Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader

Konu Kimliği: Konu Sahibi _bülbül_,Açılış Tarihi:  13 Nisan 2009 (13:52), Konuya Son Cevap : 13 Nisan 2009 (13:52). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 13 Nisan 2009, 13:52   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:_bülbül_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 468
Üyelik T.: 25 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1.210
Konular: 330
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart İslamda reform ve değişim üzerine bazı gerçekler

İslamda reform ve değişim üzerine bazı gerçekler

I-ESKİMEYEN GERÇEKLER VE İSLÂMİYET
Son yıllarda, İslâmın beşeriyete getirdiği itikâdî, ahlâkî ve hukukî hükümleri tartışılıyor; beşeriyet Hak Dini aradığı için, İslâma yönelen gönüllere bir kısım şüpheler ve tereddütler sokulmak isteniyor Reform veya modern hayata adaptasyon adı altında dinin temel meselelerinde değişiklikler yapılmak isteniyor Bu şüphe ve tereddütlerin başında gelenler, sanki 1400 sene önce gelen İslâmın ahlâkî ve hukukî hükümlerinin, bu asrın modern hayat tarzına uymayacağı şeklindeki basit değerlendirmelerdir Yani bir kısım İslâmı eksik bilenlere göre, İslâmiyetin inanç esaslarını alacağız; amma 1400 sene önce beşeriyete getirdiği ahlâkî ve hukukî hükümleri ve esasları asrımıza uymadığı gerekçesiyle ya terk edeceğiz veya kendimize göre yeni yorumlara tabi tutacağız Üzülerek ifade edelim ki, İslâmın hukukî ve ahlâkî prensiplerini doğru dürüst idrâk edemeyen bir kısım din âlimleri ve diyânet mensupları da, bu şüphe lere ve tereddütlere haklılık kazandıracak tavır sergilemek-tedirler
Bu sebeple, “Değişim Sürecinde İslâm Ve Unutulmaması Gereken Gerçekler” başlığı altında, bu konuyu yakından ilgilendiren bazı temel meselelere temas edeceğiz
Okuyuculara şöyle bir soru sorarak meseleyi izah etmeye çalışalım:
İnsan bir saat boyunca “Bugün eve gideceğim” cümlesini tekrarlasa, elbetteki bıkkınlık gelebilir Yahut çok sevdiği bir insanın aynı cümlelerle tekrarlanan bir konuşmasını yüz defa dinleyeyim dese, belli bir noktadan sonra usanç verebilir Daha da önemlisi, Tıp Fakültesini çok seven bir öğrenci 15 yıl aynı fakültede okuyayım dese, bir gün gelir oradan nefret edebilir Çünkü insana ait şeylerin tekrarı, ihtiyaçtan fazla olması halinde insanı bıktırıyor Buna kimse itiraz edebilir mi? Hayır
Bir diğer sorumuz da şudur: 1946 model Ford marka bir arabası olan Ali Bey, bütün yeni modellere rağmen, eski arabasını terk etmemekte direnirse, bu hareketi tasvib edilebilir mi? 1940 yıllarında yazılmış Dermatoloji yeni Cildiye İlmine dair bir kitap, yeni keşiflere rağmen, 1996 yılının Tıp Fakültelerinde hâlâ ders kitabı olarak okutulabilir mi? Her halde her iki soruya da hayır cevabını vereceksiniz
Bütün bunların sebebi şudur: Çünkü, insana ait olan şeyler, zamanla eskiyor; kökten değişiyor; değişmeye ayak uyduramazsanız, çevrenizde yalnız kalırsınız; 1946 model Ford markayla otobanlarda rahat yürüyemezsiniz; arabanın parçasını bulamaz ve en ufak bir ârızada yolda kalırsınız
Şimdi gelelim meselenin öteki yüzüne ve başka soruların sorulmasına;
Değerli okuyucular! Sizin dedeleriniz ve nineleriniz, dünyaya geldiklerinde bugün bildiğimiz güneş vardı 70-80 yıl bu güneşten yararlandılar Siz de dünyaya geldiniz ve aynı güneşi buldunuz Içinizde kiminiz 20 yıldır, kiminiz, 50 yıldır ve kiminiz de 70 yıldır aynı güneşten yararlanıyorsunuz İçinizde 50 yıldır bu güneşi kullanıyorum; zaman değişti ve uzadı; hem bıktım ve hem de güneşin modası geçti Öyleyse yeni güneş aramalıyım diyebileniniz var mı?
Veya bir başka soru soralım: Dedelerimiz ve ninelerimiz yıllarca elma yedi, armut yedi ve muz yedi Biz de kimimiz 20 yıldır, kimimiz 50 yıldır ve kimimiz de 70 yıldır bu meyveleri yiyoruz Ben artık bu meyveleri yemiyeceğim; zira modası geçti ve bende bıkkınlık geldi diyebileniniz var mı?
Doğduğunuzdan beri istifâde ettiğiniz havadan bıkanınız var mı?
Elbetteki hayır Zira bütün bu saydıklarımıza beşeriyet her zaman ve her asırda muhtâctır; çünkü bunlar Allah'a ait olan şeylerdir Allah'a ait hiçbir şey eskimiyor; bıkkınlık vermiyor ve beşeriyet de hiç bir zaman onlara muhtâc değilim diyemiyor
Işte Allah'ın iki türlü şerî'atı ve kanunlar mecmuası vardır:
Birincisi, Allah'ın kudret sıfatından gelen tekvînî şerî'attır ki, bazıları ona yanlış olarak tabiat ve doğa adını vermektedirler Biraz önce gösterdiğimiz misâllerden anlaşılacağı üzere, Allah'ın tekvînî şerî'atındaki hükümlerden, mesela güneşin ışığından, ateşin ısıtmasından ve suyun güzelliğinden bıkan yoktur Bunlar eskimez ve dolayısıyla bıkkınlık da vermez
Ikincisi ise, Allah'ın Kelâm sıfatından gelen ve kaynağını Kur'an'ın teşkil ettiği bildiğimiz şerî'attır ki, Islâmiyet diye de bilmekteyiz Kur'an'ın güneş gibi olan hükümleri de zaman geçtikçe gençliğini muhâfaza etmektedir Gerçekten Kur'an, her asırda taze nazil oluyor gibi, tazeliğini ve gençliğini muhafaza ediyor Evet, Kur'ân, bir hutbe-i ezeliye olarak, umum asırlardaki umum insan oğlunun tabakalarına birden hitap ettiği için, öyle daimî bir gençliği bulunmak lâzımdır Hem de öyle görülmüş ve görünüyor Hattâ, fikirleri itibariyle muhtelif ve kabiliyetçe birbirinden farklı asırlardan, her asra göre, güya o asra mahsus gibi bakar, baktırır ve ders verir
Beşerin eserleri ve kanunları, beşer gibi ihtiyar oluyor, değişiyor, tebdil ediliyor Fakat Kur'ân'ın hükümleri ve kanunları o kadar sabit ve râsihtir ki, asırlar geçtikçe daha ziyade kuvvetini gösteriyor Evet, en ziyade kendine güvenen ve Kur'ân'ın sözle-rine karşı kulağını kapayan şu bizim asrımız ve şu asrın ehl-i kitap insanları, Kur'ân'ın “Yâ ehle'l-kitab, yâ ehle'l-kitab!” hitabına o kadar muhtaçtır ki, güya o hitap doğrudan doğruya şu asra yöneliktir ve “Yâ ehle'l-kitab” lâfzı, “Yâehle'l-mekteb” mânâsını dahi ihtivâ eder; bütün şiddetiyle, bütün gençliğiyle
(1)“Ey kitap ehli! Sizinle bizim aramızda müşterek olan bir söze gelin” sesini âlemin bütün bölgelerine savuruyor(2)
Buna biri fen ilimleri ve biri de sosyal bilimlerden olan hukukdan olmak üzere iki misâl vermek istiyoruz:
1) Fen bilimlerinden olanına misâl şudur: Kur'an-ı Kerim'de bir âyet var:
Kısaca meali şöyle : “Allah, meyvelerin hepsinden yeryüzünde zevceyn yani iki çift eş de yarattı”(3)
“Zevceyn: Yani iki zevc, erkek ve dişi gibi iki ayrı cinsten meydana gelmiş çift demektir Bunun bir de ayrıca "isneyn" diye "iki" sayısıyla sıfatlanması te'kid veya ikişer ikişer anl----- tevzi için olduğu söyleniyorsa da bunun bir bölünme olması daha açıktır Şöyle ki:
Her meyvenin çiçeğinde hayvanların erkek ve dişisi durumunda bir çift eş vardır ki, o meyve işte bunların çiftleşmesinden ve döllenmesinden meydana gelir Nitekim bir başka âyette "Bir de ilkah edici rüzgarlar gönderdik" (Hicr,15/ 22) buyurulmuştur Sonra bu zevceyn de ayrıca iki kısımdır: Bir kısmı erkeği başka kaynakta, dişisi başka kaynakta olmak üzere ayrı ayrı iki ağaçta bulunur Mesela incirin erkeği başka ağaçta, dişisi başka ağaçta olur Bir kısmı da hem erkeği, hem dişisi aynı çiçekte bulunur Çiçek erkekli ve dişili bir hünsa şeklinde açar ve döllenmeyi kendi bünyesi içinde yapar, çoğunlukla çiçekler böyledir
İşte zevceyn tabiri ile her meyvede çiftleşen genel olarak erkekli dişili çiçekler kastedilmiş, isneyn tabiri ile de bunların iki çeşit olduğu ifade buyurulmuştur Hurma ve incir gibi bazı meyvelerin erkeği, dişisi bulunduğu ve meyve hasıl olması için bunların telkihi, yani döllenmesi gerektiği ötedenberi bilinen bir olay olduğu halde, öteki çiçeklerin de erkekli ve dişili olarak bu döllenmeyi kendi bünyesi içinde yaptığı gerçeği yakın zamanlara kadar bilinmiyordu Mikroskopların icadı ile bitkilerin fizyolojisi tetkik edildikten sonra ortaya çıkan ve anlaşılan bir meseledir Bu sebeple eski devirlerdeki tefsir âlimlerinin bu âyetle ilgili olarak ortaya koydukları görüş ve açıklamalar müphemlikden uzak değildir
Keşşaf ve Fahruddin Razi'nin ifadelerinde bu anlama yakın bir incelik vardır Özellikle Razi, bunu insanın yaratılış olayındaki Âdem ile Havva'nın durumuna benzeterek bütün ağaçlara ve bitkilere şamil olacak şekilde genelleştirmiştir ki, bu doğrudan doğruya âyetin kendi anlamından çıkarılan bir sonuçtur Şu halde biz bugünkü botanik ilminin şahitliği ile anlıyoruz ki, bu âyetin bu cümlesinde başlıbaşına bir ilmî mucize vardır Bu gerçeğin bin bu kadar sene önce Kur'ân'da haber verilmiş olması, Kur'ân'ın Allah kitabı, bunu getirenin de hak peygamber olduğuna doğrudan ve apaçık bir delil teşkil eder”(4)
2) Sosyal bilimlerden ve hukuk dalından olan misale gelince, önemle arz edelim ki, günümüzde bilinenin ve bize okullarda öğretilenin tersine, insana ve onun hak ve hürriyetlerine olan saygının tarihî gelişimi açısından, Batı ile Doğu ve daha doğrusu Islâm Hukuku ile diğer beşerin irâdesinin mahsûlüolan hukuk sistemlerinin durumu, %100'e varan nisbette birbirinden farklıdır Kamu hukuku kitaplarında anlatılan ve öğretilen, insanların hak ve hürriyetlerine ait gelişmeler ve hatta biraz sonra kısaca bahsettiğimiz 1215 tarihli İngiliz Magna Carta'sı ile Fransız 1789 tarihli inkılâbının bu açıdan arzettiği önem, sadece İslâmiyet dışındaki ve daha doğrusu Islam ülkeleri dışındaki devletler açısından doğrudur Zira, İslâm Hukukunda Batı'da çok zor şartlar altında elde edilen insana ait hak ve hürriyetler, uygulamadaki suiistimaller ve yanlış uygulamalar dışında, başından beri İslâm Hukukunda mevcuttur Zira Islam âleminde, Hz Peygamber devrinde yani miladî VII asırda hazırlanan Medine Anayasası diyebileceğimiz Sahife adlımetin, ilk hak ve hürriyetler beyânnâmesi olarak vasıflandırabileceğimiz Veda' Hutbesi ve Kur'an ile hadislerdeki insana ait hak ve hürriyetlerle alakalı beyânlar, günümüzdeki anlamıyla bir çok hak ve hü
hürriyetleri tesbit ve tayin etmiştir
Şu hakikatı da belirtmeden geçemeyeceğiz: İslâmiyette insana Allah'ın mahluku muhterem ve aziz bir varlık olarak bakılır Yunus'un "Yaradılanı severiz Yaradan'dan ötürü" şeklindeki espirisi, özellikle yükselme devirlerinde çok açık bir şekilde Islâm Hukukuna hâkim olan espiridir İsterseniz insana ve onun haklarına saygıyımuvakkaten bir tarafa bırakarak, hayvanlara bile ne derece seygı gösterildiğini, bir belge ile sizlere takdim edip daha sonra insana ve hukuka saygı üzerinde duralım: Evvelâ hatırlatalım: Batı dünyasında hayvan hakları kavramı 19 asrın son çeyreğinde gündeme gelmişken ve Birleşmiş Milletler Hayvan Hakları Bildirisini 1948'de kabul etmişken, aynı esaslar ve hatta daha ilerideki bazı kâideler, Osmanlı Kanunnâmelerinde ilk dönemlerden beri yer almış bulunmaktadır Misal olsun diye II Bâyezid devrinde hazırlanan 1502 tarihli Istanbul Belediye Kanunnamesindeki şu hükmü beraber mütala'a edelim:
"Ve ayağı yaramaz bârgiri işletmeyeler Ve at ve katır ve eşek ayağını gözedeler ve semerin göreler Ve ağır yük urmayalar; zira dilsüz canavardır Her kangısında eksük bulunursa, sâhibine tamam etdüre Etmeyeni ve eslemeyeni gereği gibi hakkından gele"
"Fil-cümle bu zikrolunanlardan gayrı her ne kim Allahu Te'âla yaratmıştır, hepsinin hukukunu muhtesip görüp gözetse gerektir, şer'î hükmi vardır"(5) Hayvanların ve hatta karıncanın hukukuna bile tecâvüzü yasaklayan bir inanca sahip olan bir hukuk sisteminin, suiistimallerin dışında insanların hak ve hürriyetlerine saygı göstermemesi mümkün değildir Maalesef efkâr-ı âmmede tersi yayılmak istendiğine göre, belgelere dayanarak meselenin izah edilmesi icabetmektedir

II- KUR'AN'IN HÜKÜMLERİ, INSANA AİT SİSTEMLERLE MUKAYESE EDİLEMEZ

Meselâ, şahıslar ve cemaatler karşı çıkmaktan âciz kaldıkları Kur'ân'a karşı, bütün insan oğlunun ve belki cinnîlerin de fikirleri-nin neticesi olan mevcut medeniyet, Kur'ân'a karşı mu'âraza vaziyetini almıştır; Kur'ân'ın mu'cizeliğine karşı, sihirleriyle karşı çıkıyorlar Şimdi, şu müthiş yeni muârazacıya karşı, Kur'ân'ın mu'cize olduğunu, “Ey Muhammed söyle! Eğer bütün insanlar ve cinler, Kur'anın bir benzerini getirmek üzere ittifak etseler” mealindeki âyetin dâvâsını ispat etmek için bazı medeniyet düsturlarıyla Kur'an'ın hükümlerini mukayese edeceğiz:
Kur'ân'ın düsturları ve kanunları, ezelden geldiğinden, ebede gidecektir Medeniyetin kanunları gibi ihtiyar olup ölüme mahkûm olacak cinsden hükümler değildir Daima gençtir, kuvvetlidir
Meselâ, medeniyetin bütün hayır cemiyetleriyle, hukukî düzenlemeleri ve aldıkları emniyet tedbirleriyle, bütün ahlâkî terbiye yuvalarıyla, Kur'ân-ı Hakîmin iki meselesine karşı karşı gelemeyip mağlûp düşmüşlerdir
Meselâ , Kur'an'ın şu iki düsturunu ele alalım: “Namazı dos doğru kılın ve zekâtı verin”(6) ve “Allah alış-verişi helâl, faizi ise haram kıldı”(7)
Şunu unutmayalım ki, bütün insanlık tarihindeki ihtilâllerin ve karışıklıkların madeni bir kelime olduğu gibi, bütün kötü ahlâkın menbaı dahi bir kelimedir
Birisi: “Ben tok olayım da, başkası açlığından ölürse ölsün, bana ne!”
Ikincisi: “Sen zahmetler içinde boğul ki, ben nimetler ve lezzetler içinde rahat edeyim”

Toplum hayatının hayatı, karşılıklı yardımlaşmadan doğar İnsanların her sahada ilerlemelerine engel olan isyanlardan, ihtilâllerden ve anlaşmazlıklardan meydana gelen felâketlerin ilacı karşılıklı yardımlaşmadır Zira, insanlar gerek fikrî kapasite açısından ve gerek bedenî ve malî güç açısından birbirinden farklı yaratılmışlardır Kuvvetlileri de vardır, zayıfları da vardır Toplum hayatının hayatını koruyan intizam ve asâyişin en büyük şartı ise, insanların bu iki tabakası arasında boşluk kalmaması ve sosyal dengenin korunmasıdır Bu tabakaların birbirinden uzaklaşmaması ve kopmaması gerekir Tabakalar arasında yakınlaş-mayı temin eden en önemli faktör, karşılıklı yardımlaşmadır Zayıflarda daima bir sığınma hissi mevcuttur Kuvvetlilerde de sahip çıkma ve himaya etme duygusu görülür Bu hisler insanları toplum halinde yaşamaya sevkeder Bu yüzden zayıflardan kuvvetlilere hürmet, itaat ve sevgi yelleri eser Kuvvetlilerden zayıflara ise iyilik ve merhamet esintileri gider Aksi takdirde zayıflardan ihtilâl sadâları, kıskançlık bağırtıları, kin ve nefret vâveylaları yükselir Diğerlerinden ise zulüm ateşleri, tahakkümler ve şimşek gibi hakaretler yağar Kısaca, karşılıklı yardımlaşma medenî olmanın birinci şartıdır Karşılıklı yardımlaşmanın iki şeklinden birisi de, karşılık beklemeden yapılanıdır Bunun da en güzeli sadakadır, vakıfdır ve zekâttır Bu sebeple Hz Peygamber “Zekât İslâmın köprüsüdür” buyurmuş ve açıklamaya çalıştığımız gerçeği ifade etmek istemiştir(8)
Evet, inkâr edemezsiniz ki, insan oğlunun toplum hayatında, havas ve avam, yani zenginler ve fakirler, aralarında kurulacak denge ile rahatla yaşarlar O muvazenenin esası ise, havas tabakasında merhamet ve şefkat, aşağısında hürmet ve itaattir Şimdi, birinci kelime havas tabakasını zulme, ahlâksızlığa, merhametsizliğe sevk etmiştir İkinci kelime avâmı kine, hasede, zenginlere karşı gelmeye sevk edip insanlığın rahatını birkaç asırdır ortadan kaldırdığı gibi, şu asırda emeğin, sermaye ile mübareze neticesi, herkesçe malûm olan dünyadaki işçi-işveren anlaşmazlıkları ve komunizm meydana geldi
İşte, medeniyet, bütün hayır cemiyetleri ile ve ahlâkî mektepleriyle ve şiddetli inzibat ve hukukî düzenlemeleriyle insan oğlunun o iki tabakasını musalâha edemediği gibi insanlığın hayatını tehlikeye sokan iki müthiş yarasını tedavi edememiştir Kur'ân, birinci kelimeyi, esasından “vücub-u zekât=zekâtın farz kılınması” ile kökünden söker, tedavi eder İkinci kelimenin esasını “hurmet-i ribâ=faizin haram kılınması” ile kal' edip tedavi eder Evet, Kur'ân âlem kapısında durup ribâya “Yasaktır” der “Kavga kapısını kapamak için ribâ kapısını kapayınız” diyerek insanlara ferman eder, emrini dinleyenlere “Girmeyiniz” diye emreder
Bütün yardımlaşma ve yardım çeşitlerini hâvi olan zekât hakkında, sahih olarak Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâmdan (9) nakledilen önemli bir hadis-i şerif vardır Manası şöyledir: “Müslümanların birbirine yardımları, ancak zekât köprüsü üzerinden geçmekle yapılır Zira yardım vasıtası zekâttır” İnsanların toplum hayatında intizam ve asayişini temin eden köprü, zekâttır(10)
Netice olarak, meseleyi bir bütün olarak ele almadan peşin hükümler vermek ilmî olamaz Eğer siz sadece gözü esas alarak bir ceylan yavrusunu, sırf gözünün güzelliğinden dolayı kendi yavrunuza tercih ederseniz, büyük hata işlemiş olursunuz Zira bütünüyle mukâyese olunduğunda, en çirkin bir insan yavrusu, en güzel ceylandan daha güzeldir İşte hukuk sistemleri de böyledir Meselenin bütün yönlerini bilmeden ve sadece Bektaşi misillû bir meselenin sadece kulağa hoş gelmeyen bir yönünü nazara vererek, insanın Allah tarafından hazırlanan kataloğu demek olan Kur'an'daki esasları tenkit etmek, hakka ve hakikata muhâlifdir
Kısaca beşerin hükümleri ve kanunları, beşer gibi ihtiyâr oluyor; değişiyor, tebdîl ediliyor Fakat Kur'an'ın hükümleri ve kanunları, o kadar sâbit ve râsihdir ki, asırlar geçtikçe daha ziyâde kuvvetini gösteriyor Işte deryâdan bir damla ve işte kısa bir işâret! Gerçekten ârif olana da bir işâret yetiyor

_______________________
(1)Âl-i Imrân Sûresi, 3:64
(2)Bediüzzaman, Said Nursî, Sözler, İstanbul 1993 Sözler Yayınevi, sh 396 vd
(3)Kur'an, Ra'd Sûresi, Âyet, 3
(4)Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır, Hak Dini Kur'an Dili, Zaman Gazetesi, V, sh 123-124; Zemahşerî, Keşşâf, II, 349; Râzî, Fahrüddin, Mefâtih'ul-Gayb, XIX, sh 6
(5) İstanbul İhtisâb Kanunnâmesi, Topkapı Sarayı, R 1935, Vrk 96/b-106/b, md 58,73; Akgündüz Ahmed, Osmanlı Kanunnameleri Ve Hukukî Tahlilleri, II Kitap, II: Bâyezid Devri Kanunnâmeleri, İstanbul 1990, sh 296-297
(6)Bakara Sûresi, 2: 43
(7)Bakara Sûresi, 2: 275
(8)Süyûti, Celâlüddin Abdurrahman (911/ 1505), El-Câmiüs Sağir (Münâvı şerhiyle birlikte), Mısır 1938, c IV, sh 71; EI-Aclûnî, İsmail b Muhammed (1162 H), Keşfül-Hafâ Ve Müzîlül-Ilbâs, Beyrut 1351, c I, sh 439; Mardin, Ebül-Ulâ, Ahkâm-ı Evkaf, 1339-1340 Dersyılı Ders Notları, Istanbul, sh 3; Berki, Ali Himmet, Vakıflar, Istanbul 1946, c I, sh 3 vd; Coulson, NJ, A History Of lslamic Law, Edinburg, 1964, sh 154
(9)El-Münzirî, et-Terğîb ve't-Terhîb, 1:517
(10)Ayrıntılı bilgi için bkz Bediüzzaman, Sözler, 397-398; İşârât'ül-I'câz, Bakara
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi _bülbül_ 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
Adem olmaktır tek hevesim Şiirler ve Şairler kurtmehmet 3 2446 22 Mayıs 2010 11:27
Dostlarımız........ Güzel Sözler-Deyımler-Nükteler su damlası 4 2179 09 Mayıs 2010 10:35
İsmailce kurban olabilmek Hacc-Umre-Kurban kurtmehmet 3 2936 21 Kasım 2009 20:58
Ömür seccadesini gönül dergahına serenlere...... Makale ve Köşe Yazıları _bülbül_ 2 2196 12 Kasım 2009 21:52
çarpık çağ..... Şiirler ve Şairler _bülbül_ 2 1919 12 Kasım 2009 21:43

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Düşünceler ve değişim ABDULLAH ALMAZ Makale ve Köşe Yazıları 1 05 Kasım 2009 21:51
Dinde reform talebi _bülbül_ Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader 0 13 Nisan 2009 15:10
İctihad ve reform _bülbül_ Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader 0 13 Nisan 2009 15:02
İslam ve reform _bülbül_ Ölüm-Ahiret-Sırat-Mizan-Kader 0 13 Nisan 2009 15:01
Reform Huzurİslam İslam/Dinler/Mezhepler 0 26 Temmuz 2008 23:22

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.