:
Yusuf 2.ayet: اِنَّٓا اَنْزَلْنَاهُ قُرْءٰنًا عَرَبِيًّا لَعَلَّكُمْ تَعْقِلُونَ "Biz onu, anlayasınız diye, Arapça bir Kuran olarak indirdik." Fussilet 3.ayet كِتَابٌ فُصِّلَتْ اٰيَاتُهُ قُرْاٰنًا عَرَبِيًّا لِقَوْمٍ يَعْلَمُونَۙ "(Bu,) bilen bir kavim için, âyetleri Arapça okunarak açıklanmış bir kitaptır." Hicr 1.ayet: الٓرٰ۠ تِلْكَ اٰيَاتُ الْكِتَابِ وَقُرْاٰنٍ مُب۪ينٍ "Elif, Lam, Ra. Bunlar, kitabın ve apaçık olan Kur'an'ın ayetleridir." Bu konuda 3 tane ayet vermiş, 3 ayette de söylediği (kümeler-Kuranlar) diye bir şey geçmiyor. Ya Kuranın metnini / Arapçasını bilmiyor ya da başka bir yerde okumuş , araştırmadan , bilmeden balıklama atlamıştır. Günümüzde maalesef dini ve özellikle Allah'ın kitabı olan Kuranı aslından okuyup anlamaya çalışmadan , başkalarının sözlerinden , kitaplarından , vehimleriden , zanlarından okuyup ahkam kesenler çoğalmıştır. Burada sözüm size değil (söz meclisten dışarıdır) Kİtap ve Kuran kelimelerinin Kuranda ne şekillerde kullanıldıklarına ve hangi anlamlara geldiği konusundaki çalışmayı daha sonra yazacağım. Yukarıdaki mesnetsiz yazıyı okuyunca kısa bir cevap vermek zorunda kaldım , kusura bakmayın |
KUR’AN’DA KİTAP ve KUR’AN KAVRAMLARI Kuranda kitap kelimesin türevleri ile kaç yerde geçiyor? الْكِتَاب EL KİTAB= 230 yerde كِتَابًا KİTABEN = 12 yerde كِتَابَكَ KİTABEKE (Senin kitabın)= 1 yerde (İsra-14) بِكِتَابِكُمْ Bİ KİTABİKUM (Sizin kitabınız)= 1 Yerde (Saffat-157) كِتَابُنَا KİTABUNA (Bizim kitabımız)= 1 yerde (Casiye-29) كِتَابَهُ KİTABEHU (Onun kitabı)= 5 yerde كِتَابِهَا KİTABİHA (Onun kitabı) = 1 yerde (Casiye-28) كِتَابَهُمْ KİTABEHUM (Onların kitabı) = 1 yerde (İsra-71) كِتَابِي KİTABİİ (Benim kitabım) = 1 yerde (Neml-28) كِتَابِيَهْ KİTABİYEH (Onun kitabı) = 2 yerde ( Hakka-19-25 ) Kur’anda KUR’AN kelimesi türevleri ile kaç yerde geçiyor? الْقُرْآنِ EL KUR’ANİ = 58 yerde قُرْآنًا KUR’ANEN = 10 yerde قُرْآنَهُ KUR’ANEHU = 2 yerde geçer Bilindiği gibi Kur'an-ı Kerim'de pek çok kelime birden fazla manada kullanılmıştır. Bunlara "zû vücûh" (pek çok manaya sahip) kelimeler denir. Bu tür kelimelerin tanınması ve hangi anlamlarda kullanıldığının bilinmesi, tefsir ilmi açısından çok önemlidir. Zira Kur'an'ı yorumlayacak kişi, bunları bilmediği takdirde hata yapabilir. Bu tür kelimelere her geçtiği yerde aynı manayı verirse, yanlış anlamlar ortaya çıkar. Bu açıdan bu tür kelimelerin kullanıldığı manaları iyi bilmek gerekir. İşte, "kitap" kelimesi de bu tür kelimelerden biridir. Müştaklarıyla beraber Kur'an'da zikredilen bu kelimeye, kullanıldığı yere göre farklı anlamlar yüklenmiştir. Kelime çoğu zaman "kitap" şeklinde, bazen de "ketebe" fiilinden türeyen başka kelimeler biçiminde geçmektedir. Kitap kelimesi etimolojik yapısı itibariyle Arapça kökenli bir kelime olup"yazmak" anlamına gelen ketebe fiilinden türemiştir. Kitap, "fıal" vezninde fiilin masdar halidir, yazılan bir araya toplamak demektir. Bu anlamından hareketle harfleri çeşitli biçimlerde birleştirmekten oluşan yazıya da kitab denmiştir. Faydalı bir anlam elde etmek için eşyanın birbiriyle raptedilip bir araya getirilmesine de kitap denmiştir. Kur'an da kendisinde öncekilere ait haberler, kıssalar, hükümler, mevizalar, meseller, emir, nehiy, , inzar, i'zar, tahzir, tebşir vb. şeyleri cem ettiği için kitap diye isimlendirilmiştir. Yazının yazıldığı yapraklara, içindekilerle beraber sahifeye de Kitap denilmiştir. Nisa suresi 153. ayet ile En'am suresi 7. ayette bu anlamda kullanıldığı söylenmiştir. Esas manası itibariyle ise Kitab, Allah'ın kullarına gönderdiği vahiyleri ihtiva eden eserdir. Kitap Kelimesinin isme Bitişik Olarak İzafet Terkibi Halinde Geçtiği Haller: Kitâbullâh (Allah’ın kitabı): Kur'an'da dokuz yerde bu terkib kullanılmaktadır. Bu terkipte sözü geçen kitap ile bazen Tevrat, bazen Allah'ın emri, farz kılması, hükmü, taksimi, bazen Levh-ı mahiuz, bazen Kader, yazgı bazen de Kur'an-ı Kerim murad edilmiştir. Kitâbu Mûsâ (Musa’nın kitabı) : Hud-17; el-Ahkaf,-12). Tevrat kast ediliyor Kitâbu'İ-Fuccâr (Günahkarların kitabı) (Muttaffifin-7) Burada sözü edilen kitab yazı olabileceği gibi, kötülerin amellerinin yazıldığı kitab da olabilir KitâbuM-Ebrâr (İyilerin kitabı) (Mutaffifin-18) İyilerin amellerinin sayılıp döküldüğü yer. Kitab kelimesi şu anlamlarda da kullanılmıştır: 1-Mektup=Hz.Süleyman ve Hüdhüd kuşunun geçtiği diyalog: “Şu kitabımı (mektubumu) götür, onu kendilerine ver..." (Neml-28) "Beyler, bana çok önemli bir kitap (mektup) bırakıldı" (Neml-29) 2-Okuyup yazmak "Allah o zaman şöyle diyecek: Ey Meryem oğlu îsa, Sana ve annene verdiğim nimetimi hatırla! Hani seni mukaddes ruh ile desteklemiştim; (bu sayede) sen beşikte iken de, yetişkin çağında da insanlarla konuşuyordun. Sana kitabı (okuyup yazmayı), hikmeti, Tevrat ve İncil'i öğretmiştim..(Maide-110) 3-Farz edilmiş müddet İddet beklemekte olan kadınlarla ilgili hususların dermeyan edildiği Bakara suresi 235. ayette geçen kitab kelimesi bu anlamdadır: "... Farz olan bekleme müddeti (kitab) dolmadan nikah kıymaya kalkışmayın..” 4-Takdir edilmiş zaman "Hiç kimse yoktur ki, ölümü Allah'ın iznine bağlı olmasın. (Ölüm) belli bir süreye göre yazılmıştır”(Ali İmran-145) "Her ecel için bir kitap (takdir edilmiş bir zaman) vardır." (Rad-38) 5-Kader, yazgı "Helak ettiğimiz her ülkenin mutlaka malum bir yazgısı (kitabı) vardır."(Hicr-4) 6-Farz edilmiş ibadet "Namazı bitirince de ayakta, otururken ve yanınız üzerinde yatarken (daima) Allah'ı anın. Huzura kavuşunca namazı dosdoğru kılın; çünkü namaz, mü'minler üzerinde vakitleri belli olan farz bir ibadettir (kitab tır) (Nisa-103) 7-Allah'ın emri: "(Harp esiri olarak) sahip olduğunuz cariyeler müstesna, evli kadınlar da size haram kılındı. Allah'ın size emri (kitabı) budur..(Nisa-24) 8-Hüküm, Allah'ın hükmü “Allah tarafından önceden verilmiş bir hüküm (kitab) olmasaydı, aldığınız fidyeden ötürü size mutlaka büyük bir azab dokunacaktı” (Enfal-68) 9-Köle ile efendi arasındaki anlaşma: "Ellerinizin altında bulunan (köle ve cariyelerden) sizinle belli şartlar karşısında hürriyetine kavuşmak üzere anlaşma yapmak (Kitap)isteyenlerle, bunun onlar hakkında hayır getireceğine inanıyorsanız mükâtebe yapın”Nur-33) 10-Burhan, Hüccet “Eğer doğru iseniz, kitabınızı getirin” (Saffat-157) KUR'AN'DA GEÇEN KİTAPLAR 1- Müşahhas (somut) kitaplar Kur'an-ı Kerim kitap sözünü kullanırken bununla bazen elle tutulan, okunabilen, anlaşılabilen somut kitapları kasdeder. A-Herhangi bir kitap: "Elleriyle bir kitap yazıp sonra onu az bir bedel karşılığında satmak için 'bu Allah katındandır' diyenlere yazıklar olsun”(Bakara-79) “Yoksa size ait bir kitap var da (bu batıl inanışları) onda mı okuyorsunuz” (Kalem-37) B-Sahife (Sayfa) şeklindeki kitaplar: Kur'an-ı Kerim'de birkaç yerde sahifelerden bahsedilmektedir. Bu sahifelerden birinin Hz.İbrahim'e, diğerinin Hz.Musa'ya ait olduğunu bizzat Kur'an açıklamaktadır. Diğerlerinin ise hangi peygambere ait olduğuna dair sarih bir açıklama yoktur. "Yoksa Musa'nın ve ahdine vefa gösteren İbrahimin sahifelerinde yazılı olanlar kendilerine haber verilmedi mi?”(Necm-36-37) "Şüphesiz bunlar, ilk gönderilen sayfalarda; İbrahim ve Musa'nın sayfalarında da vardır” (Ala-14-19) C-İlahi Kitaplar Kur'an-ı Kerim'de kitap kelimesi en çok ilahi kitapları ifade etmek için kullanılmıştır. A-Tevrat "Yola gelesiniz diye Musa'ya kitab ve furkan vermiştik.”(Bakara-53) “Andolsun Musa'ya kitabı verdik”(Bakara-87) Ve buna benzer ayetler vardır B-Zebur: Zebur Hz.Davud'a verilen ilahi kitabın adıdır "Davud'a da Zebur'u verdik”(Nisa-163) Zebur'dan ise Kur’anda sadece üç yerde söz edilmektedir. Zebur'dan kitab diye söz edilmemektedir. Bununla beraber, bazı müfessirlerimiz onun bir kitap olduğunu belirtmektedirler. C-İncil Kur'an-ı Kerim'de Hz.İsa'ya İncil'in verildiği açıkça zikredilmektedir "(Çocuk) Ben Allah'ın kuluyum dedi. (O) bana kitab verdi, beni peygamber yaptı." (Meryem-30) D – Kur’an Kur’an’da “Kitap” diye en çok kendisinden söz edilen ilahi kitap Kur’an’dır Kur’anın kitap olarak vasıflandırıldığı ayetlere baktığımızda kitabın şu özelliklerini görüyoruz: ı Kerim'in kitap olarak tavsif edildiği yerlerde işaret edilen Özellikleri şunlardır. “Onda asla şüphe yoktur” “Doğru yolu gösteren bir hidayet kaynağıdır” Kendinden önceki kitapları tasdik eder” Öğüt verir” “Rahmet kaynağıdır”Mübarek bir kitaptır”Hikmet doludur” “Ayetleri sağlamdır” “İçinde hiç tezad, eğrilik yoktur”” Karanlıktan aydınlığa götürür” Her şey için bir açıklamadır” Bir müjdedir,” “İbret belgesidir”,Bir nur” Bir ruhtur”,” Eşsiz”, Değerli” ve apaçık bir kitaptır” (Ayetlerden çıkarılmıştır) "Muhakkak ki Biz sana Kur'aıı'ı indirdik”(İnsan-23) “Andolsun sana ... bu büyük Kur'an'ı verdik”(Hicr-87) “Biz sana böyle Arapça bir Kur'an vahyettik ki...”(Şura-7) 2 - Mücerred (Soyut) Kitaplar A-Amel Defteri "Yaptıkları her şey kitaplarda (amel defterlerinde) mevcuttur. Küçük büyük her şey satır satır yazılmıştır” (Kamer-52-53) "Bu, yüzünüze karşı gerçeği söyleyen kitabımızdır. Şüphesiz ki Biz yaptıklarınızı kaydediyorduk”(Casiye-29) "Kitabını oku! Bugün sana hesap sorucu olarak nefsin yeter”(İsra-14) B-Levhi Mahfuz Kur'an-ı Kerim'in en gizemli ve en dikkat çekici kavramlarından biri budur. Levh-ı Mahfuz, Korunmuş levha anlamına gelmektedir Levh-ı Mahfuz ibaresi Kur'an-ı Kerim'de yalnızca bir yerde geçmektedir. İlgili ayette şöyle deniliyor: "Bilakis o şerefli bir Kur'an'dır; Levh-ı mahfuzdadır." (buruc-21-22) Kur'an-ı Kerim'de levh-ı mahfuz yerine kullanılan ve onunla aynı manaya gelen ifadelerden biri de kitab-ı meknundur “Şüphesiz ki o değerli bir Kur'an'dır. Kitab-ı meknûn'dadır” (Vakıa-77-78) Kur'an-ı Kerim'de levh-ı mahfuz yerine kullanılan ve onunla aynı manaya gelen ifadelerden biri de “İmamı Mübin”dir. “"Şüphesiz Ölüleri ancak biz diriltiriz. Onların yaptıkları her işi, bıraktıkları her izi yazarız. Biz her şeyi imâm-ı mübînde sayıp yazmışızdır.” (Yasin-12) Kur'an-ı Kerim'in değişik ayetlerinde levh-ı mahfuzu ifade etmek üzere “Kitab-ı Mübin” ifadesi geçer. “Yaş ve kuru ne varsa hepsi kitâb-ı mübîndedir”(En’am-59) “Ne yerde ne gökte zerre ağırlığınca bir şey Rabbinden uzak (ve gizli) kalmaz. Bundan daha küçüğü ve daha büyüğü yoktur ki kitâb-ı mübînde bulunmasın” 8hud-6) Kur'an-ı Kerim'de bu ifade de Levh-ı mahfuz yerine kullanılan bir ifade de “Kitabı Hafız” dır. "Biz toprağm onlardan neleri eksilttiğini kesinlikle bilmekteyiz. Yanımızda kitâb-ı hafız vardır”(Kaf-4) Yine Kur'an-ı Kerim'in pek çok yerinde levh-ı mahfuzu ifade etmek üzere kitap kelimesinin kullanıldığına da şahit oluyoruz. Ayetlerde levh-ı mahfuzu ifade etmek üzere geçen kitap kelimesi, bazen "el-kitab" şeklide marife, bazen de "kitap" biçiminde nekra olarak kullanılmıştır. En'am, 38; Yunus, 37;, İsra, 58; Ahzab, 6 ve Zümer, 69. ayetlerde kelime marifeli olarak geçmektedir. Ra'd, 38; Ta-Ha, 52; Hacc, 70; Mu'minun, 62; Fatır, 11; Hadid, 22 ve Nebe', 29. ayetlerde ise kelime nekra haldedir. Kur'an-ı Kerim'de levh-ı mahfuzu ifade etmek üzere kullanılan terimlerden biri de ummu'l-kitâbtır. "O katımızda bulunan ummul-kitapta mevcut, yüce ve hikmet dolu bir kitaptır."(Rad-39) Kitap kelimesinin Kuran’da kullanışlarından bir kısmını yazdık. Kur’an’da Kur’an kelimesinin anlamına ve geçtiği yerlere bir göz atalım: KUR’AN ; Allah’ın kitabının özel adıdır.Kur’an kelimesi için iki ayrı kökten bahsedilir. Bunlardan birisi okumak anlamına gelen “karee” قَرَأ, diğeri ise toplamak, kompoze etmek anlamına gelen قَرَنَ “karene” kökünden gelir. قَرَأَ = okumak , mütalaa etmek , kıraat etmek , incelemek , bir şeyi biriktirip birbirine katmak , ilhak etmek , bir araya getirmek, derlemek, biriktirmek, yığmak, biriktirip dağıtmak; anlatmak, açıklamak, izah etmek, nakletmek; araştırmak, soruşturmak, incelemek. قَرَنَ = Bir nesneyi bir nesneye bağlamak , koşmak , yaklaştırmak , çatmak , birleştirmek , satmak , toplamak, kompoze etmek “Kur´an okunduğu zaman onu dinleyin ve susun ki, size rahmet edilsin.”(A’raf-204) “Kur´an´ı okuduğun zaman, o kovulup taşlanmış şeytandan Allah´a sığın!” (İsra-14) “Kur´an okuduğunda, seninle, âhirete inanmayanlar arasına gizli bir perde çekeriz” (İsra-45) “Ramazan o aydır ki; insanlara kılavuz olan, iyi-kötü ayrımıyla hidayetten kanıtlar getiren Kur´an, onda indirilmiştir.”(Bakara-185) “Kur´an´ı, iyice okuyup düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah´tan başka birinin katından gelseydi, elbetteki onun içinde birçok ihtilaf bulacaklardı.”(Nisa-82) “Ey iman sahipleri! Size açıklandığında canınızı sıkacak şeylerle ilgili soru sormayın. Kur´an indirilmekte iken onları sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan vazgeçmiştir. Allah Gafûr´dur, Halîm´dir.”(Maide-101) “Biz onu sana, aklınızı çalıştırasınız diye, Arapça bir Kur´an olarak indirdik.”(Yusuf-2) “Elif, Lam, Ra. Bunlar Kitap'ın ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir. Hicr-1) “Onlar ki Kur´an´ı parça parça/bölük bölük/falcılık aracı yaptılar.”(Hicr-91) “Biz Kur´an´dan, inananlar için şifa ve rahmet olacak şeyler indiriyoruz. Ama bu, zalimlerin yıkımını artırmaktan başka katkı sağlamıyor.”(İsra -82) “De ki: "Yemin olsun, eğer insanlar ve cinler şu Kur´an´ın bir benzerini getirmek üzere bir araya toplansalar, birbirlerine de destek olsalar, onun bir benzerini yine de ortaya getiremezler." (İsra-88) ……..Buna benzer bir çok ayet var Sözün özü; Kitap kelimesi Kuranda bir çok anlamları kapsayan bir kelime olur, Kuran kelimesini de kapsıyor. Yani Kuranda kimi ayetlerde kitaptan kasıt Kur’an olduğu gibi , kimi yerde Tevrat, İncil , levhi mahfuz , amel defteri gibi anlamları içeriyor. Kitaptan kasıt KUR’AN değildir demek Kuran bütünlüğü içinde ayetleri göz önüne almak demek olur. Kitap kelimesinin kullanıldığı yerdeki anlamını göz önüne almak gerekir. Sizin verdiğiniz Hicr 1.ayete bakalım: “Elif, Lam, Ra. Bunlar Kitap'ın ve apaçık olan Kuran'ın ayetleridir.” الر تِلْكَ آياتُ الْكِتابِ وَقُرْآنٍ مُبِينٍ Bu ayette hem kitap gelmiş, hem de Kur’an gelmiştir. Bu ayette Kitaptan kasıt Taberi’ye göre –bugün Kitâb-ı Mukaddes diye anılan– Tevrat ve İncil gibi önceki kitaplardır; “Kur’an” ise Kur’ân-ı Kerîm’in (o zaman henüz tamamlanmadığı için bütününü değil) inzal edilmiş olan kısmını ifade eder. Zemahşerî hem “kitap” hem de “Kur’an” kelimesiyle Hicr sûresinin kastedildiğini belirtir. Râzî’ye göre ise her iki kelimeden maksat Kur’ân-ı Kerîm’dir; fakat ilki onun yazılı şeklini, ikincisi de okunuşunu ifade eder. İbn Âşûr da bu görüşü tercih etmiştir. Kur’an kelimesi vahyin tamamlanmasıyla birlikte artık özel/ has bir isim olarak yerleşmiştir. Kelime anlamını artık aşmıştır, kavram anlamı almıştır. Bunu günümüzde artık kelime anlamlarıyla değil kavram anlamıyla yani Allah’ın Hz.Muhammed a.s ‘a vahyin kitaplaşmış şeklidir. Kuranın korunmasını Allah kendi üzerine almıştır. Hicr-9.ayette bunu görüyoruz. Son olarak sizin alıntıladığınız yazının yani Kuranın çoğul formatıyla gelmesi isnatsız bir çıkarımdır. |
Bu çok detaylı ve çok değerli bir çalışma FECR. Ne kadar teşekkür etsem azdır. Allâh razı olsun. |
Alıntı:
Fecr hocam başlı başına konu niteliğinde bir açıklama. Mesajlar arasinda kaybolmasin, arşivde yerini alsın isteriz. Konu şeklinde paylasmanızı rica etsek... |
Neml 35'te de geçen "Hediye" kelimesinin kökeni hidayetten mi geliyor? Ne manalara geliyor? |
Alıntı:
Hediye Kur'an'da 2 ayette geçerken hidayet bir çok ayette geçer. Hediyenin geçtiği ayetler: وَاِنّ۪ي مُرْسِلَةٌ اِلَيْهِمْ بِهَدِيَّةٍ فَنَاظِرَةٌ بِمَ يَرْجِعُ الْمُرْسَلُونَ " (Belkis) Ben şimdi bir hediye göndereceğim. Bakalım elçiler ne ile geri dönecekler.” dedi.(Neml-35) فَلَمَّا جَٓاءَ سُلَيْمٰنَ قَالَ اَتُمِدُّونَنِ بِمَالٍۘ فَمَٓا اٰتٰينِ*يَ اللّٰهُ خَيْرٌ مِمَّٓا اٰتٰيكُمْۚ بَلْ اَنْتُمْ بِهَدِيَّتِكُمْ تَفْرَحُونَ "(Elçiler) Süleyman’a geldiğinde o şöyle dedi: "Siz bana mal yardımı mı yapıyorsunuz? Allah’ın bana verdiği size verdiğinden daha değerlidir. Hayır, hayır! Bu hediyenizle ancak sizin gibiler sevinir."(Neml-36) Hediye kelimesi hediye, armağan, hibe anlamlarına gelir. Kökü هَدَي fiilinden gelir. "Doğru yolu göstermek , doğru yola gitmek , hidayet bulmak , hidayete erdirmek , doğru yolu bulmak , kılavuzluk etmek , hediye vermek , hidayet etmek , hidayete ulaşmak , irşat olmak , gelini damada gönderip gerdeğe koymak , irşat etmek , hediye vermek , doğru yola iletmek" gibi anlamlara gelir. Hidayet ile hediye ilişkisi ne olabilir düşündüğümüz zaman hidayetin en büyük hediyesi hidayet olduğunu anlarız. Allahın insanı hidayete erdirmesi insan için en büyük hediyedir. Hediye anlam olarak en basit bir şeyi karşılıksız olarak başkasına vermek ile en sevdiği şeyi maddi ya da manevi olsun fark etmez, yine karşılıksız olarak vermek arasındaki bütün verilen armağan,hibe vs şeylerdir. Neml suresindeki Belkis'ın Sülayman a.s'a gönderdiği hediyeler maddi değeri olan hediye olan hediyelerdir. Ama Süleyman a.s bu maddi değeri olan hediyeleri önemsemiyor ve Allah'ın kendisine verdiği HİDAYET / risalet hediyesini önemsiyor ve Allah'ın verdiği hediyenin kulların verdiği hediyeye göre daha üstün olduğunu belirtiyor. Heda kökünden gelen HEDİYE kelimesi hidayet kelimesinin alt basamaklarındandır. Kişinin hidayete ermesi kişi için Allah'ın en büyük hediyesidir. |
Rauf İrfan Örf Arif aynı kökten geliyorlar değil mi? |
رَؤُوفٌ RAUF = رَؤُفَ RAUFE kökünden gelir. RAUFE fiili mihriban olmak , rahim olmak, acımak gibi anlamlara gelir. RAUF ise merhametli , kullarına karşı şefkatli , çok cömert olan, mihriban anlamlarına gelip Allah'ın isimlerindendir. عرفان İRFAN ise AREFE عَرَفَ fiilinden türemiştir. AREFE fiili; beş duyu ile bilmek , öğrenmek , , tanımak , haberi olmak , farkında olmak , suçunu itiraf etmek , tedbir almak gibi anlamlara gelir. İRFAN ise ; bilme, anlama bilgi, özellikle pratik bilgi, usul ve örf bilgisi, kültür ,Tasavvufta evrenin sırlarını bilme gücü olarak tarif edilir. عُرْف ÖRF de AREFE عَرَفَ fiilinden türemiştir. Anlamı; örf , adet , ihsan , cûd , sahavet , cömertlik , hayır , iyilik , lütüf , bilme , at yelesi , ibik , turunç adap, erkân, pratik bilgi, misal ve tecrübe ile öğrenilen şeyler demektir. عارفARİF ismi de AREFE عَرَفَ fiilinden türemiş olup ismi faildir. ‘Bilen, bilgili ya da İrfan sahibi ,Hakkı, hakkı ile bilen gibi anlamlara gelir. Sonuç olarak RAUF isminin diğer isimlerle alakası yoktur. Ama İrfan, Örf ve Arif isimleri aynı kökten geldiği için birbirleri ile alakası vardır |
İlim ve irfan Âlim ve Ârif Mâlumat ve Mârifet Mâlum ve Mâruf Âlem ve ? Âlâmet ve ? |
İLİM ve İRFAN İLİM: “Malum olanın olduğu hal üzere bilinmesidir.” Diye tarif edilir. A-Lİ-ME fiilinin masdarıdır. Râgıb Isfahânî’nin eseri olan Müfredat’a göre “bir şeyi hakikatiyle bilmek” demektir. İRFAN: A-RE-FE kökünden gelir. İsfahânî’ye göre “irfan” “bir şeyin izini etkilerini tefekkür ederek ve derin düşünerek o şeyi idrak etmek” demektir. Cemil Meriç “İrfan” kavramını “Kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim” diye tarif eder. İrfan hakkında tasavvufi açıklamalar, kelamcıların açıklamaları da kendilerine göredir. İrfan kavramının yorumu farklı bakış açıları bize bu kavramın deruni anlamların olduğunu gösterir. ALİM ve ARİF ALİM: A-Li-Me (bilmek) kökünden ismi faildir ve “ Bilen, bilgi sahibi , alim” anlamına gelir. ARİF: A-re-fe kökünden ismi fail olup “ Tanıyan, idrak eden, vakıf olan, halden anlayan ,bilen” gibi anlamları vardır. Alim ile Arif arasında kök farklılığı olmasıyla birlikte kavramsal arasında da ince ayrıntıları vardır. Alimin zıddı cahil, Arifin zıddı münkirdir. Buna göre Allah’a “Arif” denmez, Alim denir. Alim ile Arif arasındaki farkı, Ömer Seyfettin yaşanmış bir olayı şöyle anlatır: "Ömer, mekteplerden birinde edebiyat muallimiydi. Merhumu yakından tanımış olanlar pek iyi bilirler; bazen bir şeyi diline dolar, günlerce onu tekrar ederdi. O zaman da bir şey tutturmuştu: "İlim başka, irfan başka... Arif başka, alim başka diyordu. Derin bilgisi ve çok okumasıyla şöhret almış bir muallim arkadaşı bir gün Ömer‘e takılmak istedi: "Ömer Bey, ‘ilim başka irfan başka‘ diyorsunuz. Ben buna pek akıl erdiremiyorum. Lutfedin de bana bunu bir anlatın" dedi. Ömer Seyfettin, "başkadır cancağızım dedi. Kızmazsanız bir misalle anlatayım. Mesela siz çok okumuşsunuz, alimsiniz, fakat arif değilsiniz. Bizim serhademe (başhademe) okumamıştır. Binaenaleyh alim değildir, fakat ariftir" Muallim arkadaşı biraz bozuldu. Fakat Ömer darılacak bir insan olmadığı için renk vermedi. Herkesle beraber güldü, geçti. Sekiz, on gün kadar sonraydı. Ömer bir gün muallimler odasına sevinçli bir havadisle girdi. ‘Müjde‘, diyordu. ‘Avusturalya‘dan iki yüz vagon şeker geliyormuş... Şeker dehşetli ucuzlayacak‘ Ömer sık sık İttihat ve Terakki Merkez-i Umumisine gidip geldiği için diğer bazı arkadaşlarla beraber alim dediğimiz arkadaş da havadise inandı ve memnuniyet gösterdi. Bir iki dakika sonra odaya giren Serhademeye Ömer, aynı havadisi tekrar etti. Fakat o pek seviniyor gibi görünmedi, terbiyeli bir tavırla ‘inanma beyim, yem borusudur bu. Avustralya şekeri bulsa kendisi yer‘ dedi. Ömer çocuk gibi ellerini çırparak zıplamağa başladı. Alim arkadaşına; ‘Yalan mı söylemişim cancağızım‘, dedi. ‘Bak siz bütün ilminize rağmen bu havadise inandınız. Fakat o yutmadı, cancağızım. Çünkü onda ilim yok ama irfan var. " İşte alimle arif arasındaki fark böyle bir şey olsa gerek. Alim bir bilen iken, arif, bir sezen konumunda. Arifler güçlü sezgileri ve olayların arka planına bakma kabiliyetleri ile ön plana çıkarken, alimler daha çok analize tabi tutulmamış safi bilgileri ile ön plana çıkıyorlar.” MALUMAT ve MARİFET MALUMAT: Ma’lum kelimesin çoğu olup; “a-li-me” filinin ismi mefulu olup “bilinen, malum şeyler,bilgi “ anlamına gelir. MARİFET: Arif, irfan kelimeleri gibi “a-re-fe” kökünden gelmiştir. “bilmek, tanımak, ikrar etmek” demek olan “arefe” kökünden mastardır ve bilgi anlamına gelir. Malumat ve Marifet arasındaki ince detay: Malumat ; İngilizcedeki “information” denilen “bilgidir. En basit anlatımla; birinden ya da bir şeyden öğrenilen, eşyanın niteliğine, niceliğine, ilişkilerine dair, gözlem yoluyla edinilen tümel düşünce ürünlerine işaret eder. Biz “bilgi “dediğimiz zaman aslında bunu kast ediyoruz. Marifet ise; İngilizcedeki “knowledge” denilen bilgidir. Yani doğruluğu tasdik edilmiş malumat, ya da tahkik edilmiş inanç demektir. Yukarıda iki kök fiilden bahsettik. A-Lİ-ME ve A-RE-FE. Bu kelime gruplarını şöyle kategorize edebiliriz. • Alim – İlim – Muallim – Malumat – Talim • Arif – İrfan – Muarrif – Marifet – Tarif Eşyaya dair malumata sahip olana Alim, malumatı aktarma işine Talim, talim edene ise Muallim denir. Eşyaya dair malumat sahibi olma sıfatına ise ilim denir. Marifet sahibi olana Arif, marifeti aktarma işine Tarif, tarif edene ise Muarrif denir. Eşyaya dair marifet sahibi olma sıfatına ise irfan denir. MALUM ve MARUF MALUM : Bu kelime de “A-li-me” kelimesinden türemiş ismi mefuldür. Malumat kelimesinin tekilidir. MARUF ise “ A-re-fe” kelimesinden ismi mefulüdür. “Bilinen, tanınan, meşhur , ünlü , iyilik , örfe göre güzel olan şeyler, herkesçe bilinen” demektir. |
>>>>forum hocalarıma bir soru sormak istiyorum(fecr hoca abdulmelik hoca,mihrinaz hoca,bedia hoca esma nur hoca su damlası hoca veya delil ile cevap verebilecek herhangi bir hocamız) >>>>konut kredisi ile ev aldık. Kredi vadesi 10 yıl. Kalan 4 yıl diğer 6 yıl ödendi. Kredi çeken vefat etti. Kredi çekilirken hayat sigortası yapıldı.ve sigorta ölüm halinde borçları üstlenmekle mesuldür. Buraya kadar problem yok.ve banka tarafından sigortaya tebligat yapıldı kalan borç ödendi. >>>> soru şu; 1-biz varislerin borcu reddetmesi halinde mevtaya sorumluluk var mı? veya varisler sorumlu mudur? sigorta şirketi yasal yükümlülük gereği borcu ödedi zaten. Sigorta şirketine havale edilen bu borç için huzursuz durumdayız. İçimizin teskin edilmesi için cevap bekliyorum. Şu da unutulmasın; varisler daha küçük yetim çocuklar. Ancak mal varlığı var fakir değiller. 2-zaten sigorta şirketi bunu ödedi.rahmetlinin hayrına sevabına onun amel defterine işlenmesi niyeti ile vakıflara camilere imkanlar nisbetinde destek verebilir miyiz? normal sadaka tasaduk değil? bu borcun telafisi için hepsini değil de kısmen? bir nevi kefaret olsun diye? cevaplar için ; ArO* |
Filistin acı kaybın için bir kere daha sabır diliyorum. Fetva aradığını düşünmüyorum. En iyi müftî vicdandır ve vicdan rahatsızlığinı dile getirmişsin. Sende biliyorsun ki faiz gibi kesin hükümle haramlığı bizzat belirlenmiş bir hükmün yanında sigorta nispeten masum duruyor. 1.Konut kredisi veren çoğu bankalar sigortayi peşin ödeme olarak alırlar. Böylelikle ölüm halinde kalan borcu ödenmiş sayar. Sizin borcunuz da aynı sekilde ödenmiş sayılmış. Sigortaya borç iade etme gibi bir durumunuz yok. Anlaşma bu şekilde yapılmış, onaylanmiş. Ödenmiş. Hocam sende bilirsinki dünyadaki sorumluluklarımız bizi takip eder. Mevtanın vebalini üstlenemezsiniz "ve la teziru vaziretun vizra uhra" ama onun icin dua edip,sadaka verilebilir. çocuklarınız da bu anlamda sorumlu değiller. 2. Dünyadayken yaptigimiz günahların bedelini öldükten sonra fiyatlandırmak kendimizi kandırmak yada üçkağıtçılık olmaz mı? Namaz kılmayan ölen yakını için, fakir fukaraya şu kadar yardım etsem günahları silinirmi affolurmu ? demekle eşdeğer. Herkes yüklendiği işin sorumluluğunu alır. Biz müminler Allah'tan ümit kesmeyiz. Çokça af ve mağfiret dileyerek ve sadaka bağış yaparak affı için dua edebilirsiniz. Banka sektörunde bir dönem çalısmiş bir hocahanım önerisi; içinizin teskin olması için şöyle bir şey yapabilirsiniz "Ev faizle alındığı için içinize sinmiyorsa, varisler kendilerine düşen kısmı reddedebilirler, yada onu herhangi bir yere bağışlayabilirler". 4 yıllık borcu hesap edip bunu da yine aylık miktarlara bölüp bağışlayabilirisniz. Bağış noktaları size kalmış ama ihtiyacı olan birine ulaşmak, bir yetimi, bir aileyi sevindirmek ölüye de diriye de rahmet olur. Af ve mağfireti için kurtuluş vesilesi olur. Allah'ın lütfu geniştir. Size düşen sadaka ve bağışta bulunmak. Ve dahi dünya ve ahiretimizi ziyan edecek yasak/haramlardan uzak durmak. Acın taze. Kelimeleri seçerek kullanmaya dikkat ettim ama seni incitecek bir ifade olduysa hakkını helal et lütfen. Allah vicdan ve gönü rahatlıgi versin. Sıkıntılarını gidersin. |
Bizde buna benzer bir acı yaşadık malesef.amcam bankadan kredi çekmiş ve taksi plakası almış ortağı da var.ve amcam kalp krizi geçirerek genç yaşta vefat etti...ve çocuğu yoktu..banka hem yengeme hemde babaannem parayı ödedi. Çocukları olsaydı onlar alacaktı.yengem çok üzülmüştü.şimdi o da rahmetli oldu. Allah bütün ölmüşlere rahmet eylesin.fakat senin sorunu anlayamadım.sigorta borcu ödüyor zaten.sigorta yapılmazsa o borcu yengem dedem ve bizler ödeyecektik ki bu imkansız gibi bir şey |
Eğer bankadan alınan para için diyorsanız babaannemin para alması yengemi kızdırdı gerginlik oldu babaannem vermek istemedi o para oğlumdan geldi diye .o da hastaydı doktora gidicem dedi .yengem mezar yaptırıcam dedi yoksulluk mu bilmiyorum.sonuç böyle oldu.ne kötü dimi ölüm hak miras helal .Allah af etsin. Allah'ın dediği olur.sigortadan para almak için kendini öldüren biri de çıkmıştı televizyona ve malesef para alamadı ailesi.bu da başka bir trajedi içim yandı allahım sen bizi af et |
Alıntı:
Muznib Kul |
"Allah kahretsin" şeklinde bir cümle kurarlar. Kahr kelimesinin manasına baktığımda helak etmekten ziyade zapt etmek, domine etmek, tam bir hüküm sağlama, egemenlik kurma gibi manalar olduğunu görüyorum. Velhasıl zulüm yapan için Allah onu kahretsin dediğimizde aslında "Allâh onun üzerinde öyle bir tahakküm kursun ki o kişi kıpırdayamasın, en ufak zulümde bulunamasın," demiş olmuyor muyuz? Bu kavramın orijinal manası nedir? Leste aleyhim bi musaytır. Nahnu a'lemu bi ma yekulune ve ma ente aleyhim bi cebbarin fe zekkir bil kur'ani men yehafu vaidi. La ikrahe fid dini kad tebeyyener ruşdu minel gayy, fe men yekfur bit taguti ve yu'min billahi fe kadistemseke bil urvetil vuska, lenfisame leha, vallahu semiun alim. Musaytir Cebbar İkrah Kahhar kelimeleri arasındaki fark nedir. |
SAAT: 00:01 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.