![]() |
Cvp: Cennette Kadınlar tesettürlü mü olacak yoksa tesettürsüz mü ??? Alıntı:
|
Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Tevekkül kelimesi, vekil tutmak demektir . Vekil tutacak kişi kendinden daha kuvvetli, daha şefkatli, ilim irfanda daha üstün bir zata itimat edip onu vekil tutmak ister. Müslüman Allah’ın kudretinin üstünde bir kudret, ilminin üstünde bir ilim, merhamet ve şefkatinin fevkinde bir şefkat ve merhamet bulunmadığına itikat eder. Diğer mahlukların da kendisi gibi aciz, fakir, kusurlu ve nakıs olduğunu idrak ile Allah’a itimat ve tevekkül eder; Ona teslim olur. Allah’a tevekkül eden bir Müslüman düşünür ki, “Bana gelecek bütün hayırları ancak O ihsan edebilir ve her türlü şer ve zararları ancak O def edebilir.” Bir Müslüman, çalışmadan kazanılamayacağını bilerek, dünya işleri için gerekli bütün tedbirleri aldığı gibi, ibadet etmeden ve Allah’ın emirlerini yapıp, yasaklarından kaçınmadan da cennete gidilemeyeceğini bilerek kulluk vazifesini yerine getirir ve sonunda Allah’a tevekkül eder. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] Tevekkül, sebeplere teşebbüs ettikten ve gerekli bütün tedbirleri aldıktan sonra, Cenab-ı Hakk’ın verdiği neticeye razı olmaktır. Böyle bir insan huzurlu yaşar, maişet noktasında endişeye kapılarak ruhuna elem çektirmez, Peygamberimizin şu hadis-i şerifi ona büyük bir ümit kaynağı olur: “Eğer siz Allah’a hakkıyla tevekkül ederseniz, kuşları rızıklandırdığı gibi sizi de rızıklandırır.” Tevekkül hiçbir zaman çalışmayı, sebeplere teşebbüs etmeyi men etmez. Cenab-ı Hakk Kur’an-ı Kerim’de: “Doğrusu, insan için kendi çalışmasından (gayretinin neticesinden) başka bir şey yoktur” (Necm Sûresi, 39) buyurmuştur. Bir adam Peygamberimize (a.s.m.) gelerek, “Ben devemi salı vererek mi tevekkül edeyim, yoksa bağlayarak mı?” demiştir. Efendimiz ise, “Deveni bağla sonra tevekkül et” (Tirmizi, Kıyamet, 60) buyurmuş, böylece tevekkülün ölçüsünü en güzel şekilde ortaya koymuştur. |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? Allah razı olsn belgin Sözlükte dayanmak, güvenmek, vekil tutmak anlamlarına gelen tevekkül, terim olarak; hedefe ulaşmak için gerekli olan maddi ve manevi sebeplerin hepsine başvurduktan ve yapacak başka bir şey kalmadıktan sonra Allah’a dayanıp güvenmek ve ondan ötesini Allah'a bırakmak demektir. Tevekkül, Müslümanların kadere olan inançlarının tabii bir sonucudur. Tevekkül eden kişi Allah’a kayıtsız şartsız teslim olmuş kişidir. Tevekkül etmek, tembellik ve miskinlik demek olmadığı gibi, çalışma ve ilerlemeye mani de değildir. Tevekkül, çalışıp, çabalamak, çalışıp çabalarken Allah'ın bizimle olduğunu hatırdan çıkarmamak ve sonucu Allah'a bırakmaktır. Kur'an'da, “Çalışanların ücreti ne güzeldir. Onlar ki sabrederler ve Rablerine tevekkül ederler.” buyurulmaktadır (Ankebut 29/58-59). |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? belki de tevekkülü hakkıyla yerine getiremediğimizden olumsuzluklar yaşıyoruz.özellikle islam aleminde herşeyi Yaradana yükleyip,zulme,yanlışlıklara ,haksızlıklara sadece bakılıyor;müdehale edemiyoruz.birşeyler yapmadan direkt sonucu Allah a havale ediyoruz.tohumu tarlaya saçmadan hasat etmeyi umuyoruz.önce çalışmak , elimizden geldiğinin en iyisini yapmak sonucu ,taktiri Allah a bırakmak...tüm mesele bu... |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? nur hocama ilaveten; Her şey bir sebebe bağlıdır. Insanın kaderi; hedefini, amacını ve bu amacı gerçekleştirecek olan sebebi de içerisine alır. Bu, toprağın mahsul verebilmesi için, onun sürülmesi, ekilmesi, gübrelenmesi ve sulanması gerektiği gibi bir sebep-sonuç ilişkisidir. ‘Dua ve tevekkül işlerin sonucuna etki etmez’ diyen, amel işlemekle emredilmeyi, sebeplere yapışmayı görmemezlikten geliyor demektir. Bir amel işlemeden, bir amaca ulaşmak için bir çaba sarfetmeden, emredilen şeyleri yerine getirmeden bir başarıya, veya Allah’ın insana vadettiklerine kavuşmak mümkün değildir. |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? tabi ki dua ve sadaka insanın kaderini değiştirebilir.ama ben şuna dikkat çekmek istiyorum toplumumuzda yanlış bir kader anlayışı var.cebriyye görüşü yani.insan ,rüzgarın önünde uçan bir yaprak misalidir.olaylara müdehalesi yoktur,rüzgar onu nereye götürürse oraya gider.çokça duyarız şu lafları:Allah yazmış,alın yazısı,kader mahkumu, Allah istemeszse hiç bir şey olmaz vs ;tabiki her hareketimizi son olarak Allah ın kudretiyle yapıyoruz.ama biz öyleki baştan bu sorumluluğu başımızdan atmışız...bu çarpık kader anlayışını değiştirmeden tevekkül edilemez.alemde herşey sebep sonuç ilişkisinde tabiki...yaşadıklarımız, herşey bu dairede meydana geliyor.çalışmak,belki ihlasla yapılan bir dua,samimiyet hepsi birer sebeptir.sonuçta tevevekkül etmek ve yapılan hayırların ecirini Allah tan dilemektir. |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? cebriye mezhebi denilen saçmalık deposu tarihin tozlu sayfalarında..ama malesef dediğiniz gibi hala revaçta,ama ilmin değil cehaletin revacında..cebriyenin mantığında Allahı suçlamak insanı masumlamak vardır haşa... tevekkül kişinin oturup,penceresinden rızık yağacağını beklemek değil,ya da serkeş/başıboş yaşayarak cennete gideceğini sanmak değil,tenbelliği başıboşluğu terkederek,neticeye ilahi yardımla varacağına inanmaktır... deveyi bağla sonra tevekkül et...deveyı serbest bırak Allahım devemi koru dersen,kurtlarda çakallarda Allahın mahluku onlara da senin deven lazım:) |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? İslâm âleminin bu gün içinde bulunduğu bu sefâletin, bu geri kalmışlığın ve bu üçüncü dünyâ ülkesi görüntüsünün sebebi, farkında olunarak veya olunmayarak gönüllere çöreklenen bu tefvîzden, bu yanlış tevekkül anlayışından başka bir şey değildir. Müslümanların daha başlangıçta işi Allah’a bırakmaları ve kendileri ilerleme ve ileri devletleri geçme adına tek bir irâde bile göstermemeleri üzerine “medeniyette geri kalma” tokadı yemeyi hak ettikleri söylenemez mi? Müslüman olmayan muhtelif toplumlarınsa işi sağlam tutarak, işe gerekli önemi vermeleri ve büyük bir özveri ile işe sarılmaları, ilerleyişlerinin arka plânında yatan yaklaşım olarak teslim edilemez mi? Çünkü Allah’ın açık beyânı ve taahhüdü vardır. Bu konuda kişinin veya toplumların Müslüman olması veya olmaması meseleyi değiştirmez; bu konuda herkesin çalışması önemlidir. Herkes çalıştığı kadar muvaffak olacaktır. Bu, dünya için de böyle, âhiret için de böyledir. Plân ve icraatta elinden gelen özen ve özveri gösterildikten sonra, bu çalışma üzerine alınan neticeyi Allah’tan bilmek ve sonucu Allah’a bırakmak, çalışmasının sonucuna ve kısmetine razı olmak ise tevekkülün ve kanaatin ta kendisidir. Bu noktada tevekkül ve kanaat çalışma şevkini ve meylini artırır. Çünkü verenin Allah olduğu, çalışması gerekenin de “biz” olduğumuz gerçeğini iyi kavrarsak, işi bir ibadet titizliği içinde yaparız. Ve Allah’ın izniyle başarılı oluruz. Çünkü böylece işe bir “salih amel” hüviyeti kazandırmış oluruz. Cenâb-ı Hakk’ın salih amellerde en az “bire on” vaadi bulunduğunu unutmaz ve ibadetlerde olduğu gibi, iş hayatında da bunu arkamıza alabilirsek, Müslüman olarak yerküreden uzayın derinliklerine kadar büyük bir keşif, kerâmet ve ilerleme sahası önümüze açılmaz mı? Böylece tevekkül ve kanaati doğru anlamanın ne denli büyük bir hazine olduğunu, bizzat görerek ve yaşayarak teslim etme imkânına da kavuşmuş oluruz. |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? Alıntı:
Allah cümlemizden razı olsun kardeşim... inan benimde bilmediğim çok konu var.. ve arkadaşlarım sayesinde bilmediklerimi öğreniyorum... öğrendiklerimide elimden geldiğince sizlerle paylaşmaya çalışıyorum... Arkadaşlar yorumlanız çok güzel selametle... |
Kırklama diye birşey dinimizde var mıdır? Sual : Kız kardeşimin bir çocuğu oldu. Bebek 40 günü geçti. Komşular kırklama yapman gerekiyor diyorlar. Yani 40 tane tas toplayıp, suyun içine koyduktan sonra bebeği o suda yıkamak gibi bir olay. Böyle birşey dinimizde var mıdır? Cevap :Yaşayan halk inançlarımızda bebeğin ve annenin kırkının çıkmasında "kırklan"dıklarını ve temizlenmesi istenilen kapkacakların da "kırklan"dığını duyuyoruz. Ancak dini anlamda böyle bir uygulama yoktur ve asla doğru değildir Bu uygulamalara inanmak ve bunları yapmak Din'de olmayan bir şeyi Din'den saymak anlamına gelebilir. Bu açıdan tehlikelidir ve asla yapmamak gerekir. |
Cvp: Kırklama diye birşey dinimizde var mıdır? ben de duymuştum bunu.apaçık birer hurefadir.neye hizmet eder bilmem? ama bunlara gelene kadar yeni doğmuş çocuğa yapılması gereken o kadar bilmediğimiz şey var ki...üstelik bu ihmal edilen şeyler de peygamber efendimizin sünneti...mesela peygamber efendimiz yeni doğmuş bir çocuk kendine getirilince ona yaptığı ilk şey hayır dualarında bulunmak,vatanına milletine,annesine babasına , islama hayırlı bir evlat olmasını dilemekmiş.ayrıca çocuğun ağzına tahnik denilen ilk gıda hurma ve benzeri tatlı bir şeyi de sürermiş.doğumunun 7. günü akika kurabanı kesmek,başını traş edip ağırlığınca gümüş,sadaka dağıtmak...doğduğunda sağ kulağına ezan,sol kulağına kamet okumak vs. vs. bu saydıklarımın hepsi peygamber efendimizin kendi çocuklarına ve ashabın çocuklarına da yaptığı sahih rivayetlerle ulaşan sünnetleri...ama halk arasında yok 40 taşla kırkını çıkarmak yok nazar boncuğu ,çaput bağlamak ....bunların dinle diyanetle hiç bir ilgisi yok.sünnetler dururken bunları yapmak ta tabiki biz müslümanlara yakışmaz. |
Cvp: Kırklama diye birşey dinimizde var mıdır? Evet maalesef bu uygulama doğuda hala devam etmekte.Bize emrolunan ile yetinip onu yaşasak yeter aslında ,Kitap-ı Ekber'in ve sünneti seniyyenin doğrultusunda yaşamak varken... Bizler tarih boyunca hep örnek alınan bir ulus olduk ama ne zaman ki işler bizim aleyhimize döndü biz başkalarını örnek alır olduk.Bu bid'atlarda işte o yüzden musallat oldu. |
Kısmet Bağlanması var mıdır? Kısmetimiz kapanabilir mi? Dünyada evlenemeden vefat edenleri bile Cennette otuz üç yaşında en güzel bir Cennet genci olarak olarak evlendirir, kısmetini yine karşısına çıkarır, asla kısmetsiz bırakmaz. Onlar da o zaman asla pişmanlık duymazlar dünyadaki bekleyişlerinden dolayı. Çünkü Cennet evliliği dünyadakiyle kıyaslanamayacak kadar özel ve güzel bir evlilik olur.. Bütünüyle mutluluk ve saadet kaynağı halini alır. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]Kısmetin kapalı olup olmadığını insan bilemediği için, kendi isteği olan bir şeyi elde etmek için bazı sebeplere teşebbüs etmesi gerekir. Bu sebeplere teşebbüsten sonra şayet istediğimiz şeyi elde edersek, şükrederiz. Şayet istediğimz şey elde edilmez ise, o zaman “hakkımızda hayırlı değilmiş” deyip, verilmediği için ve ahirette isteğimizin daha güzelinin verileceğine iman edip yine şükretmek gerekir. Kısmet beklemelerde yanlış yorumlardan uzak kalınmalıdır. Bazı kimselerde yanlış bir kısmet bağlama anlayışı görülmektedir. Evham ve su-i zanna kapılan bu kimseler tereddüt etmeden konuşabiliyorlar. – Kızımızın ya da oğlumuzun kısmeti bir türlü çıkmıyor, çıkınca da anlaşmayla sonuçlanmıyor, bir bahane bulunup iş bozuluyor! Demek ki kısmetini bağlamışlar. Zaten falan ve filan komşulardan da şüphe ediyoruz.. diye hüküm verebiliyorlar. Halbuki Allah (cc), hiçbir insana bir başkasının kısmetini bağlama imkan ve salahiyeti vermemiştir. Bu sebeple, kısmet bağlanması diye bir olay olamaz. Ama kısmet beklenmesi diye bir gerçek olur. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]Demek ki mesele, kısmet bağlanması değil kısmetin beklenmesi meselesidir. Bu kısmet bekleme meselesini, maneviyat büyüğü İsmail Fakirullah Hazretlerinin verdiği misal, pek güzel açıklamaktadır. Öğrencilerinden birinin eline bir testi verip kuşluk vakti çeşmeye gönderir Fakirullah Hazretleri. Ne var ki öğrenci çeşmenin başına varınca oradaki çocuklarla oyuna dalar, ta ikindiye kadar oyun sürer. Nihayet gün batarken aceleyle testiyi doldurup döner. Bunca vakittir orada oyuna dalan öğrenciyi bu defa arkadaşları aralarına alıp hırpalamak isterler. Ancak Fakirullah Hazretleri müdahale ederek der ki: – Neye suçluyorsunuz arkadaşınızı? – Kuşluk vakti gönderdiniz ikindi üzeri döndü, bizi bu kadar bekletmeye hakkı var mı? derler. Büyük insan şöyle izah eder geç kalma sebebini. – Arkadaşınızın kabahati yoktur bu bekleyişte. Çünkü der, çeşmenin başında oyuna dalmaya mecburdu. Kısmetiniz olan su henüz kurnaya gelmemişti, yoldaydı. Başkalarının kısmetini doldurup ta size getiremezdi. Ne zaman yoldaki sizin kısmetiniz kurnaya geldi, işte o zaman oynamayı bırakıp testiyi çeşmeye tutarak kısmetinizi doldurup getirdi. Onun kabahati yoktur, yoldaki kısmetinizi beklemiştir. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]İşte, evlenme olayındaki bekleme de, yoldaki kısmeti beklemeden başkası değildir. Demek ki, kısmet bağlaması yoktur ama kısmet beklemesi vardır. Şunu hiç unutmamak gerektir ki, Allah yarattığı kulunun kısmetini asla bağlamaz.O kadar bağlamaz ki, dünyada evlenemeden vefat edenleri bile Cennette otuz üç yaşında en güzel bir Cennet genci olarak olarak evlendirir, kısmetini yine karşısına çıkarır, asla kısmetsiz bırakmaz. Onlar da o zaman asla pişmanlık duymazlar dünyadaki bekleyişlerinden dolayı. Çünkü Cennet evliliği dünyadakiyle kıyaslanamayacak kadar özel ve güzel bir evlilik olur.. Bütünüyle mutluluk ve saadet kaynağı halini alır. Bence burada unutulmaması gereken en mühim nokta şu olmalıdır. [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]Dünyadaki kısmetini bekleyenler bekleme süresini büyük bir fırsat bilmeli, bu sıralarda kendi özelliklerini geliştirip vasıflarını çoğaltmayı hedef almalı, vasıfsız işçi durumundan çıkıp aranan vasıflı aday özelliğini kazanmalı, kendini bir çok vasıflarla değerli durumuna getirmelidir. Çünkü denklik dünyada da ahirette de esastır. Dünyada vasıflı olanlar Cennette de vasıflılarla evlenirler. Bu bakımdan da kısmet bekleme devresini güzel vasıfları kazanma, çoğaltma devresi olarak düşünmeli, yüksek vasıflılara layık hale gelmeye gayret göstermelidir. Zaten beklemenin bir faydalı yanı da, güzel vasıflarını çoğalt ikazını yapıyor olmasıdır. Ahmet Şahin |
Cvp: Cennette Kadınlar tesettürlü mü olacak yoksa tesettürsüz mü ??? Sorumlu ve vazifeli olan Müslümanlar, tesettür konusunda üzerlerine düşen faaliyet ve hizmetleri yapmaları gerekir. Şöyleki: 1- Tesettürün kesin bir İslâmi farz olduğu, bunun Kur'ân'la, Sünnetle, İcma-i ümmetle sabit olduğu. Bu farzın Kıyamet'e kadar geçerli olacağı. Bunda kimsenin değişiklik ve reform yapamayacağı. 2- Tesettürü inkar edenin dinden çıkacağı. 3- Müslüman kadın ve kızların tesettüre uymaları için, onların anlayacağı, tesiri altında kalacağı uygun telkinat, nasihat ve propaganda yapılması. Kırıcı, nefret ettirici, menfi tepkiye sebep olacak öğüt, propaganda ve telkinlerden kaçınılması. 4- Tesettürün dinî ve imanı bir konu olduğu. 5- Tesettürün sadece İslâm dinine mahsus olmadığı, bütün dinlerde ve medeniyetlerde bulunduğu, başörtüsünün evrensel olduğu. 6- Tesettürün farz olduğunu kabul etmekle birlikte ona riayet etmeyen bir kadının günahkar bir Müslüman olacağı ancak bu farzı inkar ederse, "İslâm'da böyle bir şey yoktur. Ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum..." derse dinden çıkacağı. 7- Tesettürün gerilik olmadığı, aksine medeniyet olduğu. 8- Vahşi kavimlerin çıplak gezdiği, medenî insanların tesettüre riayet ettiği. 9- Tesettürün gayesinin fuhşu, azgınlığı, seks kışkırtıcılığını, ahlaksızlığı, teşhirciliği önlemek olduğu. Seksi kıyafet bir kadın veya kızın, başını örtmüş de olsa, tesettürlü sayılamayacağını. 10- Tesettürün, başını örttükten sonra canının istediği herşeyi giyebileceği ve her şeyi yapabileceği manasına gelmediği. 11- Tesettürle ilgili milyonlarca faydalı, değerli, etkili, güçlü broşür ve kitap yayınlanması. 12- Müslüman kadın ve kızların kıyafetlerinin, açık kadınlarınkinden üstün olması için ciddî müesseseler kurulması. 13- Tesettür kıyafetinin paradan başka birşey düşünmeyen bir takım bezirgan zihniyetli kimse ve ticarethanelerin kâr aleti haline getirilmemesi. 14- Şehevî, seksî, dikkat çekici olmamak şartıyla yüksek ve temsilci Müslüman kadın ve kızlarının çok zarif, çok kibar, sade fakat asil kıyafetlere, renklere, çizgilere bürünmeleri. 15- Tesettürde dikkat çekici ve bayağı cırtlak pembelerden, cırtlak kırmızılardan, cırtlak yeşil ve mavilerden, acı ve cırtlak sarılardan kaçınılması. 16- Parlak ve cırtlak olmayan mat ve sade renklerin tercih edilmesi. 17- Gerekiyorsa giyim-kuşam evlerinden olmak üzere dünyanın büyük müesseselerinden tesettür kıyafetleri konusunda yardım alınmalı, onlarla işbirliği yapılmalı. 18- Kur'ân-ı Kerim'deki, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in Sünnet'indeki, fıkıh kitaplarındaki tesettürle ilgili, ayetlerin, hadîslerin, hükümlerin çok düzgün ve vasıflı kitaplar halinde yayınlanması. 19- Hiç olmazsa bir kısım tesettürlü Müslüman kadın ve kızların açık hanımlardan daha zarif, daha sanatlı giyinmiş, daha üstün bir zarfa bürünmüş olmalarının sağlanması. 20- Tesettür konusunda yapılması gereken ve yapılabilecek olan her faaliyetin, her hizmetin planlı ve programlı bir şekilde hakkıyla ifa edilmesi. Yukarıda saydığımız hizmetler yapılabilir mi? Elbette yapılabilir. Mevcut düzen (Derin Devlet) bunlara birtakım sınırlar koymuştur. Mesela RTÜK, televizyonlarda çarşaf propagandasını önleyici yasaklar getirmiştir. Bunlara uymayan tv kanallarına ceza verilmekte, hattâ kapatılmaktadır. Ancak tesettür konusundaki engeller, yasaklar, kösteklemeler genel değildir. Bu konuda nereden baksanız yüzde seksen hürriyet ve serbestlik vardır. Lakin Müslümanlar, önde gelen şahıslar ve kurumlar bu hürriyeti fırsat bilerek, vazifelerini ve hizmetlerini yapmıyorlar. Şimdi yaz aylarındayız, bir pazar günü bulunduğunuz şehrin, kasabanın meydanına, parkına bir gidiniz ve kadınların-kızların kılık kıyafetlerine bir bakınız. Açığı da berbat, tesettürlüsü de berbat. Utancımdan yerin dibine geçiyorum. Müslümanlar bu hallerede mi düşeceklerdi. En cırtlak, en bağırtlak, en berbat, en parlak, en göz çekici pembelere bürünmüş bir kızcağız! Başında gökkuşağı gibi bir eşarp, gurur ve kibir içinde salına salına bin türlü naz ve işve ile yanındakiyle dolaşıyor. Sözde tesettürlü. Yahu böyle tesettür olur mu? Bu gibi kadınları, kızları uyarmak, ikaz etmek, bilgilendirmek gerekir. Uyanırlar, hallerini düzeltirlerse ne âla. Düzeltmezlerse, ne halleri varsa görsünler.... İş o hadde vardı ki, başı örtülü göbeği açıklar bile görüldü. Geçenlerde, Hürriyet gazetesi "göbeği açık türbanlı kızlar"ın bir şarkıcıya, dans ederek eşlik ederken çekilmiş fotoğraflarını yayınladı. Eskiden olsa bu fotoğrafın düzmece olduğunu düşünür, malum zihniyetin türbanlı kızlara çamur atmak için yaptığı bir işgüzarlık olarak değerlendirirdik. Ama şimdi biliyoruz ki, fotoğraflar bir gerçeği yansıtıyor. Hem başlar örtülü, hem göbekler açık! Hem de cümle âlemin ortasında neredeyse oryantallere taş çıkartır gibi dans etmeler! Peki bu noktaya nasıl geldik? Nasıl ki çarpık kentleşme diye bir kavram var, bu da çarpık bir gelişme, çarpık bir değişim! Yarım yamalak öğrendikleri bir takım bilgiler ile bu kızlar başlarını örtmelerinin gerektiğini biliyorlar. Ama başlarını örterken göbeklerini hiç açmamaları gerektiğinin farkında bile değiller. Sulandırılmış bir eğitim ile ancak bu kadar oluyor demek ki! "Göbeği açık türbanlı kızlar'ın fotoğrafını gazetelerde gördüğümüz zaman rahmetli Prof. Ali Genceli'yi hatırladık. Enteresan bir adamdı. Kaç dil biliyordu bilmiyoruz ama Arapça'dan da, Urduca'dan da çok hızlı tercümeler yaptığını biliyoruz. Bir taraftan eserin orijinalini okur, bir yandan da Türkçesini kağıda dökerdi. Genceli hoca bizim tanıdığımızda bekârdı. Akranları kendisini evlendirmeye çalışırlardı. Ve nasıl bir hanım istediğini sorarlardı. Genceli Hoca da onlara: "VALLAHİ üstadım bulacağınız hanımın başı açık da olabilir kapalı da ama poposu mutlaka kapalı olmalı" diye takılırdı. O zamanlar gülüp geçtiğimiz şey, bugün gerçek oldu. Hanımlar başlarını örtüyorlar ama nerelerini açtıklarının farkında bile değiller. Çarpık gelişmenin daha doğrusu çarpık değişimin tabii sonucu bu olsa gerek! Doğrudan bir kez sapmaya görün! Doğru ile aranızın giderek açıldığı aradan ancak aylar sonra yıllar sonra ortaya çıkar. Doğrudan bir kez ayrıldınız mı şeytan size yaptığınız her şeyi güzel göstermeye başlar. Açılan göbeğiniz bile size güzel gözükür". Cenab-ı Hak şöyle buyurur: "Şeytan onların yaptıklarını kendilerine süslemiş, güzel göstermiş"[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]Başınızın örtülü olmasını kafi sanır, öteki yerlerinizin açılmasında beis görmez olursunuz. Geçtiğimiz günlerde İznik yolunda birkaç küçük beldeden geçiyoruz. Çok şükür gördük ki: Şalvarlı kadınlar, geleneksel, çarşafa benzer kıyafetleriyle dolaşıyor. Bunca çirkinlik, çıplaklık, göbeği açıklık içinde bu millî kıyafetleri görmek ruhuma huzur veriyor. "Be adam hangi devirdeyiz? Sen hâlâ çarşafı, tesettürü, geleneksel kıyafeti estetik buluyorsun!.."Aman darılmayın... Yakup Kadri'nin 1920'lerde kaleme almış olduğu "Çarşafa ve Peçeye Dair" başlıklı güzel yazısını okursanız bana hak verirsiniz. Hem geniş olun biraz, toleranslı olun. Bir Japon'un kimonuyu övmesi ne kadar tabiî ise, Müslüman bir Türkiyelinin çarşafı, feraceyi, yaşmağı, tesettürü övmesi de o kadar tabiîdir. Herhalde benden bikini mayo, göbeği açık dekolte kıyafet övgüsü beklemezsiniz. Kadını hürleştirmek ve yükseltmek bahanesiyle, milletimize yapılan büyük zulümlerden birisi de, kadınların ve kızların öncelikle seks ve şehvet aracı olarak görülmesidir. Bizim dinimiz, bizim millî törelerimiz kadını anne, nine, teyze, bacı, kız evlât, eş olarak görür. Kadınların, hayvani içgüdüleri gıcıklayan şekilde reklamlarda, sahnelerde, ekranlarda, podyumlarda kendilerini teşhir etmelerinin medeniyetle, özgürlükle hiçbir alâkası yoktur. Böyle uygarlık ve özgürlükler bir aldatmacadan, şeytanî kuruntulardan ibarettir. Kadınlara, üzerinde resmî antet bulunan "vesikalarla" fahişelik yapmak iznini ve hakkını vermek, asla kadın özgürlüğü değil, aslında en iğrenç bir kölelikten başka bir şey değildir. Bir İslam şehrinin gerçekten bir İslam şehri olduğunu gösteren kıstaslar vardır. Bunlardan biri Cuma ezanı okunduğu vakit ticaretin durması ve erkeklerin Cuma namazı kılmak üzere camilerde toplanmasıdır. Bir başkası da kadınların tesettürlü olmasıdır. Cuma ezanı okunuyor... Caddeler, meydanlar", sokaklar insan dolu. Otobüsler, trenler, vapurlar, metrolar, otomobiller, taksiler, içleri insan dolu olduğu halde vızır vızır işliyor. Çarşılar, pazarlar, insan dolu... Dükkânlar, kahvehaneler, lokantalar, pastaneler, hanlar, pasajlar insan dolu... Bu şehir nasıl bir İslam şehridir. Şu husus unutulmasın ki, tesettür konusunda çalışmak bir "Emr-i bil-mâruf ve nehy-i anil-münker" vazifesidir, farzdır. Bu farz büsbütün terk edilirse azab gelir, felaket gelir. Huzeyfe b. Yeman (R.A.) den rivayete göre Resülullah (S.A.V.) Efendimiz: "Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan ALLAH'a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da ALLAH kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra ALLAH'a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez" buyurarak, emr-i bil mârufu ve nehy-i anil münkeri terk eden bir toplum üzerine azab ineceğini açıkça haber vermiş, bizi uyarmıştır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in her devirde gerçek ve icazetli vârisleri, vekilleri, halifeleri bulunmaktadır. Bunlarla birlikte. bunlara tabi olmalıyız. Böyle yaparsak inşALLAH, yanlış yola düşmeyiz. |
İkindi vakti ile akşam ezanı arası uyumak sağlık açısından ve dinen sakıncalı mıdır? Bu saatlerde uyumak uygun değildir. Bu vakitlerde uyanık olmak, güzel şeylerle meşgul olmak sünnettir ve sevabı vardır. Ancak kerahet vakitlerinde uyuyan kimse bu sevaptan ve bereketten mahrum kalsa bile günah işlemiş olmaz. Gece dışında Feylule, Gaylule ve Kaylule olmak üzere üç çeşit uyku vardır: Gaylule uykusu fecirden itibaren güneş tamamen doğuncaya kadar geçen sürede uyumaktır. Bu zamanda uyumak sünnete uygun düşmez. Çünkü birçok iş kolunda sabahın erken saatlerinde işe başlamak rızkın bolluğuna ve berekete sebeptir. İnsanın işe motive olacağı en aktif zaman dilimi fecirden sonraki zaman dilimidir. Bu dilim, uykuyla geçmemelidir. Çünkü o saatte uyumak işe geç başlamak demek olacaktır ki, bu da iş kaybı, emek kaybı, zaman kaybı, kazanç kaybı, performans kaybı gibi kazancı bereketlendiren birçok ana unsurun devre dışı kalması mânâsına gelecektir. Bereketsizliğin sebebi budur. Fakat öte yandan kerahet vaktinde eğer iş ve yoğunluk uyumayı gerektiriyorsa pekâlâ uyunabilir. Meselâ gece mesaisi yapmış birisi sabah namazını kıldıktan sonra kerahet vaktinin geçmesini beklemeden uyuyabilir. Ve bu sünnete aykırı düşmez. Çünkü adam günlük mesaisini yapmış, sabah namazını da kılmış, kerahet vaktinin geçmesini beklemeye artık dinî bir sebep yoktur. Burada kerahet vakti sadece bir zaman ismi olarak zikredilmiştir. Yoksa mutlak derecede uyku yasağı getiren bir zaman parçası olarak gelmemiştir. Feylule uykusunda da aynı durum söz konusudur. İkindi namazından sonra güneş tamamen batıncaya kadar geçen zaman dilimi keza birçok iş kolu için en verimli zaman dilimidir. Bu saatte uyumak rızkı da, ömrü de noksanlaştırır. Çünkü insanın günün verimini muhasebe edeceği, ölçüp tartacağı, yarınki gün için yeni plânlar yapacağı, hayat için yeni moral ve motivasyon bulacağı bu zaman diliminde uyumak insanı bütün bu neticelerden genellikle mahrum bırakır. Buradaki uyku sakındırmasının da kerahet vaktine denk gelmesi ile ilgisi yoktur. Zaman dilimi bakımından sakıncalı görülmüştür. Fakat şüphesiz bunun da istisnası vardır: Meselâ, gündüz boyu aralıksız yoğun bir çalışma gösterip akşamdan sonra gecenin bir vaktine kadar yeniden yoğun bir çalışmaya girecek birisi için, eğer bu vakitte biraz boşluk söz konusu olursa, bu kişinin bu vakitte bir miktar kestirmesinde dinen bir sakınca olmaz. Görüldüğü gibi Gaylule ve Feylule uykuları kerahetle ilgili olarak değil, fakat çoğunluk için zaman dilimi olarak sakıncalı bulunmuştur. Kaylule uykusu olan kuşluk vaktinden öğle sonrası vakte kadar güneşin en hararetli olduğu zaman dilimi içinde yarım saat kadar uyumak ise sünnette tavsiye edilmiştir. Bu tavsiyeyi öğle öncesi giren kerahet vakti delemez. Yani kerahet vakti geldi diye sünnet olan öğle uykusunun yapılamaması söz konusu değildir. Çünkü esasen kerahet vakitlerinde sadece namaz kılma yasağı vardır. Bunun da gerekçesi hadiste açıklanmıştır. Hadisçe bunun gerekçesi, o vaktin, kâfirlerin güneşe secde ettikleri vakit oluşudur. (Müslim, Salatül Misafirin, 294) O halde kerahet vakitlerinden olan sabah gün doğarken ve akşam gün batarken uyumanın mekruh görülmesinin, bu vakitlerin kerahet vakti olması ile ilgisi yoktur. Bunun gerekçesi, sadece insan fıtratının bu vakitlerde daha performanslı oluşu ve bu performansı negatif olarak uykuda öldürmeyip pozitif mânâda değerlendirme gereğidir. Bu durumda Kaylule uykusu olan öğle uykusu, öğle öncesi kerahet vaktinde yapılabilmektedir. Kaylule uykusunun tavsiye edildiği saat ise kaba kuşluktan ikindi öncesi zamana kadar geçen saattir. Bu saat kişiye ve iş yoğunluğuna göre ve kişiye özel olarak değişebilmektedir. Belirli bir saat verip itaat ehlini saatle sınırlandırmak doğru değildir. "Uyku üç nevidir (çeşittir): "BİRİNCİSİ: Gaylûledir ki, fecirden sonra, tâ vakt-i kerahet bitinceye kadardır. (Yâni güneşin doğuşundan, yaklaşık 45 dakika geçinceye kadarki zamandır). Bu uyku, rızkın noksaniyetine ve bereketsizliğine hadisçe sebebiyet verdiği için, hilaf-ı sünnettir. [Sünnete aykırıdır.> Çünkü rızık için sa'y etmenin [çalışmanın> mukaddematını ihzar etmenin [başlangıcını, hazırlığını yapmanını en münasip zamanı, serinlik vaktidir. Bu vakit geçtikten sonra bir rehavet arız olur. O günkü sa'ye ve dolayısıyla da rızka zarar verdiği gibi, bereketsizliğe de sebebiyet verdiği, çok tecrübelerle sabit olmuştur. "İKİNCİSİ: Feylûledir ki, ikindi namazından sonra, mağribe (akşama) kadardır. Bu uyku ömrün noksaniyetine, yâni, uykudan gelen sersemlik cihetiyle, o günkü ömrü nevmâlûd, yarı uyku, kısacık bir şekil aldığından, maddi bir noksaniyet gösterdiği gibi, manevî cihetiyle de, o gün hayatinin maddî ve manevî neticesi ekseriya ikindiden sonra tezahür ettiğinden, o vakti uyku ile geçirmek, o neticeyi görmemek hükmüne geçtiğinden, güya o günü yaşamamış gibi oluyor. "ÜÇÜNCÜSÜ: Kaylûledir ki, bu uyku Sünnet-i Seniyyedir. Duhâ vaktinden, öğleden biraz sonraya kadardır. Bu uyku, gece kıyamına sebebiyet verdiği için sünnet olmakla beraber, Ceziretü'l Arabda, vaktü'z-zuhr denilen şiddet-i hararet zamanında bir tatil-i eşgal, âdet-i kavmiye ve muhitiye olduğundan, o Sünnet-i Seniyyeyi daha ziyade kuvvetlendirmiştir. Bu uyku hem ömrü, hem rızkı tezyide medardır. Çünkü yarım saat kaylüle, iki saat gece uykusuna muâdil gelir. Demek, ömrüne her gün bir buçuk saat ilâve ediyor. Rızık için çalışmak müddetine, yine bir buçuk saat ölümün kardeşi olan uykunun elinden kurtarıp yaşatıyor ve çalışmak zamanına ilâve ediyor." (Lem'alar, 269) Demek ki; güneşin doğuşundan, yaklaşık 45 dakika geçinceye kadar geçen zamanda uyumak iyi değildir. Aslolan erken yatıp erken kalkmaktır. Sabah namazını kıldıktan sonra uyumamak, Kur'ân, hadis tefsir, ilmihal okuduktan sonra işbaşı yapmak lazımdır. Peygamber Efendimiz şöyle buyurmuştur: "Sabahın erken saatlerinde bereket ve başarı vardır." Son zamanlarda gittikçe artan bereketsizliğin ve başarısızlığın hikmeti bu hadis-i şerifin ışığında aranıp bulunmalıdır. Maalesef televizyon, "erken uyumanın düşmanı" olarak insanın karşısına dikilmiştir. Bu şedit düşmanı alt edip, mümkün mertebe erken yatıp, teheccüd namazına kalkmak, daha sonra güneş doğmadan önce sabah namazına dinç olarak uyanmak ve ondan sonra yatmayıp çalışmaya başlamak lazımdır. Zinde, dinç, çalışkan oluşlarına hepimizin şahit olduğu dedelerimiz ve ninelerimiz böyle yaparlardı. Bu güzel âdet yok olunca, sağlık ta, bereket de, huzur da yok oldu. İkindi ile akşam arasında yatmamak lazımdır. Herkes bu vakitte yatmanın zararını bizzat tecrübe ederek görmüştür. O vakit yatıp da kalkan kimse sersem gibi olur, bir türlü kendisini toparlayamaz. Öğle namazını kıldıktan sonra bir müddet yatmak ise çok faydalıdır. Sorularla İslamiyet Editör |
Sadece söz ile dua yapmak olur mu? Başka dua çeşitleri var mıdır? Duanın Çeşitleri Fiilî Dua(fiilen yapılan dua) : Fiilî duâ, işin gerçekleşmesi için bir arada bulunması gereken sebepleri yerine getirmektir. Mesela sizin yarın bir imtihanınız var. Bu imtihanın fiilî duası çalışmaktır. Cenab-ı Hakk’ın kâinattaki isim ve sıfatlarının tecellileri; sebeplerin tabi olduğu kanunlar da o isim ve sıfatların ünvanlarıdırlar. Sebepleri yerine getirme Cenab-ı Hakk’ın isim ve sıfatlarına müracaat etme anlamı taşıdığı için makbuldür. Nitekim çift sürmenin rahmet hazinelerinin kapısını çalmak anlamına gelmektedir. “Çift sürmek fiilî bir duâdır. Rızkı topraktan değil; belki toprak, hazine-i rahmetin bir kapısıdır ki, rahmetin kapısı olan toprağı sabanla çalar” (24. Mektup, 1. Zeyl) [Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 2- Kavli Dua (söz ile yapılan) : Sözlü duâ, dille yapılabileceği gibi kalple yönelme ve niyetle de gerçekleşir. Çalışmayı yaptıktan sonra ellerinizi kaldırır “Yâ rabbi bana hayırlısını nasip et” demeniz sözlü bir duadır. Safi ve halis bir şekilde ve neticeye kanaat ederek dua etmek gerekir. Çünkü, bazen istediğimiz bir şeyin hakkımızda hayırlı olmayacağını Allah bilir fakat biz bilemeyiz. Sonsuz rahmet sahibi Allah’ımızda bunun hayırlı olmayacağını bildiğinden dolayı, farklı bir şekilde kabul eder. Kalbî ve lisanî duâların, istenilen matluba göre değişen bir çok çeşidi vardır : Tevbe ve istiğfar : Günahların bağışlanması için Cenab-ı Hakk’tan af talebidir. Korunma/istiaze : Kötülerden ve kötülüklerden O’na sığınma talebidir. Münâcât : Sıkıntı ve kederden kurtulmak için O’ndan necat/kurtuluş talebidir. Ezkâr : O’nun isim ve sıfatlarını anarak, duânın esası olan huzurda olma ve murakabe duygusunun insanın gönlüne yerleştirilmesidir. Nihayet gizli-açık, küçük-büyük her hacetimizi O’ndan c.c isteme,duânın değişik şekilleri ve dereceleridirler. 3- Hâli Dua(hâl dilimiz ile yapılan dua) : Hâl dili, çoğu zaman insanın iç dünyasını yansıtan bir ayna; çaresizliğin davranışlara yansımasıdır Mesela hasta insanların hastalık esnasındaki çaresizlikleri hal diliyle yapılmış bir duâdır. Bediüzzaman Hazretleri, Hastalar Risalesi’nin 12. devasında; “Hem hastalık, insandaki aczini, zaafını ihsas eder. O aczin lisanıyla ve zaafın diliyle, hâlen ve kâlen bir duâ ettirir” der ve hastanın hal diliyle yaptığı duânın samimi olduğu için makbul olacağını söyler. Kâinatta her varlık Cenab-ı Hakk’ı tesbih ettikleri gibi, kendi mahiyetlerine uygun bir şekilde O’na duâ ederler. Zira her şey varoluşunu ve varlıklarının devamını, Hay ve Kayyum olan Allah Teâlâ’ya borçludur. Eşyanın varlığını devam ettirebilmek için ihtiyaç duyduğu şeyleri onlara veren ise kuşkusuz Hak Teâlâ’dır. Varlıklar, ihtiyaç duydukları şeyleri O Zat-ı Kerim’e ya istidat lisanıyla ya ihtiyaç lisanıyla ya hal ve fiilleriyle ya da sözleriyle bildirirler. Eşya ile Yaratıcı Zat arasındaki alakanın duâ eksenli bu açıklaması bir anda her şeyi anlamlı kılmakta, âdeta hadis-i şerifte bildirildiği gibi duâ, bütün kâinatı aynı anda nurlandırmaktadır. DUA “Yâ Rabbî ve yâ Rabbe’s-Semâvâti ve’l-Aradîn, yâ Halıkî ve yâ Halık-ı Külli Şey, Gökleri yıldızlarıyla, zemini müştemilâtıyla ve bütün mahlûkatı bütün keyfiyatıyla teshir eden kudretinin ve irâdetinin ve hikmetinin ve hâkimiyetinin ve rahmetinin hakkı için, nefsimi bana musahhar eyle ve matlubumu bana musahhar kıl. Kur’ân’a ve imana hizmet için, insanların kalblerini iman hakikatlerine musahhar yap. Ve bana ve ihvanıma iman-ı kâmil ve hüsn-ü hâtime ver. Hazret-i Mûsa Aleyhisselâma denizi ve Hazret-i İbrahim Aleyhisselâma ateşi ve Hazret-i Dâvud Aleyhisselâma dağı, demiri ve Hazret-i Süleyman Aleyhisselâma cinni ve insi ve Hazret-i Muhammed Aleyhissalâtü Vesselâma şems ve kameri teshir ettiğin gibi, iman hakikatlerine kalbleri ve akılları musahhar kıl. Ve beni ve tüm iman, Kur’ân hizmetindeki kardeşlerimizi nefis ve şeytanın şerrinden ve kabir azabından ve cehennem ateşinden muhafaza eyle ve Cennetü’l-Firdevste mes’ut kıl. Âmin, âmin, âmin…”. kaynaklar : Burhan Kutluboğa, Yeni Ümit Dergisi Risale-i Nur Külliyatı, Bediüzzaman Said Nursî [/SIZE] Sorularlaislamiyet.com |
Cvp: Ledun - Gaybı Geleceği Bilme İlimi Nedir Nasıl Öğrenilir elbette.. ama bu devirde bu tür kandırmacalar çok ki... Allahtan korkmadan cahil insanları kandırabiliyorlar.. bunlarıda görmekteyiz.. Rabbim dini kullanarak insanları kandıran kişilere fırsat vermesin... |
Cvp: Hakkı Helal Etmemek Günah mı hocam yani şöyle şu anda insanlar öyle olmuşki ufak bi hata yapsalar hemen hakkını helal et diyolar tamam ama bu kadarda olmazki her an her an mazallah hiç umulmadık şeyler olur |
Cvp: Hakkı Helal Etmemek Günah mı bence kişinin hakkını helal edip etmemesi kendine kalmış bir şeydir. bunun sevabı veya günahı olamaz. yazıda da bildirildiği üzere, bu kul hakkıdır.diler affeder; diler ahirete bırakır.bu kişinin kendisine kalmış bir şeydir... lakin, affetmek büyüklüktür.her güzel sıfatın onda bulunduğu yüce rabbimiz, AFÜVV (affedicilerin en effedicisi, en çok bağışlayan) ken, bizlere ne oluyor da hakkımızı helal etmiyoruz..haksızlığa uğramış olabiliriz , canımız da yanmış olabilir, yalnız bir kişiyi affetmenin vereceği o vicdan rahatlığı bunlardan kat kat yücedir. varın, biz yine de affedelim...haklarımzıı helal edelim. |
Cvp: Hakkı Helal Etmemek Günah mı Necip Fazıl Hocamın bir sözü var Sen de kim oluyrsun? sabreden Allah! biz ne hatalar ettik ne günahlar işledik O(c.c.) affeder tevbe edersek... birisi affet hakkını helal et dediğinde niye etmeyelim ki... Bunun karşılığnı yine Rabb'im verecektir kulum sen sabrettin en iyisini yaptın diye.. kul hakkından gelecek sevptansa Allah'ın mağfireti daha iyi değil midir? |
Cvp: Hakkı Helal Etmemek Günah mı soyle de bısey var bıldıgım uzre hesaplasma gununde hakkını helal etmedıgın kişiyle hesaplasıncaya kadar cennetlık bıle olsan o kısıyı beklıyceksın onunla sırada kaldıkı oranın yarım gunu bu dunya zamanıyla 500 sene... ben her sabah kaltıgımda hz damdam gibi allahım benım hakkımda kım konusmussa, kim kotu bısıler soyledıyse onlara hakkımı helal edıyorum diyorum. hanı Efendımızı sahabelerıyle otururken sızlerden her bırınız hz dâmdâm kadar da mı olamaz dedı. sahabı sasırarak o kımdır ya rasulallah dedi efendımz sav de o sızden once yasardı. her sabaha vardıgında (uyandıgında) gıyabında konusanlara hakkını helal ederdı buyudu. buradakı hıkmetlı olayı bızde anlamalıyz. mesela oyle bırsey oluyor kı "allaha havale edıyorum" dıyoruz. ama gozden kacırdıgımız en ufak bır ayrıtı varsa ve o ayrıntı nedenıyle bız haksızsak kendı kendımızıde ona havale etmıs olacaz. nitekim herseyın en guzelını allah bılır deyıp, yola devam etmek en guzel zannımca ... |
Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Bu soruya geçmeden önce lisanların önemine değinelim: Bilindiği gibi lisanlar bir ırkın habercisidir. Her lisanın kendine has özelliği ve otoritesi vardır. Meselâ Türkiye'nin istiklal marşı, Almanya'nın istiklal marşı vardır. Dünyanın neresine gidersek gidelim, Türklerin istiklal marşı Türkçe okunur. Biliyorsun bazen uluslararası yarışmalar oluyor. Yarışmaya katılan hangi ülke ise o ülkenin istiklal marşı, çalınıyor. O zaman Almanca olan Almanlar'in marşı, Türkçe okunuyor mu? Hayır. İşte aynen bunun gibi Müslümanlar da tek millet ve tek devlettir. Türk milleti, Arap milleti, Pakistan milleti yoktur. Türk kavmi, Arap kavmi, Pakistan kavili vardır. Yani Müslümanlar'ın hepsi bir millettir. Aynı zamanda da tek devlettir. Ve başkanları da halifedir.»Öyle ise bu milletin de kendine has marşı da (mecaz manada) ezandır. Düşün lâalettâyin bir dilin beynelminel özelliği oluyor da, kulları namaza davet eden Allah'ın yeryüzünde beynelminel bir çağrısı olmasın mı? Bir arkadaşım anlatmıştı: Bir Türk ihtisas için İngil356 tere'ye gitmiş. Aylar sonra bunalım geçirmeye başlamış. Dinle hiç ilgisi olmayan bu kardeşimiz, İngiltere'nin günah dolu caddelerinde dalgın dalgın giderken, birden yüreğini hoplatan bir ses ile irkiliyor: "Allahu ekber, Allahu ekber Eşhedü enlâ ilahe illAllah" diyor kulağına gelen sesler. O kadar hüzünleniyor, o kadar İslâm'a ısınıyor ki olduğu yerde, tretuvarın üzerinde oturuyor. "Sanki o caddelerde ahbablarım, dostlarım doluymuş gibi geldi bana" diyor. Hemen gidip abdest alıyor ve o gidiş namaza başlıyor. Şimdi düşünelim, eğer ezan beynelminel olmasaydı bu kardeşimiz ezanı anlayabilecek miydi? Örneğin İngilizce'ye çevrilseydi! Müslümanlar'ın parolasıdır ezan... Allah'ın davetidir ezan. Müslümanların şahididir ezan... (Huzuru ilâhîde şahitlik yapacak) Bir konu daha anlatayım da, sorunun cevabını kendi kendine ver: Afgan mücahidleri, Afgan dağlarına çıkıp İslâm devleti için savaşmaya başladığında, müftülükler aracılığı ile Müslümanlar alarma geçiriliyor. Ve Rusya bütün Müslümanları toplayıp müftüyü konuşturuyor. Müftü şöyle konuşuyor: "Müslümanlar, sizler dinlerinize bağlı kişilersiniz. Bakın Afganlı kardeşlerinizi öldürmeye gelen binlerce Amerikalı asker Afgan dağlarında bekliyor" diyerek, Müslümanlar'ı şahlandırıyor ve cihad ilan ediyor. Müslümanlar'a tanklar tüfekler veriyorlar. Müslümanlar üzgün ve barut gibi öfkeli oldukları halde yola çıkıyorlar ve Afganistan dağlarında Amerikalı asker arıyorlar. Fakat bir türlü bulamıyorlar. Birgün şafak sökmeğe başlarken karşıki dağdan yanık yanık bir ses duyulur: AllahU EKBER AllahU EKBER AllahU EKBER AllahU EKBER EŞHEDÜ ENLA İLAHE İLLAllah Bu da nesi?... Şaşırır, Rusyalı Müslümanlar. Bir de bakarlar ki, arkasından AllahU EKBER AllahU EKBER sedalan yükselir. Anlarlar Ruslar'ın komplo (tuzak) kurduğunu. Bu sefer göz yaşlan içinde bu tarafta olanlar tekbir getirirler. Allahu ekber, Allahu ekber. Bu sedaları karşı dağdaki Afganlı mücahidler duyar. Onlar oradan bu taraf buradan ağlayarak birbirlerine doğru koşarlar. Ve iki dağın arasındaki vadide birleşirler. Birbirlerine sarılır sarılır, ağlarlar... Sonra birlik olup o gün yüzlerce Rus askerini teslim alırlar. Düşün. Orada bulunan yüzlerce Müslüman birbirini öldürecekti... Yalnız buna göre değil. Allah'a davet olan ezanın Arapça oluşunda ayrıca büyük hikmetler vardır. Benden bir kardeş tavsiyesi, Türk oluşundan dolayı fazla gururlanma, Müslüman oluşundan dolayı gururlan. Çünkü, Türk olmak senin elinde değil, ama Müslüman olmak biiznillah senin elinde. Hiç bir ırk ötekinden üstün değildir. Ancak takva ile üstündür. Ben yarım Türk olmaktansa, tam Müslüman olup çingene olmaya razı olurum... Bütün insanlar tıp kanunlarına göre doğar. Yaşadığı kanunlara göre de ahiretteki yerine gider. Bir şiirden sonra bu konuyu da geçelim. Öyle bir din istemem Arap felsefesinden Bana bir din yarat Türk 'ün nefesinden (283) Görüyorsun ya... Irk hayranlığı bazı insanları kafir yapmaya yetiyor. Şu sapıklığa bak. "Bana bir din yarat Türk'ün nefesinden" diyor. Türk'ün nefesinde hüner var zannediyor. Halbuki Türk, adaletli Müslümansa iyidir, adaletli imanı yoksa sıfırdır, sıfır. Bir ırk hayranı kafir daha. Bakın neler saçmalamış: "Ne örümcek ne yosun, Ne mucize ne füsun Kabe Arap'ın olsun Bize Çankaya yeter." (284) Görüyorsun ya! Allah'ın dininden kopan mutlaka bir din icad edecek, kimi Kabe yerine Çankaya'yı, kimi de başka kayayı seçecektir. Bu sapıklıktır, yavaş yavaş gelişmektedir. Türk'ün tarihi, Türk'ün mertliği, Türk'ün İslâm'ı, Türk'ün sesi, Türk'ün, Türk'ün, derken işte yukarıda gördüğün gibi sapıklığa gidilmiştir. Biz onu bunu bırakalım. Allah ne diyorsa ona bakalım. O HER ŞEYİ İYİ BİLENDİR O'dur herşeyi bilen. O'ndan ne gizlenebilir ki O'na güven duymayan Zaten İslâm değil ki. (285) KADINI ANCAK KENDİ TEMBELLİĞİ EZER KADIN APTAL OLUNCA DEĞİL, HAKSIZLIĞA BAŞ KALDIRINCA GÜZELDİR. (283) H. Edip Adıvar. (284) Kemalettiri Kamu. (285) Mahkum Duygular - E.Ş. Emine Şenlikolgu GEnçliğin İmanını Sorularla Çalşdılar |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? sayın muhtar nedir bu türklere olan kininiz anlamakta zorluk çekiyorum! biz türkler islamı değilde başka bir dinimi kabul ettikki hepimizi bir anda ırkçı olarak suçluyorsunuz, gelmiş yahudi olan halide edip adıvarın yazdığı saçma ve kabul edilemez bir yazıyla türk,leri kötülemeye çalışıyorsunuz hadi bizler islamiyeti gerektiği gibi yaşamıyoruz yaşayan ve türk oğlu türküm diyene ne diyeceksiniz bunun ırkçılıkla ne alakası var türkün tarihi diyenler sapıkmı oluyor bu nasıl bir çelişki ezanla başlayıp neden buralara geldiniz lütfen söyleyin nedir derdiniz........ |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? tuğrul bey, muhtarın paylaşımını sanırım anlıyamadınız yada okumadınız..orada geçen ırkçılıktan öte şu soruyu soralım kendimize..neden türkçede ısrar..!türkiyede sadece türklermi yaşıyor..?saçlar adedince diller vardır..ezan orjinal arapça olması neden yadırganıyor?kürtçe ezan fasça ezan arnavutça ezan...olurmu bu sizce..? ezanın türkçe okunmasını isteyenler neden ezanla,namazla alakası olmayanlardır? islam dininin evrenselliğine balyoz indirme amaçlımıdır? fransada ezan fransızca okunsa ve ezan olduğunu nerden bileceğim? kısacası türkçede ısrar iyi niyetli bir girişimmidir...????? vs vs vs... halide sen de neyi alkışladın , konuyu okuduğundan eminmisin? yada senin de bir diyeceğin yokmuydu..? saygılar... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Alıntı:
Abdulmelik hocama teşekkür ediyorum. Tuğrulbey önce yazıyı birdaha dikkatle ve anlayarak okuyun daha sonra böyle ithamlarda bulunun.......... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Tuğrul bey naptın sen yaw ? Konuyu okuduguna emin misin??? Burada ırkçılık falan da yok.. Hele helleeeeee türk milliyetçiliği hiiç yok!!!! Neyse..Arkadaşın bu konuyu iyice okumamışlıgına veriyorum kazayı!.. Hakkatten halide sen niye alkışladın ??? |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? öncelikle hiçbir konuyu okumadan ve analiz etmeden cevap vermem . ki, forumda,da konuları okuyup ' yorum yazan 5/6 kişiden biriyim öncelikle bir kaç ne idiğü belirsiz insanların alıntılarını koymak niye, simdi ezanın türkçe okunmasını isteyenlere sormuyorsunda (isim vererek, tabi biliyorsan) neden genelleme yapıyorsunuz sonrada ırkçılık yok diyorsunuz . neden forumun ruhuna uygun haraket edilmiyor (siyasi bir forum,mu burası) tekrar soruyorum ben türküm ve tarihim kahramanlıklarla dolu diyen sapık oluyorsa veya sizin dediğiniz gibi yavaş yavaş gelişiyorsa sapıklığı vay halimize.sayın abdülmelik ,sayın ecrin ,sayın arın.... bu konu hakkında sayfalar dolu yazsam siz bana okumamışsın ,anlamamışsın deyip yine ezanın türkçe okunmasını isteyenler hakkında yazılmıştır bu yazı diyeceksiniz yazıyı genel olarak alın bir sözde söyle der bir sohbetin olğunlaşması için konunun oluşması lazımdır , makale,lerin de olğunlaşması yazının ortaları ve sonlarıdır neden buna görede bakmıyorsunuz ve sayın ecrin madamki okumamış ve anlamamışım lütfen sorularıma cevap vererek beni aydınlatın ALLAH,ın dininden kopupta yeni din icat eden neden bir arabistanlı,iranlı ,kuzey ıraklı(kimi sapıklar kürdistan diyor) değilde ,islamı gerçek manada yaşamaya çalışan türk. ben yarım türk olmaktansa,tam müslüman olup çingene olmaya razı olurum demek ne demek (neticede türkleri yarım müslüman olarak gösteriyorsun) bak simdi sana şunu söyleyeyim son günlerde aşırı bir şekilde türk ırkını aşağılama hor görme ve asimile etme çabaları var zaten lütfen forumda sizde böyle şeylere girmeyin her okuduğunuz ve alıntı yaptığınız yazılara aldanmayın ben yazılarınızı okumamaya ve anlamamaya devam edeceğim sizde okumaya ve anlamaya devam ederseniz sevinirim.. |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Eee degerli kardeşim şimdi senin yaptıgın Türk milliyetçiliğinı savunmak değil de ne ?!!!! Ben de aynısını düşünüryorum ayrıca.. Çingene olmuşum , kürt olmuşum veyahut bilmem ne ne dilersen o olmuşum umrum değil , benim için önemli olan tek bir şey vardır o da İSLAM üzere doğmuş olmaktır!.. Böylece ben HERŞEY olmuş olurum. Her milletten, her kavimden olmuş olurum !...Türk kürt sapık şu bu demen ne demek ya !!! Her milletin kendi değerleri var ya !.. Ben türküm ama kürt kardeşlerimin saçlarını telini dünyaya değişmem ! Sen onları nasıl sapıklıkla istirdam edersin önce bana bunu açıkla derim!.. Sizin gibi milliyetçiler yüzünden ortalık karışıyor kendinize gelin bence !... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? önce kavga edip sonramı arkadaş olalım yoksa iki üç yorumdan sonra kavga edip ömür boyu küsmü kalalım...... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Kavga etmeyelim ama sözlerimize dikkat edelim... Önemli olan Milletler milliyetler değildir Önemli olan İslamın evrenselliğidir Önemli olan EZANIN evrenselliğindir O şöle demiş bu böyle demiş beni baglamaz ben evrensel olana bakarım... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? şimdi şöyle başlayalım istersen arın,sen bu konuyu boş ver(neden dersen sana sapık denilince sustun ama kuzey ırak,a ki hainlikle resmen ıraktan çalınan toprak parçasına kürdistan diyenlere sapık denilince saçlarının telini değişmem deyip sahip çıktın )sizin oralarda havalar nasıl........ |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? ........................................ orucumu bozmadan çıkmak zorundayım...! kural ihlali(Abdulmelik) |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Demogoloji yapma istersen Tugrul !!!! Kendimi sapık görmemişim ki üstüme alınmamışım , sapık olsaydım alınır cevap yazardım heralde ! Arkadaşım benim ne kürtlerle ne türklerle ne arapla acemle bir alış verişim yok, olamaz da ! Kabenin sahibi oldugu gibi toprakların da sahibi vardır merak etme sen !!! Bizim konumuz bu değil bizim konumuz EZAN VE İSLAM dimi ? Beni bu baglar gerisi hikaye !. Naı çıkarttın yaw sen bu türkçe ezan konusundan milliyet hareketini ooohhoooo Senin gibi aklı çalışanlar böyle milliyetçilik yaparsa En doğal hakları olarak kürtlerde milliyetçilik yapar Sonra seyrele gümbürtüyü Afferiiimmm başka davamız varmıydı ? Bizim burda havalar böyle işte ya sizin efendim ? |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Alıntı:
Sen böyle kürt alayhtarlıgı yaparsan Kürtlerimiz de türk aleyhtarlıgı yapar Ve tabiiki siz böyle yaparsanız onların da öyle yapmaya hakları vardır bence.. Biz buradan kürt türk arap açem diye çıkmadık Biz buradan Hz. Adem neslinin evlatları olarak çıktık Anamız bir Babamız bir Kanımız aynı kandan kardeşiz Ortak alanımız belli : MÜSLÜMAN ! Afedersin sen nesin peki ? Müslüman mı ????? |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? sanki son zamanlarda medineweb daha heyacanlı bir yer haline geldi son bi kaç gündür canım cicimli konuşmaların aşılmış kişilerin fikirlerinden bahsediyor olması beni heyecanlandırdı açıkçası yanlış anlamış da olabilirim ama bi kürt türk davasıdır gidiyor inceden her iki tarafın da birbirine bi düşmanlığı var da müslümanlıklarına yediremiyor bi şey söyleyemiyor havası var (tabi benimki bi yorum) fikirlerinizi paylaşmanız güzel ama sinirlenip kişiselleştiriyorsunuz sonra kavgaya dönüşüyor ... son olarak hepimiz için mustafa islamoğulunun bir yazsından alıntı yapıyorum... Vahdet farzdır. Tefrika haramdır. Kur'an'ımız "Bu ümmetiniz bir tek ümmettir ve ben de sizin (tek) Rabbinizim" der. Yine "Tefrikaya düşmeyin" der. "Dinlerini parça parça edenleri" kınar, "Nizalaşmayın, başarısız olursunuz, iman kokunuz/rüzgârınız gider" der. "Allah’ın ipine hep beraber sımsıkı sarılın ve tefrikaya düşmeyin" der. Bunlar hep birer Kur'anı emir ve nehiydir. Bu emir ve nehiylere uymayan mümin günahkârdır. Kur'an'ı çiğniyor demektir. |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? .................. kural ihlali(Abdulmelik) |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Yahu Tugrul , Sapık kelimesini ilk kullanan sensin Kürtlere laf eden sensin O makalenin içinde türk'e sapık diyen de yoktu Konu EZAN idi EZAAAAANNNNNNN !!!!!!!!!!!! Kendin kaşınıyorsun Bak ben bir Türk olarak diyorum ki Kürtler kardeşimdir ! Sen diyorsun ki kürtler sapıktır Eee Ali de doğal olarak kürtleri sapıklıkla itham eden asıl sapıktır diyecek ne bekliyorsun ki sennnnnnnnnnn ???? Forumun yöneticileri bence yeterince akıl ve izan sahibi merak etme sen... Ben sana ne dedim MİLLİYETÇİLİK YAPMA ! islam kardeşliğinde birleşiyoruz biz Abi sen hala müslüman olup olmadıgını söylemedin bana ? Hemmmmmmm müslümansan bu nasıl müslümanlık Herşeyi geçtim Veda hutbesini de mi okumadın be kardeşim Hz. Resullahın !!!! Mü'minler! Sözümü iyi dinleyin, iyi belleyin. Rabbınız birdir, babanız birdir. Hepiniz Âdem'densiniz, Âdem de topraktan yaratılmıştır. Hiç kimsenin başkaları üzerinde soy sop üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük, ancak takvâ iledir. Müslüman müslümanın kardeşidir. Böylece bütün müslümanlar kardeştir. Gönül hoşluğu ile kendisi vermedikçe, başkasının hakkına el uzatmak helâl değildir. Ashabım! Nefsinize de zulmetmeyin. Nefsinizin de üzerinizde hakkı vardır. Bu nasihatlarımı burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsinler. Ben senin tipinde milliyetçi bir müslümanlıgı reddediyorum kusura bakma dinim izin vermiyor sen bagır dur ordan kendi kendine !... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? bana bak (a) amacın nedir neden devamlı sen yazıyorsun diğer terbiyesiz nerde senin anlayışın biraz kıt veya baştan söylediğim ğibi kavğa aranıyorsun her halde gece geç yattın biraz uyuyabilirsen stresten arın ırsın. (demoğoji) Bana Attıgın Bu ukalaca özel mesajı aynısıyla iade etmeyi görev bilirim efendim. !!!!! Terbiyesizliği yapan sizsiniz, koskoca forum şahit. Dilerlerse zaten yazarlar ayrıca taraftar mı toplamaya çalışıyorsun düşüncene ? !!! Kavga aransaydım bunu belirtebilecek kadar İnsanım hiç merak etme sen ! Doğrular işine mi gelmedi de anlayışşın kıt diyorsun hayırdır ????? Aynaya bak bi yaaa kimin anlayışı kıt !!!!! |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Alıntı:
benim anlamadığım forumda tartışılıyor ve gücünüz yetmediği yerde editörlerden tık yok.. bizde bastırılmış duygu yoktur.. bizde ırkçılık yoktur.. bu forumda türk, kürt, laz v.s. bir çok kardeşimiz var ama hepimiz müslüman olarak bulunuyoruz.. konuda ırkçılık var diyorsunuz ama konuda ırkçılık değil Ezanın Arapça okunması gerektiği anlatılıyor. |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? =Belgin] editörler ,den tık yok ne oluyor bastırılmış duygularınız gün yüzünemi çıkıyor yazdığınız yazılara oy.oy.[/QUOTE] benim anlamadığım forumda tartışılıyor ve gücünüz yetmediği yerde editörlerden tık yok.. bizde bastırılmış duygu yoktur.. bizde ırkçılık yoktur.. bu forumda türk, kürt, laz v.s. bir çok kardeşimiz var ama hepimiz müslüman olarak bulunuyoruz.. konuda ırkçılık var diyorsunuz ama konuda ırkçılık değil Ezanın Arapça okunması gerektiği anlatılıyor. ğücümün yetmediği ne demek ben buradayım ama bana hakaret eden terbiyesiz nerede o gelene kadar bir daha bu konu hakkında yazmayacağım. ( a ) sende sakin ol biraz rahatsızmısın yoksa bu konuyu ne kadarda sahiplendin bırakta biraz muhatapları yazsın ne dersin anlaştıkmı...... editör (a ) DAHİL SONRASI SİZİNLE ALAKASI YOK |
SAAT: 15:07 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.