![]() |
Alıntı:
Hülle dediğimiz olay hile-i şeriyye olarak ortaya çıkmış bir olgudur. Yani Allah'ın emrini delmenin bir yoludur. Yani Yahudi mantığıdır. Müslümanların Yahudileşme temayülünün bir tezahürüdür. Hatırlayalım : Allah Yahudilere Cumartesi günü balık avlama yasağı koymuştu. Yahudiler bu yasağı delmek için Cuma gecesi balık avlamak için balık ağlarını suya atarlardı, Pazar sabahı da ağlarını çekerlerdi ve balıkları tutarlardı. Böylelikle Cumartesi yasağına kendilerince uyduklarını sanırlardı. Bir anlamda Allah'ın emrini yok saymakta idiler. Aynı mantığı hülle olayında da görmekteyiz. Hülle olayında 3 talakla boşanan kadın, başka bir erkekle çok kısa bir süreliğine mesela 1 gün , 1 hafta gibi formalite evlilik yaparlar ama bu evlilikte zifaf gerçekleşmezdi. Zifaf gerçekleşmediği için de gerçek anlamda karı-koca olmazlardı. Ya da kadını çok yaşlı bir kişi ile evlendirirlerdi, sonra ondan boşatılır, kadın da ilk kocasına dönerdi. İşte İslam Alimleri hülleyi kesinlikle caiz görmemişlerdir. Allah'ı kandırmaya çalışmanın bir çeşidi olarak İslam toplumunda hülle yapanlar olmuştur. Ayet hülleyi anlatmıyor yani sahte evliliği anlatmıyor, gerçek evlilikten bahsediyor. Ayet aslında kadına verdiği değeri ortaya koyuyor. Cahiliyye zamanında erkek kadını kafası estiğinde , kızdığında boşar , tekrar alır, boşar , tekrar alır. Bu olay yani boşayıp geri alması onlarca olurdu.Erkeğinin kadını sık sık boşayıp tekrar almasını ayet 3 kere ile sınırlandırıyor. 3 kereden sonra kadınla tekrar evlenememezsin diyor. Bu kadının onurunu korumaktır. Tekrar evlenmenin şartı da eğer kadın başka bir kişiyle evlenir de onunla mutlu olamaz ve boşanırsa o zaman ilk eşi ile evlenme imkanı olur. Ama bunda kadın söz sahibidir. Kadın isterse ilk kocası ile evlenebilir. Kadın istemezse onu kimse ilk kocası ile evlenmeye zorlayamaz. Hasılı kelam; hülle, Allah'ın yasağını delmenin bir şekli olduğu için caiz görülmemiştir. |
-Şeytani güçler,güç odakları- anlamına gelen Kuran ifadesi nedir? |
Alıntı:
|
Çok güzel bi açıklama oldumsl*czk*ArO*alkış000 |
Allah Rasulünün belli bir dönem namazların girişinde "subhaneke" yerine okuduğu âyet hangisidir? |
Alıntı:
وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَالسَّمَوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًامُسْلِمًا وَمَااَنَا مِنَ الْمُشْرِكِينَ، إِنَّ صَلاَتِي وَنُسُكِي وَمَحْيَايَ وَمَمَاتِي لِلَّهِ رَبِّ الْعَالَمِينَ لاَشَرِيكَ لَهُ، وَبِذَلِكَ أُمِرْتُ وَاَناَمِنَ الْمُسْلِمِينَ |
Bu uzun veccehtu duası. Ayet ve sureyi belirtirsen iyi olur |
6.Enam suresi 79. ayet Ben hanif olarak yüzümü göklere ve yere varlık özelliklerini koyana yönelttim; ben müşriklerden değilim." إِنِّي وَجَّهْتُ وَجْهِيَ لِلَّذِي فَطَرَ السَّمَاوَاتِ وَالأَرْضَ حَنِيفًا وَمَا أَنَاْ مِنَ الْمُشْرِكِينَ İnni veccehtu vechiye lillezi fatares semavati vel arda hanifen ve ma ene minel muşrikin. |
Doğru cevap [emoji122][emoji122][emoji122] Soru alabiliriz |
Soruyorum Doğduğunda annesinin "kovulmuş şeytanın şerrinden sana ısmarlıyorum" diyerek dua ettiği ve Yüce Allah'ın bu duaya mukabil "onu bir çiçek gibi yetiştirdiği" kişi kimdir? |
Alıntı:
|
Mümtehine Suresi 9. ayette Allahu Teala Hazretleri şöyle buyurur: "Allah ancak, din konusunda sizinle savaşmış, sizi yurtlarınızdan çıkarmış ve çıkarılmanıza yardım etmiş olanlarla dostluk kurmanızı yasaklar. " - Maide Suresi 55. ayette ise "Sizin veliniz ancak Allah’tır, peygamberidir, bir de Allah’ın emrine boyun eğerek namazı dosdoğru kılan, zekâtı veren müminlerdir." - Allah, Mümtehine 9'da "siz ile savaşmamış, anlaşmaya düşmemiş müşrikler arasında dostluk yapmanız yasaklanmamıştır." derken Maide 55'te "sizin veliniz ancak Allah’tır, peygamberidir, müminlerdir." demektedir. - Maide 55'te velilik yani dostluk 3 grup ile sınırlandırılırken Mümtehine Suresi 9. ayette bu 3 grubun dışında bazı kötü amelleri yapmamış kâfirlerle dostluk yapmamız nehiy edilmemiştir. - Yani Maide 55'te dostluk anlatılan kişilerle sınırlandırılırken diğer ayette bu sınırın dışında bir dostumuz olabileceği anlatılıyor. Bu durum bir çelişki midir? - Yoksa buradaki velilik ve dostluk ayrı şeyler midir? Farklı bir izahı var mı? |
Alıntı:
Kur'anda bahsedilen velayet/ dostluk çok yönlü bir kavramdır. Kur’an’da kullanıldığı bütün yerlerde, dostluk, sırdaş, yardımcı, taraftar, hâkim, vâli, yönetici, koruyucu, sahip ve gözeten, yol gösterici, aydınlatıcı, mürşid, koruyucu ve yücelten gibi sıfatları kapsamaktadır. Müminlerin kafirlerle olan dostluk / velayet ilişkisi duruma göre mubah, haram ve küfür olmak üzere 3 kısmı ayrılır. 1- Mubah sayılan ilişki: Kalben sevgi ve muhabbet beslemeksizin insan olmaları hasebiyle dünyevî hususlarda zâhiren güzel ilişkilerde bulunmak ve insan haklarına saygılı davranarak adâletle muâmele etmek. 2- Haram sayılan velâyet: Dinlerinin bâtıl olduğunu kabul etmekle birlikte akrabalık veya kişisel muhabbet sebebiyle kâfirlerle karşılıklı olarak yardımlaşmak, işbirliği yapmak ve onlara meyletmek şeklinde ortaya çıkan velâyet, yani dostluktur. İşte bu durum, küfrü gerektirmese de şer’an yasaklanmıştır. Zira bu çerçevede birbirleriyle ilişkiyi sürdürmek, bazen mü’minlerin onların yolunu benimsemesine ve dinlerine rızâ göstermesine sebep olabilir. Bu da neticede kendilerini dinlerinden çıkarabilir. 3- Küfrü gerektiren velâyet: Kâfirlerin dinlerini ve yaşantılarını benimseyip kalben onlara sevgi ve muhabbet göstermek, mü’minlerin aleyhine onlara arka çıkmak, mü’minlerin gizli ve mahrem sırlarını onlara ifşâ edecek şekilde onları velî/dost edinmektir. Bu, onların küfrünü tasvip etmek ve ona râzı olmak anlamına gelir. Küfrü tasvip ve küfre rızâ, küfür olduğundan, onlarla bu çeşit velâyet/dostluk ilişkisi kurmak küfrü gerektirir. “Ey iman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin... Ben sizin gizlediğinizi de açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa, doğru yoldan sapmış olur.” (60/Mümtehine, 1) “Sen, zikrimize iltifat etmeyen ve dünya hayatından başka bir şey istemeyenlerden yüz çevir.” (53/Necm, 29) Kur'ani bir terim olan velayet kavarmını Türkçede sadece "dostluk" olarak tercüme etmek anlamı daraltır. Kafir veya ehli kitap ile insani dostluklar kurulabilir ama onları sırdaş edinip , Müslümanların zaaflarını, sırlarını onlarla paylaşamaz, onlarla diğer Müslümanlara karşı ortak hareket edemez. |
Benim bir sorum var? Kuran'ın sure sıralaması neden hüküm ayetlerinin yoğun olduğu medeni surelerle başlıyor? Neden tevhid,şirk, iman, ahiret konularının ağırlıklı olduğu mekki surelerle başlamaz? Neden Kuran'ın doğduğu zamanın surelriyle başlamaz? Sıralama neye göre belirlenmiş? Anlatirmısınız? |
Alıntı:
Bu konu tefsir usulünde "Surelerin tertibi içtihadi mi yoksa tevkifi mi ?" sorusu tartışılmıştır ve delilleriyle tertibin tevkifi olduğu usul alimlerince kabul edilmiştir. Tevkifi derken içtihad kaynaklı olmayıp vahiy kaynaklı olduğu anlaşılır. Nüzul sırasına göre tertip edilmeyip bir tertip üzere surelerin dizilmesinin bir çok hikmetleri sayılabilir. Şüphesiz Allah Resûlü a.s .kendisine herhangi bir âyet nazil olduğunda, surelerin tertibinde bildirdiği gibi, bu ayetin, hangi surenin hangi ayetleri arasına konulacağını ashaba bildiriyordu. Kurandaki bir suredeki ayetlerin , diğer surelerdeki ayetlerle bir irtibatı olduğu gibi , bir surenin de başka surelerle irtibatı vardır. Mesela Kur'anın ilk suresi ve tam olarak nazil olan ilk sure olan Fatiha suresi ile , hemen ardından gelen Bakara suresinin irtibatı vardır. Kul Fatiha suresinde Rabbinden hidayet isterken Allah hidayet istiyorsanız "işte size hidayet" diye Bakara suresini gösteriyor. Kuranın ayet ve sureler arasındaki uyumu yine Tefsir usulünde "Tenasubul Kur'an" konusudur. Allah Rasulu a.s ömrünün son iki senesinde Ramazanda Cebraile Kur'anı şu anki Mushafa göre tilavet ettiği rivayetleri vardır. Kur'anı anlamaya yönelik olarak nüzul sırasına göre okumak, anlamaya çalışmak güzel bir eylemdir. İster mushaftaki dizilişe göre ister nüzul sırasına göre okuyalım , fark etmez. Önemli olan Kur'anı anlamak ve onun emirleri uygulamaktır. Nüzul sırasına göre okumak Mekke ve Medine dönemini iyi anlamımıza faydalı olur ve tedrici metodu kavramış oluruz. |
Kuranda ismi geçen besinler nelerdir? |
Alıntı:
Zeytin, nar : Enam 99, 141 Bal: Nahl 68-69 Soğan: Bakara 61 Balık eti: Nahl 61, Fatır 12 Aklıma gelenler c* |
Kiraz, incir, süt, muz, mercimek |
Sorunun sahibine ben bir soru sorayım.) Kuran'da adı geçen besinleri sordun, cevaplar verdik. Bunun anlamı ne? Bu besinleri yemek farz mı oluyor? İncir mutlaka yenmeli mi? Yemeyen günahkar mı? İsmi geçen besinler kutsalmı oluyor? Bunalrın bir ayrıcalığı var mı? Senin şahsında herkese soruyorum c* |
Alıntı:
Başkanım soruya geç kaldım o/zr/dlrm Peygamberimiz kabağı çok sevdiği için, kabak sevmiyorum diyen kafirdir diyerekten talihsiz yorumlar var. Kabak sevmeyen mümin dinden çıkıyorsa , kabak seven ataist ne oluyor ??? Kuran da şu gıdayı illa yeyin diye emir halinde gelmiyor. Ayetlere bakıldığında baglamları illa bu besinleri tüketin şeklinde deyil. Bu yiyeceklere alerjisi olan yiyemeyen insan günahkar mı yani? Allah yenmemesi gerekenleri saymış helal dairesini geniş bırakmıştır. Temiz ve helal olanı yiyin demiş. Gerisi fitrata kalmış. Seven yer, sevmeyen yemez bu insanı tercih ve akıl sahibi yapar. Zevkleri, arzuları, istekleri farklı yaratan Allah değil mi bizleri? Öyleyse fıtrata uygun hareket etmeli. Ha şu var, Peygamber kabak sever diye ona muhalefet etmek için kabak yemeyi reddetmek, sırf Kuran'da ismi geçiyor diye bu gıdaları tüketmeyi reddetmek Allah ve Rasulüne muhalefettir. İşte o zaman kafir olarak nitelenir. Cevabım bu yönde. |
-İktidar gücünü ellerinde tutanlar yani zalim Firavunlar, Nemrutlar, Şeddâdlar gibi. - Serveti kontrol edenler dünya kadar malı olan Kârunlar gibi. - Silahı ellerinde tutanlar ve bunu kullanma yetkisine sahip ama kötüye kullananlar. - Sahte din adamları insanları yoldan çıkarmaya çalışan Hâmanlar, sahte mehdiler, sahte şeyhler gibi. - Yalan haber çıkartıp insanlar arasında fitne çıkartanlar bu devir için söylemek gerekirse sosyal medya gibi. - Sahte hukukçular , savcılar ve hakimler adalete uygun olmayan kararlar alınması. - Sahte yöneticiler , yönetmenin verdiği fırsatlardan faydalanıp devleti kendi çıkarları doğrultusunda kullananlar. - Toplumu millî değerlerine yabancı olarak yetiştirilenler kişiler toplumu başkalaştırmaya çalışanlar. Bütün bunları kapsayan yeryüzünde bozgunculuk, yapan dirlik düzen bırakmayan bu çeteleri Kuran özel bir kavram ile nitelendiriyor. Bu kavram nedir ve hangi sure ve ayette geçer? |
Neml suresi 48: O şehirde bozgunculuk yapan ve ıslah etmeyen dokuzlu çete vardı.* olabilirmi? |
وَكَانَ فِي الْمَد۪ينَةِ تِسْعَةُ رَهْطٍيُفْسِدُونَ فِي الْاَرْضِ وَلَا يُصْلِحُونَ O şehirde dokuzlu çete vardı ki, bunlar yeryüzünde bozgunculuk yapıyorlar, iyilik tarafına hiç yanaşmıyorlardı. Neml Suresi 48 "REHT, ona kadar olan çeteye denir. TİS'ATÜ REHT, görünüşe göre dokuz çete demek ise de müfessirlerin çoğu bunu 'dokuz kişilik bir çete' diye tefsir etmişlerdir." |
Alıntı:
Kim cevaplamak ister? |
KOCALARININ OĞULLAR (Üvey evlatları) "Mümin kadınlara da söyle: Gözlerini bakılması yasak olandan çevirsinler, iffetlerini korusunlar. Süslerini, kendiliğinden görünen kısmı müstesna, açmasınlar. Baş örtülerini yakalarının üzerine salsınlar. Süslerini kocaları veya babaları ve kayınpederleri veya oğulları veya kocalarının oğulları veya kardeşleri veya erkek kardeşlerinin oğulları veya kızkardeşlerinin oğulları veya müslüman kadınları veya cariyeleri veya erkekliği kalmamış hizmetçiler, ya da kadınların mahrem yerlerini henüz anlamayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri süslerin bilinmesi için ayaklarını yere vurmasınlar. Ey inananlar! Saadete ermeniz için hepiniz tevbe ederek Allah'ın hükmüne dönün." (Nur-31) |
Kur'anda hangi peygamberler için RESUL tabiri kullanılır? |
Kendisine kitap indirilmiş olan peygamberlere resûl denir. ...? |
Alıntı:
|
Alıntı:
Muhammed (sa) bir resuldür 3/144, İsa 5/75. Nuh 7/61, Musa 7/104, Harun 20/47, Lût 26/162, Yunus 37/139 Şuayb 26/178 da resuldür. Nûh, İbrâhim, İsmâil, Mûsâ, Hârûn, Îsâ ve Muhammed (a.s) hem resul hem nebî'dir. |
Sadece rasül olarak adi geçenler? Hem rasül hem nebi olanlar? Birde hz Yusuf'a kralın gönderdiği elçiye, Belkıs'ın Hz Süleyman'a gönderdiği elcilerede rasul deniyor? Ayetlerde öyle geçiyor. Peygamberler ve bunlar için aynı manayamı geliyor? Bunun gibi Kuranda peygamberler harici rasul/elçi anlamında kullanilan başka bir yer varmı? |
Toplam 1 Eklenti bulunuyor. Bu soruyu özellikle sordum ki toplumda yanlış bilinen bir anlayışı düzeltelim. Klasik anlayışa göre "Kendisine kitap indirilen peygambere rasul, kitap indirilmeyen peygambere ise nebi denilir" Halbuki Kur'an dikkatli okuyanlar , anlayarak okumaya çalışanlar bunun yanlış bir tanımlama olduğunu çok rahat göreceklerdir. Kur'an'a Göre Nebî ile Rasül Arasında Fark Yoktur. Nebî, peygamberlerin haber alma, vahiy alma vasıflarına, rasül ise, alınan mesajın elçiliğini yapma, aktarma vasıflarına işaret etmektedir. Tıpkı adâletli davranmayı ve takvâlı olmayı şahsında birleştiren mü'min gibi. Yani nasıl bir mü'minin aynı anda âdil ve muttakî olması, çelişki arzetmiyorsa, bir peygamberin de aynı anda nebî ve rasül olması da tenâkuz teşkil etmez. Nebî ile rasül arasındaki fark, sadece kelime anlamları itibariyledir. Yoksa, şeriat alıp almaması, kitap alıp almaması açısından aralarında anlam farkı yoktur. Geleneksel bazı iddialara göre, Hz. İsmail gibi peygamberler sadece nebîdir; kendilerinden önceki rasülü tekrar ederler. Oysa Kur'an, Hz. İsmail için, hem rasül, hem de nebî sıfatlarını kullanmaktadır: "Kitap'ta İsmail'e dair anlattıklarımızı da an. Çünkü o sözünde duran rasül nebî idi." (Meryem: 19/54) Hz. Hârun için de Kur'an, Hz. Mûsâ ile beraber her ikisine rasül demektedir: "Fir'avn'a giderek (ona) deyin ki: 'Biz âlemlerin Rabbinin rasûlüyüz." (Şuarâ: 26/16) Geleneksel görüşün nebî'yi önceki kitabın ve rasülün mukallidi durumuna indirgemesi çok yanlıştır. Çünkü birçok âyette nebî kavramına kitap nispet edilmiştir. "Allah, nebîlerden şöyle söz almıştı: 'Bakın, size kitap ve hikmet verdim, şimdi yanınızda bulunanı doğrulayıcı bir rasûl geldiğinde, ona mutlaka yardım edeceksiniz; bunu kabul ettiniz mi? Ve bu hususta ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?' demişti. Kabul ettik dediler. O halde şâhit olun, Ben de sizinle beraber şâhit olanlardanım dedi." (Âl-i İmrân: 3/81) Bu âyetten kesin olarak anlaşılmaktadır ki, nebî, kitap ve şeriat olmayan biri değildir. Yine Kur'an'da kendilerine kitap verildiği muhkem olarak Kur'an'da anlatılan peygamberleri nebî olarak vasfetmektedir. "Nebîlerden söz almıştık. Senden, Nuh'tan, İbrâhim'den, Mûsâ'dan, Meryem oğlu İsâ'dan sağlam bir söz (misak) almışızdır." (Ahzâb: 33/7) Dolayısıyla Kur'an, nebî ile rasül arasında kitap alıp almamak açısından bir ayrım yapmamaktadır. Kur'an, bazı nebîlere kitap verildiğini belirttiği gibi, rasüllere de kitap verildiğini açıklar: "Andolsun Biz rasüllerimizi açık delillerle gönderdik. Ve onlarla beraber Kitab'ı, mizan'ı/nizâmı indirdik ki, insanlar adâleti yerine getirsinler."(Hadîd: 57/25) Görüldüğü gibi âyet-i kerimede rasül kavramına kitap nispet edilmiştir. Bu da gösteriyor ki, Kur'an, nebî ile rasül arasında kavramsal fark gözetmemektedir. Fakat peygamberlerin genel Kur'anî tanımı nebîdir; rasül, gönderilmekle (irsâl) ve tebliğle, görevinicrâsıyla ilgili bir kavramdır. Kur'an, Hz. İsmail, Hz. Mûsâ ve Hz.Muhammed (s.a.s.)'e aynı âyetlerde hem nebî, hem rasül demektedir. Hâtemiyetin (son nebî olmanın) sadece nebîlik için söz konusu olduğunu, rasüllük için söz konusu olmadığını iddia etmek, hastalıklı kalplere sahip olanların bir tahrif çabasından ibarettir. Kur'an nebî ile rasül arasında bir ayrım gözetmediği gibi, şu peygamberler nebî; şunlar da rasüldür diye Kur'an'ın bir beyanı da yoktur. Nebî, genellikle peygamberlerin haber alma, vahiy alma yönünü, rasül ise genellikle, alınan vahyin elçiliğini yapma yönünü ifade eden kavramlardır. Her peygamber vahiy almıştır (nebî); ve aldığı vahyi tebliğ etmiştir (rasül). Bu iki vasfı bünyesinde bulundurmayan birine de peygamber denemez. Yanikalbine indirilen vahyin elçiliğini (rasüllüğünü), insanlara iletimini üstlenmeyen birine nebî denemeyeceği gibi, vahiy almayan (nebî olmayan) birine de rasül denemez. Hz. Muhammed (s.a.s.)'den sonra bir insan, kavramsal anlamda ister rasül olduğunu, isterse nebî olduğunu iddia etsin, yalancı peygamberdir, Müseylimetü'l kezzâbtır. Çünkü nebî de rasül de ıstılâhî açıdanpeygamberliğe delâlet etmektedir. Her nebî rasüldür; her rasül de nebîdir. (Ahmet Kalkan'ın Kavramlar'ın alıntı) |
Aşağıda verdiğim muttakilerin özelliklerinden biri sorunlu. Hangisi? O takva sahipleri bollukta da darlıkta da Allah yolunda harcarlar. Öfkelenmezler. İnsanların hatalarını bağışlarlar. ... |
Alıntı:
düssünceli000 abla hepsi var. Yanlış yok. Şaşirtmaçlı bir soru bence hepsi doğru :):) |
Alıntı:
Öfkelenmezler değil, "öfkelerini yutarlar" olması lazım. Öfke, sevgi , nefret, kızgınlık gibi özellikler insani duygulardır. Önemli olan bu duyguların aşırı olmaması veya kontrol altına alınmasıdır. Öfkelenmek insani, öfkelenmemek ise insan fıtratına aykırıdır. |
Toplam 1 Eklenti bulunuyor. Alıntı:
Kartal editör Fecr hocam'ın cevabı doğru c* |
Sorayım Allah rasulüne müjdelenen makamı mahmut nedir?cicekver |
Alıntı:
Ve gecenin bir vaktinde uykuna ara vererek, sana özgü bir armağan olarak namaz kıl; umulur ki Rabbin seni övgüye değer bir makama yüceltir! Tefsir ve hadis rivayetlerinde mahşele ilgilidir, Medine olabilir, af, şefaat etrafında geniş bir yere sahip "makamı mahmud". Kur'an ışığında, "Fatiha'daki nimet verilenlerin" Allah nezdindeki makamı olabilir. Efendimiz her daim kendisinide onlar arasına katması için Rabbine yalvarmıştır. Vefat anındaki son sözü de bu mahiyettedir " Er-rafîku'l-'alâ": " Yüce dostlar katına!".... "Övülmüş makam" Allah Rasulü'nün arzuladığı "yüce dostlar katı" olmalıdır. |
Kur'an'a geçen haramlar nelerdir? |
Alıntı:
Videosunu atsam kolaycilik olmaz dimi:):) [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Alıntı:
Şuraya videodaki bilgiyi yazmak zor olmasa gerek editim. Yazılı göreyim üşenme.)) |
SAAT: 03:34 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.