Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler

Konu Kimliği: Konu Sahibi Medine-web,Açılış Tarihi:  15Haziran 2007 (13:29), Konuya Son Cevap : 25 Mart 2024 (22:22). Konuya 137 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı3Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 20 Eylül 2008, 23:08   Mesaj No:41
Medineweb Usta Üyesi
Minam - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Minam isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2893
Üyelik T.: 02 Ağustos 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Memleket:Van
Mesaj: 293
Konular: 94
Beğenildi:22
Beğendi:16
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart unuttuk...


Ne çabuk unuttuk, ne çok unuttuk...
Dünya kalınası değildi,
yeryüzünde karar kılamazdık ki.
Geldik ve nihayet dönecek değil miydik?
Şimdi hatırladığımız bu..
Ve hiç unutmayacağımız...
Ne çok unuttuk, ne çabuk unuttuk

Bizden önce gelenleri ve bizden önce gidenleri
Güzel atlara binip giden güzel insanları
Sırf ölümünü güzel eylemek için yaşayanları
Ölümünü 'düğün gecesi' gören güzel bakışlıları
Ne çok uyuduk göklerden habersiz.

Ne çok unuttuk semaya yüz dönmeyi
Ayağımızı yere sabit belledik
Elimizdekileri sahiplendik
Değil elimizdekilerin,
elimizin bile elimizde olmadığını hatırlamak zamanı şimdi.
Çok hatırlamak ve çabuk hatırlamak zamanı.
Unuttuk;

dünya bir gölgelikti oysa
Yolcu olduğumuzu unuttuk,
yolumuzun buradan geçtiğini sadece
Sadece uğradığımızı şu dünyaya
Yükümüzü yeğni tutmayı bilemedik.
Biriktirdik, çoğalttık, artırdık ve saydık
Geriye ne kaldı?
Şimdi hatırladık
Sermayemiz yokluktu, servetimiz acizlikti
Şimdi hesapladık.

Unuttuk,
Yüzümüzde Rahmanın nakşı vardı
Gözümüzde Cemalin bakışı vardı
Gönlümüzde Bekanın aşkı vardı
Şimdi, yüzümüz yerde kaldı
Gözümüz yaşta kaldı
Gönlümüz darda kaldı
Hatırladık ve anladık ki,
Bu dünyanın ötesi vardı

Gelin, burada kalmayalım.
Yüzümüzü Rahmanın vechine döndürelim,
Gözümüzü Gufranın tecellisine çevirelim,
Gönlümüze 'neylerse güzel eyleyen' Mevlamızın tesellisini devşirelim.
Hatırlayalım, hatırlayalım ki,

'Hatırlamaya değer bir şey bile değil'ken
Yüze geldik, varlığa vardık, dile geldik, ışığa vardık
Kimsenin bizi bilmediği, kendimizi de bilmediğimiz
Derin bir unutuştan alındık
Hatırlandık, hatırı sayılır olduk.
Fakat ne çok unuttuk ve ne çabuk unuttuk

Unutuşun çocuğu olduğumuzu
Varlığın uçarı kuşu olduğumuzu
Kanatlarımız olduğunu,
yerde kalanlardan ve arza bağlananlardan uzakta
Kaderimiz olduğunu
Gelip gitmenin, konup göçmenin,
Ondan gelip Ona gitmenin
Ne güzel olduğunu

Hatırlayalım hatırlayalım ki

Unutuştan alınmış
ve çokça unutmuştuk

Unutmayalım ki
Hep hatırlandık, hep hatıra kaldık
İşte o zaman enkaz altından çıkarabiliriz ruhumuzu
Ve o zaman yüreğimizdeki yangın yeri

İbrahimvari bir gülşene döner

Ve biliriz ki,
Mazlumlar mahzun olmazlar
Masumlara hüzün erişmez asla
Ve korku yoktur şehidlere...

Senai Demirci
Alıntı ile Cevapla
Alt 01 Ekim 2008, 20:50   Mesaj No:42
Medineweb Emekdarı
Belgin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Belgin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 1.277
Konular: 640
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart 99 esma 99 dua

Ya Rabbi! Seni tarif etmektedir bütün güzel isimler
Sen güzel isimlerini aşikar etmezsen ruhum karanlıkta kalır
Esma’ül Hüsna’na şahit yaz beni.


ALLAH(cc)!
Sensin Allah(cc) sanadır kulluğum
Sendedir çarem seninledir varlıgım
Seni arar ruhum seni anar kalbim
Başkasına değil sana muhtacım
Başkasını değil seni çağırırım
Başkası yaratılmıştır sen yaradansın
Başkası devamsızdır sen daimsin ve daim eyleyensin
Başkaları muhtaçtır sen ihtiyaçsızsın ihtiyaçları görensin
Başka ilah yok sen Allah(cc)’sın
Sen ki eşi benzeri olmayansın
Sen ki bütün eksiksiz sıfatların sahibisin
Cemaline çevir yüzümü başkasına rağbet ettirme kalbimi
Ya Rahman!
Sen öyle rahmet edersin ki rahmetinin bir cilvesi cennetim olur
Rahmetinden bir parıltı sonsuz mutluluğumdur
Rahmetinin bir damlası herkesin rızkına kefil olur
Şu çorak gönlüme merhametini indir
Şu fani ömrümü sonsuzluğa eriştir.
Ya Rahim!
Öylesine rahimsin ki kulağını sözüme muhatap eylersin
Aklıma vahyinle tenezzül edersin
Öylesine Rahimsin ki istendiğinde zaten verirsin
İstenmediğinde de lütfedersin
Öylesine Rahimsin ki hak edene hepten verirsin
Hak etmeyene bile çok bahsedersin
Öyle Rahimsin ki dünyayı bu kadar güzel eylersin
Ahireti ondan daha güzel eylersin
Ya Rabbi! Korkudan emin eyle beni
Hüzünden azad eyle kalbimi
Ateşten uzak eyle beni
Hicrana düşürme kalbimi
Ya Vehhab!
Yokluğa sırf yok oldugu için varlık bahşedersin
Nankörlerin bile rızkını kesmez inkar edenlere bile nefes verirsin
Varlığım senin lütfundur senin ihsanındır
Aciz varlığıma lütfunu ihsanını daim eyle
Ya Rezzak!
Hazinende yok yoktur ol dersin her sey olur
Yarattığın her canlının rızkı senin katında saklıdır
Vahyin mümin kalplerin selin akılların rızkıdır
Ya Rabbi! Sana muhtaç olmak en büyük zenginliğimdir
Senin fakirin eyle beni
Senin verdiğinle doymak en büyük lezzetimdir
Sofranda agırla beni
Ya Melik!
Kimsenin kimseye fayda vermediği gün hüküm senin
Gökler yarılırken sahibim sensin
Yıldızlar dagılırken sahibim sensin
Varlığım bana ait değil varım yoğum senin
Elimde olanlar benim değil sahiplendiklerim de senin
Yokluğa düşürme beni an senin
Darlık verme kalbime mekan senin
Ya Kuddüs!
Sensin kuddüs kutsiyet sendendir bundan öte laf olmaz
Sen dilemezsen hiçbir şey pak sayılmaz
Gönlüm sana yönelmedikçe saf olmaz
Kanımı her nefeste temizlediğin gibi nefsimi arındır pak eyle
Temizlenenlere muhabbet edersin gönlümü muhabbetinle temizle

Ya Selam!
Sensin selam sendendir selam
Emrini dinler ateş ki İbrahim(as) için serin ve selametli olur
İbrahim(as) gibi dostluğuna kabul eyle beni
İbrahim(as) gibi ateşi gül eyle tenime
Gül gibi ateşten çiçekler açtır ruhumda
Selamını şebnem gibi dokundur kalbime

Ya Mümin!
Sen hidayetini göndermezsen kalpler nasıl mutmain olur
Sen kalplere itminan vermezsen kim inandığından emin olur
Sen inandırmazsan kim mümin kalır
Revamın tuzağına düşürme beni nefsimin diline bırakma beni
Öyle mümin eyle ki beni pişmanlıklarım beni sana döndürsün

Ya Müheymin!
Sensin gariplerin sığınagı
Sensin kimsesizlerin dayanağı
Sensin hakkı himaye eden
Sensin aklımı aldanışlardan kollayan
Sensin ayağımı tuzaklardan kurtaran
Sen ki zayıfları kuvvetlilerin şerrinden himaye edersin
Mazlumların hakkını zalimlerden almayı vaat edersin
Sen ki benim en küçük, en önemsiz,
En gizli arzularımı da bilir bana merhamet edersin
Nefsimin aldatmalarına kanmaktan koru beni
Aşağıların aşağısına yuvarlanmaktan koru beni

Ya Aziz!
İzzet senindir sendendir izzet
Sen dilersen kimse zillete düşmez
Sen vermezsen kimsede izzet kalmaz
Kalbim yalnız sana kanar
Yakınlığınla aziz eyle kalbimi
Ruhum yalnız seni arar
Huzurunla aziz eyle ruhumu
Halim yalnız sana aşikar
Başkalarının yanında rezil etme beni

Ya Cebbar!
Sen ki mağrurları gururlarına esir eylersin
Sen ki kibirlenenlerin boynuna kibirlerini tasma eylersin
Sen ki zor kullanıp zulmedenleri vicdanlarinin pençesine hapsedersin
Bir sineği vasıta eyle de Nemrutlardan kurtar beni
Bir asayı vesile eyle de firavunlara galip getir beni
Ebabilleri gönderde Ebrehlerin fillerinden koru kalbimi
Nefsimin beni isyana zorlamasına izin verme
Aklımın beni saptırmasına geçit verme
Hep itaat üzre sabit kıl beni

Ya Mütekebbir!
Ben acizim sen Kadir’sin
Ben fakirim sen Rahim’sin
Ben ölüyüm sen Hayy’sın
Ben çaresizim sen Ehad’sın
Ben muhtacım sen Samed’sin
Ben sağırım işiten sensin
Ben körüm gören sensin
Ben dilsizim konuşan sensin
Ben yaratılıyorum yaradan sensin
Ben yokum var eden sensin
Ben hiçim ama emellerim büyüktür
Ben yoksulum ama isteklerim çoktur
Ben isterim çünkü sen büyüksün
Şahit yaz büyüklüğüne bu küçük kalbimi

Ya Halk!
Sen ol deyince her şey oluverir
Ol de olayım yarattıklarının arasında kalayım
Halk ettiğin gibi ahlaklanayım
Sen yarattın diye güzel olayım
Hep en güzel kıvamda kalayım

Ya Musavvir!
Yokluğa varlık suretini giydiren sensin
Hiçlige varlik boyasını çalan sen
Güzeli güzel kılan ancak senin tasvirindir
Sen ki yüzümü benim için biricik sevdiklerim için tanıdık eylersin
Katında makbul olan güzellikle tasvir eyle suretimi

Ya Gaffar!
Gizli düşmanlıklarımı bilen sensin
Gözyaşlarıma değer veren sensin
Bilirim rahmet denizini bulandıramaz cümle günahlar
Rahmetinle arındır bağısla beni

Ya Fettah!
Damla kadar da olsa sevabım lütfeylede cennetini aç bana
Şaşkında olsa aklım kerem eyle de sana gelen yolları aç bana

Ya Alim!
Senin için bilmenin başı yoktur
Ben ancak sonradan bilirim
Senin bilmediğin bir an yoktur
Ben ancak bazen bilirim
Sen açık edip söylediğimi de bilirsin
Sen susup kendime sakladıgımı da bilirsin
Unutup kendimden sakladıgımı da bilirsin
Kendi kuyularıma aklımın iplerini salarım
Kendime aklım ermez sen beni benden çok bilensin
Kalbimin kuytularında el yordamıyla dolaşırım
Kendime kendim yetmez sen bana benden çok sırdaşsın
Bildiğimi bilenlerden eyle beni bilmediğimi bilenlerden eyle beni
Sana malum olan ayıp ve kusurlarımla utandırma beni

Ya Kabıd! Ya Basıt!
Dara düşürürsün genişlik verdiğinde şükretmeyeni
Genişletirsin dara düştüğünde de şükredeni takdir senindir
Ya Rabbi! Sen ki imkansızı mümkün kılarsın
Darda koyma beni dara düştüğümde de şükredenlerden eyle beni
Sen ki asılları yanında tutarsın gölgede bırakma beni

Ya Hafid!
Öyle Hafid’sin ki yokluğa yuvarlarsın varlığıyla gurura düşeni
Öyle Hafid’sin ki zillete düşürürsün kendisini yücelteni
Gururdan azad eyle nefsimi zillete düsürme kalbimi

Ya Rafi!
Secdelerimle sultan eyle beni
Kulluğumla şereflendir beni
Katında rütbelendir beni
İyiler arasında an beni
Yükseklere al beni

Ya Muizz!
İzzetim varsa ancak senin verdigin kadardır
Yalnız sana itaat etmenin izzetini ver bana
İzzetine ayine et fakiri

Ya Müzill!
Sana boyun eğişim en tatlı sevincimdir
Senin kapına gelmeyen sonsuz çaresizlikler içindedir
Sana muhtaç oluşum en büyük şerefimdir
Cevapsız bırakma beni

Ya Semi!
Yare açık yare yare açmaya yare ne hacet
Feryadım duyulur aşikare dile dökmeye ne hacet
Güllerim döndü hare hare küsmeye ne hacet
Dil avare dudak bi çare parelenmeye ne hacet

Ya Basir!
Körüm körlüğüme bile
Körüm gördüğüme bile
Körüm gösterdiklerine bile
Vaat ettiğin cennetine bile körüm
Senin görmenle görür cümle gözler
Aç gözlerimi

Ya Hakem!
Sen ki varlık ağacını yokluğun karanlık köklerinden çıkarıp vücuda getirensin
Sen ki kalbimi bir nutfe gibi rahmetini rahminde besleyip büyütensin
Kalbime değen sızıları ince ince söz eyle
Yüzüme değen gözyaşımı damla damla rahmet eyle
Dudağıma değen heceleri deste deste dua eyle

Ya Adl!
Sensin zulme ugrayanların dayanagı
Sensin mahzun kalplerin sığınağı
Senin adaletindir sığındığım senin nizamındır güvendiğim
Nefsime zulmetmekten koru beni
Adaletine razı eyle nefsimi
Eğrilmekten koru kalbimi
Rızana göre ölçülendir beni
Mizanında güzel eyle akibetimi
Kolay eyle sorgu sualimi
Hesap verme inceliğiyle yaşat beni
Zulmetmekten uzak eyle beni
Zulme uğramaktan koru beni

Ya Latif!
Senin hükümlerin her seyin her haline inceden inceye nüfuz eder
Hükmüne razi olmayı lütfet bana
Lütfunu hakkımda hükmün eyle
Hükmünü hakkımda latif eyle

Ya Şükür!
Sen ki bana iman verdin dalalette bırakmadın
Bense sana şükrümde hep eksik yetersiz kaldım
Şükrünün lezzetini her dem tattır kalbime dilime
Şükredebilmek bile senden gelen bir nimettir
Bu nimetin şuuruna erdir fakiri

Ya Aliyy!
En güzel sıfatlar bile seni nitelemeye yetmez
Senin lütfunun şulesidir bütün güzel sıfatlar
En mükemmel vasıflar bile seni vasfetmeye yetmez
Senin cemalinin gölgesidir bütün mükemmel vasıflar
Sen her türlü tasavvurun ötesindesin
Sen her türlü hayalin üzerindesin
Sıfatlarına hayaller erişemez yüceliğine akıl sır ermez
Senin lütfunla ulviyet kazanır alemler
Senin tenezzülünle mertebeler kazanır insan, cin ve melekler
Aczime yüce kudretinle medet eyle
Fakrıma ulvi yakınlıgınla imdat eyle
Sen ki içimin içinde olup bitenleri bilirsin yakinlığına al beni
Sen ki yüceler yücesisin senden başkasina boyun eğdirme beni

Ya Kebir!
Cümle efkar dar kalır senin kibriyanı anlamaya
Cümle sözler sığ kalır senin büyüklüğünü anlatmaya
Bir seni büyük bilenlerden eyle beni
Büyüklüğünü bilmekle genişlet fikrimi
Kibriyanı anlayacak akılla donat beni
Celalini görmekle genişlet kalbimi

Ya Hafiz!
Hıfzının hazinesinde alem bir noktadan ibarettir
Hıfzının ayinesinde ay ve güneş sönük bir parıltıdan ibarettir
Bahar kışa döner birgün gün akşama çıkar
Sabahlar sendendir koru beni sabaha eriştir
Yıldızlar söner birgün dağlar yerinden oynar
Gökler senindir koru beni kapına yetiştir
Göklerde ölür birgün yer yerinden oynar
Her yer senindir koru beni menzile eriştir
Kuşlar dağılır birgün denizler kaynar ufuklar senindir
Koru beni ötelere eriştir
İsmim unutulur birgün sesim boşlukta çınlar
Yakınlıklar sendendir
Koru beni yakınlıgına eriştir
Defterim açılır birgün günahlarım çok tutar
Takdir senindir koru beni affını yetiştir
Sözüm biter birgün sessizlik uzar kelam senindir
Koru beni müjdeni yetiştir

Ya Mukit!
Sen ki herkesin her ihtiyacını her an görüp gözetirsin
Sana ayandır her türlü niyet ve hareketim
Sen ki sonsuzluk istediğini kalbime ilham edersin
Sana malumdur bütün dualarım ve isteklerim
Sen ki zayif ve acizleri yetim ve yoksulları kollayıp gözetirsin
Sana aşinadır acizliğim ve yetimliğim
Sen ki öncelikle yoksullara keremde bulunmayı seversin
Sana aşikardır sevapça yoksulluğum ve eksikliğim
Niyetlerimi güzelleştir ihlasa eriştir beni
Ömrümü ebede bitiştir cennetine yerleştir beni
Yoksulluğumu rahmetine ayine eyle baskasına el açtırma
Günahlarımı gufranına bahane eyle yüzümü kara çıkarma


Ya Hasib!
Emellerim hesaba gelmez arzularım sayıya dökülmez
Defterimden yanlışlarımı çıkar ki hesabım kolay olsun
İhtiyaçlarımın en küçüğüne hayallerimin hiçbirine elim yetişmez
Kalbimin sızılarını topla ki hesaba gelir bir duam olsun

Ya Kerim!
Ya Rabbi! Kereminle güzel eyle her halimi
Kereminle sevindir kalbimi
Sen ki en çok acizlere ve zayıflara ikram eylersin
Sen ki hiç sebepsiz hiç hesapsız kerem eylersin
Sen ki bir avuç tohumda bir bahçenin ağacını saklarsın
Cennetine al hiç bitmeyen ikramına eriştir beni
Kerem et bu acize az sevabını çok eyle


Ya Rakib!
Ömrümün her anında seni anmak dilerim
Lakin halim el vermez unuturum
Kalbime zikrini yerleştir uyandır beni
Ölüm anımı seni anarak yaşamak isterim
Lakin mecalim yetmez susarım
Dualarımı katına eriştir yandır beni
Hesap günü seni razı etmeyi arzu ederim
Lakin sevabım yetmez korkarım
Yaptıklarımı hayra eriştir iyilerle andır beni

Ya Mücib!
Arza hacet yok halim sana ayandir
Söze gerek yok sessizliğim sana beyandır


Ya Vasi!
Varlık sensiz darlanır

Ya Vedud!
Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için bakar yüzler yüzlere
Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için güneş doğar günlere
Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için baharın gelir her yere
Sen sevdiğin ve sevdirdiğin için kelamın deger dillere

Ya Mecid!
Yakınlıgın ulviyetine engel değil ki
Bana akla hayale gelmez güzellikler bahşedersin
Ulviyetin yakınlıgına engel değil ki
Bana benden de yakın olduğunu her daim söylersin

Ya Bais!
Zerrelerimi topla bir bir dağıldıklarında
Hayat ver yeniden onlara ulaştır en sevdiklerimin yanına

Ya Şehid!
Seni görür gibi yaşamak en güzel haldir
Senin gören oldugunu görmek en güzel tecellidir

Ya Hakk!
Ancak sana yönelmek kuluna haktır
Kıblenden saptırma beni
Ancak sana edilen dualar kuluna haktır
Mahrum bırakma beni
Ancak senden dilemek kuluna haktır
Sahipsiz bırakma beni
Ancak sana dayanmak kuluna haktır
Çaresiz bırakma beni
Ancak sana varan yollar kuluna haktır
Yoldan çıkartma beni
Her seyden çok seni sevmek kuluna haktır
Yetim bırakma beni
Bela hakkımdaki hükmün haktır
Ya Rabbi hak ettiğimle değil lütfunla ağırla beni

Ya Vekil!
Aczimi sana şefaatçi ederim
Kudretini dayanağım eylerim
Fakrımı sana elçi ederim
Rahmetini sığınagım eylerim

Ya Kaviyy!
Aczimi bilip dergahına geldim
İyyakenagbudü ve iyyakenestain
Fakrımı bilip senden istedim
İyyakenagbudü ve iyyakenestain
Havl senindir kuvvet senin
Kavi olan ancak sensin

Ya Metin!
Demir emrinle parçalanırken nefsimin elinde bırakma beni
Daglar sana boyun eğmişken şeytanın aldatmacalarına kandırma beni
Denizler izninle yarılırken sebeplerin arasında oyalama beni
Dilim sana içtenlikle yakarırken sözlerimden fazlasıyla anla beni
Ya Veliyy!
Sana tevekkül ettim vekilim sensin
Sana iman ettim sahibim sensin
Sana sığındım sırdaşım sensin
Sana güvendim veliyyim sensin
Sana bağlandım dostum sensin
Sana tutunuyorum bütün varlığımla
Kimsenin yere yıkmasına izin verme beni

Ya Hamid!
Hamid sensin hamd sanadır
Diller senin hamdinle tatlanır
Her nefes sana minnetle verilir ve alınır
Sana sonsuz övgümü biricik övüncüm eyle
Minnet altında ezdirme kalbimi

Ya Muhsi!
Hadsiz acz ve zaaf içindeyim
Düşmanlarım pek yaman incitenim sayısızdır
Sana şükrüm yetersiz arzularım hesapsızdır
Fıtratımın diliyle yalvarıyorum dualar ediyorum
İsteyenlerin ve istenenlerin sayısını bilen ancak sensin
Kalbime yoldaş eyle merhametini

Ya Mübdi!
Sen ki her şeyi misilsiz ilkin yaratansın
Yaradışını her an yenileyen ve yeniden yaratacak olansın
Sevabımın yokluğunu rahmetine vesile kıl
Elemimin çokluğunu lütfuna sebep kıl
Günahımın bolluğunu affına bahane kıl

Ya Muid!
Ten kafesinden çıkınca sana varır ruhlar
Sende son bulur sonlar

Ya Muhyi!
Çürüyüp toz olmuş kemiklerin hatırını yalnız sen sorarsın
Ölmüşlere ve unutulmuşlara yalnız sen hayat bagışlarsın
Ölümümü ebedi dirilişime başlangıç eyle

Ya Mumit!
Ölüm uzak değil bedenden bilirim ki ölümde senden
Faniyim fani olanı istemem
Acizim aciz olanı istemem
Ruhumu rahmana teslim eyledim ben
Ölümüm son değil başlangıçtır bilirim
Sonsuzluğa baslangıcımı iman üzre eyle Ya Rabbi

Ya Hayy!
Her diri senden alır dirliğini
Diriliğimi diriliğine ayine eyle
Ölüm bile senin ihya etmenle diridir
Ölümümü ebedi hayata bahane eyle

Ya Kayyum!
Yokluğa düşürme kalbimi yanında tut sevdiklerimi
Unutuşlara gömme yüzümü nazarında tut güzelliğimi

Ya Vacid!
Varlığını anlatmaya var sözü yetmez
Varlar seninle vardır
Varlığını anlamaya varlığım yetmez
Varlık sana şükrandır
Varlığının öncesi yok senin önceler seninle vardır
Varlığına son yok senin sonralar seninle vardır
Varlığına bahane yok senin an seninle vardır
Beni bensiz bırak beni sensiz bırakma

Ya Macid!
İzzet sahiplerinin olanca izzeti sana aittir
Övülenlerin bütün güzellikleri sana aittir
İyilerin bütün iyilikleri sana aittir
Sevap sahiplerinin bütün sevapları sana aittir
Vereceklerine karşılık değildir olamaz ibadetim
Ancak verdiklerin içindir cennetine al beni

Ya Vahid!
Kalbim her şeye bağlanır ayrılığın ardından ağlamaklıdır
Sen ki birsin başkalarına koşturup yorma beni
Ruhum her gelene sevdalıdır
Gidenlerin gidişiyle yaralanır
Sen ki birsin çoklukta bırakıp ağlatma beni
Kaygılarım bin türlü korkularım dağlar kadar
Sen ki birsin yokluga düşürüp unutma beni
Sözüm kimseye geçmez kuvvetim kıl kadar
Sen ki birsin boynu bükük çaresiz bırakma beni
Bir seni bir bilirim işte kapına geldim başkalarına bırakma beni

Ya Kahhar!
Sen öyle Kahhar’sın ki kahrında lütfun çok kahrında acelen yok
Sen öyle Kahhar’sın ki kahrında adalet var kahrına sınır yok
Düşmanımız çok aczimiz nihayetsizdir
Kahrınla helak eyle zalimleri


Ya Samed!
Doğurmadın doğrulmadın dengin yok benzerin de haşa
Herkes sana muhtaç her şey sana muhtaç
Sen muhtaç değilsin hiç kimseye ve hiçbir şeye asla
Ben sahip olduğuma da muhtacım sahip olmaya da
Sen her şeyin sahibisin ama sahip olmaya bile muhtaç değilsin
Sana muhtaçlıgım en büyük zenginliğimdir
Senden başkasına muhtaç eyleme beni
Senin dergahında fakrım en güzel vesilemdir
Senden baskasına el açtırma beni


Ya Kadir!
Öyle kadirsin ki kudretin olmasa
Var diye bir şey olmaz yok zaten anılmaz
Sen ki varsın yokluktan korkmam
Sen ki kadirsin aczimden utanmam
Sen ki rahimsin fakrımdan sıkılmam
Aczime kudretinle medet eyle
Fakrıma rahmetinle imdat eyle


Ya Muktedir!
Senin kudretine sınır çizilmez
Çünkü kudretine aczin zerresi deymez
Senin kudretine göre zor yada kolay olmaz
Senin kudretine göre her şeyde bir şeyde fark etmez
Sen ki her şeyi bir şey gibi kolayca yaratırsın
Toprakta bırakma beni
Sen ki bir şeyi her şey gibi özenle yaratırsın
Unutuşta bırakma beni

Ya Mukaddim!
Sen her şeyi varlığından önce takdir edersin
Sen her işin başını ortasını ve sonunu bilirsin
Ben sevdiklerimi sen var ettikten sonra sevdim
Sen ise sevdiklerini benden önce sevdin ve sevdiğin için var ettin
Ben kendimi sen var ettikten sonra bildim
Sen ise beni var olmamdan önce bilirdin
Ugradığım her yerde zaten sen vardın
Tanıdığım her yeni alemi başından beri tanırdın
Kalbimin ilk atışından önce bana yar idin
Ben kendimi sevmeye geç kaldım
Mukaddim sensin dilediğini dilediğine üstün kılarsın
Sensin mukaddim dilediğini öne alır dilediğini sona bırakırsın
Önce yaptıklarımı sonra yapacaklarımı bağışla
Başka ilah yok ancak sensin Allah(cc)


Ya Muahhir!
Zaman senindir
Dilediğin işi öncelersin dilediğini ertelersin
İzzet senindir
Dilediğini yanına alır dilediğini uzak eylersin
İrade senindir
İstediklerimi şimdide verir sonraya da bırakırsın
Hüküm senindir
Dilersen başkalarını bana tercih eder
Dilersen beni başkalarına tercih edersin
Hayat senindir
Dilersen ecelimi acilen verirsin dilersen tehir edersin
Takdir senindir
Dilersen cezami hemen verir
Dilersen tövbe edeyim diye geciktirirsin
Beni başkasına tercih et başkasını bana tercih etme
Beni benden al beni senden uzak etme
Rahmetini öncele gazabını ertele
Pişman olmama izin ver ecelimi tehir eyle


Ya Evvel!
Senin varlığın evvelden evvel
Senindir sırrını kavrayamadığım ezel
Sen öncelerden de öncesin
Senindir zaman sen öncesizsin
Her şeyin aslı senin katındadır
Her işin başı senin yanındadır
Yokken bana sahip çıkan sensin
Benden önce beni anan sensin
Önceleri yoktum sen var eyledin
Sonraları unutulucam sen an beni


Ya Ahir!
Sensin sonraların sonrası nihayetin yok senin
Her şeyin sonu senin yanında
Her işin sonucu senin lütfunla
Seninle sona erer hasretlerim
Sende son bulur beklemelerim
Seninle güzelleşir sonum sende gerçek olur umutlarım
Seninle sonsuzlaşır an senin müjdenle genişler zaman
Seninle gelir yarınlar seninle var olur sonralar
Senin lütfunla varlık evine konuk oldum
Bugün var yarın yokum
Sonumu sonsuzluk eyle akibetimi hayr eyle kabrimi gülizar eyle
Ecel geldiğinde müjdeni söyle


Ya Zahir!
Her şeyin yüzünde kudret ve rahmetiyle görünen sensin
Her şey kendini gösterdiğinden çok seni gösterir
Sen zahir olmasan ışık kör kalır
Seni görür gibi yaşamakla güzelleştir halimi
Senden baskası şahit olmaya deymiyor
Zuhuruna şahit olanlardan eyle beni
Seni anlatan kelimeler hiç bitmiyor
Ayetlerine şahit yaz beni
Gözlerim seni görmeye yetmiyor
Kalbimde görünür eyle kendini


Ya Batın!
Sen herkese gizli kalırsın
Hiçbir şey sana gizli kalamaz
Dipsiz kuyular derin kurutulmuşluklar
Uçsuz bucaksiz ufuklar
Işıgın erişemediği derinlikler sana ayandır
Kalbimin sızıları ruhumun arzuları aklımın sırları sana aşikardır
Sen ki hiçbir tasavvurun erişemeyeceği gizliliktesin
Aklımı hikmetinin inceliklerine aşina eyle
Sırlarını arayışımı en tatlı heyecanım eyle
Sen ki irade ve hikmetinle her şeyin iç yüzünde saklısın
Nefsimi iradene ram eyle
Sen ki her şeyin içine ve aslına hükmedersin
Kalbimi en güzel hallerle hallendir
Varlık senin izzet ve azametine perdedir
Sırlarını aç perdeleri indir


Ya Vali!
Nefsimle beni sınayan sensin
Ömrümü eksiltende artıranda sensin
Ömür senin dilediğindir
Malımı azaltanda çoğaltanda sensin
Elimdekiler senin verdiğindir
Sen dilemedikçe ben dileyemem
Dilediğim sensin dilediğim senin dilediğindir
Sen ki kainata zerre zerre hükmedersin
Kalbimi kalp eyle dininde sabit kıl
Sen ki her an her ihtiyaca kafi gelirsin
Fakrıma medet eyle katında şefaatçi kıl

Ya Müteali!
Sen bütün yüceliklerden yücesin
Yüceler yücesi sensin
Sensin ulviler ulvisi sensin perdelerin gizlediği
Sensin görünenlerin gösterdiği
Sensin kainat kitabının hecelediği
İyiliklerin sahibi sensin her dilin yücelttiği sensin
Ufukların sahibi sensin
Sen Mütealsin
Her şeyden ala, her kusurdan müberra, her noktadan paksın
Sonsuz kusurlu bu fakir
Her kusurum senin kemalini anlamam içindir
Kusurumu kemaline erişme vesilesi kıl
Sen Mütealsin
Her şeyin üzerinde her yüceliğin ötesinde
Her eksiklikten münezzehsin
Sonsuz fakr içinde bu fakir
Fakrım senin rahmetini tatmam içindir
Fakrımı rahmetine yetişme vesilesi kıl
Müteal sensin sonsuz acz içinde bu fakir
Aczim senin kudretine dayanmam içindir
Aczimi kudretine sığınma vesilesi eyle
Müteal sensin, İlah sensin, Rab sensin
Kulluğumu rızanı kazanma vesilesi eyle


Ya Berr!
Yoktum yokluğumun farkında değildim
İyilik ettin var eyledin beni
Anılmıyordum anılmaya değer değildim
İyilik ettin insan eyledin beni
Bilmiyordum bilmediğimi bilmiyordum
İyilik ettin kendini bilir eyledin beni
İnanmıyordum senin farkında değildim
İyilik ettin inanlardan eyledin beni
Kimsesizdim kendime dost arıyordum
İyilik ettin dostun eyledin beni
Yetimdim sahibimi arıyordum
İyilik ettin rahmetine çağırdın beni
Hatalıyım pişmanlık duyuyorum
İyilik ettin kapına çağırdın beni
Yüzüm yok kimseye yaranamıyorum
İyilik ettin dergahına aldın beni
Günahım çok senden utanıyorum
İyilik ettin gufranına boğdun beni
Senden iyilik istemeye ne hacet
İstememi isteyişin zaten iyiliğin değil mi
Senden istemeye ne hacet
Vermek istemeseydin istemeyi vermezdin ki
Ben sustum Ya Rab sen söyle iyiliğimi


Ya Tevvab!
İste kapina geldim
Edemedigim bütün tövbeler için sana tövbe ediyorum
İşte dergahına vardım
Dileyemediğim bütün özürler için senden özür diliyorum
Sana dönüyorum çünkü gidecek başka kapı bilmiyorum
Beni nasıl kabul etmezsin ki kapına
Çünkü söyle dediğini biliyorum
“Allah(cc)’ın kabulünü vaat ettiği tövbe
O kimselerin tövbesidir ki cahillikle bir suç işlerler
ve çarçabuk tövbe ederler”
Bunları söylemekle cahillik ettimse tövbe Ya Rab
İste çarçabuk tövbe ettim
Sen tövbe edenleri seversin bilirim


Ya Müntekim!
Sen ki isyana ve inkara pek şiddetli karşılık verirsin
İntikamın haktır senin
Sen ki mazlumların ahını işitir ezilenlerin halini görürsün
Cehennemin haktır senin
Sen ki dilediğine rahmet eyler dilediğine azab edersin
Adaletin haktır senin
Nefsimi isyandan uzak tut
Nefsimin eline bırakma beni
Kalbimi nisyandan uzak tut
En güzel hale kalp eyle kalbimi
Zalimden ve zulümden uzak tut
Adaletine razı eyle beni
Rahmetini ver gazabından uzak tut
Lütfuna muhatap eyle beni


Ya Afüvv!
Sen affedicisin sen affetmeyi seversin
Sen severek affedersin
Senin merhametli nazarın nice günahları silip süpürür
Senin affının gölgesinde bütün günah defterleri yanıp kül olur
Sen affetmeyi öyle çok seversin ki
Günahımı dilersen affedecegini biliyorum diye de affedersin beni
Sen öyle nezaketle affedersin ki
Kendi hafızamdan da silersin günahlarımı mahcup etmezsin beni
Hatalıyım itiraf ediyorum kusurluyum kabul ediyorum
İsyanım çoktur biliyorum çok unuttum utanıyorum
Unuttuğumu da unuttum şimdi hatırlıyorum
Aldandım affını umuyorum


Ya Rauf!
Yokluğumda bile hatırımı sorup var eyleyensin
Sen ki bütün şefkatlilerden şefkatlisin
Cemalinle iltifat et bana refetinle muamele et bana


Ya Malikü’lmülk!
Mülk senindir mülkünde dilediğini eylersin
Senindir mülk dilediğini mülküne dahil edersin
Bedeni senin mülkündendir
Hücre hücre tek sahibim sensin
Kalbim senin elindedir
İsyanda da itaatte de tek sahibim sensin
Sözüm senin verdiklerindendir
Sustuğumda da konuştuğumda da tek sahibim sensin
Ruhum senin emrindir
Hayatımda da ölümümde de tek sahibim sensin
Yokluğumda da varlığımda da tek sahibim sensin
Mülkünün haricinde bir yer yok ki çıkayım
Başka kapı yok ki çalayım yanına al beni

Ya Zü’l-celal Ve’l-ikram!
Keremin öyle bol ki senin
Bir çiçeğin güzelliğinde baharın ihtişamını gizlersin
Keremini celalinle gösterirsin
Lütfun öyle çok ki senin
Bir damla suya bin hayat bahşedersin
Lütfunu ihtisamla açık edersin
Görünmen öyle açık ki senin
Zuhurunun şiddetinden gözlerden gizlenirsin
Cemalini kereminle gösterirsin
Sen ki en sevgilini(asv) bana elçi eylersin
En sevgilini(asv) en sevgili eyle bana
Karanlıklarımı dağıt nur eyle beni


Ya Muksit!
Hak senin yanındadır
Haklıların hakkı senin katındadır
Her muhtaca payını veren senin adaletindir
Payıma düşene razı eyle beni
Fazlından fazla fazla ver bana


Ya Cami!
Sen ki İbrahim’in(as) kuşlarını dağ başlarından geri toplayansin
Az olan sevaplarımı da topla hesap günü geldiğinde
İyilikten yana ne varsa senin katındadır
Yetersiz olan iyiliklerimi topla hesap günü geldiğinde
Yokluğu varlığın alnına şebnem eyleyen sensin
Kerem et beni ve kardeşlerimi de cem eyle iyiler meclisinde


Ya Ganiyy!
Öyle Ganiyysin ki lütfunu hak etmek gerekmez
İhsanina layık olmak gerekmez
Elim istediklerime yetişmiyor kalbimin emelleri hiç bitmiyor
Hayallerime kainat dar geliyor dilime sadece dua değiyor
İstesem ancak senden isterim
İyyakenestain iyyakenastain


Ya Mugni!
Bütün zenginlikler senin ikramındır
Elimizde olanlar değil sadece elimizde senin ihsanındır
Sahip olduklarımız değil sadece varlıgımız da senin ikramındır
Her zenginin zenginliği senden başkalarına el açtırma beni
Yalnız sana karşı fakir olanlardan eyle beni
Fakirlik korkusundan azad eyle nefsimi
Neyim varsa senin verdiğini bilenlerden eyle beni
Kainata dilenci eyleme kalbimi
Senin nazlı bir misafirin olarak ağırla iki dünyada beni


Ya Mani!
Sen mani olursan kimse manileri kaldırası degil
Sen engelleri kaldırırsan hiçbir şey engel olası değil
Ben bana gerekeni bilmem Hakim sensin
Men eyle bana verme neler engelse sana gelmeme


Ya Darr!
Zarar da fayda da senin iznindedir
Zarara izin vermende bir hikmetledir
Sen hakkımda zarar murad etmezsin
İyilik senden kötülük nefsimdendir
İyiliğe mecalim yok sen iyileştir beni
Zarar da görünse faydadır taktir ettiğin
Kendime faydam yok zarardan kurtar beni


Ya Nafi!
Yokken var edişin bana öyle bir fayda ki
Kömürü elmasa çeviren simya gibi
Vicdanıma sakladığın sır öyle bir cevher ki
Adem’in(as) pişmanlıgını açık eden dua gibi
Kalbime koyduğun muhabbet öyle değerli ki
İbrahim’e(as) ateşi serin eyleyen sır gibi
Bana bahsettiğin hayat öyle bir Kevser ki
İsa’nın(as) ölüleri dirilten dokunuşu gibi
Tenime verdiğin afiyet öyle bir merhem ki
Eyyub’un(as) yaralarını iyileştiren deva gibi
Gözlerime değen nazarin öyle bir ışık ki
Yunus’u(as) üç karanlıktan çıkaran nur gibi
Yüzüme tebessümü koyan yaradışın öyle güzel ki
Yusuf’u(as) yüzüne tutulan ahime gibi
Bana vaat ettiğin cennet öyle bir müjde ki
Muhammed’in( asv) canlar okşayan tebessümü gibi
Her hayır senin elindendir katında hayra eriştir beni
Her menfaat senin taktirindedir rahmetinden menfaatlendir beni
Her fayda senin izninle gelir lütfundan faydalandır beni
Sensiz benden bana çare yok bana iyiliğin gerek
Sensiz kimseden kimseye fayda yok bana kalbi selim gerek


Ya Nur!
Sen ki varlik aleminin nurusun
Sendendir çehrelerden parlayan nur
Sendendir göze bakış veren sır
Sendendir gönle neşe veren sürur
Seninle nurlanır kalbim seninle aydınlanır aklım
Nurunu yağdır bana


Ya Hadi!
Sensin kalplerimize Hak yolunu gösteren
Sensin vicdanımıza Hakkı aşina eyleyen
İnayetini kar eyle bana hidayetini yar eyle bana
Yolunu yol eyle bana lütfunu bol eyle bana


Ya Bedi!
Hiçligi varlıkla taçlandiran sensin
Varlığı yokluktan çıkarıp süsleyensin
Sen ki her şeyi eşsiz bir güzellikte yaratırsın
Eşsiz yakınlığına al beni
Sen ki her işi özenle ve incelikle tamamlarsın
İnceden inceye sev beni


Ya Baki!
Ne zaman lezzet alsam tükenince elem çekerim
Lezzetleri daim eyleyen sensin
Ne zaman kavuşsam ardından ayrılığı beklerim
Kavuşmaları sahici eyleyen sensin
Ne kadar çok sevdam varsa o kadar çok veda beslerim
Kalbime ebedi sevdalar düşüren sensin
Ömrüm kisa elim yetişmiyor kalbim kandır
Baki olan ancak sensin Beka bahşet imanıma


Ya Varis!
Yok bildiklerim senin nazarındadır
Yitirdiklerim senin katındadır
Bitirdiklerim senin yanındadır
Unuttuklarım senin hatırındadır
Unutulmuşları sonunda sen anarsın
Gidene de kalana da Varis sensin
Ebedi kavuşmaklar ver bana


Ya Resid!
Ya Rab sensin hakiki biricik mürşit
Yönümü sana çevir yolumu sana getir


Ya Sabur!
Eyyub’a(as) sabrı sen öğrettin
Eyyub’a(as) sabrı sen verdin
Sen ki sabrı için Eyyub’u(as) översin
Sensin Sabur asıl sabreden sensin
Sabur sensin sabredenleri seversin
Sabrın öyle ki ben kuluna hilmin çok
Sabredersin ki cezalandırmak ta acelen yok
Sabrın var ki pişman olacaklara mühletin çok
Sabrın öyle ki sabretmeyenlere bile sabırsızlıgın yok
Sen ki bütün sabredenlerin sabır sebebisin
Muhabbetine mahzar olan sabilinden eyle beni
~ AMIN ~
Senai Demirci
__________________
Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Ekim 2008, 00:21   Mesaj No:43
Medineweb Aktif Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:antivirüs isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2797
Üyelik T.: 27 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 218
Konular: 66
Beğenildi:4
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Sevaplar biriktirilebilir mi?


Ayağımızı kaydıran tuhaf bir bahanedir. Sanki çok büyüktür sermayemiz. Harcansa bitmeyecek gibidir kazandıklarımız. Ucundan kıyısından tırtıklanmasına razı olur gibiyiz. Ben sizin adınıza itiraf ediyorum. “Nasılsa çokça sevabım var, azıcık eksilse de, kenarından yense de çok şey kaybetmem herhalde…” Böylece birikmiş (mi?)sevaba güvenip günahın avuçlarına bırakırız kendimizi. Sormadığımız soru ise uzaktan dudak büküp seyreder bizi: “İyi de sevap biriktirilebilir mi? Üste üste konulabilir mi iyilikler?”

Bir şeyi biriktirmemiz için harcadığımızın kazandığımızdan az olması gerekir değil mi? Bir şeyleri üst üste koyabilmek için elimizde kalanın elimizden çıkanlardan çok olması beklenir değil mi?




Bir iyilik edebilmemiz için bedenimiz için yapılan harcamalar, dünyamızın ayakta durması için gerekli masraflar, bizim ürettiğimiz iyilikten çok çok fazladır.

Mesela, bir an sadece bir defalık “Elhamdülillah…” diyerek nefesimizle, sesimizle ürettiğimiz şükür için, yıllar öncesinden peygamberler gönderilmiş olması, onların sözünün ve sesinin yüzyıllar içinde milyonlarca güzel insanın akıl almaz çileleriyle bize ulaştırılmış olması gerekmiştir.

Ayrıca, o andaki şükrü üretebilmemiz için bize doğduğumuz (hatta doğumumuzdan da önce) andan itibaren sayısız nimet verilmesi, sevdiklerimizle ve hatıralarımızla o an’a taşınmış olmamız gerekir.
O an şükrettiğimiz şeyi tadacak zevk, duygu, dil, damak, dudak, mide, göz, koklama gibi sayısız yeteneklerimizin hazır edilmiş olması gerekir. Hiçbirimiz az önce hiç olduğumuz, biraz sonra da yokluğa düşeceğimizi bildiğimiz bir sürpriz “an”ın içinde lezzetleri tadamayız.
Alışıklıktır lezzetleri büyüten. Tanıdıklıktır mutlulukları derinleştiren. Gafletle de olsa hiç bitmeyecek sanmakla mümkün olur sahici bir hazzın dudağına dokunmak. Yaşadığımız her sıradan an sıra dışı hazırlıkların zirvesinde sunulur bize.


Ayrıca, tek bir şükre yetecek nefesimiz verilirken, güneşin tepemizde duruyor, yıldızların üzerimizde bekliyor, dünyanın altımızda dönüyor olması da gerekir… Bize yapılan yatırımlar karşısında üretebildiklerimize bir bakabilseydik, hiç şüphesiz işten atılası bir işçi gibi yerin dibine girmek isterdik. Dil ucuyla olsun ürettiğimiz bir şükür için kâinat bir uçtan bir uca hazır ediliyor ayağımızın altında. Üretim hızımız tüketim hızımıza kıyasla öyle az ki… Hadi bütün zamanlarımızı iyilik üretmeye harcıyoruz diyelim. Ne kadar kaliteli ürün ortaya çıkardığımız sorgulanmalı değil mi?

Ne kadar sahici söyledik “Elhamdülillah”ı meselâ? Anlamına kendimizi ne kadar kattık?

Hem sonra, “Elhamdülillah…”diyebilenler arasında olmak da bir nimet değil mi?
“Elhamdülillah” diyebilen azlardan olma nimetine, “Êlhamdüilllah”ına karşılık ebedî karşılıklar bekleme ayrıcalığına karşılık yeni “Elhamdülillah”lar demeler borçlandığımız ortadayken, ürettiğimiz şükürleri stokladığımızı söyleyebilir miyiz?
Ürettikçe daha çok hamd borçlanmıyor muyuz bize hamd etmeyi öğreten ve hamd edilesi nimetler veren Tedarikçimize?


Üst üste koyabilmek için sevaplarımızı elimizden kalanın elimizden çıkandan fazla olması gerekiyor. Ya iğrenç bir gıybetin yangınında kül etmişsek elimizdekileri? Ya amansız hasetlerin seline kaptırmışsak depoladıklarımızı? Ya ürettiklerimizin hepsi de defolu diye pazara bile sürülmemişse?

Nasıl olur da sevabımıza güveniriz şu halde? Hele de ucundan kıyısından tüketilebilecek kadar garanti sanmakla yeni bir kötülük ürettiğimizi bile bilmeyecek kadar gafilsek, nerede sermayemiz, nerede biriktirdiklerimiz?

Her anın dizi dibinde sevap müflisi bir yoksul gibi, yüzümüz yerde, boynumuz bükük dua etmeliyiz, dua etmeliyiz, dua etmeliyiz. Rabbimizin katında bize saklanmış merhameti ve bağışı, kendi biriktirdiklerimizden daha çok, daha çok, daha çok bilmeliyiz.
Alıntı ile Cevapla
Alt 29 Ekim 2008, 16:27   Mesaj No:44
Medineweb Sadık Üyesi
Verda_Naz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Verda_Naz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 176
Üyelik T.: 15 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:30
Mesaj: 612
Konular: 248
Beğenildi:11
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ben Sustum Sen Söyle Sensizliğimi...


Ey yâr, susuşum sözümü esirgemekten değil. Sana değen sözleri çoktan yitirdim; dudağım avare, dilim perişan.

Aklım ermiyor ki, sustuğumu bileyim. Kalbim ayılmıyor ki sana hitap edeyim. Kelimelerin sıcağı kaçmış, hece hece küllenmişler; sükût lehçesinde aç susuz bir mülteciyim şimdi. Seni taşa benzettiler. Öyle dilsiz, öyle hayatsız, öyle duygusuz diye. Değirmende konuşan taş değil midir peki? Acıyı öğütüp ekmek eyleyen senin dönüşün değil mi? Sen değil misin kabrimi bekleyen sadık yâr? Dillerin sustuğu yerde sen değil miydin ısrarla adını söyleyen unutulanların? Sen değil misin nice dertlinin derdini hiç itirazsız dinleyen?

Sahiden taş mı kesildin? Oysa, sen sözlere efsûn bağışlayan dudaksın. Nefesi boşluğun hapsinden kurtarırsın. (Belki de her ses bir mahpusun kırılmış zincirlerinin şakırtısıdır.) Sana değdiği yerde dirilir sessizlik. Sana vuruldukça hece hece kanatlanır suskunluk; şiirlerin ufkuna yükselir söz, öykülerin kuytularında giyinir. Sen, dağı delen Ferhat’sın; söz ki dağı kar gibi eritir de Şirin yâri sımsıcak kucaklar. Sen Aslı’ya Kerem’sin; ses ki çatlak dudaklardan sızan kevserdir. Sen Kerem’in Aslı’sın; söz ki tek bir hecesi bizi varlığın koynuna saklar; “Ol!”sözü hatırına yokluk varlığa yüz bulur.

Taşın sözü yok mudur ey yâr? Taş dediğin konuşur. Zamanın dudağıdır. Çatlaklarından acılar sızar; kuytularında çocuk gülüşleri gibi neşeler saklar. Taş dediğin susar. Zamanın dilidir; bir bakışında nice gürültüyü susturur; anlamsız telaşları dağıtır, hoyrat koşturmaları durdurur. Kadîm zamanlar içinden sızıp gelen bir kan gibidir taş; nabzımızı doldurur.

Taş zamanla eskimez mi? Sen zamansın, ey yâr, gelir ve gidersin. Saatlerin kadranında uslu uslu gezinirsin amma saçlarımı değil sadece kemiklerimi dağıtırsın. Usulca sokulursun odama; “tik-tak”, sadece “tik-tak”, eşyalarımı değil sadece beni de benden çalarsın; elbisemi değil sadece tenimi de soyarsın. sevdiğimle arama ayrılıklar koyansın. Sen çoğaldıkça ben azaldım; seni tükettim derken ben tükendim. Sen zamansın, ey yâr, pek kıskançsın.

Taş kesilmişsin ki sana vefasız dediler. Tanımazmışsın beni. Adımı bile anmazmışsın. Güzellikten hiç anlamazmışsın. Mehtabı kucaklayan sen değil misin her defasında? Günün ilk ışıkları sana koşmadı mı her sabah? Nice surlarda masum bebekleri bekleyen sendin. Nice sütunlarda fısıltılı dualara fısıltını ekleyen sensin. Köprülerde kemerlerde yâri yâre kavuşturan senin ****netin değil mi? Çeşmelerden serin sulara yol veren senin serinliğin değil mi? Dereler boyu suların elinden tutup şarkılar söyleyen sen değil misin?

Aslında kendi taşını dikiyor değil mi insan? Her gün bir önceki günde bırakırız bedenimizi. Her yeni günün sabahında eskimiş bedenlerini yüklenir gibi insan. Sanki yakamızda çocukluk fotoğrafımızı taşır gibi yürürüz yeni zamanlara. Kendi cenazesini kaldırır gibidir insan. Baktığımız her yüzün ardında eskimiş yüzler saklıdır. Şimdiki bedenimiz daha öncekilerin başını bekleyen konuşkan bir taştır. Ölmüş yanlarımızı hatırlatır. Bir taş gibi ağırlaşır gözlerimizin karası. Var-yok arası bir titreyişe dönüşür nefesimiz. İki nefes ortasında dikilir taşımız. Taştan taşa koşar bakışımız. Hatıralarda saklı, solgun fotoğraflara nakışlı yüzler üzerine uzanır gölgesi.

Sen değilsin; taş benim ey yâr. Kendimi taşımaya mecâlim yok. Kendime söyleyecek sözüm yok. Kabrimden kalbine taşınıyorum ey yâr. Suskunluğum taş olmaklığımdan. Sözsüzlüğüm sözümü taşa devrettiğim için.

Bağrımda ağır ve soğuk bir suskunluk..
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Ekim 2008, 19:18   Mesaj No:45
Medineweb Sadık Üyesi
Verda_Naz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Verda_Naz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 176
Üyelik T.: 15 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:30
Mesaj: 612
Konular: 248
Beğenildi:11
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Dilimi değdirdiğim yere kalbim yetişir mi?

[CENTER][CENTER]
Korkuyorum. Dilim kolayca dolanıyor süslü kelimelere. Büyük laflar damağımın her yanına yapışmış gibi. Dudağımdan sözler yâr yüzünden düşen yaşmak gibi kayıveriyor göğe. Göğsünde taşıdığını bilmiyor gibi, içinde büyüttüğünü tanımıyor gibi heceler. Ayrılık sözleri dilimden eksik olmuyor. Ölümü sıkça anıyorum belki.
Hasret, hüzün, keder, sızı, sancı, ağrı, ölüm, ayrılık, özlem birer kelime sadece... Dile dokunduğunda acıtmıyor, kulağa vurduğunda can yakmıyor.

Bunlar sözler, sadece sözler, sadece sözler. Ağzımda kolayca yankılanıyorlar. Bir çok kulağa çarpıyorlar. Belki bir kaç kalbe de iniyor. Havada asılı duruyor sesler. Harflerin zincirine tutunuyor sözler. Dört harf “ölüm ve sadece iki hece. “Ölüm” derken, kelimenin tam ortasında dil damağa değiyor. Bitirdiğinde dudak dudağa kavuşuyor. “Ölümmmm.. Buluşuyor dil ve damak. Isınıyor dudaklar, kavuşuyor. Kolay ölüm... bu kadar kolay. Demesi kolay.. Ya olması ölümün. Ya dudakları soğutması. Eşiğinde durmak son nefesin nasıl bir tükenmişlik. Nice bir yangındır ömrün bir nefese daha yetmemesi.. Ölümün kendisini ruhunla hecelediğin oldu mu? Ayrılığı kıvrana kıvrana içtin mi hiç? Hasretin tam ortasında kala kalıp zamanın kırık cam parçaları gibi gırtlağına battığını hissettin mi?

Korkuyorum. Yalancı olmaktan korkuyorum. Dilimi değdirdiğim yerlere kalbimi yetiştirememekten korkuyorum. Dudaklarıma vuran sözlerin tenimde iz bırakmadan savrulması yalancı eder mi beni? Ya herşeyimi yitirmiş ve geriye sadece sözlerim kalmışsa? Kuru sözler, boş sözler, süslü sözler, içinde kalp olmayan kalp sözler...

Ölümün yüzüne yüzünü değdiren ne çok yüzler oldu. Güldü mü ölüm onların yüzüne? Gözleri ölümün gözleri olunca neyi gördüler? Hangi hasretler koşuştu dudaklarına? Yarınlar var diye yarım kalmış işler, sonra söylerim diye söylenememiş sözler, sırası değil diye gecikmiş sevmeler ölümün eşiğinde kimbilir nasıl haykırdı? Ölüm anında susan dudak söyleyeceklerinin hepsini söyleyememişti. Ölümün kollarında açık kalan eller, sahip olunacakların hepsini bitirmiş miydi?

Sözleri yok ölümün. Ne söylüyorsa gözleriyle söylüyor. Bir ölünün gözlerine yığıyor tereddütlerin hepsini. Sessizce iniveren kirpiklerin ucuna savuruyor geç kalmışlıkların hepsi. Sanki ruhunu dudakları arasındaki ince çizgiye biriktirmiş gibi ölümler, hem hiç konuşmuyor hem hep konuşuyor.

Hayat gibi değil ölüm. Az konuşuyor. Heceleri sessiz. Sözleri keskin. Benim gibi sözlere tutunma sevdası yok ölümün. Ömür boyu suskun. Bir kez konuşur ve konuştuğunda en büyük sözünü söyler. Ne kadar konuşsam ve yazsam, ancak ölümün sözünü ederim. Ölümün sözü, ölümün kendisi değil. Bir beden ki, ölümün kırık hecesidir her daim. Hücre hücre ölüme yazgılıdır içinde yürüdüğüm bu gövde. Zamanın her “tik-tak”ı uzaklıkların sinsi habercisidir; çatlaklar açar aramızda, içimizde.

Hayat, aslında hep ölümü anlatır dinleyene. Hayat ölümle berbat olsun diye değildir bu. Ölümün eşiğinde yaşanan bir hayat daha çok anlam arar kendine, daha çok heyecan bulur da o yüzden. Ölümü bilirsen çerçeve çizersin kendine. Bildiğin, beklediğin bir son varsa, hayatı som bir altın gibi işlemeye koyulursun. Ucunu açık sanırsan, oyalanmaya durursun, hoyratça savurursun, oyuna dalarsın. Rüyanın rüya olduğunu bile unutacak sahte bir uyanıklık içinde uyursun. Uyanamazsın.

Buraya yazıyorum: en güzel, en içten yazımı öldüğümde yazmış olacağım.. En sahici nasihatimi, en umulmadık haykırışımı cenazem söyleyecek sana. Hayata nokta koyduğumda yüreğine çelikten sözler dikmiş olacağım. Çelikten sözler.. Ezsen de unutkanlığınla, kalbinin odacıklarında bir yerde suskun bir tohum gibi patlamayı bekleyecek. Hiç beklemediğin anda çiçekler açacak, buruk meyveler sunacak.

Sen sus ey ölüm.Ben sana hece hece yaklaştıkça, sen bigâne kal. Ben kelimelerle yoluna tuzak kurdukça, sen suskunlukların ardına kaç. Ben ele avuca sığdırmaya çalıştıkça seni, sen perdeler ardına saklan. Sen sus ki, bana söz söylemek kalsın.Yalan sözler. Kuru sözler. Ağız dolusu. Dil bulaşığı. Yüreksiz sözler. Sözler kalsın.


Yalanı dilimden uzak eyle Rabbim!
Senai Demirci....

Alıntı ile Cevapla
Alt 06 Kasım 2008, 23:01   Mesaj No:46
Medineweb Sadık Üyesi
Verda_Naz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Verda_Naz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 176
Üyelik T.: 15 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:30
Mesaj: 612
Konular: 248
Beğenildi:11
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ah!...Senai Demirci...

[CENTER]Ah!


-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sahi mi? Yani, sayısız günahlar işlediğim halde, hiç günah işlememiş sayılacağım öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Ciddi misiniz? Oysa, bana kalsaydı, ben kendimi bile bu kadar kolay affedemezdim. Dostlarımdan bile öyleleri var ki, bir hata ettim diye beni defterden sildiler. Artık görüşmüyorlar. Ben de çoğu arkadaşıma ilk hatasını görür görmez küstüm. Hiç hata etmemişler gibi davranmam çok zor onlara. Oysa siz...
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Daha önce tövbe etmediğim günahlarım da var benim. Özür dilemeyi unuttuğum hatalarım var. Yanlış olduğu halde, yanlışlığını kabullenmediğim bir sürü yanlışım var.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Nasıl yani? İçimde azıcık bir pişmanlık olsa bile, özür dilemiş mi sayılıyorum? Dilime varmayan içimdeki “ah!”lar da tövbe diye mi kabul ediliyor. Yüzümün kızarması da… Öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Ben... Şimdi.. Tövbe etsem... Olur mu ki? Yani, şimdi hatırladıklarım için özür dilesem hepsine tövbe mi etmiş olacağım? Hepsinden affedilebilir miyim sahiden?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Doğru ya, “hiç günah işlememiş gibi” diyorsunuz. Hiç günah işlememiş gibi olmak için hepsinin bağışlanmış olması gerekli. Hımm; anladım.Peki, ya yeniden günah işlersem? O zaman sözümden dönmüş olacağım. İyice günaha dalacağım. En iyisi, en sonunu beklemek özür dilemek için.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-O günahtan da tövbe edebilirim yani.. Özür dilemek için her zaman fırsatım var demek! Ama neden bu cömertlik? Niye bu kadar bağışlayıcılık?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sevildiğimi bileyim ha! Hata edebileceğim baştan biliniyordu ama yine de var edildim. Günah işleyeceğim belliydi ama yine de nefes veriliyor bana. Özür dilerim umuduyla.. Her sabah güneş, ben özür dilerim belki diye mi geliyor dünya ufkuna? Yeter ki, özür dileyecek içtenlikte olayım. Huzura geleyim. Günahsızlığıma güvenip huzurdan kaçmamdan ise, günah vesilesiyle de olsa huzura gelmemi iyi bir şey sayıyorsunuz. Boynumu bükmem, mahcup olmam, gözlerimin yaşarması bu kadar mı önemli sizin için? Günahsızlıktan bile önemli ha!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-İçimde bir ateş bir ateş ki, hiç sormayın! Yanıyor, yakıyor. Yanıyor, yakıyor. Söner mi, dersiniz?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günah işlememeye içten niyetlenirsem olur öyle mi? Ama şaşırırsam başka.. Unutsam da yeni imkanlar var önümde. Kredim bitmiyor hemen. Yeter ki o içtenliği bir an hissedeyim. Yani, hiç günahsız bir bebek gibi, hiç hatasız bir dost gibi tatlı bir mahcubiyetle yaşamamı istiyorsunuz. Beyaz bir sayfayı hiç kirletmeme ihtimamını kuşanayım yeter; öyle mi?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.”
-Özür diliyorum Rabbim... Bin özür; milyonlar özür... Çok utanıyorum; çok mahcubum. çok, çok... N’olur, affet beni, affettiğini bildir. Affedildiğimi hissedeyim. Söz veriyorum (veriyorum mu ki?) bir daha asla! Bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla, bir daha asla...
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günah işlememiş gibi mi gerçekten... Yani, günah işleyip de affedilmiş bile değil. Sanki hiç işlememiş gibi! Hiç! Hiç! Hiiççç! Affedildim mi şimdi? Yeni baştan adam sayılıyorum ha! Sıfırdan başlıyorum demek!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hatalarım hiç yüzüme vurulmayacak demek! Hatırlatılmayacak bana. Unutturulacak. Hatırlayıp da utanmayayım diye. Hatırladığım olursa da, içimdeki sızıyla bir daha özür dileyeyim diye. Defterimden de silinecek, hafızamdan da. Hatta, affedildiğimi bile hatırlamayacağım. Ne güzel bir bağışlama bu. Bağışlayan bağışladığını bağışladığına fark ettirmiyor bile.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Hiç günahsızlar nasıl yaşarsa, öyle mi yaşamam gerekiyor bundan böyle?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Efendim?
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Sesiniz, sesiniz, ne güzel sizin! Bir daha söyleseniz! Bir daha! Sözünüzden de güzel sesiniz. Müjdenizden bile tatlı söyleyişiniz. N’olur, bi’daha konuşsanız!
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Yüreğime su serptiniz! Ne kadar serinledim bir bilseniz.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.
-Efendim, siz ne güzel müjdecisiniz! Fakiri sevindirdiniz.
-Tövbe eden, hiç günah işlememiş gibidir.”
-Efendim, Siz.. Siz.. Siz... Siz... Siz... Ne güzel elçisiniz! Niye buraya kadar zahmet ettiniz? Ah!
Alıntı ile Cevapla
Alt 16 Kasım 2008, 16:37   Mesaj No:47
Medineweb Sadık Üyesi
Verda_Naz - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Verda_Naz isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 176
Üyelik T.: 15 Eylül 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:30
Mesaj: 612
Konular: 248
Beğenildi:11
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Senai Demirci-Fatma:Kalbi Kıyamda

[CENTER]Fatma: Kalbi kıyamda...


Yürüyebilseydi, bu kadar yakınıma gelebilir miydi? Tutsaydı ayakları, adım atabilseydi meselâ, gönlümüze bu kadar teklifsiz girebilir miydi? Kasları o amansız kıpırtısızlığa doğru eriyor olmasaydı, kaçıp gider miydi yoksa bizim gibi? Çağrıldığı yerden uzakta mı gecelerdi avuçları? Beklendiği köşelerden ıraklara mı düşerdi sesi, nefesi? Kalkabilseydi tekerlekli sandalyesinden, terk eder miydi tercihe en lâyık yerleri?
Köşesinde oturuyor Fatma. Buruk bir şiir gibi. Epeydir eski kapakları arasında mahcup bekleyen sahaf kitabı gibi. Dağ başında bir koyakta unutulmuş bir göze sanki. Dupduru. Zayıf. Ama kaynıyor. Akışıyor. Yolunu ancak garip aşıkların bildiği bir dağ evi gibi. Sadece kuşların bildiği adresinde. Oturuyor. İnsan aklının varlık üzerindeki duruşunu temsil edercesine…
Dini lüzumsuz bilgilere boğan, gereksiz ayrıntılarla bulandıran, kul ile Rabbi arasına çetrefilli cinnetler sokan, Kitab’ın duruluğunu tuhaf tekniklerle bulandırmaya yeltenen “çok bilmiş”gillerin Fatma’nın ümmiliğinden öğrenecekleri çok şey var… Utanmayı unutmamışlarsa, benim gibi yüzlerini yerde saklayacakları kesin. Çok şey bilmenin o ****l kabını kırıp kalplerine azıcık nefes aldırabilirlerse, göz yaşlarının gecikmişliğine yanacakları kesin.
İstanbul’u tarif ediyor Fatma… Bin bir zahmetle, sadece bir kerecik geldiği İstanbul’un kalbine ilk görüşte giren o: “Çok sıcaktı. Bir de nem vardı. Sanki terliyordu İstanbul. Tabii ya, içinde Eyyub Sultan yatınca, Fatih’ler yatınca, sen olsan sen de terlersin…”
Tarif edemediğim o ses o sabah çağırınca, Berat (Demirci) hocamın közlenmiş mantarlı kahvaltısını bile gözden çıkarıp köyüne kadar vardık. Annesi karşıladı kapıda. Hiç şaşırmadı. “Biliyordum sürpriz yapacağınızı.” dedi. O köşede, kitapları yanı başında, mealiyle okuduğu Kur’ân’ı başucunda karşıladı bizi Fatma. Nasılsa bilemez de ben de araya nasihat sokuştururum diye sorduğum sorulara verdiği karşılıklar, benim ve dostlarımın dilini bir anda felç ediverdi. Sustuk ve ağladık sadece. Konuşmaya mecalim olduğunda, Fatiha’dan açtım bahsi: “-‘Din’ ne demek Fatma?” “-‘Borç’ demek hocam.” “-‘Din günü’ peki?” “-Herkesin borçlu olduğu gün… Herkes borç içinde. Her an her şey her şeyden borç istiyor, borç alıyor. Herkes borçla var oluyor. Ödünç yaşıyor.” “-Öyleyse ‘Mâlik’ ne demek söyleyebiliriz artık…” “-Kimseye borcu olmayan. Herkesin borç aldığı. Herkesin varlığını ödünç aldığı… Asıl Sahip.” “-Demek ki, kim kime ne veriyorsa hepsi O’ndan alıp da veriyor. Şu ‘borç günü’nde hepimiz her teşekkürü O’na borçluyuz. Yani… Elhamdülillah…”
Bütün şarkıları yarım bırakıyor Fatma’nın sesinde saklı o yumuşacık bilgelik. Sözlerin hemen hepsi kuru kalıyor içine doğru kanayarak büyüttüğü hikmet deryasının yanında. O da bildiğimiz gençlerden işte. Tek farkı, yürüyememesi. Sadece 22 yaşında. Onlu yaşlarından bu yana giderek gücünü kaybeden kaslarıyla fiziksel olarak hızla yaşlanmanın dramını yaşamış. Önce ayak uçlarına basa basa da olsa yürümeler. Sonra dizlerinde zorlanmalar. Gençleştikçe ihtiyarlama. Çaresiz oturup kalma. Yaşı ilerledikçe aczin arttığı o ihtiyarlık günlerini gencecik yaşında tamamlamak nasıl bir duygu olsa gerek?
Ayrılırken, tembihledim. “Sana gelen herkese her gün sadece bir ayet bir de hadis anlatacaksın.” İtiraz etmedi. Fırsat bulduğumda ben de alıyorum ayet ve hadis haberlerimi Fatma’dan. En son “Bugünkü ayetiniz Kevser Sûresinin hepsi olsun…” dedi. Fizik Tedavi seansını bekliyordu. Araya tarif edemeyeceğim tatlılıktaki o gülüşünü kattıktan sonra ekledi: “Benim Kevser’im annem! Ya sizinki?” Durdum sadece. Sustum. Göğsüme doğru iniveren soğuk hançeri bir yerinden yakalamaya çalıştım. Nasıl gafletti bu? Onca yıl oku oku da, bir kere olsun “Sana Kevser’i verdik…”diyen Rabbinin sözünü üzerine alınma… Neydi sahiden Kevser’im benim? Neydi?
Fatma’nın ziyaretine birlikte gittiğimiz sevgili dostum Ahmet Bulut, Hilal TV’deki Namazla Diriliş programında yayına bağlayınca en sık gördüğü rüyayı anlattı Fatma. Program konuklarını da seyircileri de gözyaşlarına boğan rüyayı belki ben hiç göremeyeceğim: “Namaz kılarken kıyama kalktığımı görüyorum hep. Uzun uzun kıyamda duruyorum. Namazı kıyamla kılınca kendini önce rükuda, sonra secdeye doğru küçülttükçe küçültüyorsun.. Öyle güzel oluyor ki… (O tatlı gülüşler giriyor araya yine.) Sanki Rabbim beni sevindirmek için rüyamda hep ayağa kaldırıyor…”
Söz verdim. Ben de kıyamlarımı uzun tutacağım… Hem sadece kalıbımı değil kalbimi kıyama kaldıracağım.
Alıntı ile Cevapla
Alt 16 Kasım 2008, 17:57   Mesaj No:48
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:AşıkıZehra isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2783
Üyelik T.: 25 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 137
Konular: 26
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Senai Demirci-Fatma:Kalbi Kıyamda

Çok etkileyici imiş gerçekten teşekkürler Verda_naz...
Alıntı ile Cevapla
Alt 16 Kasım 2008, 20:47   Mesaj No:49
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:akgün isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 698
Üyelik T.: 01 Ocak 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 136
Konular: 82
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Senai Demirci-Fatma:Kalbi Kıyamda

bu güzel paylaşım için Allah(c.c) razı olsun
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Kasım 2008, 17:39   Mesaj No:50
Medineweb Sadık Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:TÜRKcan isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 2609
Üyelik T.: 12 Temmuz 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:36
Mesaj: 550
Konular: 114
Beğenildi:8
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Ben var ya ...Ben...



"Allah beni yaratırken bana niye sormadı? Belki de ben insan olmaya itiraz edecektim. Bu sınavda bulunmak istemeyecektim. Şimdi de intihar edip oyundan çıkmama izin vermiyor?"
Bu soruyu çok duydum. Duymadan önce de sorduğumu hatırlıyorum. İnsanı bir anda bıçak sırtında bırakıyor o soru. Yokluğun kıyılarına savrulduğunu görüyorsun birden. Hiçliğin soğuk nefesini ense kökünde hissediyorsun. İtirazın en keskini bu. Çoklarının varlığın sıcacık koynunda uyuttuğu kaygıları dürtüyor, şüpheleri uyandırıyor.
Bir defa, "ben" diyorsan, orada dur... Çünkü sen "ben" demeye sana sorulmayan o var edilme kararından sonra başladın. Var edilmeden önce "ben" dediğin sen yoktu ki sana (yani "ben" dediğin kişiye) bir şey sorulsun. "Ben" deme ayrıcalığı sana verildi. Hiç hak etmediğin halde hediye edildi. Sen "ben" diye var olmadan önce, sana soracağı bir "ben"in olsaydı, yine sana sorulmadan var edilmiş "ben"in olmuş olacaktı. İtiraz ettiğin anda, zaten itiraz ettiğin şeyi, yani "ben"i elinde bulacaktın. Ne garip! Sana sorulsaydı olmamış olmasını isteyeceğini söylediğin şeyin isteyip istemeyeceğinin sana sorulması için olmuş olmasını istiyorsun. "Ben" olmaya itiraz etme fırsatını yakalamak için bile "ben olsaydım!" diyorsun. Söylediğini tekrarlayalım birlikte: "Ben olsaydım, ben olmak istemezdim!"
Üstelik anladığım kadarıyla, "ben" demekten de hayli memnun gibisin. "Ben" diyebilmene hiç itirazın yok. Tam tersi, yeterince "ben" diyemediğin için kızgınsın. "Niye bana sormadı?" derken, "ben"inin daha önceden, hatta var edilmeden önce ciddiye alınması gerektiğini söylüyorsun. Daha açıkçası, "ben"in henüz var bile değilken görülsün, hesaba katılsın, kale alınsın istiyorsun. Demek ki sen "ben" demeye öteden beri heveslisin. Var edilirken fikrin sorulmadı diye alındığın o "ben"den memnun olmalısın ki, "bana sorulsaydı!" diyorsun. "Ona/şuna/buna/sana sorulsaydı!" demiyorsun. Başkasının hakkında karar vermesine razı olmayacağın kadar dokunulmaz biliyorsun "ben"ini. Zaten itirazın da, sözüm ona sana değil başkasına sorulmuş olması. Fikrin alındığında, önemsendiğin için mutlu olacağını açıkça söylediğin o "ben"ini şimdi niye beğenmiyorsun?
İyi ki de "Niye beni yaratırken bana sormadı!" diye sorabiliyorsun. İyi ki. Ya tersi olsaydı? Takdirine itiraz ettiğin, kararını eleştirdiğin o Allah, seni "ben" diyebilecek halde yaratmasaydı eğer, "Allah beni niye böyle yoklukta bıraktı?" "Allah beni yaratmama kararını niye bana sormadı?" diye sorabilecek miydin?
İyisi mi, sen sen ol, "ben" diyebildiğine, "ben" diye bilindiğine şükret. Ömrünü ikiye ayıralım mesela: BÖ ("Ben"den öncesi) ve BS ("Ben"den sonrası). "Ben" diyebildiğin andan sonra sana verilmediğini düşündüğün, senden eksildiğini, senden esirgendiğini sandığın şeyleri bir kenara koy. (Ki "Bana sorsaydı, ben belki var olmak istemezdim" itirazının sebebi bu sorunlar olmalı.) Bir de, "Ben" diyebilmeden, diye bilinmeden önce, sana verilmeyeni bir kenara koy. Hangisi daha büyük bir eksiklik? "Ben"den önce yoksun. Yokluğunun sen bile farkında değilsin. Eksikliğini kimse dert edinmiyor. Aranıp sorulmuyorsun bile. Hiçbir yerde ciddiye alınmıyorsun. Yoksun ve yok sayılıyorsun. Küçümseniyorsun. Hakaretler görüyorsun. Hesaba katılmıyorsun. Olsan da bir olmasan da bir başkaları için. "Ben" diyemediğin için, "Benim" diyebileceğim hiçbir şeyin yok. Olamaz da! Tekrar hesapla: "Ben" dediğin ana kadar sana verilen, ben dedikten sonra sana verilmediğini düşündüklerinden o kadar fazla ki. İtiraza hiç hakkın yok. Ben verilmeseydi sana, sana verilmeyene bile itiraz edemediğin, itiraz edemediğin gibi verilmediğini bile fark etmediğin dipsiz bir boşluk olacaktı yerin... Varlık bardağının "ben" diyebilmenle doldurulan tarafı o kadar büyük ki, boş dediğin tarafı ancak o dolu tarafın, yani "ben"in sayesinde görebiliyorsun. Yoksa, ne boşluğu bilirdin, ne de eksik olduğunu fark ederdin. Hesaplarda hiç yeri olmayan, sıfır kadar bile ciddiye alınmayan bir lüzumsuzluk olurdun. Eksik olurdun. Eksikliğin bile hissedilmezdi. "Ben" diyemediğine bile itiraz edemezdin. İtiraz etmen gereken "ben"sizlik halini bana anlatamazdın. O soruyu seslendirecek dudakları bile bulamazdın. O cümleyi söze dökecek nefesin bile olmazdı.
Hem sonra, "ben" olarak sen hiçlikten çıkarıldın. Ananın bile yüzüne bakmayacağı, çöpe atılsa kimsenin fark etmeyeceği bir pıhtıdan şimdi toz konduramadığın "ben" diye bil(in)diğin hale geldin. Sen sana verildin. Ben bana verildim. Hiç hak etmediğimiz halde... Hiç hakkını veremeyeceğimiz halde... Şimdi, sen, sana verilenle sana verene isyan etmeyi onurlu bir davranış sayar mısın? Sana hiç yoktan verdi diye "ben"i, o "ben"inle seni "ben" eyleyen O'na kafa tutmayı kendine yakıştırır mısın?



Senai Demirci..
Alıntı ile Cevapla
Cevapla

« Adı: Filistin | - »

Konuyu Toplam 5 Kişi okuyor. (0 Üye ve 5 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
senai hocamdan bir hoş dua _bülbül_ Dua Bölümü 1 30 Ocak 2023 14:09
Senai Demirciden Vakit Öğle Şiiri Videosu MERVE DEMİR Videolar/Slaytlar 1 10Haziran 2021 23:13
Şeyh Sadi' den Sözler/İnciler-Medineweb MERVE DEMİR Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler 14 30 Mart 2020 00:03
La Tahzen ( Üzülme ) Senai Demirci Medineweb nurşen35 Şiir Dinletileri 2 17 Ağustos 2017 23:50
Kahhar // Senai Demirci enderhafızım Serbest Kürsü 0 09 Ekim 2012 20:20

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.