![]() |
re: BİR AYET BİR YORUM Bugnün ayeti Al-i İmran suresinden: Sevdiğiniz şeylerden (ALLAH (c.c.) yolunda) harcamadıkça, gerçek iyiliğe asla erişemezsiniz. Her ne harcarsanız ALLAH (c.c.) onu hakkıyla bilir. AL-İ İMRAN: 92 |
re: BİR AYET BİR YORUM Bu ayette çok önemli bir gerçek bildirilmiştir. İnsanları gerçek anlamda iyiliğe ulaştıracak olan en temel ahlak özelliklerinden biri "fedakarlık"tır. Gerçek anlamda fedakarlık; insanın Allah rızası için değer verdiği şeylerden hiç düşünmeden ve seve seve feragat edebilmesidir. Sonsuz güç sahibi Yüce Rabbimiz için gerektiğinde her türlü zorluk ve sıkıntıyı göze alabilmesi, bu konuda elinden gelenin en fazlasını yapabilecek şevk, azim ve iradeyi kendisinde bulabilmesidir. Kendi menfaatleriyle, Allah rızası arasında seçim yapması gerektiğinde kendi çıkarlarından vazgeçebilmesi, bu uğurda maddi manevi her türlü özveride bulunabilmesidir. Ancak insan nefsi bencillik, egoistlik gibi çeşitli kötü ahlak özelliklerine yatkın bir yapıda yaratılmıştır. Nefsini eğitmediği takdirde, bu bencilce duygular kişinin tüm ahlakına hakim olabilir. Böyle bir kişi ise genellikle herkesten çok hatta çoğu zaman yalnızca kendisini düşünür. Kendisi için daima herşeyin en iyisini, en güzelini, en mükemmelini ister. Ona karşı herkesin olabildiğince anlayışlı ve özverili bir yaklaşım içerisinde olmasını bekler. Herhangi bir zorlukla karşılaştığında, çevresindeki insanların kendisi için her türlü risk ve sıkıntıyı göze almalarını; kendi menfaatlerinden ödün verme pahasına da olsa, ona destek olmalarını bekler. İçten içe hep kendi istek ve çıkarlarını korumak, kendi rahatını ve konforunu sağlamak ister. Aksi bir durumda ise, -çıkarlarını korumak ve kendisine bir zarar gelmesini engellemek adına- değer verdiği pek çok şeyi gözden çıkarabilecek bir tavır gösterebilir. Nefsin bu zayıflıklarından kurtulmak ise ancak, imanı kavramak ve Kuran ahlakını yaşamakla mümkün olur. Kuran'da bildirilen gerçekleri ve Allah'ın emrettiği üstün ahlak anlayışını kavrayan bir kimse, hayatının her anında fedakarlık gösterebilecek bir ahlaka ulaşabilir. |
re: BİR AYET BİR YORUM Bu ayetle ilgili bir anektod: Hz. Ömer’in oğlu Abdullah sadaka olarak şeker dağıtırdı, sonra da Al-i İmran suresinin "Sevdiğiniz maldan sadaka vermedikçe iyilerden olamazsınız" mealindeki 92. ayetini okurdu. Allah, biliyor ki, benim en çok sevdiğim şekerdir, derdi. |
re: BİR AYET BİR YORUM Ali İmran suresi 92.ayet bizlere 3 temel kavram arasındaki ilişkiyi çok güzel özetliyor -İnfak -Hubb-sevgi -Birr-iyilik Bu üç kavram arasındaki irtibatı yakaladığımızda ayetin anlamı kendiliğinden ortaya çıkmış olur. Toplumdaki infak anlayışında bir takım sakatlıklar vardır.Bunlardan bazıları; -İnfakı sadece zenginler yapar düşüncesi -Fazlalık olan,kullanmadığımız eşya,mal gibi şeyleri sarfetmek anlayışı -İnfakı sadece mal olarak sarfetmek düşüncesi İnfak sarfetmek,harcamak,çaba sarfetmek anlamlarına gelir.Kur'an'da bir çok yerde geçer ki imana vurgudan sonra infakla ilgili bölümler vardır. İnfak,harcamak; Mal ile olabilir İlim ile olabilir Güzel davranış ile olabilir Kur'an'da başka bir ayette Allah "varlıkta ve yoklukta infak edin" derken müslümanın hayatının tümüne infakın yayılmasının gerektiğini görmekteyiz. İnfak yapılırken malın en iyisinden ,insanın en sevdiği şeylerden infak etmesiyle birr-iyilik seviyesine çıkmaktadır.Bugün insanlar infak denilince ya da fakiri yedirip içirip giydirmekten anladığı,kendi giymediği,yemediği,içmediği şeyleri dağıtmak olarak anlıyor.Bu infak birr-iyilik seviyesine çıkmaz.Burda karşımıza odak kavram olarak birr kavramı çıkıyor.Birr kavramı hakkında sonra bilgi verelim inş. |
re: BİR AYET BİR YORUM BİRR KAVRAMI Birr kavramı Kur'an'ı anlamak için gerekli kavramlardan birisidir. Kur'an'ın diğer kavramları gibi bu kavram da yerine tam oturtulamazsa ortaya tam bir kavram kargaşası çıkar.Herkesin iyilik anlayışı farklı olur. Birinin kötü olarak gördüğü amel ,diğer kimse için iyi olabilir.Bu kargaşanın önüne geçmek için Allah'ın "iyilik"ten kastın ne olduğunu bilmekten geçer. Meallerde "birr"genellikle "iyilik" diye tercüme edilmekte yetinilmektedir.Tercümeye yapanlar Kurandaki "ma'ruf" "hasene" "sevab" "hayr" "salihat"gibi kelimeleri de iyilik olarak çevirmişlerdir. Halbuki bunların hepsi farklı farklı yerlerde kullanılmıştır.Bu kavramların Kur'an'da nerelerde kullanıldığına bakarak aradaki farklılıkları ortaya çıkar. Birr" kelimesinin aslı "berr" kelimesidir ki "berr" denizin karşıtı olan kıta parçası yani kara anlamına gelir.Bu ifade hayır işinde genişliği,bolluğu ifade eder.Birr kavramına şu anlam verilir: " Her türlü hayır ve iyilik işinde genişlik, ihsan, itaat, doğruluk, bol bol iyilik demektir." ‘Birr’, her türlü iyiliği, ihsanı ve hayırlı işleri kapsar.Çoğulu “ebrar”dır. Allah'ın bir ismi de el-Berr'dir yani Allah,iyiliği,ihsanı,rahmeti,merhameti boldur Birr kelimesi hayırda,ihsanda bolluğu ifade ettiği gibi aynı zamanda faili yani özneyi de ifade eder ki "iyilikte bulunan,kendisinden iyilik ve itaat sadır olan kimse "anlamına gelir Birr kavramının geçtiği diğer ayetleri incelediğimizde birr-iyilik kavramı için şunları söyleyebiliriz: 1-Yapılan iş doğru,düzgün olacak 2-Yapan kişi doğru-salih kişi olacak yani mümin olacak 3-Yapılan eylem/amel Kur’an’ın tedrici metoduna uygun olmalıdır 4-Yapılan eylemin/amelin Allah için yani Allahın rızasını kazanmak için olmalıdır.Yani niyet halis olmalıdır. 5-Yapılan işin/amelin kişisel ve toplumsal boyutu olmalıdır 6-Yapılan iş,insanların zanna uygun olan değil Allahın emirlerine uygun olmalıdır Bu altı halkadan birisi eksik olursa gerçek anlamda “birr” olmaz. Öyle değil mi ki kafirlerin,münafıkların,müşriklerin yaptıkları ameller başka insanlar tarafından her ne kadar iyilik olarak gözükse de "birr" e girmez.Onların iyi amelleri denizin üstündeki köpük gibi yok olup gider,ahirette ise hiç bir faydası olmaz.Çünkü iman temeline dayanmayan ameller iyilik kavramı içerisinde olmaz. ------------devam edecek------------- |
re: BİR AYET BİR YORUM BİRR KAVRAMI Devamı Birr kavramı Kur'anda bir çok yerde "ism"kavramının zıddı olarak kullanılır. Kur'an "ism" kelimesine hangi kötü amelleri yüklemiştir acaba?. Bir kavramı zıddını bilmek o kavramın anlamını anlamamıza yardımcı olacaktır: ism olarak kabul edilen ameller: -Cinayet-adam öldürme -Rüşvet alıp vermek -Şahitliği gizlemek -Faiz alıp vermek -Allah'a ortak koşmak-şirk -Şarhoş edici şeyleri içmek -içki içmek -Kumar oynamak -Fal bakmak -İftira etmek -Allahın helal kıldığından yemeyip kendine haram kılma -Yalan söylemek -Allaha iftira atmak -Kendi yaptığı hataları başkasına maletmek -Haram kılınan kan,domuz et,leş yemek -Küfrü gerektirecek sözler söylemek -Yeryüzünde fesad çıkarmak -Hevasının peşinden gitmek vs vs. Bunlar "ism" olarak nitelendirilen ameller.Bunları yapmamak veya zıddını yapmak"birr" üzerinde kalmak demektir Ragıp El İsfahani: “Birr;Kişinin Allah’a bağlılığının derinliğinin ifadesidir” Şah Veliyyullah Dihlevi “birr” kavramını dört şekilde tarif etmiş: 1-İyilik-birr;Mele’i A’la’ya boyun eğerek,Allah’tan gelen ilham almada kendi benliğinden geçerek,Hak Teala’nın muradı içerisinde yok olarak işlemiş olduğu her şeydir 2-İyilik,insanın dünya ya da ahirette mükafatlandırılmasına sebeb olan her ameldir 3-İyilik;insanlık nizamının kendiisne bağlı olduğu sosyal ihtiyaçları karşılamaya yönelik yararlı fiildir 4-İyilik,ilahi nizama boyun eğme manasına gelen fıtratın ortaya çıkmasını engelleyen perdeleri ortadan kaldırmaya çalışan her türlü davranıştır. Muhammed Esed ,”birr”i erdem olarak açıklamış Mustafa İslamoğlu ise;Kur’an’da inanç,eylem,ahlak ve doğru davranış alanında ideal olan diye tarif etmiş Muhammed Hüseyin Fadlallah ise şöyle diyor:İyilik,mü’minin yanında,kendisine açılan düşünce ve tasavvur ufukları ve kendisine kaynaklık eden pratik davranış olanları açısından şahsiyetinin sırrını temsil eder.Şahsiyet,iman ve amel ile olgunlaşıp hareket ederek iyiliğe kaynaklık eder Seyyid Kutub ise şöyle diyor: İyilik;gerek birey ve gerek toplum vicdanında etkisini gösteren bir düşüncedir.Bireysel ve sosyal hayatta etkisini gösteren somut bir davranıştır.Yani Birr;bir düşünce,bir duygu,bir eylem bütünü ve davranış sistemidir. Allah Resulü’ne “ birr” nedir diye sorulduğunda Bakar suresi 117. ayeti okudukları rivayet edilmiştir: “ Birr, yüzünüzü doğu ve batı yönüne çevirmeniz değildir, fakat birr Allah’a, Ahiret Günü’ne, meleklere, kitaplara ve nebilere iman eden, sevdiği halde malı yakınlara, yetimlere, miskinlere, yolda kalmışa, dilenenlere ve boyunduruk altındakilere veren, namazı kılan ve zekatı veren, ahidleştiklerinde ahdini yerine getirenler, zorluklar, zarar anları ve güçlük zamanlarında sabredenlerdir. Onlardır sadık olanlar, ve onlardır muttaki olanlar.”Bakara-177 |
re: BİR AYET BİR YORUM Günün ayeti Hucurat suresinden: Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fasık (yoldan çıkmış) olmak ne kötü bir addır. Kim tevbe etmezse, İşte onlar, zalimlerdir. (Hucurat 11) |
re: BİR AYET BİR YORUM Hucurat Suresi (Arapça: سورة الحجرات) Kur'an-ı Kerim'in 49. suresidir. Mekke devrinin sonlarında nazil olmuştur. Sure 18 ayetten oluşur. Sure ismini 4. ayette geçen ve hücre kelimesinin çoğulu olan hucurat kelimesinden alır. Surede hücre kelimesi ile Mescid-i Nebevi’nin yanında peygamber ve ailesine ait odalar kastedilmektedir. Hucurat Suresinde iyi huylar ve faziletli davranışlarla ilgili emirlerden kötü huylar ve çirkin davranışlarla ilgili yasaklardan Peygamber’e uyulması gereğinden, duyulan her şeye inanılmaması gerektiğinden, güvenilmeyen kişilerin getirdiği haberlerin mutlaka araştırılması gerektiğinden bir biriyle çatışan iki Müslüman topluluğun barıştırılması gereğinden, insanları aşağılamanın, onlara küçültücü lakaplar takmanın onların kusurlarını araştırmanın kötülüğünden, Allah’ın emirlerine en çok uyanların Allah katındaki üstünlüğünden Allah’ın her şeyi bildiğinden bahsedilir. |
re: BİR AYET BİR YORUM Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fasık (yoldan çıkmış) olmak ne kötü bir addır. Kim tevbe etmezse, İşte onlar, zalimlerdir. (Hucurat 11) --------- Müminler arasında iyilik ve takva emredildikten sonra o kardeşlik ve iyilikleri bozabilecek cahilliklerden sakındırmak ve müminler arasında iyilik ve takva duygusunu en yüksek bir içtenlikle uygulayarak karşılıklı saygı telkin etmek ve bu şekilde İslâm'ın daha bir çok kavimlere yayılıp gelişeceğine işaret ile o geniş kardeşliği süsleyecek temizliğe yükseltmek üzere bu iki âyet ümmete edeb öğretmekle huzur ve gıyab'da ahlaki bir yol göstermedir. --------- Âyetin inişi hakkında bir kaç sebep nakledilmiştir. Dahhak'tan rivayet olunduğuna göre: Beni Temim'den bir kavim, Bilâl-i Habeşî, Habbab, Ammar, Süheyb, Ebû Zerr, Sâlim, Mevlâ Huzeyfe gibi kimselerle alay etmişlerdi. Âişe (r.anha)'dan: Zeyneb binti Huzeymete'l-Hilâliyye'yi kısalığından dolayı eğlenmişti. Bunun gibi Hz. Âişe ile Hz. Hafsa, Ümmü Seleme Hazretlerini kısa diye konuşmuşlardı. İbnü Abbas'tan: Hz. Safiyye binti Huyey Resulullah'a gelmiş, kadınlar bana; Ey yahudi kızı yahudi! diye söz atıyorlar, demiş, Resulullah da: Babam Harun, amcam Musa, zevcim de Muhammed niye demedin? buyurmuştu. Şu da rivayet olunmuştur ki; Sabit b. Kays'ın kulağında biraz ağırlık vardı, Reslullah'ın meclisine geldiği vakit işitsin diye yer açarlardı. Bir gün gelmiş açılın diye Resulullah'ın yanına kadar varmıştı, bir zata çekil dedi, o aldırmadı bu kim? dedi, o zat da ben filanım dedi, o hayır sen filan kadının oğlusun, diye cahiliyyede ayıplanan bir kadın söyledi, adamcağız mahcup oldu, bu âyet inince Sâbit bundan sonra kimseye karşı haseb ile de iftihar etmem, dedi. Bir de Ebu Cehil'in oğlu İkrime müslüman olmuştu, bazı kimseler ona "bu, bu ümmetin firavunu'nun oğlu" demişlerdi, gücüne gitmiş, Resulullah'a şikâyet etmişti, işte bu âyet bu sebeple indi. |
re: BİR AYET BİR YORUM Hucurat suresinin 11.ayetin tamamı yazılmamış,herhalde unutuldu.Geri kalanı da yazılsa ayet tamamlanmış olur.Ayrıca konu bütünlüğü ve nuzül arasındaki irtibat sağlanmış olur herhalde. |
re: BİR AYET BİR YORUM Düzelttim Fecr abi. |
re: BİR AYET BİR YORUM Gerçek şu ki biz emaneti göklere yere ve dağlara sunduk da onlar bunu yüklenmekten kaçındılar ve ondan korkuya kapıldılar insan onu yüklendi. Çünkü o çok zalim çok cahildir.(Ahzab suresi 72) Bugün iki ayetin yorumuna bakalım: |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM (Gıybet hakkındadır) بِاسْمِهِ وَاِنْ مِنْ شَيْءٍ اِلاَّ يُسَبِّحُ بِحَمْدِهِ Yirmibeşinci Söz'ün Birinci Şu'lesinin Birinci Şuaının Beşinci Noktasının makam-ı zemm ve zecrin misallerinden olan birtek âyetin, mu'cizane altı tarzda gıybetten tenfir etmesi;(nefret ettirmesi) Kur'an'ın nazarında gıybet ne kadar şeni' (kötü)bir şey olduğunu tamamıyla gösterdiğinden, başka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet Kur'anın beyanından sonra beyan olamaz, ihtiyaç da yoktur. İşte اَيُحِبُّ اَحَدُكُمْ اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ اَخِيهِ مَيْتًا âyetinde altı derece zemmi, zemmeder(kötülüğü kötüler). Gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder(meneder). Şu âyet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, (yöneldiği vakit) manası gelecek tarzda oluyor. Şöyle ki: Malûmdur: Âyetin başındaki hemze, sormak (âyâ)(acaba) manasındadır. O sormak manası, su gibi âyetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımnî(gizli bir hüküm) var. İşte birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevab mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şey'i anlamıyor? İkincisi, يُحِبُّ lafzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur(nefret edilen) bir işi sever? (Mektubat - 275) Üçüncüsü, اَحَدُكُمْ kelimesiyle der: Cemaatten hayatını alan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder? Dördüncüsü, اَنْ يَاْكُلَ لَحْمَ kelâmıyla der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki, böyle canavarcasına arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz? Beşincisi, اَخِيهِ kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz,(kendi cinsinize olan şefkatiniz) hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı manevîsini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi âzanızı kendi dişinizle divane gibi ısırıyorsunuz? Altıncısı, مَيْتًا kelâmıyla der: Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardeşinize karşı, etini yemek gibi en müstekreh (çirkin) bir işi yapıyorsunuz? Demek şu âyetin ifadesiyle ve kelimelerin ayrı ayrı delaletiyle: Zemm ve gıybet, aklen ve kalben ve insaniyeten ve vicdanen ve fıtraten ve milliyeten mezmumdur. İşte bak nasıl şu âyet, îcazkârane(mucizeli bir şekilde) altı mertebe zemmi zemmetmekle(kötülüğü kötülemekle), i'cazkârane(işaret edercesine) altı derece o cürümden zecreder.(meneder) Gıybet, ehl-i adavet ve hased (inat ve düşmanlık ehlinin)ve inadın en çok istimal ettikleri (kullandıkları)alçak bir silâhtır. İzzet-i nefis sahibi, bu pis silâha tenezzül edip istimal etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş: اُكَبِّرُ نَفْسِى عَنْ جَزَاءٍ بِغِيْبَةٍ * فَكُلُّ اِغْتِيَابٍ جَهْدُ مَنْ لاَ لَهُ جَهْدٌ Yani: "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünki gıybet; zaîf ve zelil ve aşağıların silâhıdır." Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerahet edip(üzülüp) darılacaktı. Eğer doğru dese, zâten gıybettir. Eğer yalan dese; hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır. (Mektubat - 276) Gıybet, mahsus birkaç maddede caiz olabilir: Birisi: Şekva (şikayet)suretinde bir vazifedar adama der, tâ yardım edip o münkeri(inkarcıyı), o kabahati ondan izale etsin(gidersin) ve hakkını ondan alsın. Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesaî (ortak çalışmak)etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız(kasıtsız,kinsiz) olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: "Onun ile teşrik-i mesaî etme. Çünki zarar göreceksin." Birisi de: Maksadı, tahkir ve teşhir değil; belki maksadı, tarif ve tanıttırmak için dese: "O topal ve serseri adam filan yere gitti." Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecahirdir(açıktan günah işleyen biridir). Yani fenalıktan sıkılmıyor, belki işlediği seyyiatla(günahlarla) iftihar ediyor; zulmü ile telezzüz ediyor,(lezzet alıyor) sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor. İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi a'mal-i sâlihayı yer bitirir. Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi; o vakit اَللَّهُمَّ اغْفِرْلَنَا وَ لِمَنِ اغْتَبْنَاهُ demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rast gelse, "Beni helâl et" demeli. اَلْبَاقِى هُوَ الْبَاقِى Said Nursî * * * (Mektubat - 277) kardeşler ben her bu konuyu okuduğumde ayrı bir feyiz alıyorum .evet bu konunun sık sık okunması gerektiğini düşünüyorum (tabi kendi açımdan) gıybetin ne derece zelil bir şey olduğunu ve nerelerde caiz olduğunu bize gayet açık ve net bir şekilde izah etmiş artık bize de istifade etmek düşer saygılarımla not:osmanlıca kelimelerin parantez içindeki anlamaları kendim yazdım kusurum varsa af buyurun |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.(5/Maide-88) Bu ayet bizlere ne anlatıyor? Kısa ve öz ifadelerle, kopyala yapıştır yapmadan bu ayetten ne anlamalıyız? |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM Alıntı:
Helal-haram sınırlarınıda gayet açık ve net bir şekilde çizip belirlemiştir.. bize düşen O'nun belirlediği sınırları aşmadan, emir ve yasklrnı sorgulmdan istifade edip,içten bir teslimiyetle çizdiği hudutları aşmamaktır.. |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM Alıntı:
(Maide-88) Bu Ayeti kerimeyi daha iyi anlamak için Başka bir ayet ile izah edelim: Ölü eti, kan ve domuz eti ve üstünde Allahtan başkasının anıldığı hayvanlar ve boğulan, dövülerek öldürülen veya düşerek ölen veya derisi yüzülerek öldürülen veya vahşi bir hayvan tarafından parçalanan hayvanlar, canlı iken (bizzat) kestikleriniz hariç, size yasaklanmıştır ve putperest sunaklarında kesilenler (de yasaktır). Kehanet yoluyla gelecekte sizi neyin beklediğini öğrenmeye çalışmanız da (yasaklanmıştır): Bu günahkârca bir davranıştır. Bugün hakikati inkâra şartlanmış olanlar, sizin dininiz(i terk edeceğiniz)den artık ümitlerini tamamen kestiler: Öyleyse, onlardan korkmayın, yalnız Benden korkun! Bugün dininizi sizin için kemale erdirdim, nimetlerimin tamamını size bahşettim ve Bana teslimiyeti sizin dininiz olarak belirledim. Günaha eğiliminden değil de hayati bir zaruret sonucu (yasak şeylere) sürüklenenlere gelince, bilin ki Allah çok bağışlayıcıdır, rahmet kaynağıdır. (Maide-3) Kur’an bütünlüğünde Ayeti ele aldığımızda Allah’ın özellikle Haramlar üzerinde durduğu ve isimlerini zikrettiği görülmektedir. Helal ve Haram Yetkisi Allah’a aittir. Allah size sadece leşi, kanı, domuz etini ve Allah'tan başkasının adı anıla(rak boğazlanan hayva)nı yasaklamıştır; fakat zorunluluk durumuna düşen kimse, aşırı gidip ihtiyacının ötesine geçmemek şartıyla bu yasaklamanın dışındadır; çünkü Allah, şüphesiz çok acıyan, esirgeyen gerçek bağışlayıcıdır. Buna göre, artık, kendi yalanınızı (adeta) Allah'a isnad ederek öyle dilinize geldiği gibi yalan yanlış "bu helaldir, şu haramdır" demeyin; çünkü, haberiniz olsun, Allah'a yalan isnad edenler asla kurtuluşa erişemezler! ( Nahl 115-116) Allah’ın sınırlarını aşmadan Muttaki olarak yaşamak isteyenler son ayeti çok iyi incelesinler bakalım bugün haram helal diye sınıflandırma yapanlar ne durumdalar. a ya b ye göre Helal ve Haram sınırları koyanlar Allah'ın sınırlarını aşanlardır. Ancak ve Ancak Kur'an belirler Helali Haramı. Zaruri dönemlerde belli ürünler ve hayvanlar yasaklanması mutlak hüküm olarak algılanmamalı . Örneğin: At etinin binek olarak kullanılma ihtiyacına binaen belli dönemlerde yasaklanmış olması Haramlığına delalet etmez zamana ve şartlara göre ihtiyaca binaen yapılmış bir yasaklamadır mutlak değildir. |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM ArO* Allah'ın size helâl ve temiz olarak verdiği rızıklardan yeyin ve kendisine iman etmiş olduğunuz Allah'tan korkun.(5/Maide-88) Bu ayetten anladıklarımız: 1-Yediğimiz ve içtiğimize dikkat etmeliyiz 2-Helal kazanç elde etmeye çalışıp, helal gıdalardan yemeliyiz 3-Allah'ın neleri helal kıldığını veya haram kıldığını ayetlere bakarak öğrenmeliyiz. Allah Rasulu'nun bize yasakladığı şeyleri de hadislere bakarak öğrenmeliyiz. 4-Helal ve haram sınırlarını korumalıyız. Şüpheli şeylerden elimizden geldiğince kaçınmalıyız. 5-Sağlıklı ürünleri ve vücudumuza faydalı gıdaları tüketmeliyiz. 6-Genetiği ile oynanmış GDO ürünlerini tüketmekten kaçınmalıyız. 7-Allah'ın verdiği rızıkları yeme ve içmede israfın önüne geçmeliyiz."Yiyin için ama israf etmeyin" ayetini aklımızdan çıkarmayalım 8-Allah'tan her daim ittika etmemiz gerekir. 9-Allah'ın bizim sadece ibadetlerimize değil yememize , içmemize ve giyimimize de karıştığını aklımızdan çıkarmamamız gerekir. 10-Yediğimiz gıdalarda helal gıda standartlarını aramamız gerekir |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM 6. Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir. ( Yasin suresi 6.ayt) düşünceli000bu ayti hep merak etmişimdir .. özellikle "ataları uyarılmamış" ifadesinde anlatılmak istenen ne olabilir die? düşünmşmdür .. Fecr abi siz bu ayeti açklyblr misiniz size zahmet ?. size göre bu ayettn ne anlamalıyız yorumunuzu mrkla beklyorum . |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM Alıntı:
لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ Bu ayeti genellikle sizin de yazdığınız gibi : " Ataları uyarılmamış, bu yüzden kendileri de gaflet içinde kalmış bir toplumu uyarman için indirilmiştir" Böyle tercüme ettiğimiz zaman hemen kafalarımızda bir takım soru işaretleri beliriyor.Mesela; Allah şöyle buyuruyor: "Biz, hiçbir memleketi uyarıcıları olmadıkça helâk etmedik."(26/Şuara-208) Yani buradan anlıyoruz ki; Allah bir topluma vahiy-ayet ve uyarıcı göndermeden onları asla helak etmez. Yasin suresi 6.ayette ataları uyarılmamış diye bahsedilen kimselerden bahsedildiğine göre(verilen meale göre) , o zaman Hz.İsa a.s ile Hz.Peygamber a.s arasında yaşamış olan insanların durumu nasıl olacak diye düşünmeye başlamışlar ve farklı farklı görüşler ileri sürmüşlerdir. Ayeti maalesef işin içinden çıkılmaz hale getirmişlerdir. Okuyanların da kafalarında soru işaretlerini bir türlü kaldıramamışlardır. Çünkü Şuara suresinde ve başka surelerde her topluma uyarıcılar geldiği söylenirken , Yasin suresinde uyarıcı gelmemiş topluluklardan bahsediyor. Aslında (benim anladığım) Yasin suresinin 6.ayetinde ataları uyarılmamış topluluktan değil de ataları uyarılmış topluluktan bahsediliyor. Nasıl mı? Ayetin metnine tekrar bakalım: لِتُنذِرَ قَوْمًا مَّا أُنذِرَ آبَاؤُهُمْ فَهُمْ غَافِلُونَ Meal yapanlar genellikle bu ayette geçen "ma" kelimesini "olumsuz ma" olarak kabul etmişler ve anlamı ona göre olumsuz vermişlerdir. Halbuki "ma" kelimesini "ism-i mevsul" kabul edersek ayetler arasında çelişki gibi gözüken durum da rahatlıkla ortadan kalkar.O zaman anlamı şu şekilde olur: "( Bu Kur'an )Ataları uyarıldığı halde gaflet içinde olan kavmi uyarmak için indirilmiştir." Allah Teala bu ayette bizlere şunu anlatıyor: Biz bu Kur'an'ı ataları daha önce uyarılmış ama daha sonra bu uyarıları unutarak gaflet içinde yaşayan toplumu uyarmak için Kur'an'ı indirdik.Nasıl ki ataları uyarılmıştı , şimdi bunları da uyarıyoruz. Ataları olan Ad kavmi, Nuh kavmi, Hud kavmi, Lut kavmi, Salih’in kavmi, Semud kavmiTubbâ, Eyke’liler veya bizim babalarımız, hepsi de zamanında uyarılmışlardı. Ama onlar uyarılara kulak asmadılar, kimileri verilen mucizeleri inkar ederek , kimileri de peygamberleri yani uyarıcıları öldürerek Allah'ın uyarılarını dikkate almamışlardır. Siz ey Kureyşliler atalarınız, babalarınız uyarıldığı halde uyarıları dikkate almadılar, onlar gibi siz de uyarıları dikkate almamazlık etmeyin, yoksa onların sonucuna uğrarsınız, ahiretiniz heba olur gider. Bu Kur'an sizi uyarmak için Muhammed a.s'e indirildi.Vakit geçmeden O'nun uyarılarına kulak verin. Ben Yasin 6.ayetten bunu anlıyorum |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM her meali okumamanın önemi o kadar iyi anlaşılıyorki bu mesajdan..tabi bide arapça öğrenmenin ne kadar gerekli olduğu...yetersiz olanlar neden tercümeye girişiyorlarki arapça dilbilgisi çok geniş kurallara sahip amdem tercüme edeceksiniz herşeyini öğrenin sonra yapın.. fecr hocam Allah razı olsun |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM ..tşkkr ederim Hocam şimdi çok iyi anldm .. kafamdaki soru işaretini giderdi yorumunuz ..Allah gani gani razı olsun inşş.. skrelhm:):) |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM Ecmain |
Cevap: BİR AYET BİR YORUM يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا قُوا أَنفُسَكُمْ وَأَهْلِيكُمْ نَارًا وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ عَلَيْهَا مَلَائِكَةٌ غِلَاظٌ شِدَادٌ لَا يَعْصُونَ اللَّهَ مَا أَمَرَهُمْ وَيَفْعَلُونَ مَا يُؤْمَرُونَ (TAHRİM SURESİ 6. ayet) Türkçe Okunuş: Yâ eyyuhâllezîne âmenû kû enfusekum ve ehlîkum nâren vakûduhân nâsu vel hicâretu aleyhâ melâiketun gılâzun şidâdun lâ ya’sûnallâhe mâ emerehum ve yef’alûne mâ yu’merûne. Meal: Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten kendinizi ve ailenizi koruyun. Onun üzerinde çok güçlü ve çok sert (acımasız) melekler vardır. Allah'ın onlara emrettiği şeyde, Allah'a asi olmazlar ve emrolundukları şeyi yaparlar. Bakmakla yükümlü olduğunuz ailenizi ALLAH c.c. yolunda yönledirmek sizin göreviniz der.Evlerin cennet bahçesinden bir bahçe olması varken neden cehennem çukuru olsun..meleklerden kurtulamıyacağımızı belirtmiş.Melekler emrediliği gibi kişilere hak ettiği cezayı verir.O verilen cezada ,insanların kendi yaptıklarıdır.. Durduk yere ALLAH c.c. kimseyi cezalandırmaz...Dünyada herşeyin telafisi vardır.Önemli olan ahirette ALLAH c.c. dan mahrum kalmamamız. Buyrun sizinde seçtiğiniz bir ayet hakkındaki yorumlarınızı alalım.. |
ÂLİ İMRÂN Suresi 73 '' Kul innel hudâ hudallâhi '' De ki: “Muhakkak ki hidayet Allah'a ulaşmaktır. (İnsanın ruhunun ölmeden önce Allah'a ulaşmasıdır.) AÇIKLAMA Bismillâhirrahmânirrahîm Size verilenin bir benzeri, yani sizin peygamberinize nasıl Tevrat verilmişse ey yahudiler, sizin peygamberinize nasıl İncil verilmişse ey hristiyanlar, bu devrin peygamberine de Kur'ân-ı Kerim verilmiştir. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse Allah onu işitir, bilir ve görür. Kişinin üzerinde Rahman esmasıyla tecelliye başlar, 12 ihsan verip, onu mutlaka mürşidine ulaştırır. Kişi nefs tezkiyesine başlar. İşte o zaman Allah o kişinin zikir yapması sebebiyle ona salâvâtla fazlını göndermeye başlar. Öyleyse fazl Allah'ın elindedir. Çünkü herkese vermez. Sadece Rahîm esmasını kullandığı insanlar için geçerlidir. Öyleyse bu sonuca dikkatle bakın. Burada Allahû Tealâ'nın bir güzelliği var. Rahmeti ve fazlı bir ayrı dizayn içinde Allahû Tealâ işaret ediyor. Kim Allah'a ulaşmayı dilerse, Allah ona Rahman esmasıyla tecelliye başlıyor. Kişi mürşidine ulaştıktan sonra, Allah'ın elinde olan fazl artık o kişiye verilmeye başlanmıştır. Bir kişi Allah'a ulaşmayı dilememişse fazlın onun iç dünyasında hiçbir faydası olmaz, çünkü fazl o kişinin içine hiçbir şekilde giremez. Kişinin göğsünden kalbine yol açılmamıştır. Birincisi kişinin kalbi mühürlüdür. İkincisi o kişi sabahtan akşama kadar 24 saat zikir yapsa, kalbine bir damla nur girmesi mümkün değildir. Allah'ın elinde olan fazl kişiye gönderilmez, çünkü o kişi ona ehil değildir. |
KASAS SURESİ; 71- Ey Muhammed! De ki; "söyleyin bakalım; Allah, üzerinize geceyi Kıyamet gününe kadar sürekli kılsa ,Allah'dan başka size ışık getirecek ilah kimdir. İşitmiyormusunuz?" 72- De ki; "Allah gündüzü kıyamete kadar üzerinizden kaldırmasa, Allah'dan başka hangi tanrı, dinleneceğiniz geceyi getirebilir? Görmez misiniz?" 73- Allah dinlenmeniz için geceyi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için gündüzü yaratmıştır. Bunlar O'nun rahmetidir. Belki artık şükredersiniz. Gece ve gündüz döngüsünü rutin gören gözlerimiz görmüyor, kulaklarımız işitmiyor. Sürekli gece, yada sürekli gündüzü yaşasaydık... hep gündüz yada gece olsa, insanlık hayatı yok olma ve durma tehlikesi ile karşı karşıya kalır. Her şey bir plana göre hareket eder. Evrende yer alan büyük-küçük her şeyin bir programı vardır. Her şey Allah katında bir ölçüye göre belirlenmiştir: "Allah dinlenmeniz için geceyi ve lütfedip verdiği rızkı aramanız için gündüzü yaratmıştır. Belki şükredersiniz'' Çünkü gece dinlenme ve huzur demektir. Gündüz ise, hareket demektir yorulma ve Allah'ın lütfuna yönelme demektir. |
Enbiya 94- Kim mü'min olarak iyilik, güzellik ve doğruluk için çalışırsa karşılığını bulacaktır. Hesabına yazarız; bundan hiç şüphesiz olmasın! YORUM: Bazen ümmet paramparça olabilir. Aralarındaki birlik bozulabilir. Bu durum Allah'ın sevmediği, istemediği O'nu çok kızdıran bir durumsa da, böylesi bir durumda yalnız bir mümin olarak yaşamak, iyinin, Güzelin ve doğrunun yükselmesi için çaba sarfetmek her daim mümkündür. Ümmet paramparça diye, gayreti başkalarından bekleyip durmak ve çabayı tümden bırakıp terketmek çözüm değildir. Müminler yalnız başlarına da kalsalar üzerlerine düşeni yapmalıdırlar. Allah bunları zayi etmeyecek, ne yapılmış ne edilmişse hepsinin tek tek karşılığını verecektir... |
A'RAF SURESİ 175- Onlara anlat. Hani bir adam vardı. Ayetlerimizi çok iyi bildiği halde onları bir kenara bırakmıştı. Şeytana uymuş ve sonunda iyice azmıştı. 176- Eğer dileseydik onu bildiği ayetler sayesinde yükseltirdik. Fakat o dünyaya sarıldı ve ihrirasının peşine düştü. Böylelerin durumu; üstüne varsan da kendi haline bıraksan da dilini sarkıtıp hırlayarak soluyan köpeğin durumu gibidir. İşte ayetlerimizi yalan diyenlerin durumu budur. Bu olayı onlara anlat; belki üzerinde düşünürler 177- Ayetlerimizi yalanlayan ve kendilerine zulmeden toplumun durumu ne kötü bir örnektir. Rivayet kayıtlarında kıssada geçen yer,kişi, zaman hakkında detaylı bir sürü bilgi verilir. Bu rivayetelre dalmadan; Allah'ın ayetlerini apaçık gördükleri halde bu ayetlerin gösterdiği yolda yürümeyip onları yalan sayanalrin durumu bizlere bildiriliyor. Üzerinde düşünüp taşınmamız istenen olaydan; isim, yer,zaman verilmemesinden anlaşılacağı ; her çağda, her devirde karşılaşabileceğimiz, tanıdığımiz bir tip olmasıdir. İlmiyle amel etmeyen, bildiğini saklayan, çıkarı için Allah'ın ayetlerini eğip büken, Allah'ın yolundan sapan tip.. Allah'ın ayetlerini bilinç değil kuru kuruya bilgi kaynağı olarak gören, yeryüzünün geçici hükümdar ve yöneticilerinin keyfine göre fetvalar için kullananlar.. Öyleleri vardır ki; bir sene faizin bütün çeşitlerinin haram olduğunu yazdıkları halde başka bir sene helal olduğunu yazmaya başlarlar. Bizzat küfürde olduğunu bildikleri insanlara dua ederler ve onlara "müslüman" adını yakıştırırlar! Ve onların bu yaptıklarını en ideal İslam olarak gösterirler. Yani bu tipler kendi kendilerine zulmetmek için büyük bir ihtiras içindeler. Cehennemdeki yerlerini garantiye almak için her sabah biraz daha ilerliyorlar. Bunlar âyetleri iman ettikleri için, hayat kitabı olarak değil meslek icabı okuyorlar. Esas işleri güç sahiplerinin keyfi emirlerine dini gerekçe bulmaktır. Bunun karşılığını da fazlasıyla alırlar. Bilgiyi insanı yetiştirip geliştiren bir fazilet, erdem olarak değil, güç vesilesi olarak görürler. İlahi bilgiyi bu güce ulaşmak için isterler. Allah'a değil güce taparlar. Anladığım; güç kimdeyse onun köpeği olurlar.Köpek tabiatlıdirlar efendielrine hizmeti düşünürler. Üzerine varsan da varmasanda dilini dışarı sarkıtıp hirlamaktan başka birşey yapmazlar. Bu dünya hayatının sonuna kadar bitmek tükenmek bilmeyen salyalı solumaları ile bu emellerinin peşinde koşup dururlar....Allahu alem Allah'ım sen bizleri koru!Ayaklarımızı kaydırma! Üzerimize sabır yağdır! Ve Müslüman olarak canımızı al! |
Müzzemmil suresi 20 Zekatı veriniz. Güzel bir ödünçle Allah'a ödünç veriniz. Kendiniz için önden gönderdiğiniz iyiliğin, Allah katında hayrını çok, ödülünü daha büyük olarak bulacaksınız. *** Zekat, infak, sadaka gönülden gelerek vermek, esasında Allah'a güzel bir borç vermek/ödünç vermek gibidir. Şüphesiz Allah'ın bize ve bizim bir başkasına vereceğimiz şeylere de ihtiyacı yoktur. Bu, en başta Allah'ın rızasını ve sevgisini kazanabilmemiz sonra da kendimiz için önden gönderdiğimiz iyiliğin Allah katında hayrını daha çok, ödülünü daha büyük olarak bulabilmemiz içindir. Allah'a verilen güzel borçlar verilen şeyin kat kat artmasına ve Allah'ın bizi affermesine vesile olur... Allah hiçbirşeye muhtaç olmayan, tüm zenginliklerin kaynağı ve sahibidir. |
Hud Suresi/98 O (Firavun), Kıyamet Günü kavminin önüne düşecek ve onları ateşe sürecek: sürüldükleri yer ne berbat bir yer! Firavun sürüleştirdiği kitleyi sulama bahanesiyle (vird:sürmek,sürüyü sulamak için suya sürme) ateşe sürüklemektedir. Firavun'un sürüsü olmayı kabullenenlerin Allah tarafından mazur görülmediği anlaşılıyor. Onlar dünyada sürü olmayı kabul etmekle, kıyamette ateşe sürülmeyi hak etmiş olmaktadırlar. |
YUSUF SÜRESİ 105 Göklerde ve yerde ne mucizeler var ki, (insanoğlu) yanından geçip gider de onlara dönüp bakmaz bile. > İnsanoğlu mucizemi arıyor? Kainata basiretle baksın. Mucizeden başka birşey göremeyecektir. Ne varki bakışı muhteşem olmayan, baktığındaki ihtişamı göremez. Kainat ayetlerine sırt dönmek kitabın ayetlerine de sırt dönmektir...Mucize her an yanı başımızda. Bakmasını bilene.... |
“Andolsun, mallarınızla ve canlarınızla imtihan edileceksiniz ve sizden önce kendilerine kitap verilenlerden ve şirk koşmakta olanlardan elbette çok eziyet verici (sözler) işiteceksiniz. Eğer sabreder ve sakınırsanız, (bu) emirlere olan azimdendir.” (Âl-i İmrân 3/186) Ebu'l Ala Mevdudi Tefhim'ul Kur'an'ın'da ayeti şöyle tefsir etmiş: “Yani "Yüksek karakterinizin sağlamlığını, tahrikler karşısında bile hiddetinizi kontrol ederek ispat etmelisiniz. Onların suçlamalarına, sataşmalarına, alaylarına, kötü laflarına ve propagandalarına sabırla karşılık verin. En zor durumlarda bile yanlış, adaletsiz, gayri medenî ve ahlâkdışı söz ve hareketlerde bulunacak şekilde hiddetlenmeyin." |
SAAT: 20:34 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.