Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Tevhid Ve Şirk Konuları

Konu Kimliği: Konu Sahibi bilinmez,Açılış Tarihi:  08 Ekim 2012 (19:18), Konuya Son Cevap : 08 Ekim 2012 (19:24). Konuya 1 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 08 Ekim 2012, 19:18   Mesaj No:1
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:178
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart ŞiRK....

ŞiRK....

ŞİRK


Şirk kelimesi, "şerike" fiilinden masdardır. "Şirk" ve aynı kökten gelen şirket, müşareket, sözlükte; mülk ve saltanatta ortak olmak demektir. Aynı kökten gelen 'eşreke' fiili, ortak koşmak, ortak olmak anlamına gelir. Ortak koşana ise "müşrik" denir. Istılahta ise şirk, Allah' a zatında, sıfatlarında ya da fillerinde denk tutmak, ortak koşmaktır. Allah'tan başka bir ilah tanımak, ibadetlerini Allah' tan başkasına yöneltmek, Allah'ın sıfatlarını inkar etmek ya da Allah'a ait olan sıfatları ve yetkileri Allah'tan başkasına vermek şirktir.
Kur'an'ın ifadesine göre şirk zulümlerin en büyüğüdür. Zira Allah'a şirk koşan bir kimse öncelikle yaradanına karşı haddini aşmış ve zulmetmiştir. Bakınız Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Lokman, oğluna öğüt vererek: 'Ey oğulcuğum, Allah'a eş koşma. Doğrusu O'na eş koşmak büyük haksızlıktır, zulümdür' demişti." (Lakman, 13)


Aynı zamanda şirk günahların en büyüğüdür. Zira Allah'u Teala şirk hariç dilerse kişinin bütün günahlarını affedebileceğini ancak şirki asla affetmeyeceğini söylemektedir:


"Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışında dilediğini bağışlar. Allah'a ortak koşan, muhakkak ki, derin bir sapıklığa düşmüştür. " ( Nisa, 116)


Ebu Zer' in (radıyallahu anh) rivayet ettiğine göre Peygamberimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurmuştur:
"Cebrail bana gelerek; 'Ümmetinden kim Allah'a herhangi bir şeyi şirk koşmadan ölürse cennete girer müjdesini verdi" Ben, (hayretle) zina ve hırsızlık yapsa da mı? diye sordum. "Evet, hırsızlık etse de, zina yapsa da" cevabını verdi. Ben tekrar: 'Yani hırsızlık etse, zina yapsa da mı?' dedim. "Evet, bunları yapsa da (Cennete girecektir)" buyurdu. Ben aynı soruyu dördüncü defa sorunca; "Ebu Zerr' in burnu sürtülse de Cennete girecektir" buyurdu. (Müttefekun Aleyh)
Bununla beraber şirk kişinin dünyada hayır olarak yaptığı bütün amellerini boşa çıkaran bir fiildir. Şirk koşan bir kimse, ne kadar çok salih amellerde bulunsa da, ne kadar çok ibadet etse de yapmış olduğu amellerin Allah katında hiçbir geçerliliği olmayacaktır. Bakınız Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:


"Andolsun ki, sana da, senden öncekilere de şu vahyedildi: "Yemin ederim ki, eğer şirk koşarsan bütün çalışmaların boşa gider ve mutlaka kendine yazık edenlerden olursun. " (Zümer/65)


İbn-i Teymiye şirki iki kısma ayırarak şöyle açıklar:


1- Uluhiyette şirk: Kişinin ibadetinde, sevgisinde, korkusunda, ümidinde ve sığınmasında Allah' a ortak koşmasıdır. Bu tevbe edilmedikçe Allah'ın bağışlamayacağı bir şeydir. Resulullah' ın Arap müşrikleri ile savaşması da bu sebeptendir. Çünkü onlar uluhiyette Allah'a şirk koşmuşlardır. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"İnsanlardan kimi de Allah'tan başka şeyleri O'na eş tutuyorlar da onları, Allah'ı sever gibi seviyorlar. Oysa iman edenlerin Allah sevgisi daha kuvvetlidir. O zulmedenler, azabı görecekleri zaman bütün kuvvetin Allah'a ait olduğunu ve Allah'ın azabının gerçekten çok şiddetli bulunduğunu keşke anlasalardı." (Bakara, 165)


"İyi bil ki, halis din ancak Allah'ındır. O'ndan başka birtakım dostlar tutanlar da şöyle demektedirler: "Biz onlara sadece bizi Allah'a daha çok yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Şüphe yok ki Allah, onların aralarında ihtilaf edip durdukları şeyde hükmünü verecektir. Herhalde yalancı ve nankör olan kimseyi Allah doğru yola çıkarmaz. " ( Zümer, 3)


Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) Husayn'a "kaç ilaha tapıyorsun" deyince o "altı tanesi yerde bir tanesi de gökte olmak üzere yedi ilaha tapıyorum" diye cevap verdi. Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) "isteyerek ve korkarak taptığın hangisidir" deyince o "gökte alandır" karşılığını verdi." (Tirmizi, Daavat 36)


2- Rububiyet şirki: Allah hükümran ve müdebbir, veren ve alan, zarar ve fayda veren, alçaltan ve yücelten, her türlü eksiklikten münezzeh olan rabb tır. Her kim veren ve alanın, zarar ve fayda verenin yükselten ve alçaltanın Allah'tan başkası olduğuna inanırsa Allah' ın rububiyetine şirk koşmuş olur. Fakat kişi bu şirkten kurtulmak isterse örnek olarak kendisine ilk verenin kim olduğunu düşünsün. Verdiği nimetlerden dolayı O'na şükretsin. Kendisine kimin iyilik yaptığını düşünsün ve buna karşılık versin. Nitekim Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem), "Her kim size iyilik yaparsa onu mükafatlandırın. Verecek bir mükafat bulamadığınız zaman onun için dua edin. Göreceksiniz ki, onu mükafatlandırmışınızdır" buyurmaktadır. (Nesai, Zekat 72, Ebu Davud, Zekat 38)
Nimetlerin hepsi yüce Allah'ındır: O şöyle buyurmaktadır:


"Sizde nimet namına ne varsa hep Allah dandır. Sonra size sıkıntı dokununca Allah' a feryad edersiniz. " (Nahl, 53)


İbn-i Teymiye, bu iki çeşit şirkten başka gizli şirk olarak adlandırdığı üçüncü bir şirkten daha bahseder ve onu şöyle tanımlar:
"Gizli şirke gelince, bu hemen hemen hiç kimsenin kurtulamadığı bir şeydir. Allah ile beraber başkasını sevmek gibi. Şayet kişinin Allah'ı sevmesi peygamberleri, salihleri ve salih amelleri sevmesi gibiyse bunun konuyla bir alakası yoktur. Çünkü bu Allah sevgisinin hakikatine işaret eder. Zira sevginin hakikati sevileni, onun sevdiğini sevmek, onu sevmediğini de sevmemektir. Her kimin sevgisi gerçek ise sevdiğine muhalefet etmez. Çünkü muhalefet sevgiliye bağlılığın eksikliğindendir. Allahu Teala'nın şu sözü buna işaret etmektedir:


"De ki, siz gerçekten Allah'ı seviyorsanız bana uyun ki, Allah da sizi sevsin ve suçlarınızı bağışlasın. Çünkü Allah çok esirgeyici ve bağışlayıcıdır." (Ali İmran, 3l)


Gizli şirk ise; kişinin Allah'tan korkmakla beraber başkalarından da korkması ve bu korkunun orantılı olarak çoğalıp azalmasıdır. Gizli şirk ümmet içinde karıncanın yürüyüşünden daha gizlidir. Bu şirkten kurtulmanın yolu da Allah'a karşı ihlaslı olmaktır. İhlas ise ancak zühd ten sonra gerçekleşir. Züht ise takvasız olmaz. Takva ise, emir ve nehiylere hakkıyla uymaktır. (İbni Teymiye Külliyatı 1/164)
Bazı İslam alimleri şirkin kısımlarını şöyle izah etmişlerdir: Şirk'ul İstiklal: Birbirinden bağımsız ayrı ayrı işleri gören iki ilahın varlığını kabul etmektir. Mecusilerin iyilik tanrısı ve kötülük tanrısı olarak yaptıkları ayırım bunun en güzel örneğidir. Şirk'ut Takrib: Bu Allah' a kendilerini yaklaştıracaklarını zannederek bir takım putlara ibadet etmektir. Cahiliye döneminde Araplar Allahu Teala'ya iman ederler ancak putlara ibadet ederek kendilerinin Allah'a yaklaşacaklarını sanmaları bu tarifte kullanılır. Şirk'ut Taklid: Bu atalarının izinden gitmek suretiyle Allah'tan başkasına ibadet edenleri isimlendirmek için kullanılır. (Yusuf Kerimoğlu, Kelimeler ve Kavramlar)

İslam alimlerinin şirk kavramını bu şekilde bölümlendirmeleriyle birlikte şirk çok değişik şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bugün yaşadığımız çağda şirkin en bariz ve en görünen örneği hakimiyet noktasındadır.
Hakimiyet şirki, kişinin Allah'ın. indirdiği ile hükmetmemesi, Allah'ın indirdiği kanunları bırakıp yeni kanun ve yasalar çıkarması, Allah'tan başka ya da Allah ile beraber mutlak bir kanun koyucunun varlığına inanması, Allah'ın kitabını bırakıp tağutların kanunlarıyla hükmolunmayı istemesidir. Yine Allah ve Rasulü'nün hükmünden razı olmamak, Allah'ın haram kıldığı şeyleri helal saymak, Allah'ın haram kıldığı şeyleri ise helal saymak hakimiyet şirkinin en belirgin örneklerindendir. Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:


"Yoksa onların birtakım şirk koştukları ortakları mı var ki, Allah 'ın izin vermediği şeyleri, dinden kendilerine teşri ettiler (bir şeriat/dini kural kıldılar). " ( Şura, 21)


"Hüküm, yalnızca Allah'ındır. 0, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olan din işte budur; ancak insanların çoğu bilmezler. " (Yusuf, 40)


"0, kendi hükümranlığına kimseyi ortak etmez." (Kehf, 26)


"Hayır, Rabbine andolsun ki aralarında çıkan anlaşmazlık hususunda seni hakem kılıp sonra da verdiğin hükümden içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın (onu) tam mantısıyla kabullenmedikçe iman etmiş olmazlar." (4/Nisa, 65)


Yine şirkin bir diğer çeşidi, kişinin mü'minleri bırakıp kafirleri dost edinmesi, mü'minlere karşı müşriklere yardımda bulunmasıdır ki, bu da kişiyi İslam'dan çıkarıp müşriklerden kılmaktadır. Zira veli ve dost edinmek sevgi, güven ve yardım bekleme duygularının bir araya gelmesinden oluşur. Allah, Kur'an'da veli, dost ve yardımcı olarak kendisinin yeterli olduğunu belirtir:


"Allah sizin düşmanlarınızı sizden daha iyi bilir. Veli (gerçek bir dost) olarak Allah yeter, bir yardımcı olarak da Allah kafidir. " ( Nisa, 45)


İnsan için Allah'tan başka gerçek anlamda dost ve yardımcı yoktur.


"Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah 'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. " (Tevbe, 116)


Kafirleri dost tanıyıp, müslümanları sevmemek ise apaçık bir şirktir:


"Ey iman edenler! Yahudilerle, hıristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdır. İçinizden kim onları dost edinirse, o da onlardandır." (Maide, 5l)


"Ey iman edenler! Sizden önce Kitap verilenlerden dininizi oyuncak ve eğlence yerine tutanları ve kafirleri dost edinmeyin. Eğer gerçek müminlerden iseniz Allah'tan korkun." (5, Maidel57)


Bugün karşılaştığımız diğer bir şirk çeşidi ise, Allah'a yakınlaşma umuduyla Allah'ın yaratıklarını vesile ve vasıta edinmektir. Kişilerin Allah'a daha yakın olma maksadıyla, Allah'tan başkalarına yönelmeleri onlara dua etmeleri, kendileri ile Allah arasında başkalarını vasıta tayin etmeleri, dileklerini ve isteklerini Allah' a değil de bu vasıtalara yöneltmeleri bugün karşılaştığımız bariz şirk çeşitlerindendir. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"Dikkat et, halis din Allah'ındır. O'nu bırakıp kendilerine birtakım dostlar edinenler, 'onlara, bizi Allah'a yaklaştırsınlar diye kulluk ediyoruz' derler. " ( Zümer, 3)


"Onlar Allah'ı bırakıp kendilerine ne zarar ne de fayda verebilecek şeylere tapıyorlar ve 'bunlar, Allah katında bizim şefaatçılarımızdır' diyorlar. De ki: 'Siz Allah'a göklerde ve yerde bilemeyeceği bir şeyi mi haber veriyorsunuz? Haşa! O, onların şirk/ortak koştukları her şeyden uzak ve yücedir." (10, Yunus/18)


Diğer bir şirk çeşidi ise ibadet şekillerinden her hangi birisini Allah'tan başkasına yapmaktır. Allah'tan başkasına secde etmek, Allah'tan başkası adına kurban kesmek, Allah'tan başkasına dua etmek gibi fiiller tevhidi. bozan şirk amellerindendir. Allah'u Teala şöyle buyurmaktadır:


"De' ki, şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, hayatım ve ölümüm yalnız alemlerin Rabbi olan Allah içindir." (En'am, 162)


"Ancak Sana ibadet/kulluk eder, ancak Senden yardım ister, medet umarız (Ey Allah'ım!)" ( Fatiha, 5)


"Allah ile beraber başka bir ilaha yalvarıp yakarma, sonra azaba uğratılanlardan olursun." ( Şuara, 213)


"Allah'tan başkasına (yalvarıp) dua edenden daha sapık kim vardır? Yalvardıkları o kimseler kıyamet gününe kadar onlara cevap veremezler ve onların dualarından habersizdirIer." ( Ahkaf, 5)


Bilinmelidir ki şirkin çeşitleri yukarıda bahsettiğimiz şeylerle sınırlı değildir. Ancak biz burada çağımızda karşılaştığımız en bariz şirk çeşitlerini vermeye çalıştık. Bu saydığımız büyük şirk çeşitlerinin dışında bir de küçük şirk vardır ki, şirkin bu çeşidi büyük günahlardan daha büyüktür ancak sahibini ebedi olarak cehennemlik yapan bir şirk değildir. Riya, yani rızası için yapılması gereken bir ibadeti Allah'tan başkası için yapmak, Allah'tan başkası adına yemin etmek, zarardan uzaklaştırmak için manevi sığınak olarak Allah'ın dışında bir şey kabul etmek adına nazar boncuğu gibi şeyler takmak gibi fiiller küçük şirkin örneklerindendir. Şirk kavramını Seyyid Kutub'un şu mükemmel yorumu ile noktalamak istiyorum. Allah'u Teala şöyle buyuruyor:


"Onların çoğu Allah'a ortak koşmaksızın O'na inanmazlar. " (Yusuf, 106)


Bu ayetin tefsirinde Seyyid Kutub şöyle demektedir:


"Olayları, olguları ya da kişileri değerlendirirken, yeryüzü kökenli değer ölçütlerini benimseyerek Allah'a ortak koşarlar! Yarar da zarar da Allah'ın elinde olmasına karşın, bunları sadece nedenlere bağlayarak bir tür determinizmle O'na, Allah'a ortak koşarlar! Tek bir olan Allah'ın şeriatını temel almamış bir yönetici ya da yönlendiriciye itaat ederek; Allah'ın gücü dışında bir güce boyun eğmek suretiyle O'na ortak koşarlar! Allah'ın dışında, O'nun kullarından birine umut bağlamakla Allah'a ortak koşarlar! Aslında diğer insanların bir tür beğenisini kazanabilmek amacıyla kendilerini feda ederek Allah'a ortak koşarlar! Bir yarar sağlamak ya da bir zararı bertaraf etmek için cihada katıldıklarında, Allah'dan başkasının rızasını gözeterek Allah'a ortak koşarlar! İbadet sırasında Allah'ın yanı sıra, başkalarının da hoşnutluğunu kazanmaya çalışarak Allah'a ortak koşarlar! .. Bu nedenledir ki Peygamberimiz: "İçinizdeki şirk, karıncanın ayak seslerinden bile sessizdir!" Hadislerde bu gizli şirke ilişkin, başka örnekler de yer almaktadır: Tirmızı'nin, İbn Ömer'den aktardığına göre, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur:
"Allah'dan başkasının adına üstüne yemin eden, Allah'a ortak koşmuştur!" İmam Ahmed, Ebu Davud ve diğer hadis imamlarının, İbn Mesud'dan aktardıklarına göre Peygamberimiz: "Büyücülük ve muskacılık, şirktir!" buyurmuştur. İmam Ahmed'in Müsned adlı eserinde, Ukbe bin Amir'den aktardığına göre, Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: "Muska ya da nazarlık taşıyan, Allah'a ortak koşmuştur!". Ebu Hureyre'den de şu şekilde bir hadis aktarılır: "Resulullah -salat ve selam üzerine olsun- şöyle dedi: "Allah buyuruyor ki: "Ben ortaklara en muhtaç olmayan en uluyum. Kim işlediği herhangi bir amelde başkasını bana ortak koşarsa, onu bana koştuğu ortakla baş başa bırakırım." İmam Ahmed, Ebu Said bin Ebi Fedale'den şu hadisi aktarır: "Resulullah'ın -salat ve selam üzerine olsun- şöyle dediğini duydum: "Hakkında en ufak bir kuşkuya yer bulunmayan kıyamet gününde Allah, ilk insandan son insana varana dek herkesi bir araya topladığında bir münâdi; 'Allah için yaptığı bir işte O'na ortak koşmuş kimse varsa, yaptığının karşılığını gitsin o ortak koştuğundan istesin! Çünkü Allah, ortaklara en muhtaç olmayan en uludur ... " diye seslenecektir. Yine İmam Ahmed, Mahmud bin Lebid'den şöyle bir hadis aktarmaktadır:
"Resulullah -salat ve selam üzerine olsun- "Sizin adınıza en çok korktuğum, küçük şirktir" buyurdular. Çevresindekiler bunun üzerine: "Ey Allah'ın elçisi! Küçük şirk nedir?" diye sordular. O da buna cevap olarak dedi ki: "Riyadır! Kıyamet gününde insanlar yaptıklarıyla birlikte huzura geldiklerinde Allah onlara: 'Hadi şimdi dünyadayken kendilerine riya yapıp gösterişte bulunduğunuz kimselerin yanına gidin! Bakalım onlar size yaptıklarınızın mükafatını verebilecekler mi!' buyuracaktır."
İnananların kendilerini kollayıp imanlarını koruyabilmeleri için sürekli dikkatli olmaları gereken gizli şirk işte budur. Bir de gözle görülür apaçık şirk vardır. Bu da yaşama ilişkin herhangi bir meselede Allah dışında herhangi bir kimseye boyun eğilmesidir! Allah'ın şeriatı dışında bir şeriatla yargılanmayı kabul etmektir! -Bunun şirk olduğu tartışma götürmeyecek denli kesindir!- Allah'ın belirlemediği bütünüyle insanların çıkardığı bayramları ya da törenleri benimsemek vb. biçimde herhangi bir geleneği kabullenmektir! Allah'ın bırakacak, Allah'ın buyruğuyla çelişecek bir kıyafet modelini benimsemektir! Bu tür konularda, kulların Rabbinin apaçık buyruğunu bir yana bırakarak, kulların çıkardıkları yaygın sosyal bir geleneği benimseme ve kabullenme söz konusu olduğundan, yanlış hareket etme suretiyle işlenen günah sınırlarının da ötesine geçmektedir ... Zira böyle bir durumda söz konusu eylem, günah değil, düpedüz şirktir! Neden diye sorulacak olursa, bu tür bir eylem, Allah'ın buyruğunun tam tersine, Allah dışında bir otoriteye boyun eğmenin göstergesidir! Bu açıdan söz konusu türden bir eylem, oldukça korkunç ve tehlikeli bir iştir. (fi'Zilal-il Kur'an)
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi bilinmez 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
ELFAZI KÜFÜR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 2 590 29 Ağustos 2021 22:16
BiR SORU Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 19 5753 19 Aralık 2018 22:11
SiZCE HANGİSİ MÜSLÜMAN Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1011 18 Aralık 2018 21:55
ALLAH A iMAN NASIL OLUR.. Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1141 27 Ekim 2018 21:27
HELVADAN KANUNLAR ve TEKFİR Tevhid Ve Şirk Konuları bilinmez 0 1143 03 Ekim 2018 20:57

Alt 08 Ekim 2012, 19:24   Mesaj No:2
Meal Gurubu Üyesi
Medineweb Emekdarı
bilinmez - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:bilinmez isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 13966
Üyelik T.: 27Haziran 2011
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2.154
Konular: 309
Beğenildi:178
Beğendi:15
Takdirleri:560
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Cevap: ŞiRK....

ŞİRK
Hamd, Alemlerin Rabbi Allah'a mahsustur. Salâtü Selâm, Rasûlullah'ın, Ehlinin, Sahabesinin ve de kıyamete kadar, onları dost edinenlerin üzerine olsun...

Tevhidin şirkle olan savaşı, Nûh Aleyhisselâm'ın kavmini, putlardan sakındırıp sadece Allah'a ibadete davet ettiği günden beri devam etmektedir.

Nûh Aleyhisselâm'dan sonra da Rasüller geldi ve gönderildikleri toplumları yalnız Allah'a ibâdet etmeye davet edip tapınageldikleri şeylerin ibâdete layık olmadıklarını onlara anlattılar. Bu hak batıl mücadelesi, Muhammed (s.a.v) gelinceye kadar da böylece devam etti. Allah Resûlü (s.a.v) kendisine nübüvvet verilmeden önce de çevresinde "sâdıkû'l-emîn/doğru ve güvenilir" olarak bilinmesine rağmen onları tevhide, yalnız Allah'a kul olmaya davet ettiğinde, "yalancılık ve sihirbazlıkla" suçlandı.

İşte bu, toplumlarını şirkten arındırarak tevhid inancına çağıran her peygamberin karşılaştığı bir durumdur. Bu mücadele her zaman varolmuştur.

"Allah, kendisine ortak koşanları bağışlamaz. Bundan öte dilediğine bağışlar. Her kim Allah'a ortak koşarsa, şüphesiz büyük bir iftirada bulunmuştur." (Nisâ, 4/48)

"Şüphesiz kim Allah'a ortak koşarsa, Allah ona cenneti haram kılmıştır ve onun gideceği yer Cehennemdir. Zalimlere orada bir yardımcı da yoktur." (Mâide, 5/72)

İnsanın, Allah azze ve celle'ye karşı açıkça isyanı olduğu için şirk, en büyük bir suçtur. Bu hal üzere ölen kimse ebediyen Cehennemde kalacaktır. (Allah korusun)

"Şüphesiz kitap ehli ve müşriklerden Kafir olanlar, Cehennem ateşinde ebedi olarak kalacaklardır. Onlar insanların en kötüleridirler." (Beyyine, 98/6)

Öyleyse şirk nedir?

Şirk; Allah'a zatında, sıfatlarında, hükmünde, ulûhiyet, ibadet veya mülkünde ortağı, dengi bulunduğuna inanmak ve bunu kabul etmektir. Küfür nasıl imanın zıttı ise, şirkte tamamen Tevhidin zıddıdır.

Şirkin Çeşitleri:

1. Büyük Şirk

Bir şeyi Allah'a denk tutup ona ibadet etmek, İlah'mışcasına ona itaâtte bulunmak, hem onun hem de Allah'ın emirlerini denk görerek ortak koşmak, veya o şeyi Allah hükmünün önüne geçirmektir. Bazı hallerde Allah'ın hükümlerinin geçerli olama-yacağına inanmak ta bu kabildendir. Kişi bu durumda geçerli gördüğü kanunları Allah'ın hükümlerine tercih ettiği için bilerek veya bilmeyerek şirke düşmüş olur. Şüphesiz bu kelimenin tek anlamıyla, şirkin en ağırı olup bu durumdaki kimse İslâm'dan çıkmış ve bu durum üzere ölen kimse de ebedî cehennemde kalmak üzere müşrik olarak ölmüştür. (Allah korusun)

Bunun da bazı kısımları vardır;

İtaatte Şirk: Hüküm ve egemenlikte şirk

Allah'ın hükmünden başkasını kabul etmek, meşrû görmek veya onun Allah'ın hükmünden üstün yönleri olduğuna inanmaktır. Hüküm ve hakimiyet yalnızca Allah'a has bir haktır. (Hiçbir mahlûkun hükme ehliyeti yoktur. İnsan yalnızca Allah'ın hükümlerini uygulamakla memurdur.)

"Hüküm yalnız Allah'ındır." (Yûsuf, 12/40)

Allah'a isyan olan bir ameli helal görecek kadar alim veya şeyhlerine uyanlar (Allah korusun) bu sınıftadırlar.

"(Yahudiler) Allah'ı bırakıp alimlerini (hahamlarını); (hıristiyanlar) da rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rabler edindiler." (Tevbe, 9/31)

Allah Resûlü (s.a.v) Tirmîzi'de yer alan sahih bir hadiste bu ayeti Adiy b. Hâtim'e, "Hıristiyanlar, alimleri helali haram, haramı da helal kıldıklarında onlara itaât ediyorlardı. Kim Allah'tan başkasına şeriat koyma, (hayata tümüyle yön verme) hakkı iddia ederse Allah'tan indirileni inkar etmiştir" -şeklinde açıklamış, sonra da şu ayeti okumuştur-, "Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kafirlerin ta kendileridirler." (Mâide, 5/44)

Emir ve yasaklama hakkı, sadece Allah'ındır:
"Bilesiniz ki, yaratmak ta, emretmek te O'na mahsustur." (A'raf, 7/54)
"Bilesiniz ki, ...O'na mahsustur" ifâdesi, bu hakkın başkasına asla nisbet edilemeyeceğine açık bir delildir. Ayette görüldüğü üzere yaratma ve emretme hakkını, Allah'tan başkasına nisbet eden kimse İslâm milletinin (dininin) dışına çıkmış, müşrik olmuştur.

Yarattıkları üzere yegâne tasarruf sahibi olan yalnız Yaratıcıdır, Allah azze ve celle'dir. Yarattıklarının yararına olanı en iyi bilen de sadece O'dur. O'ndan başkası hiç bir şey yaratmamıştır.

Allah'tan başkası, yaratılmış olduğundan dolayı acizdir, kendinde bile bilmediği sayısız husus vardır. İnsan bunu bile bilmekten âcizken yaratılmışlara uygun ve yararlı olanı nereden bilebilir ki? Bu da gösteriyor ki, insanlar tarafından hayata bir sistem olarak yön vermesi üzere konulan bütün kanun ve düzenler batıldır. Hiçbirisiyle hüküm vermek asla câiz değildir. Hakimiyet ancak Allah'ındır, O'ndan başkasının, kendinden bir hüküm getirme hakkı asla yoktur. (En maddesel konularda bile insan, dün inkar ettiğini bugün ikrar veya dün ikrar ettiğini bugün inkar ediyorsa bu âciz haliyle -Yaratıcısını ve de O'nun hükümlerini inkar ederek- ortaya koyacağı hayat sistemi elbette batıl olacak ve elbette her şeyi ilmiyle kuşatan hiçbir noksanlığı olmayan yüceler yücesi Allah'ın kanunları yegâne, alternatifsiz doğrular olacaktır). Allah'tan başkasının kanunlarına Kur'âni ifadeyle, "Cahiliyye hükümleriyle hükmetme" denilmektedir. Burada Allah azze ve celle, kendi hükmü dışında geçerli veya hayırlı olabilecek bir hükmün olmadığını açık ve kesin olarak bildirmiştir.

Allah'tan başkasına emretme, yasaklama, helal ve haram kılma, kanun koyma ve hakimiyet hakkını başkasına verme gibi haller tevhidi bozar. Bu konuda Allah Kur'an-ı Kerim'de şöyle buyuruyor:

"Hükm/Egemenlik yalnız Allah'a mahsustur. O sadece kendisine kul olmayı emretti. Dosdoğru din ancak budur." (Yusuf, 40)
Şirkin en büyük biçimi Allah'ın indirmediği ile insanlar arasında hüküm vermektir.

Tevhidi bilmeyenler, her ne kadar yerin ve göklerin bir sahibi, yağmuru yağdıran, dünyayı yaratan ve yöneten bir ilâhın olduğunu kabul etseler de; hâkimiyet, sosyal hayatın düzenlenmesi, ibâdet, helâl haram (yasak-serbest) gibi konularda kendi hevâlarına veya egemen güçlerin isteklerine ve tâğûtî yasalara uyarlar. Böyle kimseler ve topluluklar, zamanla birtakım varlıkları ve güçleri ilâhlaştırarak, onlara aşırı saygı göstermeye, bazılarının yardımını alabilmek için, bazılarının da kötülüğünden kurtulmak için onlar adına uydurulmuş putlara veya ilkelere tapınırlar. Allah'ın haram kıldığı (yasak dediği) haram, helal kıldığı (serbest dediği) helaldir. Allah'ın helal kıldığı şeyi yasaklayan veya haram kıldığı şeyi serbest bırakan kişi, merci, meclis, konsey gibi kurum ve kuruluşlara tabi olanlar ve itaat edenler, onlara ibadet etmiş olurlar.

"Allah'ın indirdiği ile hükmetmeyenler kafirlerin ta kendileridir." (Maide, 44)

Tıpkı Allah'ın eşsiz ve benzersiz olması gibi, O'nun hükmünün de eşi ve benzeri yoktur.
Kur'ân-ı Kerim, genel olarak bütün beşeri hakimiyetleri her türlüsüyle reddederken, bu hakimiyet anlayışlarının ortaya çıkardığı pratikleri kendisine konu edinerek reddeder. Çünkü hakimiyet anlayışının pratiğe yansıyan yönü, düzenleyici bir takım hükümler koymaktır, bir takım değer yargıları belirlemektir.
O bakımdan Kur'ân-ı Kerim, Allah'ın izin vermediği her türlü yasamayı, Allah'a ortak koşmak olarak kabul eder. (eş-Şûrâ,42/21) Çünkü yasa koymak, egemenlik anlayışının ve bu anlayışın kullanılmasının açık ifadesidir. Dillerin yalan yere helal ve haram olarak hükümler koyarak eşyaya ilişkin nitelendirmelerini, hem yalan, hem de Allah'a bir iftira olarak değerlendirmektedir. (el- En'âm,6/138-140; en-Nahl,16/116)

Milletvekili Adayı Olmanın Anlamı:

Milletvekili adayı olmanın anlamı da şudur: ''Ben sizin adınıza bu maksatla kurulmuş bulunan kurumda gidip teşri yapacağım, her birinizden bir fert olmanız dolayısı ile elinizde bulunan genel hakimiyet yetkisinin birer parçasını bana vekaleten belli bir süre devretmenizi istiyorum. Böylelikle ben yeterli sayıdaki temsil cüzlerini toplayabildiğim taktirde, sizin adınıza egemenlik yetkisini kullanacağım ve teşri (kanun koyma) faaliyetine katılacağım.''
Seçmen ve milletvekili adayı olmanın anlamları bunlar olduğuna göre, gerek seçmen olarak demokratik sürece katılmayı savunanlara, gerekse böyle bir görevi seçmenlerinden oy isteyerek üstlenmeye yine İslam adına, İslam'a hizmet adına talip olanlara Kur'ân-ı Kerim'de yer alan bazı buyrukları hatırlatmak gerekir.
Açıklamalarımızdan anlaşıldığı gibi, demokratik süreç içerisinde faaliyetlerin kabul edilmesi, herşeyden önce mevcut demokratik düzenin kabul edilmesi anlamına gelir.
Kur'ân-ı Kerim'de Allah'tan kaşka kanun koyan ve Allah'tan başka hükmüne başvurulan ya da hükmü kabul edilen herkes ve her kurumun ortak adı bilindiği gibi ''tâğût''tur. Tâğût'un reddi ise, iman edebilmek şerefine nail olmanın ilk basamağıdır.
''Hak ile Batıl apaçık meydana çıkmıştır. Kim tağutu inkar eder ve Allah'a iman ederse o, muhakkak kopması mümkün olmayan sapasağlam kulpa yapışmış olur.'' (Bakara, 2/256)
Demokrasi de, hakimiyet hakkını -ifadede dahi olsa- ilahlaştırdığı halka verdiğini ''Hakimiyet kayıtsız şartsız halkındır, ya da milletindir'' diyerek ifade etmekte ve kendine has şirkini böylece formüle bağlamaktadır.
Zira parti kurarak iktidara adaylık koymak tağutluk talebinde bulunmaktan başka bir şey değildir. Çünkü Allah'ın hükümleri dışında hükümler koyan ve Allah'ın hükümlerinden başka hükümlerle hükmeden bir kişi veya meclis yalnız Allah'ın hakkı olan hüküm verme yetkisini kendi üzerine almış, haddini aşmış ve tağut olmuş olur. Bu iş Allah'ın rızasını kazanmak ve onun dinini hakim kılmak amacıyla yapılsa dahi, her kim oylarıyla veya başka bir yolla bu partilere yardım eder ve onları desteklerse yalnız Allah'a tanınması gereken hüküm verme yetkisini Allah'tan başka bir varlığa tanıdığı için ona ibadet etmiş ve kafir olmuş olur.
İbni Kesir (r.a): "Cahiliyenin hükmünü mü istiyorlar?" (Maide: 50) ayetinin tefsirinde şöyle diyor:
"Allah (c.c), her hayrı kapsayıcı ve her şerri yasaklayıcı olan hükümlerinden yüz çevirip bunun yerine cahiliyede olduğu gibi kişilerin görüşlerine, dalalet ve sapıklığı ifade eden değer yargılarına ya da çeşitli dinlerin karışımı ve beşeri görüşlerden meydana gelen Cengiz Han'ın vazettiği Yesak gibi İslam dışı hükümlere yönelenin imanını kabul etmiyor.
Yesak; Cengiz Han'ın Kur'ân, Tevrat, İncil ve kendi görüşlerine dayanarak ortaya koymuş olduğu kanunları ihtiva eden bir kitaptır. Cengiz Han öldükten sonra yerine geçen çocukları (İslam'a girdiklerini iddia ettikleri halde) bu kitabı bir anayasa kitabı olarak gördüler. Allah (c.c)'ın kitabı ve Rasulullah (s.a.v)'ın sünnetini bir kenara atarak bu kitaptaki hükümlerle Tatarlara hükmetmeye başladılar. İşte böyle davranan kimseler kafirdir. Bunlarla, büyük küçük her meselede yalnız Allah (c.c)'ın hükmüne dönünceye kadar savaşmak farzdır." (İbni Kesir Tefsiri c: 2 s: 67)
İbni Kesir (r.a) devamla şöyle dedi:
"Bu yapılanların hepsi Allah (c.c)'ın nebilerine indirdiği şeriate muhaliftir. Kim nebilerin sonuncusu Muhammed (a.s)'e inen şeriatı terk ederek daha önceki nebilere inen mensuh olmuş şeriatlere muhakeme olursa, Allah (c.c)'ın bildirdiği gibi kafir olur. Durum böyleyken Yesak'a (Cengiz Han'ın koyduğu kanunlara) muhakeme olup onu Allah (c.c)'ın şeriatinden önde tutan kişinin hükmü nasıl olur acaba? Her kim böyle yaparsa bütün müslümanların icmaıyla kafirdir.
İbni Kesir (r.a)'in, neshedilmiş şeriatlere muhakeme olan kişiye nasıl da küfür hükmü verdiğine dikkatle bak!
Zamanımızda İslam şeriatinin yerine tatbik edilen beşeri kanunlar, neshedilmiş şeriatlerden daha tehlikeli ve bu kanunlara muhakeme olmak, daha büyük küfürdür.

Taklitde şirk

Çevrenin etkisinde kalarak düşülen şirk; Ataların bâtıl inanışlarını aynen sürdürmek, bâtıl da olsa atalar dinine inanmak. Hususi olarak beğenip seçtikleri için değil de, atalarından geldiği için bâtıl olduğu halde kabul ettikleri inanç, düşünce ve yaşama biçimi, şirktir. Genellikle insanların çoğu, dinini araştırıp delilleriyle bilerek, bâtılı haktan ayırıp seçerek değil; içinde bulunduğu toplumda o din bulunduğu için, bulduğu saflığı veya yanlışlığıyla birlikte bir dine sahip olur. Bu husus Kur'an-ı Kerim'de müşriklerin ağzından şöyle belirtilir: "Atalarımızı bir din üzerinde bulduk. Biz de onların izlerine uyarız." (43/Zuhruf, 23)

Duâda Şirk

Hastalıktan şifa, musibetten afiyet, rızık genişliği vb. gibi ancak Allah'ın kâdir olduğu hususlarda ister Peygamber veya alim olsun, ister salih bir kul olsun mahluklardan medet ummak ya da Allah'a yapılan duâda onlara seslenip aracılar kılmak bu kabildendir. Zira onlar da duâyı yapan gibi yaratan değil amellerini kazanan kullardır. Şifa bulmak veya nazar vs.'den korunmak için muska vb. şeyler edinmek te böyledir, Allah Rasûlü (s.a.v) "şüphesiz, muska ve temîmeler şirktir" ve "Kim boynuna muska takarsa Allah ona afiyet vermesin" buyurmuştur.(Sahihtir. Tirmizi) Duâ ibadettir ve de tüm ibâdetler ancak Allah'a mahsus kılınmalıdır. Allah'a ibâdette hiçbir şey, hiçbir kimse ortak edilemez.

"De ki: ben, yalnızca sizin gibi bir beşerim. (Şu var ki) bana, ilâh'ınızın sadece bir ilâh olduğu vahyolunuyor. Artık her kim, Rabbine kavuşmayı umuyorsa, salih amel yapsın ve Rabbine ibâdette hiçbir şeyi ortak koşmasın." (Kehf, 18/110)

"Allah'ı bırakıp ta sana fayda veya zarar vermeyecek şeylere tapma. Eğer bunu yaparsan, o taktirde sen mutlaka zalimlerden (müşriklerden) olursun." (Yûnus, 10/106)

"Haberin olsun; halis (katıksız) olan din yalnızca Allah'ındır. O'ndan başka veliler edinenler (şöyle derler,"Biz, bunlara bizi Allah'a daha fazla yaklaştırsınlar diye ibadet ediyoruz." Elbette Allah, kendi aralarında hakkında ihtilaf ettikleri şeylerden hüküm verecektir. Gerçekten Allah, yalancı, kafir olan kimseyi hidayete erdirmez." (Zümer/3)

Niyet ve Gâyede Şirk..

Genellikle amellerde ortaya çıkan ve kişinin tümden Allah'a itaattan yüzçevirmesi, uzaklaşması şeklindeki şirktir. Amelini dünyevî çıkarlar için yapan Allah'ın rızasını gözetmeyen kişi bu şirke düşmüş olur, ki bu itikadî bir şirktir.

"Kim, (yalnız) dünya hayatını ve onun zinetini istemekte ise, onların işlerinin karşılığını orada onlara tam olarak veririz ve onlar orada hiçbir zarara uğratılmazlar. İşte onlar, ahirette kendileri için ateşten başka hiçbir şeyleri olmayan kimselerdir; (dünyada) yaptıkları da boşa gitmiştir, halen yapmakta oldukları şeyler zaten batıldır." (Hûd, 11/15-16)

Sevgide Şirk...

Başkasını Allah'ı sever gibi ya da O'ndan daha fazla sevmekledir. Bu da şirktir. Sevgi ihlasla boyun eğmenin bir göstergesidir.

"İnsanlardan bazısı Allah'tan başkasını Allah'a (haşa) eşler ve benzerler edinir de onları, Allah'ı sever gibi severler. İman edenler ise daha çok Allah'ı severler." (Bakara, 2/165)

Hulûl Şirki...

Birleşme anlamına gelen ittihâd sözcüğü ile de dile getirilen hulûl inancı (Allah'ın -hâşâ!- kulda çözülmesi), tasavvufa sonraları İran ve Hrıstiyan kültürleri ile birlikte yeniplatoncu felsefenin de etkileriyle ve özellikle şii tarikatlar kanalıyla girdi. Aşırı şiiler, Allah'ın önce Ali Radıyallahu anh'a sonra da imamlara ve öteki şiâ ulularına hulûl ettiğini öne sürerler. Bu akımın önemli temsilcilerinden olan (Ben İlâhım) sözünden dolayı idam edilen Hallâc-ı Mansûr, tutkularına hakim olarak nefsini eğiten kimsenin insâni niteliklerden sıyrılarak arınıp saflaşacağını, böylece Allah'ın o kula hulûl edeceğini savunur. Yaygınlaşan ve geniş bir yandaş kitlesince benimsenen bu düşünceler İbn-i Arâbi'nin sistematize ederek hararetle savunduğu Vahdeti Vücûd adı verilen tasavvuf akımının kökleşmesine yol açtı. Bu inançla insan ve Allah'ın bir bütün (?!) olarak değerlendirildiği, Allah'ın -hâşâ!- kulunda çözüleceği böylece aynı vasıflarla muttasıf olabileceği öne sürülmüştür ki, bu da maalesef bir çok tarikat tarafından öğretilegelmiştir. (Bk. Vahdeti Vucûd/Aliyü'l- Kâri)

Tasarrufta Şirk

Allah'ın Rububiyeti gereği O'na mahsus olan kâinattaki tasarruf ve tedbiri bir takım salih kimselere nisbet etmek, onların da bu hususta güç sahibi olduğuna inanmaktır. Bu salih insanların elbette diğer insanlardan faziletli yanları olabilir. Ancak bu Allah'a mahsus olan vasıflara nisbet edilmelerine varacak şekilde değildir. Peygamber de olsa bu böyledir. Örneğin mutlak gaybı Allah'tan başka kimse bilemez. Dolayısıyla Allah'tan başkasının gaybı bildiği iddiası kişiye, Allah adına bilmediği bir şeyi söylediği için büyük bir sorumluluk getirir, sahibini küfre götürür. (Allah korusun)

"...Eğer gaybı bilseydim elbette daha çok hayır yapmak isterdim ve bana hiçbir fenalık dokunmazdı, ben sadece inanan bir kavim için bir uyarıcı ve müjdeleyiciyim." (A'raf: 7/188)

Korkuda Şirk

Allah'a ve ahirete olan iman zayıflığının veya batıl inancın bir neticesi olarak kişinin; Allah'tan başkasının fayda ya da zarar verebileceğine inanması, korkuda başkalarını Allah'a denk tutmasıdır. Beşeri sistemlerin baskısından korkarak farzları terketmek de böyledir. Doğrusu insan Allah'tan korkmalı ve bu korkusu onu daha fazla itaâta sevketmelidir.

Ancak yırtıcı hayvanlardan veya bir zalimden korkmak gibi doğal korkuya gelince şer'an mümkündür ve bu da şirk sayılmaz. Allahu Teâla, Musâ Aleyhisselâm'ı şu ayette bu tür bir korkuyla vasfetmiştir:

"...Etrafını kollayarak, korkuyla oradan ayrıldı." (Kasas, 28/21)

Tevekkülde Şirk

Tevekkül, sebepleri yerine getiren insanın, Allah'ı vekil kılması, O'ndan işinde muvaffakiyet vermesini istemesi ve yalnız O'na güvenmesidir:

"Sen, ölümsüz ve dâima diri olan Allah'a tevekkül et..." (Furkân,25/ 58)

Bunun için Allah'tan başkasına veya sebeplere tevekkül etmek caiz değildir.

Şirk olan tevekkül ise; Ancak Allah'ın kudreti dahilinde olan şeylerde Allah'tan başkasına kalben tevekkül edip bağlanmaktır veya Allah'tan başkasını rızık alıp veren olarak görmektir.

Küçük şirk konusuna geçmeden önce çokların bilmeden düştüğü bazı önemli ve de hassas noktalara değinmekte yarar var, bunlar:

Şifayı mutlak sûrette doktor veya ilaca bağlamak. Din ve dünya işlerinde başarılı olmayı Allah'ın yardım ve izni olmaksızın yalnız zekâ, gayret ve çalışmaya bağlamak. Kulların kanun, hüküm koyabileceklerine dair inanış. Ölüm nedenlerini mutlak surette trafik kazalarına veya yanlış ilaç kullanımına vs.'ye bağlamak vb. gibidir. Bu izafetleri mutlak olarak yapmaktan çok sakınmalıdır.


Kavlî Şirk

Allah'tan başkasına yemin etmek gibi kişinin lisanıyla işleyebileceği şirk türüdür. "..senin sayende", "-Allah'tan başkası için- hâkimler hâkimi" gibi sözler ve de kişiyi Abdu'n-nebî, Abdu'l-hüseyin gibi isimlerle Allah'tan başkasının kulluğuna nisbet etmek bu kabildendir. "Kur'an evliya çarpsın!", "ekmek mushaf çarpsın!" vb. sözler de bu sınıftandır. Bunların tümünden sakınmalıdır.

Fiilî Şirk

Bazı şeyleri uğurlu yahut uğursuz saymak gibi inanışlardır. Bazı hayvanları, kuşları veya günleri uğursuz saymak; uğursuz olduğu inancıyla bazı şeyleri terk etmek, kahinlere gitmek onları tasdik etmek, kayıp şeyleri bulmak üzere onlardan yardım istemek, fal bakmak veya baktırmak, niyet çekmek, türbelere para atmak, ip bağlamak (itîkad edilmemesi koşuluyla!) böyledir.
"...Sizin uğursuzluğunuz sizinle beraberdir..." (Yâ'sîn, 36/19)
Rasûlullah (s.a.v), "Uğura inanmak şirktir" buyurmuştur. (Müslim)

Kalbî Şirk

Riyâ, şöhret sevgisi, bazı amelleriyle dünya ve dünyalığı ahirete tercih edercesine arzu etmek gibi hususlar kalbî şirktir.
Bunu dört şekilde inceleyebiliriz;
1. Dünyevi bir menfaat sağlamak için amel yapmaktır. Böyle bir kişi amelinin ecrini dünyada alır, ahirette ise bir nasibi yoktur. Bu da büyük şirktir.
2. İnsanların hoşnutluğu için yapılan Allah'ın azabından sakınma hedefi güdülmeyen amellerdir.
3. Mal edinebilmek, evlenebilmek için hacca gitmek, ganimet için cihâda gitmek veya makam elde etme gayesiyle İslâmi ilimler okumak bu tür şirktendir. Burada da hedef Allah'ın rızası değil, hevâ ve hevestir.
4. Başkalarının rızasının gözetilmediği halde huşû ve takvâsızlıktan dolayı ifsad edilmiş amellerdir,
"... "Allah ancak müttakîler (takvâ sahiplerin)'den kabul eder." (Mâide, 5/27)
Bu amel de kişiye ahirette bir yarar sağlamaz. İyi ve kötü amel birbirine karışmış, kötü olan galip gelmiştir.
Doğruluklarına kalben itikâd edilmesi halinde bunlar büyük şirke dönüşür ki Allah azze ve celle hepimizi bunlara düşmekten korusun. (Âmin)


Gizli Şirk
İbn Abbâs (r.a), "Allah ve sen dilersen" gibi bir sözün "Allah ve falanca dilerse" anlamında olduğunu söylemiş ve bunun gizli şirk olduğunu belirtmiştir. Bu ifadenin yerine "önce Allah, sonra da falanca dilerse" kullanılması gerekir. "Önce Allah, sonra da senin sayende" demeli ve Allah'a hiçbir varlık denk tutulmamalıdır. Buna düşen Yine "Allah'a ve sana güveniyorum" değil, "önce Allah'a, sonra da sana güveniyorum" denmelidir. Zira "ve" edatı eşitliği gerektirir. "Sonra" kullanarak derece farkını ispat etmek şarttır.
Allah Rasûlü (s.a.v), bunun keffâretini şöyle bildirmiştir:
"Kim Lât ve Uzza'ya yemin ederse (hemen ardından) "Lâ İlâhe İllallah" desin. Kim arkadaşına, "Gel! bahis -iddialaşmak ve kumar- oynayalım derse, sadaka versin" (Buhari, Müslim)
Rasûlullah (s.a.v), her tür şirkten şu duâyla Allah'a sığınmamızı bizlere öğretmiştir:
"Rabbimiz, bilerek sana ortak koşmaktan sana sığınırız, bilmediğimizden de bağışlanmamızı dileriz" (Sahihtir, Ahmed)

İmana Zarar Veren Ameller

. Sihir: Kalp ve bedene hastalık, ölüm vb. gibi fiziksel etkiler meydana getirebilen, eşlerin arasını açan ve cinlerle küfre düşmeye karşılık işbirliği içinde bulunan kimselerin bazı muska, üfürük, tılsım vs. ile yaptığı bir fiildir. Bu, ameli küfür olduğu gibi bu işlerle uğraşanlar da kâfirdir. (Bkz. Bakara: 2/102)
. Kâhinlik: Medyumluk olarak da isimlendirilen kehânet, geleceği bildirme iddiasıdır. Kâhin veya medyum, Allah'tan başka kimsenin bilemeyeceği gaybî şeyleri, geleceği bildiğini iddia eder ki, bu haliyle Allah'ı inkar ederek kafir olmuş olur. Sözlerini doğrulayan da küfre düşer.
. Sihri çözmek: Sihre maruz kalan kimseyi Allah'ın izniyle kurtarmak biri meşrû diğeri ise haram olmak üzere iki yolla mümkündür:
a) Sihri, sihirle çözmek; bu küçük küfürdür.
b) Sihri Kur'ân ve Sünnette sabit olan duâları okuyarak (rukye ile) çözmektir ki, bu câizdir.
. Falcılık ve astroloji: Bazı yıldız ve burçları, yeryüzünde meydana gelen olaylara etkili kabul etmektir ki, kişi isterse bunun Allah'ın izni ile olabileceğine inansın şirktir. Sahibini İslâmdan çıkarır.
. Okuma (Rukye): Kur'ân veya Sünnette yer alan; cin ibtilâsı vs. hastalara şifa için okunan zikir ve duâların tümüne verilen addır.
Rukyenin meşrû olabilmesi için; a) Allah'tan başkasına güvenip ondan medet ummak gibi haram şeyler içermemesi, b) Mânasının anlaşılır olması, c) Arapça olması (bilmeyen şifa için kendi dilinde duâda bulunur), d) Allah'ın izni olmadıkça şifanın hasıl olmayacağına inanılması şeklinde bazı kâideler vardır.
Şifa için bilezik, ip veya değişik vasıflardaki taş vs. edinmek gibi mezkûr kâidelerin dışında olan rukye, haram olur.
Zarar ve yarar ancak Allah'ın izniyledir. Allah bütün yaratılmışlar üzerinde tek kuvvet ve kudret sahibidir. Her kim böyle şeylerin hayır ve şerre neden olduğuna inanırsa büyük şirke düşmüş olur.
Şu an Müslüman diye nitelendirilen ülkelerin, bir çok fitne, felaket, belâya maruz kalması, kanlarının ucuz olması, zillet içinde bulunmalarının başlıca nedeni İslâm topraklarında maalesef her çeşidiyle yaygın olan şirkî unsurlardır. Akidelerinin berraklığını gideren şirkî öğeler ve gerçek tevhid akidesinden yüz çevirmelerinden dolayı Allah'ın üzerlerine boşalttığı türlü azaplara müstehak olmuşlardır.
İslâm'dan olmadığı halde İslâm zannedilerek rağbet gören bid'at ve hurafeler bunun vecîz bir göstergesidir. Oysa İslâm bunları ve bunlara götüren yolları yıkıp tevhid akidesini ikâme etmeye gelmiştir.
Şu an yaşadığımız toplum, kendilerinden önceki müşrik kavimler gibi dinlerini oyun ve eğlence edinmiştir.
Ölü veya diri insanları yüceltmeye, onlar için kurban kesmeye, duâlarında onlardan medet ummaya, kabirlerini bayram yerlerine çevirip onları tavaf etmeye başladılar. Allah Rasûlü (s.a.v)'in, "Allah katında mahlukâtın en şerlileri" olarak tanımladıkları kimseler gibi kabirleri ziyaret etmek için sefer eder, oraları mescide çevirir ve onları takdis eder oldular!
Tüm bunlardan daha korkunç olan da, Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyi terkettiler!.. Beşerî sistemlerle yaşar onları destekler oldular. Onu sever ve savunur oldular!
.
__________________
önce yazdığım katılım yaptığım beğeni yaptığım paylaşımların arasında azda olsa kuran ve sünnete uygun olmayan düşünceler olabilir.Bunların bana sorulmadan dikkate alınmasından mesul değilim... ...
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Şirk Nedir ? Şuara Tevhid Ve Şirk Konuları 35 24 Mart 2023 10:53
İBADETTE ŞiRK... bilinmez Videolar/Slaytlar 0 04 Kasım 2013 07:02
Tevhid ve Şirk enderhafızım Tevhid Ve Şirk Konuları 0 11 Aralık 2012 15:38
Sevgide şirk keserim Tevhid Ve Şirk Konuları 5 22 Ağustos 2011 21:55
Cehennemi kızdıran şirk Belgin Tevhid Ve Şirk Konuları 3 20 Kasım 2008 21:21

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.