Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM GÜNCEL.::. > Üyelerimizin Tanışma Bölümü > Hafta'nın Konusu

Konu Kimliği: Konu Sahibi neslihan,Açılış Tarihi:  16Haziran 2007 (20:10), Konuya Son Cevap : 03 Mart 2012 (00:08). Konuya 66 Mesaj yazıldı

Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 08 Kasım 2008, 21:54   Mesaj No:11
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Tevbe ve Gözyaşı





Tevbe ve Gözyaşı



Bir terzi, sâlihlerden bir zâta;

"-Rasûlullâh -sallâllâhu aleyhi ve sellem-'in:«Allâh Teâlâ, günahkâr kulunun tevbesini, canı boğazına gelmeden kabûleder.» hadîs-i şerîfi hakkında ne buyurursunuz? diye suâl etti.

O zât da sordu:

"-Evet, böyledir. Ama senin mesleğin nedir?"

"-Terziyim elbise dikerim."

"-Terzilikte en kolay şey nedir?"

"-Makası tutup kumaşı kesmektir."

"-Kaç seneden beri bu işi yaparsın?

"-Otuz seneden beri."

"-Canın gırtlağına geldiği zaman, kumaş kesebilir misin?"

"-Hayır, kesemem."

"-Ey terzi! Bir müddet zahmet çekip öğrendiğin veotuz sene kolaylıkla yaptığın bir işi, o zaman yapamazsan, ömründe hiçyapmadığın tevbeyi o an nasıl yapabilirsin? Bugün gücün yerinde iken tevbe eyle! Yoksa son nefeste istiğfar ve hüsn-i hâtime nasib olmayabilir... Sen hiç: «Ölüm gelmeden evvel tevbe etmekte acele ediniz!» hadîsini duymadın mı?"

Bunun üzerine terzi ihlâsla tevbeye sarıldı ve o da sâlihlerden oldu.

Bu kıssada görüldüğü gibi kulların önünde binbirtürlü dünyâ ve nefsâniyet çukurları vardır ki, bunların en tehlikeliside samîmî tevbeyi devamlı sonraya bırakmaktır. Oysa tevbeyesarılmak, bütün bir ömrümüzün can simididir. Nitekim Rasûlullâh-sallallâhü aleyhi ve sellem- ashâb-ı kirâma «en büyük derdin günâhderdi, ilâcının da gece karanlığında istiğfâr» olduğunu beyânbuyurmuştur.

Çünkü Allâh'a yöneliş ve kalbin ulvî bir seviyekazanmasında mühim bir yeri olan istiğfâr, mânevî kirlerdentemizlenmenin de yegâne vâsıtasıdır. Makbûl bir tevbe, kul ile Rab arasındaki engelleri ve perdeleri kaldırır ki, amel-i sâlihler için bu hâl son derece mühimdir. Zîrâ hedefe varmaya mânî olan hususları ortadan kaldırmak ve böylece gönlü asıl gâyeye müsâid hâle getirmek gerekir. Bundan dolayıdır ki rûhî tekâmül için bütün tasavvuf yollarında seherlerdeki evrâda istiğfâr ile başlanır.

İlk tevbe, ilk peygamber Hazret-i Âdem -aleyhisselâm-'la başlamıştır. O, tevbesinde:

"Ey Rabbimiz! Biz kendimize zulmettik. Eğer bizi bağışlamaz ve bize acımazsan, mutlaka ziyân edenlerden oluruz." (el-A'raf, 23) diye niyazda bulunmuştur. Bu duâ, kendilerinden sonra kıyâmete kadar gelecek evlâdlarına bir istiğfâr nümûnesidir.

Ehlullâh hazerâtı tevbeyi üçe ayırır:

1- Avâmın tevbesi: Bunlar günahlarından tevbe ederler.

2- Havâs, yâni seçkin kulların tevbesi: Bunlar gâfil bulunmaktan tevbe ederler.

3- Hâssu'l-hâs, yâni en seçkin has kulların tevbesi: Bunlar da Allâh'a daha yakınlık peydâ edebilmek için tevbe ederler.
Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Kasım 2008, 21:58   Mesaj No:12
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Tevbe ve Gözyaşı

Tevbe ve Gözyaşı



Ancak her amel-i sâlihde olduğu gibi tevbede de samîmiyet ve ihlâs şartı vardır. Öyle ki, birçok ehlullâh ettikleri tevbelere dahî tevbekâr olmuşlardır. Yâni tevbeye muhtaç tevbelerden Allâh'a sığınmak ve âyette buyurulan "tevbeten nasûhâ" sırrına nâil olmak zarûreti vardır. Çünkünefs ve şeytan, gönlü çelmeye yol bulamayınca sûret-i haktan görünürlerde bu defa güzellikleri ve iyilikleri telkin eden birer üstadkesilirler. Böylece kulu tuzağa düşürerek tevbeleri yeleverirler. Oysa durmadan tevbeden dönmek, âhıret seâdetini karartacakbir âfettir. Allâh Teâlâ buyurur:

"Tevbe ederseniz, Rabbinizin sizi esirgeyeceğiniumabilirsiniz; eğer tekrar fesâda düşerseniz, o da sizi cezalandırmayadöner." (el-İsrâ, 8)

Çünkü durmadan tevbesini bozan kimse, artık şeytanın maskarası olmuş demektir. Artık o, ne zaman tevbe etse şeytanın ve şeytanlaşmış gâfillerin bir defa: "Yazıklar olsun, tüh sana!" demesiyle derhal tevbesini yine bozar. Onun için âyet-i kerîmede:

"Ey îmân edenler! Tam bir sıdk ve ihlâs ile tevbe ederek Allâh'a dönün." (et-Tahrîm, 8) buyurulmuştur.

Bu gerçeğe işaretle şair tevbeye yönelen gönülleri şöyle îkâz eder:

Birkaç kelime ile dil ederken istiğfâr,
Gönül gâfilse, nefis binbir dehlize dalar!..
(Rahmetî)

Tevbe mevzuunda şu husus da câlib-i dikkattir:

Camiu's-Sagîr adlı hadîs kitabında; insanların amellerini yazan meleklerden günahları kaydeden meleğin, günah
işlendikten altı saat sonra yazdığı, bu mühlet içinde belki tevbe eder diye beklediği belirtilmektedir. Bu sebeple: «Tevbemde duramıyorum, yine günah işliyorum; bu yüzden tevbe etmeyeyim!» dememeli, daima istiğfarda bulunmalıdır.Zîrâ Allâh lutfeder de bir daha tevbe bozulmaz. Ancak bilmelidir kitevbe, bir afv dileme olduğundan samîmî pişmanlığın gerçekleşmesi veafvı istenen günâhın bir daha yapılmaması husûsundaki kat'î azmi îcâbettirir. Bunun için Cenâb-ı Hak şöyle îkâz buyurur:

"Sakın şeytan, Allah'ın affına güvendirerek sizi kandırmasın." (Lokmân, 33)

Zaten:

"Tevbe nedâmetten ibârettir." hadîs-i şerîfi de, tekrar günaha düşürmeyecek bir tevbeye işaret etmektedir.

Aynı zamanda bu hadîs-i şerîf, tevbenin pişmanlıklabaşlaması zarûretini beyân eder. Bu da günah kirlerinin samîmî gözyaşlarıyla temizlenmesi demektir.

Rivâyet olunur ki:

Tevbe ve pişmanlık içindeki bir günahkâra, yakaza hâlinde iken günahlarının listesi verilmiş: "Oku bunu!" denmişti.
Bu hâl karşısında mücrim o kadar ağladı ki, gözyaşlarından listedekigünahları göremez oldu. Nihâyet bu samîmî gözyaşları, o günahlarıntamamını yıkadı, temizledi. Böylece o mücrim afvoldu.

Bu itibarla bâzen bir günah, afvı için bin gözyaşı ister; bâzen de bir damla yaş bin günâhı temizler.

Çünkü gözyaşı, ilâhî muhabbet bağına girenler için tevbe pınarıdır. Günahları yıkar, temizler. Rabbe karşı bir şükrandır. Gözyaşı, Cenâb-ı Hakk'ın ümid dergâhıdır. Bütün ümidlerin kesildiği bir anda bu dergâhın eşiğinde ağlayabilenler gerçek bahtiyarlardır.

Samîmî gözyaşları ile âlemi seyredenler için o yaş damlalarının herbiri bağrında binbir okyanus sergileyen aynalar gibidir ki, her zerredeilâhî esrar âşikâr ve ayândır. Nice okunamayan hikmet sayfaları onunla okunur.Zîrâ gözyaşı, kelimelerin taşıyamayacağı mânâları yüklenen ve ifadeedebilen bir ilâhî lisandır ki, kul onunla, kendisinin bile hayâledemeyeceği şeyleri Rabbinden istemiş olur... Onun için sevdâlar gözyaşı pınarının başında tesellî bulur. Garipler onun kıyısında dinlenir.

Allâh için gözlerden dökülen bir damlanın değerini şu kıssa ne güzel ifâde eder:
Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Kasım 2008, 22:02   Mesaj No:13
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Tevbe ve Gözyaşı

Tevbe ve Gözyaşı

Cüneyd-i Bağdadî -kuddise sirruh-, birgün yolda giderken gökten meleklerin indiğini ve yerden bir şeyler kapıştıklarını gördü. Onlardan birine:

"-Kapıştığınız şey nedir?" diye sordu.

Melek cevap verdi:

"-Bir Allâh dostu buradan geçerken iştiyakla bir «âh!..» çekti ve gözünden bir kaç damla yaş döküldü. Bu vesîle ile Cenâb-ı Hakk'ın rahmet ve mağfiretine nâil olalım diye o damlaları kapışıyoruz."

Hadîs-i şerîfte buyurulur:

"Allâh nazarında şu iki damladan daha sevimli bir damla yoktur. Bunlardan biri gecenin karanlığında sırf Allâh aşkı ve Allâh korkusu için dökülen gözyaşı damlasıdır. Diğeri de Allâh yolunda mücâdelede dökülen kan damlasıdır."

Günâhkârın tevbe ve gözyaşlarıyla nasıl temizlendiğine misâl olarakHazret-i Mevlânâ, kirlenip de sonra buharlaşan ve yeryüzüne tekrarberrak bir rahmet hâlinde dönen sulardan bahisle buyurur:

"Arılığı ve duruluğu kalmayınca, yâni çamurlanıpbulanınca, su da bizim gibi yeryüzünde kirlendiği için huzursuz olur,şaşırıp kalır..."

"İçten içe feryâda ve Hakk'a yalvarmaya başlar. Bu feryadlar ve yalvarışlar üzerine Cenâb-ı Hakk onu buharlaştırıp göklere alır.Orada çeşit çeşit yollara sürerek tertemiz eyler. Sonra da bazenyağmur, bazen kar, bazen de dolu halinde yeryüzüne yağdırır. Nihâyetkıyısı olmayan engin bir denize ulaştırır."

Hiç şüphesiz bu semboller, Cenâb-ı Hakk'ın kurtuluşa erdirmek istediğigünahkar kullarına karşı gösterdiği merhameti ve sevgiyi ifadeetmektedir. Nitekimgünah kiriyle kalbi çamurlanmış kimselerde tevbe suyu ile pişmanlıkgüneşi bir araya gelirse, Cenâb-ı Hak o gönülleri göklere alır.Tozdan, topraktan ve bütün nefsânî kirlerden temizler. Tekrarvarlıkların en şereflisi olarak, yâni bir rahmet hâlinde yeryüzüneihsân eder. Bu hâlin en geniş mânâda tecellîsi denamazlarda gerçekleşir ki, bu bakımdan dosdoğru kılınabilen namazlariçin «mü'minin mîrâcıdır» buyurulmuştur.

Ancak insanoğlu bu gerçeği çoğu zaman anlamayıp dünyâya dalarak ağlamak yerine kahkahaya boğulduğundan Cenâb-ı Hak:

"Gülüyorsunuz... Ağlamıyorsunuz... Habersizoyalanmaktasınız..." (en-Necm, 60-61) buyurmuş ve Hazret-i Peygamber-sallâllâhü aleyhi ve sellem-'e fermân eylemiştir:

"Yaptıklarının cezası olarak, az gülsünler, çok ağlasınlar!.." (et-Tevbe, 82)

Yâni Allâh Teâlâ, kulundan tevbe ve gözyaşı ilegünahlarını temizlemesini istiyor. Bu meyânda Hazret-i Mevlânâgözyaşının ehemmiyetini şöyle anlatır:

"Mum, ağlayıp gözyaşı dökünce daha da aydın bir hâl alır. Ağaç dalı da,ağlayan bulutun bereketi ve güneşin harâretiyle yeşerir, tazelenir. Yâni bir meyvenin yetişmesi için harâret ve su gerekir."

"Tıpkı bunlar gibi, tevbelerin kabulü için de bulut ve şimşek, yani gözyaşı ve gönül yanışı ister."

"Şayet gönül şimşeği çakmaz da göz bulutu yağmur yağdırmazsa, nefsin öfke ateşi ve günah alevleri nasıl söner? Vuslatın feyzi, yani ilahî tecellî nûrunun parlaklığı gönülde nasıl belirir? Mânâ menbaları nasıl coşup akar? Yağmurlar yağmasa gül bahçesi, yeşilliğe nasıl sır söyleyecek? Menekşe yaseminle nasıl ahidleşecek?"

"Tabiatı bırak da hıçkıra hıçkıra ağlasın. Bu topraklar, sudan ayrılınca çoraklaşır. Irmaklardan, derelerden ayrı kalan, uzak düşen sular da sararır, kokar, bulanır, kapkara olur."

"Cennet gibi yemyeşil olan bağlar, bahçeler sulardan ayrı düşünce, sararır, solar, yaprakları kurur, dökülür, bir hastalık yurdu olur. (İnsan da böyledir...)"

Bu hâlden korunmak içindir ki, Şuayb -aleyhisselâm-'ın gözleri ağlamaktan âmâ olmuştur. Hazret-i Peygamber -sallâllâhü aleyhi ve sellem- de:

"Bildiğimi bilseydiniz, az güler çok ağlardınız, yemek içmek içinize sinmezdi..." (Camiu's-Sagîr, c. II s. 10) buyurmuştur.
Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Kasım 2008, 22:10   Mesaj No:14
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Tevbe ve Gözyaşı

Tevbe ve Gözyaşı



Zîrâ, ancak gönlündeki cürümden oluşan bir yarayı ömür boyu gözyaşlarıile yıkayıp temizleyen gönül erleri, afvın cennetine girebilen âşıkgönüllerden olabilirler. Onun için başta Peygamberlerolmak üzere bütün velîler, sâlihler ve sâdıklar; darlıkta ve bollukta,kederde ve ferahta dâimâ Cenâb-ı Hakk'a ilticâ etmişler, yanış veyakarış hâlinde bulunmuşlardır. Çünkü Peygamberlerde bile iradedışı gerçekleşen bir hatâ olarak ifade edilen "zelle"lerin bulunmasısebebiyle tevbe ve istiğfârdan müstağnî kalabilecek hiçbir kul tasavvurolunamaz. Tevbe ve istiğfâr, gerçek mâhiyetiyle derûnî bir nedâmet,pişmanlık ve sığınma olması sebebiyle, Allâh'a yaklaşmanın en müessirvâsıtasıdır.

Diğer taraftan Cenâb-ı Hakk'ın kullarına verdiği ızdırap ve çileler ilekullarından istediği tevbe ve gözyaşları hep bir ebediyyetalış-verişidir. Hemöyle kârlı bir alış-veriş ki, bunu farkedenler hiçbir musîbettenşikâyet hâlinde olmayıp sonsuz bir kazanç elde ederler. Bunlardan biriolarak Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:

"Hak Teâlâ, bu dünyâda senden birkaç damla gözyaşı alır, ama karşılığında sana nice cennet kevserleri bağışlar. O,senden sevdalarla, ızdıraplarla dolu olan ahları, feryatları alır; herah'a, her feryada karşılık yüzlerce manevî yüksek mevkîler, erişilmezmakamlar verir."

Fakat bilmelidir ki, her ağlayış bir değildir. Onlar arasında çok fark vardır.Nitekim soğuk, yapmacık, yalan olan nice iniltiler vardır ki, gaflettenve bir aldatmacadan ibarettir. Süfyân-ı Sevrî -kuddise sirruh- buyurur:

"Ağlamak on kısımdır. Bunlardan dokuzu riyâdır. Ancak bir tanesi Allâh içindir. İşte bu Allâh için ağlamak, senede bir defâcık bile olsa kulun cehennemden kurtulmasına inşâallâh vesîle olur."

Rivâyete nazaran kocasıyla kavga eden bir kadın ağlayarak Kadı Şüreyh'emürâcaat etmişti. Bu esnâda orada bulunan Şa'bî ona dedi ki:

"-Yâ Ümeyye! Bu kadının mazlûm olduğunu zannediyorum. Görmüyor musun ki nasıl ağlıyor!"

Bunun üzerine Kadı Şüreyh dedi ki:

"-Ey Şa'bî, Yûsuf'un kardeşleri de zâlim olduklarıhâlde ağlayarak babalarının yanına gelmişlerdi. Bu ağlamalara bakarakhüküm vermek doğru olmaz!"

Böylesi gözyaşları elbette ki merduttur. Diğer bir menfur ağlayış da, miskinlik ve zillet ifade eden ağlayışlardır. Bunlar alnı terlemeyip hüsranlık çeken kimselerin boş ve nâfile gözyaşlarıdır ki, böyleleri hakkında merhum Âkif şu îkâzda bulunur:

Bırakın matemi, yahu! Bırakın feryadı;

Ağlamak fâide verseydi, babam kalkardı!

Göz yaşından ne çıkarmış? Niye ter dökmediniz?!.

Bizim bahsettiğimiz murâd-ı ilâhî olan ağlayış ise, hâlimizidost-düşman karşısında aşağılatacak bir gözyaşı değil, göklereyükseltecek, gönle mîrâcı yaşatacak bir ağlayıştır. Nasılki engin deryâlar nice çer-çöpü üzerinde taşıyor ve onları diplerebatmaktan koruyorsa, bizim gözyaşlarımız da bizleri batmaktan koruyupbaşında taşıyacak ve menzil-i maksûda erdirecek sular kabîlindenolmalıdır ki, bunlar gözden ziyade gönülden akan ve halka değil Hakk'aarzedilen damlalardan ibarettir.

Ağlamak hususunda diğer mühim bir mes'ele de bu ağlayışın bir şikâyet ağlayışı olmamasıdır. Çünkü şikayette râzı olmama hâli vardır ki, aslâ makbul değildir. Zîrâ şikâyetler, insanı isyâna kadar götürür ve elindeki bütün sermayesini yok eder. Bu ise Hakk'ın gazabını celbeder. Bizimkasdettiğimiz ağlayış ise, gazabı celb etmek değil, dostu memnunedebilme endişesi ve günah kirlerinden arınabilme vesîlesidir.

Hâsılı ölüm geldiğinde bütün uyuyanlar uyanır, yâni gözlerini açıp hakîkati görürler. Ancak o son nefeste hakîkati görmenin artık hiçbir faydası olmaz; tıpkı Firavun'a olmadığı gibi... Hazret-i Mevlânâ ne güzel buyurur:

"Akıllı kişiler önceden ağlarlar; bilgisizler ise işin sonunda başlarına vururlar, hayıflanırlar. Sen işin başlangıcında sonunu gör de, kıyâmet gününde pişman olma!"

"Bu hususta şu kuşun hâli sana ibret olsun ki, o, avcının tuzağındakibuğdayları görünce kendinden geçmiş, aklını kullanamaz hale gelmişti. Böylece irâdesiz bir şekilde buğdayları yedi, fakat, tuzağa düştü kaldı. Bu defa başını dertten kurtarmak için ne kadar Yasin okudu, ne kadar En'am okudu. Ama ne fayda!.. Bela gelip çattıktan sonra, ağlamak, feryad, etmek, sızlanmak ne işe yarar. Bu ah ve feryad, tuzağa düşmeden önce gerekirdi..."

Nitekim Lût kavminin, ilâhî intikâmı celbeden azgınlıkları sebebiyle helâk edileceklerini duyduğunda İbrâhîm -aleyhisselâm-, onların ne derecede bir isyân içinde olduklarını tam bilmediğinden kendilerine merhametle duâ etmek isteyince melekler:

"-Artık duâ vakti geçti!.." demişlerdir.

Cenâb-ı Hakk'ın murâdı üzere ölümün bizlere nerede, ne zaman ve nasıl geleceği belli değildir.Onun için gönüllerin "Ölmeden evvel ölünüz!" sırrıyla yoğrulması ve heran Rabbine kavuşmaya hazır bulunması zarûrîdir. Aksi hâlde son nefes: "Eyvah nereye böyle!" feryatlarıyla dolu bir hüsrân demi olur... Âyet-i kerîmede buyurulur:

"Ölüm sarhoşluğu gerçekten gelir de: «İşte (ey insan) bu, senin öteden beri kaçtığın şeydir!..» denir." (Kâf, 19)

Dolayısıyla kulların en mühim mes'elesi, tezkiye-i nefs ve tasfiye-i kalbdir. Buraya kadar anlattığımız tevbe ve gözyaşı bu hâle nâiliyyetin sadece kapısı mesabesindedir. Bu kapıdan içeri girdikten sonra yapılması gereken bütün amel-i sâlihleri ihyâ da elbette zarûrîdir. Farz, vacib ve sünnetleri âdâbı üzere edâdan sonra bilhassa kul hakkı, anne-baba hakkı, Allâh için infâk, bütün mahlûkata merhamet, şefkat ve afv ile yaklaşabilme gibi güzelliklere sahip olunmalıdır. Meselâ bu güzelliklerden afvedebilme meziyetine kavuşabilenler, ilâhî afva daha çok lâyık olurlar. Zîrâ "Acıyın bize!" feryadlarına gönül vermeyen muhabbet ve merhamet mahrumları, hayatın şaşkın ve hazin yolcuları olurlar.

Onun içindir ki gönüller, tevbe ve gözyaşı iklîminde bütün davranış güzelliklerini elde ederek Rabbe yönelmelidir. Bu yöneliş de hiç şüphesiz ömrün her anını içine alır. Bununla birlikte bazı müstesnâ zamanlar kullar için apayrı bir kazanç mevsimidir.Tıpkı bahar mevsiminin diğerleri arasındaki değer ve güzelliği gibikullara bahşedilen öyle mânevî baharlar vardır ki, bunların endeğerlisi, içinde bin aydan daha kıymetli birgeceyi, yâni Kur'ân'ın Levh-i Mahfûz'dan dünyâ semâsına indirilerekcihânı ve insanları nûra gark ettiği Kadir Gecesi'ni de bulunduranRamazan-ı Şerîf ayıdır. İdrâk ettiğimiz bu mübârek ve müstesnâ ay, gece gibi kararan gönülleri nûruyla aydınlatan bir bedr-i münîrdir. Göklerdenyere mi'râc için açılan bir penceredir. Bu bakımdan gönlü uyanıkmü'minlere gereken, bütün ömürlerini böyle müstesnâ bir iklîmdenalacağı feyiz ve bereketlerle, yâni Ramazan-ı Şerîfhassasiyetiyle geçirmesidir. Zîrâ böyle bir yaşayışla müzeyyen sâlihgönüllere kıyâmet, bir nedamet günü değil âdeta bir bayram sabahı olur.

Rabbimiz cümlemize böyle bir bayram sabahı nasîbeylesin! Aşk, vecd ve samîmî gözyaşlarıyla ilâhî rahmet ve mağfiretinenâil buyursun!

Âmîn!..
Alıntı ile Cevapla
Alt 08 Kasım 2008, 22:28   Mesaj No:15
Medineweb Usta Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:EcelBekcisi isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 1109
Üyelik T.: 29 Mart 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 285
Konular: 144
Beğenildi:2
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Tevbe ve Gözyaşı

Ne güzeldir ona boyun bükük ağlamak
Günahları için secdeye varıp yalvarmak
Ben af deyip için için yakarmak


Rabbim cc razı olsun.Çok değerli bir paylaşım olmuş.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Kasım 2008, 11:34   Mesaj No:16
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Tevbe edilen günahlar ahirette karşımıza çıkacak mı?

Allah razı olsun...
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Kasım 2008, 11:47   Mesaj No:17
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:_bülbül_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 468
Üyelik T.: 25 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1.210
Konular: 330
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Tevbe edilen günahlar ahirette karşımıza çıkacak mı?

Gönlümüzü serinlettin sağolasın
Alıntı ile Cevapla
Alt 11 Ocak 2009, 22:54   Mesaj No:18
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Tevbe kapısı herkese açık

TEVBE KAPISI HERKESE AÇIK

Mehmet Ildirar

Tasavvuf ehli insanlar merttir, mert olmalidir. Insanlara yukaridan bakmak, onlari küçük görmek hak yolun yolcularina yakismaz. Zaten Allah rizasina götüren yol, ancak tevazu üzerine kuruludur. Tasavvuf, insana kusurlarini, günahlarini göstererek Allahu Tealâ karsisinda aczini bildirir.
Hidayetin kendi kazanciyla degil, Allah’in lütfuyla oldugunu bilen hak yolcusu, günah isleyenleri, henüz Allah yoluna girmemis olanlari küçük görmez. Günahlari kötüler, yapilmamasi için gayretini, duasini esirgemez ama günah isleyenleri de hor görmez. Allah’in hidayetiyle günahlarina tevbe edeceklerini ümit eder, bunun için dua eder.
Ehl-i Suffe’den Ebu’d-Derda R.A. Hazretleri: “Siz halkin içindeyken, hasbel kader ortaya çikan olan kötülüklere sahit olduunuz zaman ne tavir takinacaksiniz?” sorusuna su cevabi veriyor:
“Halkin isledigi kötülügün fiili, yani günahin bizzat kendisi ayiplanir. O günahi isleyenin kendisine ise dua ve nasihat edilir.”
Mesela bir adam içki içiyor ki, bu Allah’in haram kildigi, yasakladigi seylerdendir. Müslüman, “Allah kimseye nasip etmesin bu çok çirkin bir istir” der. Içki içen için de, “Yarabbi! Bu adam sarhoslugun ne kadar kötü oldugunu bilmiyor, buna rahmetini nasip et, içkiden tevbe etmesi için bir kapi aç.” diye dua eder.
Allah dostlarindan Maruf-u Kerhî K.S. Hazretleri, Dicle nehrinin kiyisindan geçtigi bir gün, nehrin diger tarafinda içki içenleri görüyor. Içki içerek eglenen bu sarhos insanlar için Maruf-u Kerhî Hazretleri elini açip, müridlerinin yaninda:
- Ya Rabbi, su karsidaki cahil ve gafilleri ahiret nesesiyle neselendir, diye dua ediyor.
Sofiler saskinlikla:
- Bunlar içki içiyor. Seyhimiz de “Ya Rabbi, bunlara ahiret nesesi ver.” diye dua ediyor, diye aralarinda söylenerek sordular:
- Efendim, bu duanin sebebi nedir?
Maruf-u Kerhî K.S. Hazretleri:
- Allah’in bir kimseye ahirette nese vermesi onu cennete koymasidir. Ahirette nesesiz olan, üzüntülü olan ise cehennemdedir, hesabini verememistir. Ya Rabbi sen bunlari ahirette cennete koy diyorum. Allah kimi ahirette cennete koyacaksa dünyada ona tevbe nasip eder, diye cevapladi.
Mevlevi bir mümin anlatyor:
- Hristiyan iken müslüman olmus 70-80 yaslarinda bir Ermeni, Sultanahmet’te, “Ya Rabbi, yetmis-seksen senedir Isa A.S.’i küstürdüm. Ama ömrüm kalmadi. Muhammed A.S.’i nasil razi edecegim? Sen yardim et!” diye önümde agliyordu. Ben onun bu içten duasi karsisinda kendimden utandim.
Bu müslümanin yaptigi gibi, biz de öncelikle kendi günahlarimizi görüp, ayiplarimizdan utanmali, gerçek tevbeye sarilmaliyiz. Diger insanlarin da günahlarindan tevbe edip, Allah yoluna girmeleri için dua etmeliyiz. Insanlari ayiplayip, onlardan yüz çevirirsek, evliyalarin da, meleklerin de bizden yüz çevirmelerinden korkmamiz gerekir.
Tevbe kapisi kapanmadikça herkes için Allah’in lütfunu ümit ederiz. Insanlara sevgi ve merhamet besleyen tasavvuf ehline de bu yakisir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 23 Ocak 2009, 02:48   Mesaj No:19
Avatar Otomotik
Durumu:myfriendexport isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 6426
Üyelik T.: 23 Ocak 2009
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 2
Konular: 0
Beğenildi:0
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart GERÇEK TEVBE NEDİR..?GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞI VE KALP DARLIĞI.

NASIL İFADE ETMELİ BİLMEM Kİ.
NEFES ALAMIYORUM.DARALIYORUM.GÖRENDE KALP RAHATSIZLIĞIM VAR SANIR.
GERÇEKTEN HAKİKİ BİR TEVBE TÜM İĞRENÇ GÜNAHLARIMI TEMİZLEYEBİLİRMİ.?
NEDİR BENDEKİ BU ENANİYET.?
ÜSTELİK HALA NAMAZSIZIM.
TAMAM TABİİ Kİ BUNU EN İYİ ALLAH BİLİR AMA BEN UMULUR Kİ DİYEREK TEVBE ETSEM BİLE YİNEDE SUREKLİ BU GÜNAHLARIM HATIRIMA GELMEKTE VE BUDA BENİ ÇİLEDEN ÇIKARTMAK TA.HAYAT BANA ZİNDAN OLDU.33 YAŞINDAYIM VE ARTIK GÜN GEÇTİKCE DAHA İYİ ANLIYORUM Kİ BİR GERÇEK VAR.
ÖLÜM.ACABA ALLAH'TAN KORKTUĞUM İÇİNMİ ONU SEVMELİYİM VE GÜNAHLARI TERK ETMELİYİM?EĞER NAMAZ KILACAKSAM BUNA GEREKÇE CENNET SEVGİSİNDEN Mİ YOKSA CEHENNEM KORKUSUNDAN MI OLACAKTIR.?
ÖYLEYSE YAZIKLAR OLSUN BANA Kİ KEZA BU İKİSİ BİLE YOK BENDE.BİNAMAZ OLMAKLA KALMIYOR AYRICA GÜNAHKARIM.ÖYLEKİ BU GÜNAHLAR BENİ DARALTMAKTA.BAZEN NEFES ALAMIYORUM.
ACABA HAŞA BEN BİR MÜNAFIKMIYIM.?BUNLARIN ALAMETLERİ VAR GİBİ BENDE.ÖYLEYSE VAH Kİ VAH BANA.
BEN HASTAYIM.KAFAM VE ZİHNİM BULANIK HATTA DARMADAĞIN.
ŞU GELDİĞİM DURUMA BAKAN.OKUL BİRİNCİSİ İDİM LİSEDE VE HERKES BANA ÖNEMLİ BİR ADAM OLACAĞIMI SÖYLERDİ.OKUL MÜDÜRÜM BENİMLE ÖZEL İLGİLENİRDİ.
AMA GELGELELİM GELECEĞİMİZİ EN İYİ ALLAH BİLİYOR.HİÇ BİR ŞEY KİMSENİN UMDUĞU GİBİ OLMADI.GELDİĞİM NOKTA HİÇDE İÇAÇICI DEĞİL.
GARİP OLAN NEYDİ BİLİYORMUSUNUZ BU KADAR PEŞİNDE KOŞTUĞUM DÜNYALIĞI ELDE EDEMEMİŞ GİBİ AYRICA AHİRETİMEDE YATIRIM YAPAMAMIŞTIM.
TİCARETTEDE İYİ OLDUĞUM SÖYLENİRDİ.CİN GİBİYDİM BAZILARINA GÖRE İSE BİR FIRLAMA.
AMA ASIL TİCARETİN NE OLDUĞUNU HALA ANLIYABİLMİŞ DEĞİLİM.SERMAYEMİZ ÖMÜR İSE BU SERMAYEMİ NEREYE HARCAMIŞTIM.
ALLAH'IM İNANMIYORUM.BU BENMİYİM.NASIL 33 YAŞINA GİRDİM.NASIL HEMEN YAŞLANDIM BÖYLE.VE HALA HİÇ BİR İDEALİMİ GERÇEKLEŞTİREMEDİM.
ÜSTELİK BİR SORUNUM DA VAR VE İŞİN GARİP TARAFI DOKTORLAR BUNU ANLAYAMAMAKTA.
NEFES ALAMIYORUM.GERÇEKTEN MUTLU OLAMIYORUM.ONLARA KALSA BANA BİR TAKIM GARİP İLAÇLAR VERECEKLER.O İLAÇLAR SİZİN OLSUN.
KALPLER ANCAK ALLAH'I ZİKR ETMEKLE MUTMAİN OLUR.
TAMAM BEN BUNU BİLİYORUM O ZAMAN NEDEN HALA NAMAZA BAŞLIYAMIYORUM.NE LAZIM BANA.NOLDU BANA.HEP GÜNAHLARIM AKLIMA GELMEKTE.ÇILDIRACAĞIM.
GERİYE DÖNÜŞ.HATALARIM,PİŞMANLIKLARIM,GÜNAHLARIM,KENDİME YAKIŞMAYAN HAREKETLERİM,
BANA ÖYLE BİR İLAÇ LAZIM Kİ TÜM BELLEĞİM SİLİNSİN.
BAZEN ÇOCUK GİBİ İSTEKLERİM OLUYOR.HALA HAYAL ALEMİNDE YAŞIYORUM.GERÇEKLİK NEREDE?AMA GERÇEKLER BANA ZARAR VERİYOR.
SON PİŞMANLIK FAYDA VERMEZMİŞ.BİR GECE BİR RÜYA GÖRMÜŞTÜM ÖYLEKİ BU RÜYA BENİ ÇOK ETKİLEMİŞTİ.RÜYAMDA UYUYORDUM VE BİRDEN ÜZERİMDEKİ YORGAN İLAHİ BİR KUDRET TARAFINDAN ALINDI VE BEN O AN ANLAMIŞTIM.ÖLMÜŞTÜM VE HESAP VERECEKTİM.
ÖLÜM.BENİ KORKUTAN TEK GERÇEK.İYİ AMA TAKVA NERDE.ANLAMIYORUM ANLAYAMIYORUM İSTANBULDA DOLAŞIRKEN VELİLERİN TÜRBELERİNİ MEZARLARINI GÖRÜYORUM.BU İNSANLAR ALLAH SEVGİSİNE NASIL ULAŞMIŞLAR?GERÇEKTEN ÇOK MERAK EDİYORUM NASIL OLMUŞTA CENNETİ BOŞVERMİŞLER VE SADECE ALLAH SEVGİSİNİ İSTEMİŞLER.?
SADECE ALLAH'I SEVMEK GERİSİNİ BOŞVERMEK.
CENNET SEVDASI YADA CEHENNEM KORKUSUNDAN MÜTEVELLİD BİR ALLAH SEVGİSİ DEĞİL ONLARIN SEVGİSİ GERÇEK SEVGİ.İYİ AMA BU NASIL OLUYOR.
BEN EN UFAK BİR DÜNYALIKTAN DAHİ VAZGEÇEMEZ İKEN NAMAZ DAHİ KILMAZ İKEN VE BAZEN ''EY ALLAH'IM NEDEN GÜNDE 5 VAKİT DERKEN'' HALA YAKALAYAMAYACAĞIM HAYALLERİN PEŞİNDE CİDDİ CİDDİ KOŞARKEN VE BUNA MUKABİL ÖMÜR SERMAYEMİ HARCARKEN ..,
BEN Mİ CENNETE LAYIK OLACAĞIM YADA ALLAH RIZASINI KAZANACAĞIM.ONLARKİ NELER FEDA EDERLERKEN BEN EN UFAK BİR MENFAATTEN VAZGEÇEMİYORUM.
HAYIR.HAYIR.BİNLERCE KERRE HAYIR.ONLARDA İNSAN BENDE.ONLARDA DA NEFS VAR TIPKİ BENDE OLDUĞU GİBİ.AMA BEN YİNEDE ANLIYAMIYORUM NEDİR BİZİM ARAMIZDAKİ BU NİHAİ FARK.ONLAR NE MÜBAREK.BENSE NE MADDİ NE MANEVİ NE İNSANLARA NEDE KENDİNE FAYDASI OLMAYAN BELKİ ZARARIDA OLMAYAN BİR FANİ.
İYİ AMA BUMUYDU.GERÇEK BUMUYDU?YARIN BEN KİMLERLE DİRİLECEĞİM?ALLAH BANA NASIL BAKACAK?BANA NE DİYE SESLENİLECEK?BANA KİM ŞEFAAT EDECEK?HZ.PEYGAMBER Mİ?(S.A.V.)İYİ AMA BIRAK SÜNNETLERİ FARZLAR NEREDE?
ÖYLEYSE GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞINDAN EZİLECEĞİM.CAHİLLİĞİME VE BELKİDE AHMAKLIĞIMDAN HAYA ETMEĞE DEVAM EDECEĞİM.
HAYATTA EN NEFRET ETTİĞİM ZÜMRE CAHİLLERDİR VE NE GARİPTİR ARKADAŞLARIM HEP BU ZÜMREDEN OLDU.HER ZAMAN HATAYI KENDİMDE ARIYORUM NE KADERE İSYAN EDEBİLİRİM NEDE BAŞKASINA.BENİM BEN.BELKİ BAZI DÜNYALIKLARI ELDE EDEMEDİYSEM BUNUNDA MÜSEBBİBİ BENİM.YAZIKLAR OLSUN BANA Kİ HAYATIN KISA OLDUĞUNU VE ÖLÜM GERÇEĞİNİ HALA AKIL EDEMEDİM.
TÜM BUNLARI BURAYA NİYE YAZDIĞIMI BİLMİYORUM.EĞER YANLIŞ YAPTIYSAM HAKKINIZI HELAL EDİN.HALA NEFES ALAMIYORUM.
Alıntı ile Cevapla
Alt 23 Ocak 2009, 09:14   Mesaj No:20
Medineweb Emekdarı
Belgin - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Belgin isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 7
Üyelik T.: 14Haziran 2007
Arkadaşları:1
Cinsiyet:
Yaş:43
Mesaj: 1.277
Konular: 640
Beğenildi:16
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: GERÇEK TEVBE NEDİR..?GÜNAHLARIMIN AĞIRLIĞI VE KALP DARLIĞI.

Rabbim yar ve yardımcınız olsun..okuduğum bir yazıyı ekledim.. biraz uzun ama inşallah size yardımcı olur..
TEVBE AMA NASIL BİR TEVBE


Nice günahlar işlenmekte, hesabının nasıl verileceği unutularak.
Nice günahlar işlenmekte Yüce Mevlâ unutularak…
Kul, kendini bunca günah ve isyan içinde bulurken kime güvenmektedir?
Yüce Mevlâ'mızın bağışlayıcı oluşuna mı?
Evet, O bağışlayıcıdır. O, büyük bir rahmet ve şefkat sahibidir. O, affedicidir. O, merhamet deryasının sadece zerresini dünyaya dağıtmış, asıl rahmet deryasını âhirete bırakmıştır. Zerre miktarındaki merhameti buysa, büyük rahmet ve merhameti tahayyül etmek mümkün olmaz.
Yüce Mevlâ'mızın bunca ihsan ve lütfuna rağmen Rabbimize verebileceğimiz, günahlarla dolu, çirkinliklerle dolu bir ömrün tükenişi, ziyan edilişi mi olmalı? Yoksa kulluğunun bilincine varan ve her zaman Allah'ın huzurunda olduğunu bilip, haramdan, yasaklardan, kötü olandan uzak durarak O'nu memnun eden, O'na teşekkür eden bir kul mu?
Yoksa Peygamber Efendimiz gibi çokça şükreden bir kul olmak için Allah'ın bize sunmuş olduğu tüm o güzelliklerin ve nimetlerin hesabını verebilmek için Allah'a gerçek mânada bir kul mu olmalı?



Hz. Ebû Hüreyre Radıyallahu Anh anlatıyor:
"Resûlullah Aleyhissalâtü Vesselâm çok namaz kılardı. Öyle ki, ayakları şişmişti. Kendisine "Allah senin geçmiş ve gelecek günahlarını affetmiştir. (Kendini niye bu kadar yıpratıyorsun?)" denildi. O buna şu cevabı verdi:
"Çok şükreden bir kul olmayayım mı?" (1)
"O, kalplerde gizli olanı bilir!" diye inandığımız Rabbimizin her gizli ve açık günahları gördüğünü unutmamalıyız. Bir şeyi daha unutmamalıyız:
Allahu Teâlâ'nın rahmet kapılarının hiçbir zaman kapanmayacağını… Nefis ve arzulara tâbi olup, şeytanın hilesine aldanma ve gaflete düşme sonucu kendi özümüzü, benliğimizi, daha da önemlisi kulluğumuzu unutarak işlemiş olduğumuz günahları Rabbimizin bağışlayacağını da bilmeliyiz.


"Ben günah işledim!", "Benim çok ama çok günahım var. Rabbimin huzuruna varamıyorum. Huzuru ilâhîye çıkacak yüzüm yok", "Beni affeder mi?" "Utanıyorum, işlemiş olduğum o fiillerden dolayı…" gibi düşünceler ve duyulan pişmanlık bile affımıza sebeptir. Daha tevbe etmeden sadece pişmanlığımızla bizi bağışlamaya hazır olan Rabbimizden nasıl olur da yüz çevirir, O'na nasıl âsi oluruz? Önemli olan; O'na dönmek, O'na yönelmek ve bir daha günah işlememek, günahı tekrar etmemek üzere pişmanlıkla yapılan tevbenin faziletine ermektir.
Yüce Rabbimiz o kadar merhamet edici, öyle şefkatli ki, ne kadar günah işlemiş ve tevbemizden dönmüş olsak da, harama yönelmiş ve günaha batmış bulunsak da yine rahmet eder ve merhametiyle bizleri bağışlar. Fakat Allahu Teâlâ'nın Rahmân ve Rahîm isimlerini göz önünde tuttuğumuzda bu bağışlanmanın iki boyutunu görmekteyiz:



1. Dünyada iken mü'min ve kâfir tüm insanları Rahmân ismiyle bağışlamakta ve her türlü nimeti onlara sunmaktadır.
2. Âhirette ise Rahîm ismiyle sadece nimetlerini mü'ninlere bahşetmektedir. Buradan da anlaşılmaktadır ki, Kâfirlerin bu dünyada saltanat ve şâşaalı bir şekilde yaşamalarının sebebi aslı, Rabbimizin rahmet deryasından kaynaklanmaktadır. Hem aynı zamanda bazen görmekteyiz ki, iman etmemiş insanlar da iyilik yapmakta, insanlara yardım etmektedirler.

Peki, bunlar işlemiş oldukları bu gibi amellerden dolayı bir mükâfat elde edemeyecekler midir? Evet, edeceklerdir; ama sadece bu dünyada. Âhirette onlara hiçbir nasip yoktur; çünkü iman etmedikleri için Allahu Teâlâ'nın Rahîm isminin tecellisi gereği âhiret kâfirler için nasip söz konusu olmayacaktır.
Iman etmiş; ama günah işlemiş olanlara gelince… Işte onlar Allahu Teâlâ'nın hem Rahmân hem de Rahîm isimlerinden faydalanacaklardır. Emir ve yasaklarına uymamış, Kendisini tanımamış, kulluğunun bilincine varamamış olsa bile Allahu Teâlâ, günahından pişmanlık duyup tevbe eden, hidayet dileyen her insana rahmet nazarıyla bakacağını ve bağışlayıcı olacağını bildiriyor:
"Kul hakkıyla gelmeyiniz. Kulların birbirlerine olan hakları kendilerinden sorulur." Allah iki kulun arasına girmemektedir. Bunun dışında her hâlde bizi bağışlayacağını söylüyor. Yeter ki, biz O'na yönelelim, samimi bir tevbe (yani tevbei nasûh) ile, işlemiş olduğumuz günahlara tekrar dönmemek üzere pişmanlık duyup tevbe edelim. Gözyaşı döküp, O'nun merhametine sığınalım.



Allahu Teâlâ:
"Ey iman edenler! Dönmesi mümkün olmayan samimi bir tevbe ile Allah'a yöneliniz. Umulur ki, Allah kötülüklerinizi örter."(2) buyuruyor. Dönmesi mümkün olmayan bir tevbe ile… Yani nasûh tevbesi ile…

Peki, tevbemizin nasûh olup olmadığını nasıl anlarız?
Bir insan işlemiş olduğu günahlara bir daha geri dönmemek üzere tevbe etmiş ve bu hususta Allah'tan da yardım istemişse ,Tevbeli nasûh ile tevbe etmiş demektir. Bu insan ne zaman ki, işlemiş olduğu o günaha tekrar dönmek ister, hemen tevbesi aklına gelir ve günahtan vaz geçer. Işte asıl tevbe budur. Kişiyi tekrar günah işlemekten ve aynı hataya tekrar düşmekten koruyan tevbedir ki, biz buna tevbei nasûh yani sâdık, tam kararlı olunan tevbe diyoruz.


Ibn Abbas Radıyallahu Anh "Nasûh Tevbe"yi:
"Kalp ile pişmanlık duymak, dil ile istiğfar (bağışlanmayı dilemek), beden ile günahlardan kopmak, içinden de bir daha dönmemeye karar vermek" diye tanımlamıştır.

Ibn Abbas'ın bahsettiği tevbede şu altı şart bulunmaktadır:
1-Günaha pişmanlık duymak
2-Yapılamamış olan farzları kaza etmek
3-Üzerindeki kul haklarını iade etmek
4-Hak sahipleri ile helâlleşmek
5-Günaha bir daha dönmemeye kesin karar vermek
6-Günahlarla nefis nasıl kibirle büyümüşse, Allah'a itaat ederek, onu kullukla küçültmek. Masiyetlerin tadını tattığı gibi taatların acısını tatmak. (3)



Bu anlamları destekleyen bir âyeti kerîmede:
"Allah'ın kesinlikle kabul edeceğini vaad ettiği tevbe; ancak bilmeyerek kötülük yapıp da sonra çok geçmeden tevbe eden, günahında ısrar etmeyen kimselere aittir. Yoksa fenalıkları yapıp yapıp da sonunda her birine ölüm gelip çattığında, "ben şimdi tevbe ettim" diyenlere ve de kâfir olarak ölenlere tevbe yoktur." buyrulur. Bu âyetten hareketle Islâm âlimlerinin çoğu, tevbenin günaha düşülür düşülmez yapılmasının vacip olduğu görüşündedir. Bir günaha düşüldüğü anda tevbe edilmemesine de ayrıca tevbe etmek gerekir. Bu konuda ölçü şudur:
Ölüm gelip, hayattan ümit kesmeden önce küfürden tevbe edip, iman etmek makbuldür. Ama can çıkma anında küfürden tevbe edip iman etme tarzındaki tevbe makbul değildir. Imandan sonra hayırlı işler yapabilecek bir zaman bulunmalıdır ve "Allah'ın rahmetinden ümit kesmeyin" sırrınca ümitli olunmalı, karamsarlığa düşülmemelidir.
Islâm'ın, hiç günah işlemeyen insanların oluşturduğu bir toplum idealizmi yoktur. Hatta bir hadisi şerîfte:
"Eğer siz hiç günah işlemeseydiniz, Allah sizi yok eder ve günah işleyip hemen arkasından da tevbe eden bir kavim yaratırdı." buyrulur. Yine "mü'minlerin ekine benzediği, küfür rüzgârlarıyla eğilip, tevbe ile hemen doğrulduğu" anlatılır. Yine Allah Resûlü Sallallahu Aleyhi ve Sellem:
"Hayırlı olanlarınız çeşitli fitne ve imtihanlara maruz kalıp, çokça tevbe edenlerinizdir",
"Kulunun tevbe etmesinden Allah'ın duyduğu sevinç, korkunç ve ıssız bir çölde her türlü erzakını taşıyan devesini kaybedip, bulma ümidini kestikten sonra onu karşısında gören yolcunun sevincinden daha çoktur." "Günahlarından tevbe eden, hiç günah işlememiş gibidir"
buyuruyor.



Kur'anı Kerîm'de "tevbe" sözcüğünün ve türevlerinin 86 defa geçmiş olması Rabbimizin tevbe'ye verdiği önemi anlatmaktadır. Tevbe, Hz. Âdem'le başlamıştır ve Allah'ın razı olduğu kulluğun en belirgin vasfını temsil etmektedir. Karşıtı ise inat, kibir ve günahta bile bile ısrardır ve bunlar şeytanın ve şeytanlaşmış insanların özelliğidir.
Âdem Aleyhisselâm cennetteyken Allah'ın emrini unutmuş; fakat sonra pişman olup, tevbe etmiş, Allah da onun tevbesini kabul etmiştir. Şeytan ise, isyan etmiş ve kibirlenerek isyanında ısrar etmiştir. Allah da onu ebediyen ateşte bırakacağını söylemiştir.


Tevbe gerektiren tevbeler
Bir de öyle tevbeler vardır ki, bizzat o tevbelere tevbe etmek gerekmektedir. Samimi olunmayan veya yalan tevbe çok tehlikelidir. Çünkü kişi, Allah ile alay etmekte (bilinçsiz bir şekilde) Allah'ı kandırmaktadır. Oysa sadece kendisini aldatmaktadır da bunun farkında değildir. Bu hususta Ibn Abbas Radıyallahu Anh'ın rivayetine göre; Peygamberimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Efendimiz şöyle buyurmaktadır:
"Nice tevbekâr kimseler vardır ki, kıyamet günü kendilerini tevbe etmiş sanarak Allah'ın huzuruna gelirler. Fakat onlar gerçekte tevbe etmiş değildirler."(4)



Bu tevbe sahipleri, yalancıların ta kendileridir. Dönüp dönüp günah işleyen, "Rabbim nasıl olsa affedici, rahmet sahibi" ve "bir daha yapmayacağım" diyerek, bağışlanmayı dileyen; fakat tekrar tekrar aynı günahı işleyen bir kul, bu günah yükü ile Rabbinin huzuruna nasıl çıkacak? Bu hâlimizle Yüce Mevlâmız ile alay etmiş olmuyor muyuz? Allah korusun, bu gibi hâllere düşmek, böyle davranmak, insanı belâlara sürükler, Rabbimizin merhametinden, şefkatinden mahrum bırakır. Eğer bağışlanmak istiyorsak şunu iyi bilmeliyiz ki, Rabbimizin bize olan yardımı, kulunun niyeti kadardır. Kimin niyeti tam olursa, Allah'ın ona yardımı da tam olur. Kişinin niyeti ne kadar azalırsa, Allah'ın yardımı da o kadar azalır. Dil, bir şeye niyet ederken o niyete kalp de katılmazsa, niyet makbul olmaz. Rabbimize karşı dürüst olmalıyız; yalancı ve inkârcı olmamalıyız. O'nun emrine uymak, yasaklarından kaçınmak, buyruğunu yerine getirip, büyük bir teslimiyet içerisinde inanarak, iman ederek Allah'a sığınmalıyız. O, nasıl bir kul olmamızı istemişse, öyle bir kul olmalıyız:
"O çok merhametli Allah'ın (has) kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve cahil kimseler kendilerine laf attığı zaman (incitmeksizin) "selâm" derler (geçerler). Ve onlar ki, gecelerini secde ederek ve kıyam durarak geçirirler. Onlar ki, şöyle derler: "Rabbimiz! Cehennem azabını üzerimizden sav! Doğrusu onun azabı geçici bir şey değildir. Orası cidden ne kötü bir uğrak, ne kötü bir konaktır." Ve onlar ki, harcadıklarında ne israf ne de cimrilik ederler; ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Yine onlar ki, Allah ile beraber başka bir tanrıya yalvarmazlar. Allah'ın haram kıldığı cana haksız yere kıymazlar. Zina etmezler. Bunları yapan günahı(nın cezasını) bulur."



Kıyamet günü azabı kat kat olur ve orada alçaltılmış olarak temelli kalır.
Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışlarda bulunanlar başka; Allah onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir. Ve her kim tevbe edip, iyi davranış gösterirse, şüphesiz o, tevbesi kabul edilmiş olarak Allah'a döner." (5)


Mevlâ’mızın has kulları
Allahu Teâlâ'nın "HAS KULLARIM ONLARDIR KI…" diye anlatan bu âyetlerinden sonra diyecek hiçbir söz kalmıyor aslında. Her şey o kadar açık ve net ki… O hâlde gelin Rabbimizin katında kim olduğumuzu, görev ve sorumluluklarımızı bilerek, niçin yaratıldığımızı düşünerek ve o ilk hâlimize (Ruhlarımızın yaratıldığı ve "Evet Rabbimizsin!" dedikleri o ilk ve tertemiz hâlimize) tekrar dönerek, Allah'ın HAS KULLARIM dediği "kul"lar olmaya çalışalım. O, bizi nasıl görmek istiyorsa, aynen öyle olalım. Unutmayalım ki biz O'na muhtacız; O bize değil…



Günahlarımızdan O'na sığınarak, sonsuz bir itaat ve teslimiyet içerisinde, tüm içtenliğimizle, şüpheye zerre miktarı yer bırakmayan imanımızla affedilmeyi ummalıyız. Ümidimizi kaybetmeyerek, inanarak, ellerimizi Rabbimize açtığımızda, secdeye kapandığımızda, birkaç damla gözyaşı döktüğümüzde ve içten gelen bir yakarışla:
"Allah'ım!.. Bilerek veya bilmeyerek işlemiş olduğum tüm günahlarımdan sana sığınıyorum. Sen büyük affedici, sen yüce şefkat sahibi, sen rahmet ve merhamet edici olan Allah'ım! Bizi rızana kavuştur. Tüm amellerimizle, ibadetlerimizle, iyiliklerimizle razı olduğun kullarından, HAS KULLARINDAN, eyle." demeliyiz. Kendimizden, kulluğumuzdan ve Allahu Teâlâ'nın bağışlayıcılığından emin olarak, O'na inanarak O'nun huzuruna varmalıyız.
Kimin huzuruna vardığımızı ve kimden istediğimizi unutmamalıyız. O'nun "OL" demesi her şeye yeter. Amellerimizin, yapmış olduğumuz tüm ibadetlerimizin hangisinin Allah katında makbul ve hayırlı olduğunu yalnız O bilir. Bize düşen; sadece O'nun rızasına ulaşmaya çalışmak, O'nun, Resûlü'nün yolunda gidenlerden olmak, bunun gayretini vermektir. Her daim sadece ve sadece Allah'a teslim olup, O'na sığınmaktır.
O'na sığınırken de yine O'nun âyetleriyle konumuzu noktalayalım:
"Ve onlar çirkin bir günah işledikleri yahut nefislerine zulmettikleri zaman Allah'ı hatırlayarak hemen günahlarının bağışlanmasını dilerler. Allah'tan başka günahları kim bağışlayabilir? Bir de onlar, işledikleri (günah) üzerinde bile bile ısrar etmezler." (6)


1Kütübi Sitte, "Namaz", Hadis no: 6377.
Benzer bir hadisi şerîfi Hz. Aişe de rivayet etmiştir.
2Tahrim, 8
3"Islâm Fıkıh Ansiklopedisi", Abdülaziz Tarhan, "Tevbe" mad.
4"Kalplerin Keşfi", Imam Gazâlî, Çelik Yayınları. s.135
5Furkan, 6371.
6 Âli Imrân, 135.

KAYNAK:BEYAN DERGİSİ
GÜLER TİRYAKİ
__________________
Her insan hata eder. Hata işleyenlerin en hayırlıları tevbe edenlerdir.
Tirmizî, Kıyâme, 49; İbn Mâce, Zühd, 30.

Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
13. Haftanın Konusu (TAHRİF) Yitiksevda Hafta'nın Konusu 9 07 Temmuz 2009 10:37
12. Haftanın Konusu (EHLİBEYT) Yitiksevda Hafta'nın Konusu 6 01 Temmuz 2009 10:13
10.Haftanın Konusu MÜSLÜMAN'LIK ? Yitiksevda Hafta'nın Konusu 15 19Haziran 2009 14:19
Tevbe duası okursam tevbe etmiş olurmuyum? MERVE DEMİR Soru Cevap Arşivi 0 08 Nisan 2009 08:21
Haftanın Konusu MERVE DEMİR Hafta'nın Konusu 6 14 Mart 2009 23:36

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.