Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Soru Cevap Arşivi

Konu Kimliği: Konu Sahibi KuM TaNeSi,Açılış Tarihi:  09 Nisan 2009 (12:22), Konuya Son Cevap : 09 Nisan 2009 (12:22). Konuya 0 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 09 Nisan 2009, 12:22   Mesaj No:1
Medineweb Emekdarı
KuM TaNeSi - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:KuM TaNeSi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 5998
Üyelik T.: 02 Ocak 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Yaş:40
Mesaj: 1.956
Konular: 886
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Konu Bu  Üyemize Aittir!
Standart Ticarette kar oranı ve ticaret ahlakı hakkında

Ticarette kar oranı ve ticaret ahlakı hakkında

İslam dini belli bir kar oranı getirmemiştir Karı belirleyen piyasa şartlarıdır Bir mal piyasada ne kadar ise üç aşağı beş yukarı bir fiyata satılabilir Müşteriyi aldatacak kadar fahiş bir fiyatla malı satmak ise caiz değildir

Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem- buğday satan bir adama rastladı Satıcıya:

Nasıl satıyorsun? diye sordu

Adam da kendince anlattı O esnada Rasûlullâh -sallallâhu aleyhi ve sellem-’e:

Elini onun (buğdayın) içine daldır!” diye vahy (işaret) edildi

Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de elini daldırdı ve buğdayın ıslak olduğunu gördü Bunun üzerine

“–İnsanların görmesi için ıslak olanı üst tarafına koysaydın ya! Aldatan bizden değildir” (Müslim, İman, 164) buyurdu

Hadîs-i şerîfte ifade edildiği üzere İslâm iktisâdî sistemi, ticâretin temelini doğruluk ve dürüstlükle ferd ve cemiyete hizmet anlayışı üzerine kurmuştur

Malın, üreticiden tüketiciye intikâli demek olan ve sermâye kadar gayreti de gerektiren üstelik kâra kadar zarâra da dönüşmek ihtimâli bulunan ticârî faâliyet, malın, fâidesini artırdığı cihetle helâl kılınmış, hattâ teşvîk edilmiştir Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in mübârek lisânından “Kazancın onda dokuzunun ticârette olduğu” husûsunun ifâde edilmiş bulunması düşünülürse, bu teşvîkin derecesi daha kolay anlaşılabilir Diğer taraftan İslâm inancının dayandığı beş temel amelî esâsın hac ve zekât gibi en ehemmiyetli iki tanesi, zengin olan mü’mine mahsustur ki, bunlar da aynı zamanda meşrû yoldan zengin olmanın teşviki mâhiyetindedir Hadîs-i şerîfte ifade buyurulan “Veren el alan elden üstündür” şeklinde verici olmaya yönlendiren hüküm de, bu istikamette değerlendirilebilir

Bununla beraber mal ve serveti elde etmenin en önemli vasıtası olan ticarette “Her ümmetin bir fitnesi vardır Benim ümmetimin fitnesi maldır” hadîs-i şerîfi akıldan çıkarılmamalıdır

Zîrâ ticâretteki para kazanma ihtirâsı, nefsin zebûnu olduğu korkunç handikaplardan biridir Muhteris kimse, bir testiye benzer; karnı dolsa da ağzı kapanmaz Halbuki bir testiye deryâlar boşaltmaya kalksan, istiâbından fazla ne alabilir? Yine muhteris, bir ocak, soba veya mangal gibidir ki, ona odun ve kömür gibi yakacaklar yığıldıkça, işbâ hâline gelip sönmez; bilakis alev ve harâreti artar Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, muhteris insanı şöyle ifade buyurur:

“Âdemoğlunun iki dere dolusu malı olsa bir üçüncüsünü ister Ademoğlunun içini/karnını topraktan başka bir şey dolduramaz” (Buhârî, Rikâk, 10; Müslim, Zekât, 116)

Bu düşkünlüğü dolayısıyla insanoğlunun ticarette yaptığı hile ve düzenbazlıkların haddi hesabı yoktur Bu yüzden nice kavimler batmıştır Yine de bu dünyâ akıllanmayan nice gaflet yolcularıyla doludur Sınırsız zenginlikleri dolayısıyla infak, zekat ve muhtelif hayr u hasenat ile fakir, garip, kimsesiz, dul, yetim ve muhtaçları gözetecekleri yerde onların haklarını bir vampir iştahıyla gaspedenler tarih boyu hiç eksik olmamıştır

Dînin mevzûu rûhtur Bedense, rûha yüktür Dîn, bedene seâdet ve rahatlık getirmek dâvâsında değildir Bilâkis rûhu bedene hâkim kılmak dâvâsındadır Ticaret, bir merhaleden sonra hırslarımıza gem vurmak olmalı ki, haddi aşıp dünyâ ve âhıret bedbahtı olmayalım Tüccar vurguncu, kontrol organları hırsız ve rüşvetçilerle dolu bir cemiyet bünyesinde huzur aramak bir hayal olur

Cenâb-ı Hakk, Kur’ân-ı Kerîm’de kıyâmete kadar gelecek ümmetlere ibret olması için Şuayb -aleyhisselâm-’ın kavmi olan Medyen ve Eyke halklarının helâkinin, ticaret ahlâklarının son derecede bozulmuş olması sebebiyle olduğunu bildirmektedir Onun için ticârette sahtekârlık yapılıp harâm yenmesi, zayıfların ezilmesi, bir kavmin helâkine sebeb olacak kadar ağır bir cürümdür Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- buyurur:

“Altın ve gümüş paranın, kibir ve gurur taşıyan elbisenin kulu olan helak olsun! Çıkar düşkünü (muhteris) kişiye (dilediği) verilirse memnun olur, verilmez ise razı olmaz (ilâhî taksim ve takdire isyan eder)” (Buhârî, Rikak,10; Cihad, 70; İbn Mâce, Zühd, 8)

Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh-, bir kimse methedildiği zaman, methedene, üç şeyi yâni:

“–Hiç sen onunla; komşuluk, yolculuk, veya ticâret yaptın mı?” diye sordu

Muhâtabı üçünü de yapmadığını söyleyince:

“–Zannedersem, sen onun câmîde Kur’ân okurken başını salladığını gördün!” dedi

Adamın da:

“–Evet, yâ Ömer! Benim gördüğüm öyle idi” ifâdesi üzerine Ömer -radıyallâhü anh-:

“–O zaman medihte bulunma! Zîrâ ihlâs, kulun boynunda değildir” buyurdu

Burada Hazret-i Ömer -radıyallâhü anh-’in verdiği ölçü, zâhire aldanmamak, kişinin fiiline ve beşerî münâsebetlerine göre kanâat sâhibi olmak îcâb ettiğidir Menfaatinden imtihân verip geçer not almamış olanın tezkiyesinin tehlikesine işârettir

Görüldüğü gibi ticâret, ferdin iç dünyâsını dışarıya yansıtır Yâni ferdin iç âlemi nasılsa ticareti de öyledir Onun için Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, bir hadîs-i şerîfinde:

“Allâh, sizin namazlarınıza, oruçlarınıza değil, para münâsebetlerinize bakar” buyurmuştur

İslâm’a göre; alıcı ve satıcı, bir mal alırken onu kasden yermemeli, satarken de değerinden üstün gösterecek ifâdeler kullanmamalıdır Muhâtabın zaafından istifâde ederek fiyatlarda teâmülün (fiyat standardının) üzerine çıkmamalıdır Gabn-i fâhiş’e (kandırmaya) girmemeli, karaborsa, fâizcilik, tartı ve ölçüde hîle yapmamalı, yemîn etmekten kaçınmalı, toplumun zarârına olan harâm malları alıp satmamalıdır

Ticâretin kâidelerini Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ne güzel koymuştur:

“Alış-verişte vukû bulan lüzumsuz sözler ve yemînler olur İşe şeytan ve günâh karışır Ticâretinizi sadaka ile karıştırınız (temizleyiniz)!”

“Tüccârlar kıyâmet günü fâcirler olacaklardır Ancak dürüst ve doğrulukta bulunanlar müstesnâ”

Malının değerini bilmeyen bir satıcıya malının değerini bildirmek îcâb eder Onun bilgisizlik, tecrübesizlik ve saflığından istifâdeye kalkışmak, gabindir (kandırmadır) Gönlünde Allâh korkusu ve O’nun rızasını kazanma gâyesi olanlar, bu hususta son derecede titiz ve hassas olurlar İmâm-ı A’zam Hazretleri, kendisine satın alması için ipekli bir elbiselik getiren kadına malının fiyatını sormuştu Kadın:

“–Yüz dirhemdir, yâ İmâm!” deyince itiraz etti:

“–Hayır, bu daha fazla eder” buyurdu

Kadın şaşkınlıkla yüz dirhem artırdı İmâm-ı A’zam yine kabul etmedi Kadın yüz dirhem daha artırdı, sonra yüz dirhem daha İmâm-ı A’zam:

“–Hayır, bu dörtyüz dirhemden de fazla eder” deyince kadıncağız:

“–Yâ İmâm! Siz benimle alay mı ediyorsunuz?” demekten kendini alamadı

Bunun üzerine İmâm, kadının, malın gerçek fiyatını öğrenmesi için işten anlayan birini çağırttı Gelen kişi, elbiseliğin fiyatını beş yüz dirhem olarak belirledi ve İmâm-ı A’zam onu bu fiyattan satın aldı

Zîrâ o biliyordu ki, doğruluktan ayrılmak, malların ayıp ve kusurlarını saklamak, bilhassa ölçü ve tartıya dikkat etmemek, insanı çok hazîn neticelere dûçâr eder

Osmanlı toplumu da bu ahlâk içinde yoğrulmuş ve böylece cemiyet huzur ve seâdetini ehl-i küfrü dahî hayran bırakacak bir derecede temin etmiştir Fatih’in İstanbul’u fethinden sonra iki papazın Osmanlı esnafını tedkik için dolaşırken yaşadıkları şu hâdise bu hâli ne güzel aksettirir Papazlar, sabâhın erken sâatinde bir bakkala giderek bir şeyler almak istediler Bakkal onlara:

“–Ben siftah yaptım Siftah yapmayan komşumdan alın!” dedi

Bunun üzerine diğer bakkala gittiler O da aynı şekilde:

“–Ben siftah yaptım Siftah yapmayan komşumdan alın!” dedi

Böylece papazlar diğer dükkana gittiler Aldıkları cevap hep aynı oldu Nihayet ilk bakkaldan alış-veriş yaptılar

Ecdâdımız işte böylesine diğergâm ve fedâkâr kılıcı bir ahlâk zemininde yetişmişlerdi İslâm ahlâkından ibaret olan bu zeminde hep birbirini düşünmek vardır Hele hîlekârlık, bir müslüman için ağır bir cürümdür Bir müslüman yalan söyleyemez, aldatamaz Aldanmak ise, bir ahmaklık alâmetidir O da bir müslümana yakışmaz İnsanlığa rehber peygamberler “sıdk” doğruluk ve “fetânet” akıllılık ile muttasıftırlar Onların izinden giden bir müslüman da, akıllı ve uyanık olmağa mecbûrdur Cenâb-ı Hakk, aldatanlara karşı aldanmamak hususunda îkâz sadedinde:

“Allâh’ın geçiminize dayanak olarak hayatın esası kıldığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin” (Nisâ, 4-5) buyurmuştur

Aldatanlara gelince, onlar şu hadîs-i şerîfte anlatılanlara muhataptırlar Rasûlullah’ın -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in:

“Üç kişi vardır ki, kıyâmet günü Allâh onlarla konuşmayacak, onlara bakmayacak ve onları temize çıkarmayacaktır Onlar için acı bir azap da vardır” ifadelerini üç defa tekrarladığını işiten Ebû Zerr -radıyallâhü anh-:

“–Adları batsın, umduklarına ermesinler ve hüsrâna uğrasınlar, kimlerdir onlar yâ Rasûlallah!” diye sordu

Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-:

“Elbisesini (kibir ve gururundan dolayı kurula kurula) sürüyen, verdiğini başa kakan ve yalan yeminle malını pazarlayan!” buyurdu (Müslim, Îmân, 171)

Diğer taraftan İslâm iktisâd nizâmında iddihâr, yâni karaborsacılık yapmak için malı depolayıp pahâlanmasını beklemek de mezmûmdur Toplumun maddî istismârıdır Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, iddihâr yapanlara bedduâ eder Buyurmuşlardır ki:

“Malı piyasaya süren kazanmış, pahalıya satmak için bekleten ise, Allâh’ın lânetine uğramıştır”

İslâm, ticâret ile ilgili kâidelerini, asıl onun kazanılma ve sarf edilme faâliyetlerinde gösterir:

Kur’ân-ı Kerîm, iki tarafın kalb hoşnutluğu ile cereyan etmesi gereken ticârî faâliyetin dışındaki muâmeleleri, harâm saymakta ve:

“Aralarınızda bâtıl yoluyla mallarınızı yemeyin!” buyurmaktadır

Âyet-i kerîme şöyledir:

“Ey îmân edenler! Karşılıklı rızâya dayanan ticâret olması hâli müstesnâ, mallarınızı, bâtıl (haksız ve harâm yollar) ile aranızda (alıp vererek) yemeyin! Ve kendinizi öldürmeyin! Allâh size karşı pek merhametlidir” (en-Nisâ 29)

“Nefislerinizi öldürmeyiniz!” ifâdesi, mühim ince bir mânâ ihtivâ eder Burada, rûhî hayâtı mahvedip cehennem ehli olmaktan sakındıran bir îkâz vardır Diğer taraftan kavga ve cinâyetlerin bir kısmının da, haksız yere mal yeme ve kazanma ihtirâsına dayandığı hakîkatine dikkat çekilir Bu tehlikelerden korunmak ise, İslâm’ın tâyin ettiği ticâret kâideleri içinde kalmakla olur Bilhassa faizden kaçınmak, bu hususta en önemli mes’eledir

Fâiz, risk ve gayret dâhil olmadığı için sermayenin kullanılışındaki bir istismâr tezâhürüdür Sadece zenginin daha çok güçlenmesine, muhtâcın da daha çok ezilmesine vesîle olur Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in fâiz hakkında çok korkutucu hadîs-i şerîfleri vardır Vedâ Hutbesi’nde Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem-:

“Fâizin her çeşidi ayaklarımın altındadır!” buyurarak, her türlü fâizi harâm kılmıştır

Âyet-i kerîmeler de, bu husûsdaki ilâhî tehdîdi şöyle ifâde etmektedirler:

“Fâiz yiyenler, (kabirlerinden) şeytan çarpmış (kimselerin cinnet nöbetinden kalktığı) gibi kalkarlar Bu hâl, onların: Alım-satım, tıpkı fâiz gibidir!” demeleri yüzündendir Halbuki Allâh, alım-satımı helâl, fâizi harâm kılmıştır Bundan sonra kime Rabbinden bir öğüt gelir de fâizden vazgeçerse, geçmişte olan kendisinindir ve artık onun işi Allâh’a kalmıştır Kim tekrâr fâize dönerse, işte onlar cehennemliktir, orada devamlı kalırlar”

“(Fâizi harâm kılan) Allâh, fâiz (karışan mal) ı tüketir (onun bereketini giderir), sadakaları (verilmiş malları) ise bereketlendirir (Onlar vesîlesiyle müstakbel belâyı def eder) AIlâh, küfürde ve günâhda ısrâr eden hiç kimseyi sevmez!” (el-Bakara, 275-276)

Bilhassa fâiz sebebiyle kahr-ı ilâhînin tecellî edeceğini bildiren şu âyetteki tehdîd çok müthiştir:

“Ey îmân edenler! AIlâh’dan korkun! Eğer gerçekten inanıyorsanız, mevcûd fâiz alacaklarınızı terkedin!”

“Şâyet (fâiz hakkında söylenenleri) yapmazsanız, Allãh ve Rasûlü tarafından (fâizcilere karşı) açılan harbden haberiniz olsun! Eğer tevbe edip vazgeçerseniz, sermayeniz sizindir; ne haksızlık etmiş, ne de haksızlığa uğramış olursunuz” (el-Bakara, 278-279)

Kim kâinâtın Hâlık’ı ve kâinâtın kendisi şerefine yaratılmış olan Allâh Rasûlü -sallâllâhü aleyhi ve sellem- ile harb eder de gâlib çıkabilir?

Eğer bir mü’min fâizle iştigâl ederse, ya malını veya îmânını kaybeder Fâsıkın ise, böyle yanlış yollara gittiğinde müstehak olduğu cezâya istihkâk kesbetsin diye malı ziyâdeleşir Yâni o yol ona kârlı kılınır Çünkü Cenâb-ı Hakk, ihmâl etmez, imhâl eder (mühlet verir) Böyleleri, mâruz kalacakları cezâ ânına kadar bir mühlete nâil olmuş olurlar Âyetteki ilâhî tehdîde çok dikkat etmek îcâb eder Aksi hâlde durum çok vahimdir Câbir radıyallâhu anh diyor ki:

“Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem- fâiz yiyene, yedirene, kâtibine ve şâhitlerine lânet etti ve:

"Onlar müsâvidirler" buyurdu” (Müslim, Müsâkât, 106)

Ebû Hanîfe’nin hâli ne güzeldir O büyük imâm, fâize benzer bir durum olmasın diye alacaklısının ağacının gölgesinden dahî istifâde etmemiştir

Fâiz yasağının elbette birçok sebep ve hikmetleri vardır Bunların başında işsizliği artırması, sun’î fiyat artışına yol açması, yardımlaşma, dayanışma, sevgi, merhamet ve şefkat gibi insânî ve ahlâkî vasıfları zayıflatması, bencilliği körükleyip para ve nüfuz kazanma hırsını kamçılaması gibi hususlar gelir

Bu sebepler muvacehesinde faizi yasaklayan İslâm, buna mukâbil karz-ı hasen denilen imkân nisbetinde Allâh için borç vermeyi teşvik etmiş ve darda olan bir kimseye verilen borcu sadakadan daha efdal saymıştır

Bütün bu ahvâle rağmen namuslu iş yapan, doğru, dürüst ve güvenilir esnaf ve tüccar, sayı bakımından her zaman azınlıkta kalmaktadır Belki de bunun için Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem-, dürüst tâcirlere büyük mükâfat bildirir Hadîs-i şerîfte buyurulur:

“Doğru tâcir, kıyâmet günü Arş’ın gölgesindedir”

“Doğru sözlü, dürüst ve güvenilir tâcir, nebîler, sıddîklar ve şehitlerle beraberdir” (Tirmizî, Büyû, 4)

Ebû Hanîfe Hazretleri, ticaretle geçinen hayli servet sahibi zengin bir kimse idi Ancak ilimle meşgul olduğundan ticârî işlerini vekili vasıtasıyla yürütür, kendisi de yapılan ticaretin helâl dairesi içinde olup olmadığını kontrol ederdi Bu hususta o derece hassastı ki, bir defasında ortağı Hafs bin Abdurrahman’ı kumaş satmaya göndermiş ve ona:

“–Ey Hafs! Malda şu şu özürler var Onun için bunu müşteriye söyle ve şu kadar ucuza sat!” demişti

Hafs da, malı İmâm’ın belirttiği fiyata satmış, ancak ondaki özrü müşteriye söylemeyi unutmuştu Durumu öğrenen Ebû Hanîfe Hazretleri, Hafs’a:

“–Kumaşı alan müşteriyi tanıyor musun?” diye sordu

Hafs’ın, müşteriyi tanımadığını belirtmesi üzerine İmâm, malın tamamını sadaka olarak dağıttı Zîrâ o, her hâliyle Rasûlullâh -sallâllâhü aleyhi ve sellem-’in, Hazret-i Amr’a buyurduğu:

“Ey Amr, sâlih kişi için sâlih mal ne güzeldir!” (Ahmed b Hanbel, IV, 197, 202) hakîkatini yaşamakta ve helâl ile harâm hususunda takvâ ölçüleriyle hareket etmekteydi Çünkü helâl ve harama dikkat, bizlere emanet edilen malın temizliği ve âhırette hesâbının verilebilmesi açısından en zarûrî bir mecburiyettir

Helâl lokma için ticarete haram karıştırmama hususunun ehemmiyet ve bereketini merhum pederim Mûsâ Efendi şu hâdise ile anlatırdı:

“Müslüman olmuş ermeni bir komşumuz vardı Birgün kendisine hidâyete eriş sebebini sorduğumda şunları söyledi:

"- Acıbadem'de tarla komşum Rebî Molla'nın ticaretteki güzel ahlâkı vesilesiyle müslüman oldum Molla Rebî, süt satarak geçimini temin eden bir zâttı Bir akşam vakti bize geldi ve :

"- Buyurun, bu süt sizin!" dedi

Şaşırdım:

"- Nasıl olur? Ben sizden süt istemedim ki!" dedim

O hassas zarif insan:

"- Ben farkında olmadan hayvanlarımdan birinin sizin bahçeye girip otladığını gördüm Onun için bu süt sizindir Ayrıca o hayvanın tahavvülat devresi (yediği otların vücudundan tamamen izalesi) bitene kadar sütünü size getireceğim” dedi

Ben:

“–Lâfı mı olur komşu? Yediği ot değil mi? Helâl olsun!” dediysem de Molla Rebî:

“–Yok yok öyle olmaz! Onun sütü sizin hakkınız!” deyip hayvanın tahavvülat devresi bitene kadar sütünü bize getirdi

İşte o mübârek insanın bu davranışı beni ziyâdesiyle etkiledi Neticede gözümdeki gaflet perdelerini kaldırdı ve hidâyet güneşi içime doğdu Kendi kendime:

“–Böyle yüce ahlâklı bir insanın dîni, muhakkak ki en yüce bir dîndir Böylesine zarîf, hak-şinâs, mükemmel ve tertemiz insanlar yetiştiren dînin doğruluğundan şüphe edilemez!” dedim ve kelime-i şehâdet getirip müslüman oldum»”

Bu güzelliklerin yanında hadîs-i şerîfte buyurulan:

“İnsanlara öyle bir zaman gelir ki, kişi malı helâlden mi, haramdan mı aldığına hiç aldırmaz” (Buhârî, Büyû, 7, 23) şeklindeki gafletlerin de yaşanması, ne kadar hazîn durumlardır

Oysa dînin koyduğu kâidelerin ihlâlinden doğan cezâlar, ferdî olduğu ve çoğu âhırete âid bulunduğu halde harâm mal edinmekten doğan belâ onun kazanılmasında bir dahli olmayan gelecek nesillere de şâmildir Üstelik insanlardan bunun acısı, âhırete kalmayıp mutlaka çıkar Halk, bu nükteyi sezerek onu: "Dedesi koruk yemiş, torununun dişi kamaşmış!" şeklinde darb-ı mesel hâline getirmiştir Haram servetten miras alanların ekseriyâ doğru yolda yürüyemediği bir gerçektir Çünkü parada bir sır vardır; o, geldiği yoldan gider Geldiği yol harâm olan bir mirasçıyı o mal, arkasına takarak kötü yollara sürükler Böyle bir mal yılana benzer Yılan nasıl çıktığı delikten girerse, malın sarf mahalli de kazancın vasfına bağlıdır

Îmân ve takvâ istikametinde kullanılmayan bir malın fıska ve küfre müncer olacağı âyet-i kerîmede Mûsâ -aleyhisselâm-’ın dilinden ne güzel ifade buyurulur:

“Mûsâ: "Rabbimiz! Doğrusu sen Firavun'a ve erkânına ziynetler ve dünyâ hayatında mallar verdin Rabbimiz! Senin yolundan şaşırmaları için mi? Rabbimiz! Mallarını yok et, kalblerini sık; çünkü onlar can yakıcı azâbı görmedikçe inanmazlar" dedi” (Yûnus, 88)

Ne gariptir ki, kimileri, dürüst ticaret yapınca kazancın hâsıl olamayacağı yönünde temâyüller göstermektedir Bunlar, bir gaflet lakırdısı, hakîkat körlüğü ve ilâhî taksimat programını inkârdır Bu hataya düşenlere göre malını defalarca Allâh ve Rasûlü yolunda sıfırlayan ve hiçbir zaman dürüst ticaretten ayrılmayan Hazret-i Ebûbekir -radıyallâhü anh-’ın ashabın en fakirleri arasında yer alması gerekirdi Ancak tarihen de sabittir ki, o devamlı sahâbenin en zenginlerinden olmuştur Kaç defa Allâh ve Rasûlü için her şeyini infâk etmesine rağmen nice ilâhî bereketlere nâiliyetle tekrar servet ve mal sahibi olmuştur

Bu itibarla bizler, malı meşrû yollardan kazanmakla mükellefiz ve meşrû yerlere sarfetmeye de mecbûruz Ârif bir tüccâr, dünyâ ticâretini devâm ettirirken daha büyük olan âhıret kazancını ihmâl etmeyecek, ebedî seâdeti düşünüp ilâhî yoldan ayrılmayacaktır Aşağıdaki âyet-i kerîme, böylelerinin kalbî hayâtını ne güzel aksettirir:

“(Öyle hakîkî er kişiler vardır ki) onlar, ne ticâret ne de alış-verişin, kendilerini zikrullahdan, namaz kılmaktan ve zekât vermekten alıkoyamadığı kimselerdir Onlar, kalblerin ve gözlerin allak bullak olduğu bir günden korkarlar” (en-Nûr, 37)

Bu şekilde ticâret ehli olanlar, bir başka âyet-i kerîmede buyurulan “ticâreten len- tebûr” (aslâ zarara uğramayan bir kazanç) sırrını yaşayanlar, yâni gerçek ticâretten nasîb alanlardır Nitekim gerçek ticâreti, Allah Teâlâ şöyle ifâde buyurur:

“Allâh’ın kitâbını okuyanlar, namazı kılanlar ve kendilerine verdiğimiz rızıktan (Allâh için) gizli ve âşikâr sarfedenler, aslâ zarâra uğramayacak bir kazanç (ticârten len-tebûr) umabilirler”

“Çünkü Allâh, onların mükâfatlarını tam öder ve lutfundan onlara fazlasını verir Şüphesiz O, çok bağışlayan, şükrün karşılığını bol bol verendir” (Fâtır, 29-30)

Cenâb-ı Hakk, bizleri bu âyet-i kerîmelerin sırrı içinde yaşatsın! Gönül gözü ile ilâhî kitabı okuyabilmeyi, mi’râca yükseltecek bir huşû ile yapılabilen secdeleri, helâlinden kazanıp isrâf etmeden harcamayı ve verdiği nîmetleri yolunda infâk etmeyi nasîb buyursun!

Yâ Rabbî! Ticaret ehli kardeşlerimizi, hadîs-i şerîfte buyurulan “elinden dilinden mü’minlerin istifade ettiği” kullarından eyleyip vatan ve milletimiz için hayırlı kimseler eyle! Her iki cihanda da rahmet ve berekete vesile olacak amel-i sâlihlere müyesser kıl!

Selam ve dua ile
__________________
Söz işlemez yüreklere sükûtum dağlar gibi...
Alıntı ile Cevapla

Konu Sahibi KuM TaNeSi 'in açmış olduğu son Konular Aşağıda Listelenmiştir
Konu Forum Son Mesaj Yazan Cevaplar Okunma Son Mesaj Tarihi
41.Haftanın Misafiri Belgin Hafta'nın Misafiri Belgin 37 13464 04 Ekim 2009 16:49
Neden Su içmeliyiz(46 sebep) Tıbbı Nebevi ve Alternatif Tıp su damlası 6 3400 04 Ekim 2009 12:50
Yokluğuna Alıştırma... Şiirler ve Şairler KARAKÖSE 1 2815 04 Ekim 2009 12:45
Kırgınım Sana /medineweb Şiirler ve Şairler su damlası 7 3004 02 Ekim 2009 19:49
google amcam düzeltir işi bilir herşeyi =) Resim/Karikatür Esma_Nur 2 2587 02 Ekim 2009 11:25

Cevapla


Konuyu Toplam 1 Kişi okuyor. (0 Üye ve 1 Misafir)
 
Seçenekler
Konuyu değerlendir
Konuyu değerlendir:

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Şeytanla Ticaret iklimya Kıssalar-Hikayeler-Nasihatler 4 09 Ekim 2023 19:49
AHLAKİ Bİ DAVA,AHLAKİ Bİ DİL /Zülküf Arslan ZÜLKÜF ARSLAN Zülküf Arslan 0 29 Ekim 2014 14:33
*yüzdeki altın oranı* tevhid_ Bilgi Dağarcığı 0 06 Mayıs 2013 18:07
İslam ahlakı ile yaşamak hakkında bilgi verirmisiniz MERVE DEMİR Soru Cevap Arşivi 1 08 Ocak 2013 22:46
Hutbe:Ticaret Ahlakı Arasat Tebliğ-İrşad-Vaaz-Hutbe-Nasihat 0 20 Mart 2009 21:52

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.