Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Tefsir Çalışmaları (https://www.forum.medineweb.net/199-tefsir-calismalari)
-   -   Hicr Suresi Ortak Çalışmamız (https://www.forum.medineweb.net/tefsir-calismalari/37287-hicr-suresi-ortak-calismamiz.html)

Kara Kartal 17 Mayıs 2021 14:38

Abim mesajının alnından öperim :) Ya sayfalar dolusu bilgi heryerde mevcut. İstediğim kesinlikle mucize var-yok, mucize etrafında içinde kayboldugum ve ayetlerin anlamından uzaklaştığım bir yığın bilgi değildi.

Evet belki bu süreyi irdeleyince bu sorular aklıma geldi. Cevabı yine Kuran'da biliyorum ama nerdeydi acaba.
Hicr süresi yolculuğumda böyle sorular sorarsam kusura bakmayın.

İbrahim ve Lut peygambere karşı rahmeti,Lut, Salih, Şuayb peygamberin kavmine karşı azabı önplanda. Ve hepsi 'elhak" eğip bükülmeyecek, sündürülmeyecek apaçık gerçek. Le ayeten'leri görmek/anlamak için "mütevessimin'lerden olmak gerek diyebilir miyiz?
Bu ayaetelride incelicem. Sağolasın abimtese/kk/ur.ArO*

Kara Kartal 17 Mayıs 2021 14:41

📌📌📌📌


Alıntı:

ÂlâLeyl Üyemizden Alıntı (Mesaj 434544)


Ayet kelimesinin manalarına baktığımızda: Mucize yani aciz bırakan manasını görüyoruz. İbret manasını görüyoruz. Delil, ispat manasını görüyoruz. Bir de işaret manasını görüyoruz.

Ayet kelimesini gördüğünde: Burada nasıl bir aciz bırakma gerçekleşmiş diye sor. Burada nasıl bir ispat neyin ispatı var diye bir sor. Burada ibret alınacak ne gibi dersler var kim ibretlik olmuş neden olmuş diye sor ve burada neye işaret ediliyor diye sor.

Meryem sûresi 1-26
Hicr sûresi 53-56


ÂlâLeyl 22 Mayıs 2021 13:28

Kara Kartal senin için üç kıssa uydurdum. Belki açık açık söylenmeyecek olanı işaretlerinden irfan edersin/tanırsın.

Adam birinci arkadaşına gider. Der ki bana biraz borç ver, nisan ayınının 24'ünde ödeyeceğim.

Nasıl ödeyeceksin, der arkadaşı.

Bu bana kolaydır. Daha evvel de ödemedim mi, der.

Arkadaşı "Tamam ödedin zamanında ama yine de bana bir delil göster," der.

Adam da: Sözüme güvenmiyor musun? Zikrim yeterli değil mi senin için? Pekâlâ, gel benimle, der ve ona alacak defterini gösterir. Daha evvel borç alıp da ödediği insanlar ile tanıştırır ve sözüne nasıl sadık, kendisinin nasıl da sıddıklardan olduğunu delillendirir. Yetmez. Senet verir. Yetmez evini, arabasını, iş yerini teminat olarak gösterir ve sonunda ikna olan arkadaşı ona borç verir.

Sonra adam ikinci arkadaşına gider. Der ki bana borç ver, ayın 24'ünde ödeyeceğim.

Nasıl ödeyeceksin der?

Bu bana kolaydır, der adam ve olacakları bir bir söyler.

Yeterlidir bu. Tamam der dostu. Senet sepet teminat istemez. Delil istemez yani ve borç verir.

Üçüncü arkadaşına gider. Der ki "Bana borç ver, 24'ünde ödeyeceğim."

Nasıl ödeyeceksin diye sormaz dostu. Ne borcundan bahsediyorsun, der

Borç borcundan. Hakikat bu der adam, para lazım.

Parayı verir dostu ve konu kapanır. Nasıl ödeyeceksin demez, delil de istemez. Parayı verir ve konuyu kapatır.

İşte böyle....






Mihrinaz, mütevessimin kelimesini çok güzel anlatmışsın benim için aydınlatıcı oldu. Teşekkürlerimi sunarım)


Hud sûresi 69 dan 83'e de okumanızı tavsiye ederim. Hem Hz. İbrahim'i hem Lut'u görürüz orada. 82. Ayette de şöyle bir kelime geçer: "Müsevvemeten"


Allah gökten Kur'an'ıda indirir. Su da indirir, hicâretemminsiccil de indirir.

Münzer olan iblis yeryüzünde süsleyecektir ve gavi edecektir hepimizi ancak halis kullar hariç.

Allah göklerde burçlar yaratmıştır ve süslemiştir nâzirler (bakanlar) için. Ve korumuştur her racîm edilmiş şeytandan. Ancak kulak hırsızlığı yapan olur. Onu da şihâbünmmübin izler.

Inna nehnü nezzelnâzzikra ve innâ lehû lehâfizûn.

ÂlâLeyl 24 Mayıs 2021 09:18

Çok değerli bir çalışma.



Alıntı:

FECR Üyemizden Alıntı (Mesaj 433511)
İLİM ve İRFAN
İLİM: “Malum olanın olduğu hal üzere bilinmesidir.” Diye tarif edilir. A-Lİ-ME fiilinin masdarıdır. Râgıb Isfahânî’nin eseri olan Müfredat’a göre “bir şeyi hakikatiyle bilmek” demektir.
İRFAN: A-RE-FE kökünden gelir. İsfahânî’ye göre “irfan” “bir şeyin izini etkilerini tefekkür ederek ve derin düşünerek o şeyi idrak etmek” demektir.
Cemil Meriç “İrfan” kavramını “Kemale açılan kapı, amelle taçlanan ilim” diye tarif eder.
İrfan hakkında tasavvufi açıklamalar, kelamcıların açıklamaları da kendilerine göredir. İrfan kavramının yorumu farklı bakış açıları bize bu kavramın deruni anlamların olduğunu gösterir.
ALİM ve ARİF
ALİM: A-Li-Me (bilmek) kökünden ismi faildir ve “ Bilen, bilgi sahibi , alim” anlamına gelir.
ARİF: A-re-fe kökünden ismi fail olup “ Tanıyan, idrak eden, vakıf olan, halden anlayan ,bilen” gibi anlamları vardır.
Alim ile Arif arasında kök farklılığı olmasıyla birlikte kavramsal arasında da ince ayrıntıları vardır.
Alimin zıddı cahil, Arifin zıddı münkirdir. Buna göre Allah’a “Arif” denmez, Alim denir. Alim ile Arif arasındaki farkı, Ömer Seyfettin yaşanmış bir olayı şöyle anlatır:
"Ömer, mekteplerden birinde edebiyat muallimiydi. Merhumu yakından tanımış olanlar pek iyi bilirler; bazen bir şeyi diline dolar, günlerce onu tekrar ederdi. O zaman da bir şey tutturmuştu: "İlim başka, irfan başka... Arif başka, alim başka diyordu.
Derin bilgisi ve çok okumasıyla şöhret almış bir muallim arkadaşı bir gün Ömer‘e takılmak istedi: "Ömer Bey, ‘ilim başka irfan başka‘ diyorsunuz. Ben buna pek akıl erdiremiyorum. Lutfedin de bana bunu bir anlatın" dedi.
Ömer Seyfettin, "başkadır cancağızım dedi. Kızmazsanız bir misalle anlatayım. Mesela siz çok okumuşsunuz, alimsiniz, fakat arif değilsiniz. Bizim serhademe (başhademe) okumamıştır. Binaenaleyh alim değildir, fakat ariftir" Muallim arkadaşı biraz bozuldu. Fakat Ömer darılacak bir insan olmadığı için renk vermedi. Herkesle beraber güldü, geçti.
Sekiz, on gün kadar sonraydı. Ömer bir gün muallimler odasına sevinçli bir havadisle girdi. ‘Müjde‘, diyordu. ‘Avusturalya‘dan iki yüz vagon şeker geliyormuş... Şeker dehşetli ucuzlayacak‘ Ömer sık sık İttihat ve Terakki Merkez-i Umumisine gidip geldiği için diğer bazı arkadaşlarla beraber alim dediğimiz arkadaş da havadise inandı ve memnuniyet gösterdi.
Bir iki dakika sonra odaya giren Serhademeye Ömer, aynı havadisi tekrar etti. Fakat o pek seviniyor gibi görünmedi, terbiyeli bir tavırla ‘inanma beyim, yem borusudur bu. Avustralya şekeri bulsa kendisi yer‘ dedi. Ömer çocuk gibi ellerini çırparak zıplamağa başladı. Alim arkadaşına; ‘Yalan mı söylemişim cancağızım‘, dedi. ‘Bak siz bütün ilminize rağmen bu havadise inandınız. Fakat o yutmadı, cancağızım. Çünkü onda ilim yok ama irfan var. "
İşte alimle arif arasındaki fark böyle bir şey olsa gerek. Alim bir bilen iken, arif, bir sezen konumunda. Arifler güçlü sezgileri ve olayların arka planına bakma kabiliyetleri ile ön plana çıkarken, alimler daha çok analize tabi tutulmamış safi bilgileri ile ön plana çıkıyorlar.”
MALUMAT ve MARİFET
MALUMAT: Ma’lum kelimesin çoğu olup; “a-li-me” filinin ismi mefulu olup “bilinen, malum şeyler,bilgi “ anlamına gelir.
MARİFET: Arif, irfan kelimeleri gibi “a-re-fe” kökünden gelmiştir. “bilmek, tanımak, ikrar etmek” demek olan “arefe” kökünden mastardır ve bilgi anlamına gelir.
Malumat ve Marifet arasındaki ince detay:
Malumat ; İngilizcedeki “information” denilen “bilgidir. En basit anlatımla; birinden ya da bir şeyden öğrenilen, eşyanın niteliğine, niceliğine, ilişkilerine dair, gözlem yoluyla edinilen tümel düşünce ürünlerine işaret eder. Biz “bilgi “dediğimiz zaman aslında bunu kast ediyoruz.
Marifet ise; İngilizcedeki “knowledge” denilen bilgidir. Yani doğruluğu tasdik edilmiş malumat, ya da tahkik edilmiş inanç demektir.
Yukarıda iki kök fiilden bahsettik. A-Lİ-ME ve A-RE-FE. Bu kelime gruplarını şöyle kategorize edebiliriz.
• Alim – İlim – Muallim – Malumat – Talim
• Arif – İrfan – Muarrif – Marifet – Tarif

Eşyaya dair malumata sahip olana Alim, malumatı aktarma işine Talim, talim edene ise Muallim denir. Eşyaya dair malumat sahibi olma sıfatına ise ilim denir.
Marifet sahibi olana Arif, marifeti aktarma işine Tarif, tarif edene ise Muarrif denir. Eşyaya dair marifet sahibi olma sıfatına ise irfan denir.
MALUM ve MARUF
MALUM : Bu kelime de “A-li-me” kelimesinden türemiş ismi mefuldür. Malumat kelimesinin tekilidir.
MARUF ise “ A-re-fe” kelimesinden ismi mefulüdür. “Bilinen, tanınan, meşhur , ünlü , iyilik , örfe göre güzel olan şeyler, herkesçe bilinen” demektir.


ÂlâLeyl 24 Mayıs 2021 10:28

Kral dedi ki: Canım şöyle kıpkırmızı şeker gibi bir elma çekti.

Âlim olan vezir konuşmanın zahirini bildi, kralın ne demek istemiş diye düşünmedi bile. Malumu bildi ve: Benim de canım çilek çekti diye yanıt verdi.

Arif olan vezir zikrin batınî, iç mânasını irf etti/tanıdı/anladı ve "Kralım elma istedi," diyerek salondan çıkıp sulu bir elma getirdi.

Ârif olan doktor da zikirdeki işaretin manasını kendi katından irf etti/tanıdı/anladı "kralın kan şekeri düşmüş, ilacını istiyor," diyerek odasından ilaçları getirdi.

Komutan vahyi/gizli işareti bildi ve hemen huzurdaki elçinin kalbine okunu sapladı.



Neml 93:: De ki: "Elhamdülillah!" Size ayetlerini/işaretlerini gösterecek ve siz de onları irf edecek/tanıyacak/anlayacaksınız. Rabbin yapacaklarınızdan habersiz değildir!

ÂlâLeyl 25 Mayıs 2021 14:25

Mütevessimin kelime kökü "isim" kelimesinin köküyle aynıymış.

63. Ayette geçen yemterun (şüphe etmek) kelimesi normal bir şüphe etmrk değilmiş. Apaçık belli olan bir şey hakkında şüphe etmekmiş. Mesela 2+2=4 ten şüphe eden insanlar vardır ya hani o tarz bir şüphede kullanılırmış bu kelime.

Kara Kartal 07Haziran 2021 12:27

49. Ey Muhammed, kullarıma haber ver ki, ben gerçekten affediciyim merhametliyim.
50. Fakat azabımda son derece acıklı bir azaptır?



Sorum;Allah'ın "Ğafurur Rahim" olmasının " Azabul Elim" den önce gelmesinden ne gibi bir mânâ çıkar ? Aralarında nasıl bir ilgi var? Anlatırmısınız?

FECR 09Haziran 2021 10:10

Bu güzel çalışma için ÂlâLeyl kardeşimize teşekkür ederim. Kur'anı anlamaya yönelik her çalışma değerlidir. Kur'anı anlamaya çaba gösterenlerin ufku açılır. Allah kalplerini inşirah eder. Önemli olan samimi ve ihlaslı olarak ayetle yaklaşmaktadır. Biz Kur'anı anlamaya bir adım atarsak, Kur'an bize iki adım ya da on adım gelecektir. Bunu unutmadan çaba ve gayrete devam etmeliyiz.
Bu sıralar yoğum olduğum için şimdilik bu konuya katkıda bulunamıyorum.
Kur'an üzerinde ortak çalışmalar, ortak derslerin faydası çoktur. Birimizin göremediği şeyleri başka birimiz görebiliriz. Farklı pencereden olaylara bakabiliriz. Bu da ayetleri anlama da bize ufuklar açacaktır. Kur'anı anlamaya dönük çalışmalarda ayetlerden çıkardığımız sonuçları tek doğru olarak ya da illa benim anladığım en doğrusu demek bizi yanlışlara sürükleyebilir ve insandaki enaniyet duygusunu artırarak tuğyana/ haddi aşmaya ve "sadece ben bilirim" hastalığına yöneltebilir. Bu konuda da dikkatli olmakta fayda vardır.

Esma_Nur 10Haziran 2021 04:23

Peygamberimiz a.s'a yönelik bu emir, yoldan çıkmişların ve kötülükten sakınanların uğrayacakları akibet vurgulandıktan sonra yer almaktadır. Öncesindeki ayetlerle de ilgisi vardır.

Bu ayetlerde yüce Allah'ın bağışlama ve rahmete ilişkin haberi, azab haberinden ònce geliyor. Allah kullarına merhamet etmeyi üzerine almıştır. Enam 12.
Ayetlerin ardından Lut kavminin azabının anlatilmasiyla da alakası vardır. (fizillal'il kuran)




Kuran'ın farklı yerlerinde azab ayetinin önce geldiği, tek başına geldiği yerlerde var. Bu Allah'ın hikmetidir ancak.
Birde sanki şöyle bir şey var bu ayetlerde, Allah ben gafurur rahim'dirim diyor. Rahmetim, bağışım boldur. Azabım ise kendi elinizle yaptıklarınızın cezasıdir der gibi. Allahu alem.(Mustafa islamoğlu)

Kara Kartal 10Haziran 2021 08:57

Bu hadisi şerif peygamber aleyhisselam'ın Allahın rahmeti, bağışlamasını nasıl anladığını bizlere gösteriyor. Kulların Allah üzerindeki hakkı, Allah’ın kullarına azap etmemesidir. Peki azab. Azab "İnsanın kendi elleri ile yaptıklarına, kendi elleri ile ceza bulmasıdır." Net.

Resulallah’la uzun bir yolculuğa çıktık, ben terkisindeydim, gittik, gittik, Resulallah sustu uzun süre ve sessizliği yırtarcasına çağırdı.

– Ey Muaz..! Allah’ın kullar üzerinde ki hakkı ne.

Önce kulların Allah üzerinde ki hakkını sordu ve ben dedim ki; “Allah ve Resulü daha iyi bilir.” O;

– Allah’ın kullar üzerinde ki hakkı, ona şirk koşmamalarıdır.

Ve bu kez bir daha gittik, gittik, derin bir sessizlik. Resulallah yine içine gömüldü, derin tefekküre daldı ve bu sessizliği yırtan bir ses;

– Ey Muaz, ya bilir misin Kulların Allah üzerinde ki hakkı nedir.

Ben dedim ki; ” Allah ve elçisi çok iyi bilir, ben bilmem.” Ne olabilir ki kulun Allah üzerinde ki hakkı. Kulun Allah üzerinde hakkı mı olur ki, Muaz ne bilsin. Ve sorusuna uzun bir yolculuğun ardından, yine uzun bir sessizliğin ardından sessizliği yırtan bir Nebi sesi ile peygamber kendisi cevap verdi.

– …ellâ yuazzibehumullâh.. (Enfal/34) Allah’ın onlara azap etmemesidir. (Buhari)

Saolasın Esma nur c*


SAAT: 02:38

vBulletin® Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2024 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306