Medineweb Forum/Huzur Adresi

Medineweb Forum/Huzur Adresi (https://www.forum.medineweb.net/)
-   Soru Cevap Arşivi (https://www.forum.medineweb.net/650-soru-cevap-arsivi)
-   -   "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" (https://www.forum.medineweb.net/soru-cevap-arsivi/19132-vequotdini-konular-hakkinda-sorular-cevaplarvequot.html)

Belgin 25 Eylül 2008 14:19

Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan?
 
tuğrulbey öncelikle yazdığını dikkatil okumanı tavsiye derim.. sen ne yazdığınıdamı unutuyorsun...
editörler diyorsun ve bırakta biraz muhatapları yazsın ne dersin anlaştıkmı bu ne demek..

biz burda üyelerin nezaman gireceğini, çıkacağını takip etmiyoruz..

yazma bende çok memnun olurum.

Arın 25 Eylül 2008 14:50

Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan?
 
Yaw sen adamın şahsında bütün kürtlere laf ediyosun sonra da sen köşeye çekil arın diyorsun ben de muhatap alıyorum kusura bakma, muhatapları yazsınmış. Muhatap olarak ecrinle abdülmelki abiyi mi buldun ? Birisi nöbetten geldi uyuyor, diğeri çalışıyor, evet ben muhatap alıyorum şimdilik . Sana hakaret etmedi ali sen ona ve onun şahsında kürtlere hakaret ettin !!! Yaw kürtlere sapık diyen sen değil miydin kardeşim. Doğal olarak cevap buldun merak etme daha çok cevap veren olur sana !.... Bi oruçlarını açsın millet... Eüzübirabbihim...

MescidiAksa 25 Eylül 2008 19:52

Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan?
 
bi gün girmedim neler olmuş böyle formda

arkadaşlar biz böle bi formda kim kürt kim türk diye kavga etmesekte açılan konulardan kendimize düşen kıssalrı alsak fena olmazmı

tamam tartışma iyidr güzeldir hoştur ama böyle birbirinize hakaret ederek nereye varabilirsnizki??

lütfen arkadaşalr biraz sakin olalım aslında yorum yapmak istemiyodum ama yazdım işte bence böyle bi formda böyle tartışmalr olmaz burası siyaset meydanı defil

dini ilimler bilgiler ögrenme yeridir bence onun için herkesi biraz daha sakin olmaya davet ediyorum

ha benim söylediklerim sadece bu onu için degil genel olarak konuşuyorum burda hepimiz kardeşiz unutmayalım ki müslümanlar din kardeşlerinden sorumludur ama siz böyle

birbirinizle tartışarak bu kardeşlik olmaz hiç kimse hissttirmiyor ama sani herkes birbirinin kususunu kazıyo sakin olalım arkadaşlar sakin

tekrar hatırlatıyorum benim dediklerim bu konu için degil sadece genel olarak

Medine-web 25 Eylül 2008 21:27

Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan?
 
tuğrulbey ve ali niçkli üyelerimizin dikkatine,
"MedineWeb düşünce, din, dil, ırk, cinsiyet ne olursa olsun, herkese açık bir platformdur ve İslami Ahlak Kuralları Geçerlidir."
1-medineweb forum kuralını ihlal ve ahlaki anlamda proplemli mesajlarınız için ikinizide kınıyorum.
2-konuyu ırkçılığa milliyetçiliğe getirip(alakası olmadığı halde) ,ırkçılığı medinewebe taşıyan tuğrulbeyı ayrıca kınıyorum.benzer hataların tekrarı halinde teredütsüz ihraç edileceğinizden şüpheniz olmasın.
3-ırk,düşünce,din,dil tartışılmasın demiyoruz.evrensel edep adap çerçevesinde olması kuralımız ve temennimizdir...
4-her iki üyemizden 100 er takdir oyu geri alınmıştır...

5-kural dışı mesajlar silinmiştir.
aklı selimce davranan,yazan,sakinleştirici rolu oynayan,ve konunun alevlenmemesi için yazmaktan kaçınan siz değerli kardeşlerime teşekkür ediyoruz..
Medineweb..
saygılar...

Emekdar Üye 25 Eylül 2008 23:32

Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan?
 
Baştan sona okudum.
Bazı yerleri değiştirlsede içeriğinden saptığı gayet bariz.
Sn.Tugrulbey ne derseniz deyin artık cevap vermiycem.Amacınız ortada.
Konunun fitneye sebep olmaması için uzatmayı uygun bulmuyorum

Selametle...

Aysima 14 Kasım 2008 19:55

Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır?
 
Tevekkül, bütün canlıların hatta cansızlar âleminin de yaratılışlarında var. Toprağın altında bekleşen tohumlar, yumurtalarını uzak denizlere bırakıp geri dönen balıklar, rızık kaygısına düşmeden ve doğum kontrolü hesabına girmeden yavru yapan hayvanlar ve nihayet yollarını bilmeden süratle dönen gezegenler birer tevekkül sahnesi sergiliyorlar.


Belgin ablacım ve paylaşıma eşlik eden herkezten Allah razı olsun

Emekdar Üye 27 Şubat 2009 10:38

Hafızlık Tespit Sınavlarının Yer ve Tarihleri 2009 Yılı
 
2009 Yılı İçerisinde Başkanlık Merkezince Yapılacak Olan Hafızlık Tespit Sınavlarının Yeri ve Tarihleri

[B][Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]


EKLER :

1-[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]
2-[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]

Emekdar Üye 08 Nisan 2009 08:22

Tevekkül hakkında bilgi verirmisiniz dindeki yeri nedir
 
Tevekkül Sual: Tevekkülün dinimizdeki yeri nedir?
CEVAP
Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor (Al-i imran 159)

Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır Yani sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır Doğru sebebe yapışan doğru netice alır

Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları, ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez Hayır sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir

Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun değildir

Allahü teâlâ, insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak tevekkül değil, ahmaklıktır, haramdır
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Her hastalığın ilacı vardır Yalnız ölüme çare yoktur) [Taberani]

Hz Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir” diyerek ilaç kullanmadı Allahü teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan etmem) buyurdu İlacı kullanınca iyi oldu Fakat sebebini merak etti Allahü teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu (K Saadet)

Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli, şifayı Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat masasında ölen az değildir
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23]
(Tevekkül edene, Allah kâfidir) [Talak 3]

Hadis-i şerifte de buyuruldu ki:
(Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı) [Tirmizi]

Hz İbrahim’in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve ni’mel vekil dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir [Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi vekil, ne iyi yardımcı demektir] Ateşe düşerken Hz Cebrail gelip, “Bir dileğin var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek sözünün eri olduğunu gösterdi Bunun için âyet-i kerimede, (Sözünün eri olan İbrahim) diye övüldü (Necm 37)

Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir Allahü teâlânın lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur Bu hâl, kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesidir Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz Dünya işlerinin bozulmasından dolayı üzülmez Rızkından endişe etmez Mesela, iftiraya uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar Üç şeyde avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder 1- Avukatı, ona yaptıkları iftirayı iyi bilir 2- Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz 3- Avukatın bunu canla başla savunacağına inanır Avukatına böyle inanır, güvenirse kendi ayrıca uğraşmaz (Allah bize yetişir O ne iyi vekildir) âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir” der Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur

Tevekkül ve sebepler
M Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki:
Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir Sebeplerin tesir etmesinin Allahü teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen ve tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmiş, yalnız Ona güvenmiş olur Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak, tevekkül olmaz Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir Ateş yakar, fakat, ateşe yakma kuvvetini veren, Allahü teâlâdır Aç olan, bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren Odur Gerektiği zaman, böyle sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allahü teâlâya asi olur Tecrübe edilmiş sebepleri kullanmak gerekir Allahü teâlâ, meşveret etmeyi, bilenlere danışmayı emretti Meşveret de, sebebe yapışmaktır

Meşveretten sonra tevekkülü emretti Ahiret işlerinde tevekkül olamaz, çalışmak emrolundu Burada, azabından korkmak ve merhametinden ümitli olmak gerekir Allahü teâlânın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur ve kulluk böyle olur (1/182)
Bir âyet meali:
(Azmedip de bir işe başlayınca, Allah’a tevekkül et, Ona güven! Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez Size yardım etmezse, kimse yardım edemez O halde, müminler Allah’a tevekkül etsinler!) [Al-i İmran 159,160]

Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir Bundan başka egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar Tevekkül, iş yapmayıp tembel oturmak değildir Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için tevekkül gerekir Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için de tevekkül gerekir
Bu âyet, tevekkül ile beraber çalışmayı ve çalışmada azmin de gerektiğini bildiriyor Demek ki her müslüman çalışacak, azmedecek ve sonra da güvenecektir Tevekkül bir zaaf değil, bir kuvvettir Hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Deveni bağla ve sonra Allah’a tevekkül et!) [İbni Asakir]

Dinimiz, insanlara daima çalışmak, aklını doğru kullanmak, her türlü yeniliği öğrenmek, başarmak için her türlü meşru çareye başvurmayı emretmektedir Bir müslüman ancak herhangi bir işte aklını kullandığı, her çareye başvurduğu ve son derece de çalıştığı halde, bir başarıya ulaşamazsa, üzülmemeli ve bu sonucun, Allahü teâlânın kendisi için münasip gördüğü bir husus olduğunu kabul ederek kaderine razı olmalıdır Yoksa hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip yatarak beklemek, İslamiyet’te yoktur Böyle yapmak büyük günahtır Bir âyet meali:
(İnsana, ancak dünyada çalışarak [ihlas ile] yaptığı işler [ahirette] fayda verir) [Necm 39]

İnsanlar, bazen her şeye başvurdukları ve çok çalıştıkları halde, istediklerine kavuşamazlar İşte o zaman, bu işte kendi ellerinde olmayan bir kudret bulunduğunu ve bu kudretin insanların yaşamaları ve başarıları üzerinde etkili olduğunu ve onlara yön verdiğini kabul ederler İşte kısmet budur Kısmet aynı zamanda büyük bir teselli kaynağıdır (Ben vazifemi yaptım, ama ne yapayım ki kısmetim bu imiş) diyen bir müslüman, bir işte başarısız olsa bile, ümitsizliğe kapılmaz ve büyük bir iç huzuru ile çalışmaya devam eder Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Güçlükle beraber elbette bir kolaylık vardır Öyleyse, bir işi bitirince diğerine teşebbüs et ve hacetini yalnız Rabbinden iste!) [İnşirah 5-8]
Yani başarısızlıktan ümitsizliğe düşmeyip çalışmaya devam etmelidir

Yeryüzündeki her canlının rızkı
Sual: Günümüzde bir kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek, helale harama dikkat etmiyor Ailece çalışıp geçinemeyenleri var Yalan söyleniyor, hile yapılıyor, kul hakkına aldırış edilmiyor Bu derece rızıktan endişe etmek doğru mu?
CEVAP
Helale harama, kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir İslam âlimleri, (Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin!) buyuruyor

Âlimlerden birine "Hep ibadetle meşgul oluyorsun, ne yiyip ne içiyorsun?" dediler O da, dişlerini gösterdi "Değirmeni yapan suyunu gönderir" demek istedi Çünkü rızıkları Allahü teâlânın gönderdiğine inancı tamdı Âyet-i kerime meali:
(Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allah elbette gönderir) [Hud 6]

Veysel Karani hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a yerleş" buyurdu O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?" dedi Hazret, "Rızıklarından şüphe edenlere yazıklar olsun Bunlara nasihat fayda etmez" buyurdu

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, kendisine sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı yerden ona rızk verir) [Beyheki]

(İnsan, ihtiyaçlarını, Allahü teâlâya havale ederse, ihtiyaçlarını [husule getirecek sebepleri] ihsan eder) [Hakim]

Mesela, herkesin sana merhamet ve hizmet etmesini temin eder Yahya bin Muaz Razihazretleri buyuruyor ki:
"İnsanlar seni, Allahü teâlâyı sevdiğin kadar sever Allahü teâlâdan korktuğun kadar, senden korkarlar Allahü teâlâya itaat ettiğin kadar, sana itaat ederler Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler Hülasa, her işin, Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz Hep kendini düşünme! Allahü teâlâdan başka, kimseye güvenme!"

Ebu Muhammed Raşihazretleri buyuruyor ki:
"Kendin ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde [engel], hep kendi menfaatini düşünmek ve kendin gibi, bir âcize güvenmektir Sofilik, istediğin her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve herkesten hürmet görmek değildir Her hâlinde Allahü teâlâya güvenmektir"

Allahü teâlâdan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir şey yoktur
Allahü teâlâdan başkasına sığınmak, örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir
Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki:
(Allah’tan başka dost edinenin hâli, örümceğin durumuna benzer Halbuki barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır) [Ankebut 41]


Nasıl tevekkül etmeli
Sual: Tam İlmihal’de, (Bir kimse, hareketlerde, işlerde, Allahü teâlâdan başkasının tesir ettiğini düşünse, bu kimsenin tevhîdi, noksan olur Eğer, hiçbir sebep lazım değildir dese, İslamiyet’ten ayrılmış olur Eğer sebepleri araya koymak lazım değildir derse, akla uymamış olur Lazımdır derse, sebepleri hazırlayana tevekkül etmiş olur ki, bu da tevhidde noksanlık olur) deniyor Burasını anlayamadım Sebeplere güvensek de güvenmesek de suç oluyor Nasıl tevekkül etmemiz gerekiyor?
CEVAP
Evet tevekkül bahsi zordur Yukarıdaki yazıyı üç madde halinde açıklayalım:
1- İyi kötü, hayır şer her şeyi Allahü teâlânın yarattığına inanacağız Bazı şeylere bazı şeyler tesir ediyor denirse itikadımız düzgün olmaz Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır Bir âyet meali:
(Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır) [Saffat 96]

2- İşlerin yapılması için hiçbir sebep lazım değil denirse, Allahü teâlânın koyduğu sebepler inkâr edilmiş olur Mesela, ben evlenmesem de benim çocuklarım olur demek çok yanlıştır Çocuk olması için ana baba gibi sebeplere ihtiyaç vardır

3- Sebepler lazımdır, sebepsiz olmaz derse, sebeplere güvenmiş olur, yine tevhidi noksan olur Yani nasıl ana baba olmadan çocuk olur demek yanlış ise, çocuğun olması için mutlaka ana babayı şart etmek ve çocukları Allahü teâlânın yaratmasında rolü olmadığını söylemek de çok yanlıştır Ana baba olsa da çocuk olmayabilir Ana baba olmadan da Allahü teâlâ çocuk yaratabilir Hazret-i Adem ile Hz Havva’yı anasız babasız, Hz İsa’yı babasız yaratmıştır Sebeplere güvenmeyeceğiz, sebepleri yaratanın da Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz

Sebepler âlemindeyiz, Allahü teâlânın âdeti sebeplerle yaratmaktır Sebepsiz yaratılması mucize veya keramet olur Sihri yaratan da Allahü teâlâdır Her şeyi yaratan Odur

Bu üç maddeyi özetleyelim:
Bir iş yapmak istersek sebeplerine yapışacağız, ama, sebepler mutlaka bu işi yapar demeyeceğiz Mesela çocuk sahibi olmak için evleneceğiz, ama evlendik garanti çocuğumuz olur da demeyeceğiz Hastaysak doktora gideceğiz, ilaç alacağız, ameliyat olacağız, ama bu sebepler bizi iyi etti demeyeceğiz Çünkü ameliyat masasından kalkamayız da Sebeplere güvenmeyeceğiz Sebepleri yaratanın da, sebeplere tesir kuvvetini verenin de Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz

hafiz-imam 19Haziran 2009 15:10

RE: "Cami " toplanmaya yeri demektir. Kadınlar neden camiden erkekler kadar yararlanamaz?
 
arkadaşlar bizim dönemimizde camiler sadece namaz kılma mekanı olarak kullanıldığı için bazı arkadaşlarımız bsu yakınmayı namaz kılamama olarak anlıyorlar.
halbuki mesele sadece namaz meselesi değil, asr-ı saadette müslümanların herşeyi camisiyde mescidiydi. orda oturur muhabbet eder, uyur, tartışır ve bir çok meseleyi mescidde hallederlerdi.
tessettür ayetinden önce kadınlara özel bir bölüm mevcut değildi ve onlarda mescidin bir köşesinde oturup mescitde yapılan herşeye bizzat iştirak ediyorlardı. Tesettür ayetinden sonra kadınların yeri perde ile ayrıldı ve artık kadınlar perde arkasından sohbetleri dinliyor ve toplumsal hayataki yerlerini muhafaza ediyorlardı. Bugün kadın dört duvar arasına mahkum edilmeye çalışılmıyor. bu derken erkek gibi davranabilmelerini kasdetmiyorum, bayanın toplumsal hayattaki yeri ve önemi farklıdır erkeğin farklıdır. asr-ı saadette savaşlara katılmışlar ve yaralananların yaralarına müdahale etmişlerdir. bunu kimse görmezden gelipte kadının yeri evidir diyemez.
günümüzde camilerde bayanlara özel günler olabilir. haftada bir gün bayanlara yenelik vaizelerimiz camulirde vaazlar yapabilirler, yada yapılan vaazlara bayanlarında iştirak etmesi sağlanabilir. her il merkezinde hiç olmazsa bir camide bir bayan vaize bayanların sorularına cevap vermek maksadıyla özel bir odada görev yaptırıla bilir. netten veye telefondan sorulabilir diyebilirsiniz biribir iletişimin yerini tutamaz telefon veya net.
onun için zeynep hocamıza hak veriyorum..

ali 22Haziran 2009 17:58

RE: "Cami " toplanmaya yeri demektir. Kadınlar neden camiden erkekler kadar yararlanamaz?
 
camilerimiz gelin zulmunden kacan yasi gecmis isi bitmis cekisten düsmüs hasta kanser topal sagir insanlarin siginma yeri olmus malesef.tum bu cemaat mucahit olsa ne olur muctehid olsa ne olur.
camilerin guncelenmesi egitim ogretim merkezi olması ashabı suffelik olması gerekir.
diger husus camiye gelen kiz kadin kesimi kim ne derse desin fitneye gebedir.

dua dilencisi 06 Kasım 2009 06:25

RE: Hakkı Helal Etmemek Günah mı
 
Yine islamı elinden geldiğince yaşamaya çalışıp haramdan sakınan insan Allah'ın izniyle cennete girer. Her ne kadar cennete girecek olsada çetin bir hesap söz konusudur. Kişi haklarını helal etmemişse, hakkını alacağı kişiler tek tek huzuruna gelir onlarla hesaplaşma başlar, buda hesabı ve hesabın çetinliğini arttırır. Zaten mahşer yeri çok sıkıntılıdır, dahada sıkıntılı olur..

Allah c.c. razı olsun çok güzel bir konuya deginilmiş ..

Hazan Mevsimi 10 Şubat 2010 21:22

RE: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır?
 
Kur'ân lisanında tevekkül ise; Allah'ı vekil etme, Allah'a dayanıp güvenme anlamında kullanılmaktadır. Tevekkül yani Allah'ı vekil etme; verilmiş olan bir kararın, başlanmış olan bir işin sonucunun tayini ve hayırlı olması için Allah'ın korumasına sığınması demektir. Âli İmrân 3/159 da şöyle buyrulmuştur: '... Kararını veriğin zaman da Allah'a dayanıp güven... ' Alıncak kararlarda ve yapılması plânlanan işlerde, hiçbir iş yapmadan, gayret sarfetmeden insanların Allah'ı vekil etme istekleri; yalnızca ataleti, tembelliği ve miskinliği doğurur. Tarih boyunca İslâmiyetten kısmetini almamışların yaptıkları bu tür bilgisizlikler, ancak müslüman ülkelerin gerilemesine neden olmuştur. Allahü Teâlâ iman edenlerden; önce İlâhî Yasalar'a uygun bir şekilde karar verip işe girişmelerini ve sonra da yalnız Kendi'sine dayanıp güvenilmesini istemektedir.

cananekinci 26 Mart 2010 22:28

RE: Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan?
 
Alıntı:

tugrulbey Üyemizden Alıntı
sayın muhtar nedir bu türklere olan kininiz anlamakta zorluk çekiyorum! biz türkler islamı değilde başka bir dinimi kabul ettikki hepimizi bir anda ırkçı olarak suçluyorsunuz, gelmiş yahudi olan halide edip adıvarın yazdığı saçma ve kabul edilemez bir yazıyla türk,leri kötülemeye çalışıyorsunuz hadi bizler islamiyeti gerektiği gibi yaşamıyoruz yaşayan ve türk oğlu türküm diyene ne diyeceksiniz bunun ırkçılıkla ne alakası var türkün tarihi diyenler sapıkmı oluyor bu nasıl bir çelişki ezanla başlayıp neden buralara geldiniz lütfen söyleyin nedir derdiniz........

sanırım konuyu tam kavrayamadı galiba turgut bey. bizlerde ırkçılık yoktur. düşünceli000

Esma_Nur 03 Mart 2011 16:27

Cevap: Cvp: Cennette Kadınlar tesettürlü mü olacak yoksa tesettürsüz mü ???
 
Alıntı:

cennet36 Üyemizden Alıntı (Mesaj 15689)
Sorumlu ve vazifeli olan Müslümanlar, tesettür konusunda üzerlerine düşen faaliyet ve hizmetleri yapmaları gerekir. Şöyleki:

1- Tesettürün kesin bir İslâmi farz olduğu, bunun Kur'ân'la, Sünnetle, İcma-i ümmetle sabit olduğu. Bu farzın Kıyamet'e kadar geçerli olacağı. Bunda kimsenin değişiklik ve reform yapamayacağı.

2- Tesettürü inkar edenin dinden çıkacağı.

3- Müslüman kadın ve kızların tesettüre uymaları için, onların anlayacağı, tesiri altında kalacağı uygun telkinat, nasihat ve propaganda yapılması. Kırıcı, nefret ettirici, menfi tepkiye sebep olacak öğüt, propaganda ve telkinlerden kaçınılması.

4- Tesettürün dinî ve imanı bir konu olduğu.


5- Tesettürün sadece İslâm dinine mahsus olmadığı, bütün dinlerde ve medeniyetlerde bulunduğu, başörtüsünün evrensel olduğu.

6- Tesettürün farz olduğunu kabul etmekle birlikte ona riayet etmeyen bir kadının günahkar bir Müslüman olacağı ancak bu farzı inkar ederse, "İslâm'da böyle bir şey yoktur. Ben böyle bir şeyi kabul etmiyorum..." derse dinden çıkacağı.

7- Tesettürün gerilik olmadığı, aksine medeniyet olduğu.

8- Vahşi kavimlerin çıplak gezdiği, medenî insanların tesettüre riayet ettiği.

9- Tesettürün gayesinin fuhşu, azgınlığı, seks kışkırtıcılığını, ahlaksızlığı, teşhirciliği önlemek olduğu. Seksi kıyafet bir kadın veya kızın, başını örtmüş de olsa, tesettürlü sayılamayacağını.

10- Tesettürün, başını örttükten sonra canının istediği herşeyi giyebileceği ve her şeyi yapabileceği manasına gelmediği.

11- Tesettürle ilgili milyonlarca faydalı, değerli, etkili, güçlü broşür ve kitap yayınlanması.


12- Müslüman kadın ve kızların kıyafetlerinin, açık kadınlarınkinden üstün olması için ciddî müesseseler kurulması.
13- Tesettür kıyafetinin paradan başka birşey düşünmeyen bir takım bezirgan zihniyetli kimse ve ticarethanelerin kâr aleti haline getirilmemesi.

14- Şehevî, seksî, dikkat çekici olmamak şartıyla yüksek ve temsilci Müslüman kadın ve kızlarının çok zarif, çok kibar, sade fakat asil kıyafetlere, renklere, çizgilere bürünmeleri.

15- Tesettürde dikkat çekici ve bayağı cırtlak pembelerden, cırtlak kırmızılardan, cırtlak yeşil ve mavilerden, acı ve cırtlak sarılardan kaçınılması.

16- Parlak ve cırtlak olmayan mat ve sade renklerin tercih edilmesi.

17- Gerekiyorsa giyim-kuşam evlerinden olmak üzere dünyanın büyük müesseselerinden tesettür kıyafetleri konusunda yardım alınmalı, onlarla işbirliği yapılmalı.

18- Kur'ân-ı Kerim'deki, Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in Sünnet'indeki, fıkıh kitaplarındaki tesettürle ilgili, ayetlerin, hadîslerin, hükümlerin çok düzgün ve vasıflı kitaplar halinde yayınlanması.

19- Hiç olmazsa bir kısım tesettürlü Müslüman kadın ve kızların açık hanımlardan daha zarif, daha sanatlı giyinmiş, daha üstün bir zarfa bürünmüş olmalarının sağlanması.


20- Tesettür konusunda yapılması gereken ve yapılabilecek olan her faaliyetin, her hizmetin planlı ve programlı bir şekilde hakkıyla ifa edilmesi.

Yukarıda saydığımız hizmetler yapılabilir mi? Elbette yapılabilir. Mevcut düzen (Derin Devlet) bunlara birtakım sınırlar koymuştur. Mesela RTÜK, televizyonlarda çarşaf propagandasını önleyici yasaklar getirmiştir. Bunlara uymayan tv kanallarına ceza verilmekte, hattâ kapatılmaktadır. Ancak tesettür konusundaki engeller, yasaklar, kösteklemeler genel değildir. Bu konuda nereden baksanız yüzde seksen hürriyet ve serbestlik vardır. Lakin Müslümanlar, önde gelen şahıslar ve kurumlar bu hürriyeti fırsat bilerek, vazifelerini ve hizmetlerini yapmıyorlar.


Şimdi yaz aylarındayız, bir pazar günü bulunduğunuz şehrin, kasabanın meydanına, parkına bir gidiniz ve kadınların-kızların kılık kıyafetlerine bir bakınız. Açığı da berbat, tesettürlüsü de berbat. Utancımdan yerin dibine geçiyorum. Müslümanlar bu hallerede mi düşeceklerdi. En cırtlak, en bağırtlak, en berbat, en parlak, en göz çekici pembelere bürünmüş bir kızcağız! Başında gökkuşağı gibi bir eşarp, gurur ve kibir içinde salına salına bin türlü naz ve işve ile yanındakiyle dolaşıyor. Sözde tesettürlü. Yahu böyle tesettür olur mu? Bu gibi kadınları, kızları uyarmak, ikaz etmek, bilgilendirmek gerekir. Uyanırlar, hallerini düzeltirlerse ne âla. Düzeltmezlerse, ne halleri varsa görsünler....
İş o hadde vardı ki, başı örtülü göbeği açıklar bile görüldü. Geçenlerde, Hürriyet gazetesi "göbeği açık türbanlı kızlar"ın bir şarkıcıya, dans ederek eşlik ederken çekilmiş fotoğraflarını yayınladı.

Eskiden olsa bu fotoğrafın düzmece olduğunu düşünür, malum zihniyetin türbanlı kızlara çamur atmak için yaptığı bir işgüzarlık olarak değerlendirirdik.
Ama şimdi biliyoruz ki, fotoğraflar bir gerçeği yansıtıyor. Hem başlar örtülü, hem göbekler açık! Hem de cümle âlemin ortasında neredeyse oryantallere taş çıkartır gibi dans etmeler!

Peki bu noktaya nasıl geldik? Nasıl ki çarpık kentleşme diye bir kavram var, bu da çarpık bir gelişme, çarpık bir değişim! Yarım yamalak öğrendikleri bir takım bilgiler ile bu kızlar başlarını örtmelerinin gerektiğini biliyorlar. Ama başlarını örterken göbeklerini hiç açmamaları gerektiğinin farkında bile değiller.

Sulandırılmış bir eğitim ile ancak bu kadar oluyor demek ki! "Göbeği açık türbanlı kızlar'ın fotoğrafını gazetelerde gördüğümüz zaman rahmetli Prof. Ali Genceli'yi hatırladık. Enteresan bir adamdı.


Kaç dil biliyordu bilmiyoruz ama Arapça'dan da, Urduca'dan da çok hızlı tercümeler yaptığını biliyoruz. Bir taraftan eserin orijinalini okur, bir yandan da Türkçesini kağıda dökerdi. Genceli hoca bizim tanıdığımızda bekârdı. Akranları kendisini evlendirmeye çalışırlardı. Ve nasıl bir hanım istediğini sorarlardı. Genceli Hoca da onlara: "VALLAHİ üstadım bulacağınız hanımın başı açık da olabilir kapalı da ama poposu mutlaka kapalı olmalı" diye takılırdı. O zamanlar gülüp geçtiğimiz şey, bugün gerçek oldu.
Hanımlar başlarını örtüyorlar ama nerelerini açtıklarının farkında bile değiller. Çarpık gelişmenin daha doğrusu çarpık değişimin tabii sonucu bu olsa gerek! Doğrudan bir kez sapmaya görün!

Doğru ile aranızın giderek açıldığı aradan ancak aylar sonra yıllar sonra ortaya çıkar. Doğrudan bir kez ayrıldınız mı şeytan size yaptığınız her şeyi güzel göstermeye başlar. Açılan göbeğiniz bile size güzel gözükür". Cenab-ı Hak şöyle buyurur:


"Şeytan onların yaptıklarını kendilerine süslemiş, güzel göstermiş"[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...]Başınızın örtülü olmasını kafi sanır, öteki yerlerinizin açılmasında beis görmez olursunuz.


Geçtiğimiz günlerde İznik yolunda birkaç küçük beldeden geçiyoruz. Çok şükür gördük ki: Şalvarlı kadınlar, geleneksel, çarşafa benzer kıyafetleriyle dolaşıyor. Bunca çirkinlik, çıplaklık, göbeği açıklık içinde bu millî kıyafetleri görmek ruhuma huzur veriyor. "Be adam hangi devirdeyiz? Sen hâlâ çarşafı, tesettürü, geleneksel kıyafeti estetik buluyorsun!.."Aman darılmayın... Yakup Kadri'nin 1920'lerde kaleme almış olduğu "Çarşafa ve Peçeye Dair" başlıklı güzel yazısını okursanız bana hak verirsiniz. Hem geniş olun biraz, toleranslı olun. Bir Japon'un kimonuyu övmesi ne kadar tabiî ise, Müslüman bir Türkiyelinin çarşafı, feraceyi, yaşmağı, tesettürü övmesi de o kadar tabiîdir. Herhalde benden bikini mayo, göbeği açık dekolte kıyafet övgüsü beklemezsiniz.


Kadını hürleştirmek ve yükseltmek bahanesiyle, milletimize yapılan büyük zulümlerden birisi de, kadınların ve kızların öncelikle seks ve şehvet aracı olarak görülmesidir. Bizim dinimiz, bizim millî törelerimiz kadını anne, nine, teyze, bacı, kız evlât, eş olarak görür. Kadınların, hayvani içgüdüleri gıcıklayan şekilde reklamlarda, sahnelerde, ekranlarda, podyumlarda kendilerini teşhir etmelerinin medeniyetle, özgürlükle hiçbir alâkası yoktur. Böyle uygarlık ve özgürlükler bir aldatmacadan, şeytanî kuruntulardan ibarettir.

Kadınlara, üzerinde resmî antet bulunan "vesikalarla" fahişelik yapmak iznini ve hakkını vermek, asla kadın özgürlüğü değil, aslında en iğrenç bir kölelikten başka bir şey değildir.

Bir İslam şehrinin gerçekten bir İslam şehri olduğunu gösteren kıstaslar vardır. Bunlardan biri Cuma ezanı okunduğu vakit ticaretin durması ve erkeklerin Cuma namazı kılmak üzere camilerde toplanmasıdır. Bir başkası da kadınların tesettürlü olmasıdır.

Cuma ezanı okunuyor... Caddeler, meydanlar", sokaklar insan dolu. Otobüsler, trenler, vapurlar, metrolar, otomobiller, taksiler, içleri insan dolu olduğu halde vızır vızır işliyor. Çarşılar, pazarlar, insan dolu... Dükkânlar, kahvehaneler, lokantalar, pastaneler, hanlar, pasajlar insan dolu... Bu şehir nasıl bir İslam şehridir.

Şu husus unutulmasın ki, tesettür konusunda çalışmak bir "Emr-i bil-mâruf ve nehy-i anil-münker" vazifesidir, farzdır. Bu farz büsbütün terk edilirse azab gelir, felaket gelir. Huzeyfe b. Yeman (R.A.) den rivayete göre Resülullah (S.A.V.) Efendimiz:


"Canımı gücü ve kudretiyle elinde tutan ALLAH'a yemin ederim ki, ya iyilikleri emreder ve kötülüklerden nehyedersiniz, ya da ALLAH kendi katından yakın zamanda üzerinize bir azab gönderir. Sonra ALLAH'a yalvarıp dua edersiniz ama, duanız kabul edilmez"buyurarak, emr-i bil mârufu ve nehy-i anil münkeri terk eden bir toplum üzerine azab ineceğini açıkça haber vermiş, bizi uyarmıştır. Hz. Peygamber (S.A.V.) Efendimiz'in her devirde gerçek ve icazetli vârisleri, vekilleri, halifeleri bulunmaktadır. Bunlarla birlikte. bunlara tabi olmalıyız. Böyle yaparsak inşALLAH, yanlış yola düşmeyiz.

hocam çok güzel konuyu ele almışsınız malesefki toplumumuzun kanayan yarası bu durum bu durumdan ancak kızlarımıza ilim okutarak kurtulabiliriz sanıyorum

kamer34 25 Nisan 2011 02:27

"Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
"Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"

Dini konular hakkında ilk soru sorana bir adet şeker benden:)

Numan Yalçın 25 Nisan 2011 09:02

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Sorlusa ne olur ki ? Hem soruluyor hem kabullenilmiyor tartışma haline hatta insanların birbirini kırmasına kadar uzanıyor. Keşke sizin niyetinizdeki gibi devam etse...

kamer34 25 Nisan 2011 15:41

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Numan hocam bu bölüm gerçekten dini öğrenmek isteyen ve polemik yaratmak için değil bilgilerin paylaşıldığı bir bölüm olsun istedim.

Sorulan sorulara ilim ehli arkadaşlarımızın deliller ışığında cevaplaması ve bilgi paylaşımı amaç bu inşallah.

Rabbim herkese niyetine ve ameline göre muamele edecektir.

FECR 25 Nisan 2011 16:15

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Soru sormak kolay ama cevaplar hangi kıstasa göre olacak?:)
Hele fıkhi sorularda cevaplarda çok farklılıklar olabilir
Cevaplar Hanefi fıkhına göre mi?
Cevaplar Şafii fıkhına göre mi?
Cevaplar Hanbeli,Selefi veya Maliki fıkhına göre mi?
Cevaplar sadece Kur'an ayetlerine göre mi?
Cevaplar sadece hadis rivayetlerine göre mi?
Cevaplar Şia fıkhına göre mi?
Cevaplar Ehli Sünnetin diğer franksiyonlarına göre mi?
Cevaplar Haniflere/Mealcilere göre mi?
Cevaplar diyanetin fetvalarına göre mi?
Cevaplar gelenek/anane/törelere göre mi?
Cevaplar Mütezile,Mürcie,Harici'ye veya diğer fırka/mezheplere göre mi?
Cevaplar önce akla sonra nakle göre mi?
Cevaplar önce nakle sonra akla göre mi olacak?

vs.vs.

Soru tek olabilir ama cevap tek olmayabilir.Hatta cevaplar bazen kişiden kişiye,toplumdan topluma değişkenlik de ifade edebilir.İmam Şafii,aynı konuda Irak'ta farklı fetva vermiş,Mısır'da farklı fetva vermiş.Bunun sebebi sorulunca da:Irak'ın örfü farklı,Mısır'ın örfü farklı demiş.
Allah Rasuluna da değişik zamanlarda,farklı kişilerin sorduğu "İslam nedir?" sorusuna farklı farklı cevaplar vermiştir:
Kimisine "Allah yolunca cihad"
Kimisine "Anne ve babana iyilik etmen"
Kimisine "Namaz kılmak"
Kimisine "Oruç tutmak"
Kimisine "infak etmek" vs cevaplar vermiştir.

Kimisi, bilmediğini öğrenmek için sorar
Kimisi, bildiğini tasdik ettirmek için sorar
Kimisi, ortalığı karıştırmak için sorar,kırk akıllı bu karışıklığı çözmek için uğraşır
Kimisi, muhal,imkansız olan şeyleri sorar
Kimisi, gaybi konuları sorar
Kimisi, sorduğu kişiyi zor durumda bırakmak için sorar
Kimisi, amelini/pratiğini ilgilendirmeyen şeyleri sorar
Kimisi, karşısındaki kişilerin hangi zihniyette olduğunu öğrenmek için tuzak sorular sorar
Kimisi, insanlar arasında nifak oluşturmak için sorar
Kimisi, insanların inançlarında(Allah-Tevhid-İman vs) şüphe oluşturmak için sorar

Soru sormak kolay ama cevap o kadar kolay olmaz:)

kamer34 25 Nisan 2011 16:59

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
İirfan hocam şüphesiz bir konuda herkes beyninin algıladığı kadar soru sorar. Cevaba gelince müslüman cevabı alır ama o cevabı Kur’an-dan sünnetten imamlarımzın fetvalarında araştırır. Amaç insanları düşünmeğe araştırmaya taklidi bir imanı terke yöneliktir.

Bizler ne zaman okuyan araştıran okuduklarını tam anlayarak hayatına aktaran bir toplum olduğumuzda ancak “yeryüzünde fitne kalkıp din Allah’a has kılınmış olur” yoksa hep Allah ile birlikte başka ilahlarda edinmiş oluruzki buda bizim iman iddiamızı boşa çıkarmış olur.

Bugün hangimize sorarsanız sorun muhakkak bir mezhebe tabi olduğumuzu söyleriz. Fakat mezhep imamlarımızın görüşlerine gelince o görüşler hakkında malesef pekte bilgi sahibi olmadığımız ortaya çıkmaktadır. Bu analayışımız Kur’an ve peygamber hususunda da böyledir. Bizler peygamber efendimize toz kondurmayız Kur’an-a saygınlığımız uç noktadaır bunlar hepsi güzel. Fakat Kur’an-ın ve peygamberin bizden istediği saygınlık şekli bumudur acaba bunu düşünmek lazım.

Müslümanın gayesi insanları araştırmaya ve aklını vahiyi doğru şekilde analiz etmeğe sefketmektir. Bizler düşüncelerimizi yaşam kriterlerimizi peygamberin sünnetine uygun hale getirmedikçe bırakın müslüman olmayı adam bile olabilmemiz çok zordur.
İşte bizim gayemiz en azından tevhidi noktada günümüzde yanlış olan bazı düşünceleri bir nebzede olsa düzelmesine vesile olmaktır. Bunun mükafatınıda rabbimizden bekliyoruz inşallah.

6:90 "..De ki:"Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür."


11:51"Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?"


12:104"Buna karşılık onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun. O Kur'ân, âlemlere ancak bir öğüttür."


25:57"De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum."

Medineweb 25 Nisan 2011 18:26

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
ilk soru benden olsun o zaman :)

birden fazla adak toplanıp tek bi adak kesile bilirmi?
yani bir kişi bir işim olusa kurbankesecem der ama kesmeden bir adak daha adar..bu iki adağı ayrı ayrı kesmek yerine büyük baş hayvan kesebilirmi?

kamer34 25 Nisan 2011 18:57

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Mecnun editörüm öncelikle şunu söyleyeim çok kazık bir soru olmuş:)

Eğer soru şöyle olsaydı belki daha güzel olabilrdi

İsam dininde adak adamanın yeri nedir
Kişi Allaha söz verdiğinde sözüne nasıl sadık kalmalı
Bizler bugün Allaha söz verdiğimiz hangi konularda ne kadar sözümüzün arkasındayız gibi.

Ama olsun soru sorudur bizede düşen cevaplamaktır.
yalnız soruyu sorarken cevabı için acele etmeyiniz konu geniş bir şekilde araştırılarak deliller doğrultusunda verilmeye çalışılacaktır.

Editörüm şekeri siz hak ettiniz size vekalet veriyorum benim yerime kendinize bir şeker ısmarlayın olurmu?evet000

Medineweb 25 Nisan 2011 18:59

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Alıntı:

kamer34 Üyemizden Alıntı (Mesaj 130752)
Mecnun editörüm öncelikle şunu söyleyeim çok kazık bir soru olmuş:)

Eğer soru şöyle olsaydı belki daha güzel olabilrdi

İsam dininde adak adamanın yeri nedir
Kişi Allaha söz verdiğinde sözüne nasıl sadık kalmalı
Bizler bugün Allaha söz verdiğimiz hangi konularda ne kadar sözümüzün arkasındayız gibi.

Ama olsun soru sorudur bizede düşen cevaplamaktır.
yalnız soruyu sorarken cevabı için acele etmeyiniz konu geniş bir şekilde araştırılarak deliller doğrultusunda verilmeye çalışılacaktır.

Editörüm şekeri siz hak ettiniz size vekalet veriyorum benim yerime kendinize bir şeker ısmarlayın olurmu?evet000


olur abi :) bu soru sorulmuştu bana cevabını baya araştırdım onun için sordum :)

FECR 25 Nisan 2011 19:28

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Alıntı:

mecnun Üyemizden Alıntı (Mesaj 130738)
ilk soru benden olsun o zaman :)

birden fazla adak toplanıp tek bi adak kesile bilirmi?
yani bir kişi bir işim olusa kurbankesecem der ama kesmeden bir adak daha adar..bu iki adağı ayrı ayrı kesmek yerine büyük baş hayvan kesebilirmi?


Birden fazla adak yerine bir büyük baş hayvan kesilmesi olmaz.O tek bir adak yerine geçer.Bir de adadığın hayvan da önemli.Eğer adağı yaparken hayvanın cinsini belirtirsen o adağı yerine getirmek gerekir.Ama adağın cinsini(koyun,inek,dana ,deve vs.) belirtmezsen istediğin cinsi kurban olabilecek vasfına sahipse kesebilirsin.
Her adak kendi içerisinde muteberdir.Bir adakı bütün adaklara şamil kılmak insanın kendisini kandırmasından ibarettir.

kamer34 26 Nisan 2011 00:58

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
"Bismillahirrahmanirrahim"
İnsan/7- Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar.

Adak adamak demek bir kişinin, Allah’ın kendisine emir etmediği sorumlu tutmadığı halde bir şeyi yerine getirmek için kendi kendisine söz vermesidir.
Adak adamak ayetlerle desteklendiğinden dolayı “Adaklarını yerine getirirler” ibadet olarak kabul edilmiştir.

Cenabbi Allah onları bu davranışlarından dolayı övüyor. Allah Teala ancak kendisine ibadet edenleri över. Bu da gösteriyor ki adak adamak ibadettir. Kim Allah’tan başkasına adak adarsa Allah’a ortak koşmuş olur.

Şu hususu belirtmekte fayda vardır adağı sadece hayvan kesimi olarak görmemek lazım kişi herhangi bir konuda kendisi yapacağı AMEL ile ilgili Allah’a söz verebilir. Fakat bu söz verme fiili islama aykırı olmaması gerekir.

Hac/29- “Sonra kirlerini gidersinler,adaklarını yerine getirsinler,Beyt-i Atik'i tavaf etsinler.”
Rasullah (sav) şöyle buyurmuştur

“Adak Allah’ın takdir etmemiş olduğu hiç birşeyi kula yaklaştırmaz o kadere bağlıdır. Onunla ulaşım halinde olur. Adak sadece cimri bir kimsenin kıyamayacağı bir malın elinden çıkmasını sağlar. Müslim (sahih)

Bu konuda Ebu Davud'da yer alan bir haidsde şöyledir. Sabit b. Dahhak diyor ki:
“Peygamberimiz zamanında arkadaşlarımızdan biri Mekke yakınlarındaki Buvane denen yerde bir deve kesmeyi adamıştı. Peygamberimize gelerek:
“Ya Rasûlüllah, ben Buvane'de bir deve kesmeyi adadım, ne dersiniz?” diye sordu. Peygamberimiz yanındakilere:
“Sözü geçen yer, cahiliye döneminde tapılan putlardan birinin saklandığı bir yer mi idi?” diye sordu. Arkadaşlarımız:
“Hayır” dediler. Arkasından:
“Peki orası cahiliye döneminin bayram yerlerinden biri mi idi?” diye sordu. Oradakiler bu soruya da:
“hayır” diye cevap verince Peygamberimiz o arkadaşımıza:
“O halde adağını yerine getir. Çünkü Allah'ın emrine aykırı adaklarla yerine getirilmeleri elde olmayan adaklar yerine getirilmezler.” buyurmuştur.

(Sünen-i Ebi Davud, Kitap Yemin ve Adaklar, Bab: Adakları yerine getirme ile emrolunma, H. No: 3313, c. 3, s. 607.)

Yukarıdaki hadisin belirttiğine göre sözü geçen sahabi belirli bir yerde bir miktar hayvan kurban etmeyi adadı. Bu adak hayvanların cinsi ya devedir ya koyundur veya iki ayrı olay söz konusudur.
Peygamberimiz, adama:

“O dediğin yer, cahiliye döneminde tapılan putlardan birinin saklandığı yer mi idi?” diye sordu. Adam:
“Hayır” dedi. Arkasından Peygamberimiz adama:
“Orası cahiliye halkının bayram yerlerinden biri mi idi?” diye sordu. Adamdan yine:
“hayır” cevabını alınca kendisine:
“o halde adağını yerine getir” diye buyurdu. Daha sonra da:
“Allah'ın emrine aykırı adaklar yerine getirilmez” diyerek sözlerini bağladı.

Bundan da anlaşılıyor ki; cahiliye halkının bayram yerlerinde veya putların saklandığı yerlerde kurban kesmek Allah'ın emrine aykırı bir harekettir.

Bu hadiste dikkat edilmesi gereken noktalardan biri şudur ki, eğer cahiliye döneminin bayram yerlerinde kurban kesmek caiz olsaydı, Peygamberimiz soru soran sahabinin adağını yerine getirmesine izin verirdi. Tıpkı davul çalmasına izin verdiği gibi. Hatta izin vermek bir yana ona adağını yerine getirmesi gerektiğini söylerdi. Çünkü adağı belirtilen yerde kurban etmek aslında vaciptir.

Günümüzde adak ve kurban kesimleri bazen şirk boyutuna kadar varmaktadır. Kimisi Allah kendisine çoçuk versin diye yatırlalara giderler eğer çocukları olursa o yatıra bir hayvan götürmek şartıyla tekrar giderler ve o hayvanı mezar başında keserler.

Yada dua ederler ya yarabbim bir arabam olursa yada bir evim olursa ben bir adak vereceğim derler sonrada bu isteklerine kavuşunca adaklarını keser onun kanını arabanın yada evin biryerlerine sürerler bununda kendilerine uğur getirdiğine inanırlar.

İşte tüm bu adetler islam dininin şiddetle red ettiği adak kesme şekilleridir. Kişi rabbine söz verdiğinde sözünü yerine getirmeli neyi keseceğini belirtmişse onu adak etmelidir.
Selametle KALIN

Medineweb 26 Nisan 2011 15:40

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Alıntı:

FECR Üyemizden Alıntı (Mesaj 130760)
Birden fazla adak yerine bir büyük baş hayvan kesilmesi olmaz.O tek bir adak yerine geçer.Bir de adadığın hayvan da önemli.Eğer adağı yaparken hayvanın cinsini belirtirsen o adağı yerine getirmek gerekir.Ama adağın cinsini(koyun,inek,dana ,deve vs.) belirtmezsen istediğin cinsi kurban olabilecek vasfına sahipse kesebilirsin.
Her adak kendi içerisinde muteberdir.Bir adakı bütün adaklara şamil kılmak insanın kendisini kandırmasından ibarettir.


adayan kişi ne keseceğini belli etmemiş sadece kurban kesecem demiş..peki abi şu 7 küçübaşa bir büyük baş hayvan kesilmesi bunu kapsamıyomu

FECR 26 Nisan 2011 16:25

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Alıntı:

mecnun Üyemizden Alıntı (Mesaj 130777)
adayan kişi ne keseceğini belli etmemiş sadece kurban kesecem demiş..peki abi şu 7 küçübaşa bir büyük baş hayvan kesilmesi bunu kapsamıyomu

Kişi ne keseceğini belirtmemiş sadece kurban keseceğim demişse kurbanlık olmaya uygun istediği bir hayvanı kesebilir.Bu konuda muhayyerdir.Ama hayvanın cinsini belirtmişse onu kesmesi lazım.
7 küçükbaşa bir büyük baş hayvan adak kurbanında olmaz.Mesela 7 ayrı kişinin 7 küçükbaş hayvan adağı var diyelim.Bu 7 kişi bir araya gelip "haydi hepsine mukabil 1 büyük baş hayvan keselim" diyemez.Bu 7 hisseli kurban olayı normal kurbanda olur,yoksa adak kurbanında 7 hisse olmaz.Ayrıca adak kurbanın etini adak adayan kimse yiyemez.Eğer ondan yerse,yediği kadarının ücretini infak etmesi gerekir.Akika kurbanının etinden kendi yiyebilir ama adak kurbanının etinden yiyemez.

serpil 26 Nisan 2011 16:59

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
evet000 bende aynı sorunun cevabını istiyorum.
cevabı abdulmelik,yitiksevda,fecr ,kamer34 gibi muhterem hocalarımızdan bekliyoruz.

kamer34 26 Nisan 2011 17:35

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
FECR hocam gördünüzmü ne güzel sorular gelmeye başladı.

Değerli üyelerimiz verilen cevaplar eğer yeterince delillendirilememiş olarak görürseniz tekrar delil isteyebilirsiniz. Yada verilen cevaplar tam olarak sorunuza açıklık ketirmiyorsa konuyu iyice açmayı talep edebilirsiniz.

Sorular dinimizi daha öğrenmek ve Allah için sormak eğer deliller tatmin edici ise bunu hayatımıza uygulamak niyetinde olmalıyız inşallah.

KLAMAZ üyemiz çok güncel bir soru sormuşsunuz önemli bir mevzu inşallah sorunuza cevap verilecektir.

kamer34 26 Nisan 2011 17:49

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Yukarıda belirtmiş olduğum gibi adak Allah’ın farz kıldığı bir emir değil kişinin kendisinin Allah’a karşı yapacağına dair verdiği sözdür. Kişi bu sözü verdikten sonra sorumlu duruma düşer. Haliyle adak kurbanın şartlarıda kurban kesme şartlarından farklılık arz eder zaten bunu FECR hocam yeterince açıklamıştır. Kişi Allah’a söz verdiğinde sözünün gereklerini yerine getirmelidir.

Ben şahsen çok zengin fakat bir o kadarda cimri insanlar gördüm. Birşeyi infak ettiklerinde yada adak adadıklarında gidip malın en kötüsünü en ucuzunu vermek isterler. Yada artık ihtiyaçları kalmamış bir eşyalarını infak ederler sonrada bununla gönüllerini avuturlar. Bu durum neye benzer biliyormusunuz.

Aynen habil ile kabilin durumuna benzer. Habil en güzel yiyeceklerini Allah için adadı fakat kabil en kötü çürümüş yiyeceklerini infak etti fakat cenabbi Allah kabilin infakını kabul etmedi. İşte onun için bizim en çok huşumuza giden şeyleri yani iyi şeyleri adak ve infak ettiğimizde hem Allah’ın rızasını kazanmış oluruz hemde vicdanımız tam anlamıyla sebat etmiş olur.

FECR 26 Nisan 2011 18:05

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Alıntı:

klamaz Üyemizden Alıntı (Mesaj 130781)
öğrenmekten başka hiç bir atr nietim yok fecr hocam.)
sorum şu ;
internette ki kadın erkek msn sohbetleri zinaya girermi? masumane olsa bile ?ne kadar ilmi sohbet olsa da,kadınlar erkekleri,erkekler kadınları tercih ediyor msn de.yani erkek erkeğe ,kadın kadına arkadaşlıkları selam sabahtan ileri gitmez.uzun kalıcı sohbetler zıt cinslerde oluyor.ve nice yuvaların temeline dinamit gibi netice veriyor.evli kadın-erkek bile ,bir noktadan sonra kapılabiliyor.acısını evinde oturan masum eş ve çocuklar çekiyor tabii.hele ki islami chat diye bir tabir ortalıkta geziyor.neresi islami ve bu nasıl chat? chat nedir flört değilmi ? insanlar reelde yapamadıklarını sanalda yapıyorlarmış.Allah'a şükür yıllardır msn kullanmış değilim.
nerden biliyorsunuz o zaman ?
sorusuna vereceğim cevap;"çevremden yakınlarımdan duyuyorum." kadınlar artık eşim beni aldatıyor demiyor.eşim msn de chatleşiiyor diyor ve ağlamaya başlıyor.
sorumu anladınız umarım.
cevap kurana sünnete fıkha akla geleneğe ahlaka göre olabilir.ama doyurucu olsun pls.
cevap için teşekkürler.

Sorunuzu anladım.Bugün internet kullananlar Müslümanların hepsinin değil de çoğunun içerisine düşmüş olduğu bir handikap bu maalesef.Sorularını ayrıntılı olarak ele almaya çalışalım inş.
1- İnternette ki kadın erkek msn sohbetleri zinaya girer mi?
İslama göre zinanın belli şartları vardır.Msn sohbetleri zinaya girmez.Ama zinaya doğru yol alabilir.Allah Kur’an’da hiçbir ayetinde “zina yapmayın” demiyor,”Zinaya yakınlaşmayın” diyor:
Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur.”17/İsra-32
Yaklaşmayın sözünün arapçası “la takrabu” ifadesidir.Zina’ya yaklaşmayın,onunla yakınlık duymayın,sizi zinaya götürecek,vesile olacak işlerden uzak durun,zinayla akraba olmayın demek isteniyor.”takrabu “ kelimesinin kökü “ka-ru-be” dir ki akraba da aynı kökten gelir.Akraba derken biz sadece anne-babayı kastetmiyoruz,anne ve babanın köklerini,türevlerini de kastediyoruz.İşte bizi direkt olarak zinaya götüren amellerden kaçınırken,indirekt(dolaylı) yoldan zinaya götüren hallerden de uzaklaşmamız emrediliyor.Kişi kendi nefsini en güzel bilendir.Her ne kadar mazeret ile sürse de nefsinin yönelimlerini en iyi kendi bilir.Kadının veya erkeğin karşı cinse olan zafiyetinin olduğunu bilen kimseler sanal alemde de olsa msn sohbetlerinde itidali,temkini elden bırakmaması gerekir.Tedbirini iş çıkmaza girmeden önce alması lazım ki hem kendi,hem karşı taraf hem de çevre bu konuda bir zarara uğratılmasın.
Zinanın bir çok çeşidi olduğu konusunda islam alimlerinin görüşleri vardır:Dil zinası,göz zinası,uzuvların zinası vs.Bütün bu zina çeşitlerinden kaçınılması gerekir.
Fıkıhta “sedd-i zerayi” diye bir kural vardır ki,haramların önüne set çekmeyi,olmadan önce tedbiri almayı ifade eder.Bu kuralı her zaman Müslümanlar göz önüne almalıdır.
2-Masumane olsa bile ?
Masumane olup olmadığının kriterini Kur’an ve sünnet ortaya koymalıdır.Bugün insanlar “benim kalbim temiz” deyip de islamın şiarı olan “namaz ,başörtüsü vs “ gibi farziyetlerini yerine getirmemesini makul mu görmeliyiz.Tabii ki değil.İnternet ortamında masumiyet kavramı rahatlıkla savunulacak bir durum değildir.Nice masumane amaçla başlayan sanal iletişimlerin sonucunda insanların hüsranla karşılaştığını,nice yuvaların dağıldığını,nice bedduaların alındığını,nice Müslümanların töhmet altında kaldığını çevremizde görüyoruz,duyuyoruz,anlatılıyor maalesef.
3-Ne kadar ilmi sohbet olsa da,kadınlar erkekleri,erkekler kadınları tercih ediyor msn de.yani erkek erkeğe ,kadın kadına arkadaşlıkları selam sabahtan ileri gitmez.uzun kalıcı sohbetler zıt cinslerde oluyor.ve nice yuvaların temeline dinamit gibi netice veriyor.evli kadın-erkek bile ,bir noktadan sonra kapılabiliyor.acısını evinde oturan masum eş ve çocuklar çekiyor tabii.hele ki islami chat diye bir tabir ortalıkta geziyor.neresi islami ve bu nasıl chat? chat nedir flört değilmi ?

Maalesef bu durumlar oluyor.Karşıt cinsler arasındaki,herkesin katıldığı internet ortamında sesli sohbet odaları olduğunu biliyorum.Bu odalarda gece boyunca tartışmaların olduğunu duymuştum.Ama bu tür ortamların islamiliğinden şüpheli olduğum için uzak durmayı ve katılmamaya çalıştım.Hatta facebook gibi ortamlardan da uzak durmayı yeğliyorum ki bu benim şahsi kararım.İnternet ortamında mahremiyetlerin korunması gerekiyor.İnsanlar,arkadaşlarına,kardeşlerine göstermediği resimleri binlerce yabancı kişilerle paylaşmaktan çekinmiyor.Başka insanların beğenisini kazanacağız diye kendi ailemizin,çocuğumuzun,komşumuzun,akrabamızın nefretini kazanıyoruz da fark etmiyoruz maalesef.
Hele evli kişilerin bu tür zafiyetlere düşmesi,aile mefhumunun kökünü de dinamitlemeye sebep oluyor.Sevgiyi,saygıyı biz sanal alemde değil de reelde aramalıyız.hiç tanımadığımız insanlara tebliğ yapacağız diye en yakınımızdaki insanları unutuyoruz.Ama Allah,Kur’an’da öncelikle “en yakınlarını uyar” emrini veriyor.Ve başkalrını ateşten kurtaracağız diye evimizdeki ateşi söndürmeye uğraşmıyoruz.Halbuki Allah,Kur’an’da “ehlini yakıtı insan ve taştan olan cehennem ateşinden koruyun” diye emrediyor.
İslami cihadın adını maalesef islami chat! almış,mücahidler,sanal mücahid olmuş,sevgiler sanal olmuş,hayatımız sanallaşmış maalesef.Sanal alemdeki toz pempe hayat,gerçek hayatla çakışınca insanlarda şüpheler,git-geller,sendromlar,psikolojik rahatsızlıklar başlıyor.

Müslümanların islamın sınırlarını aşacak,haklarında sui zanda bulunmalarına sebep olabilecek davranışlardan uzak durmaları,bir kişinin hatasının,zaafının bir gruba/cemaata/fikre maledileceği gerçeğini göz önüne alırsa iyi olur.Allah Rasulunun bir hadisiyle noktalayalım:

"Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse ben de ona Cennet hususunda garanti veririm. "
Ravi: Buhari, Rikak 23

kamer34 26 Nisan 2011 19:42

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
“Bismillahirrahmanirrahim”

Önelikle şu hususu belirtmekte fayda vardır. Eşyada asl olan mübahlaıktır. Bunun anlamı şudur. Örneğin cenabbi Allah elma armut ekmek kiraz gibi yiyecekler helaldir demez. Dünyadaki tüm yiyecekler helaldir ancak haramlar olanlar kuran ve sünnette belirtilmiştir. Bu sebeple bilgisayar telefon araba tv vs yeni çıkan herne ne araç varsa bunların kullanılması helaldir.


Ancak bunlar kötü amaçlar için kullanıldığında haram hükümüne girerler. Bu kısa ön bilgiden sonra msn mevzusuna gelecek olursak. İslam dini öncelikle harama yol açacak fitne fesat kötülük her ne varsa önce bunlaraı oratdan kaldırır. Örneğin diyelimki adamın biri hırsızlık yapmıştır. İslam dini hemen bu adamın elini kesmez onu hırsızlığı götüren teşvik edici unsurları araştırır. Bakalım bu adam niçin hırsızlık yapmıştır.

Devlet olarak yada o kişinin patronu hırsızlığa giden tüm unsurları ortadan kaldırmışıdır kaldırmamışmıdır. Eğer hırsızlığa sebebiyet verebilecek tüm unsurlar ortadan kalkmış olduğu halde o adam hırsızlık yapmış ise işte o zaman bu adamın eli kesilir.

Yok gerek devlet sosyal adalet görevini yerine getirmemiş ise bu adamı aç bırakmışsa yada patronu onu aç bırakmış gerekli şeyleri yapmamışsa o zaman bu kişin eli kesilmez af edilir.

Hz. Ömer halifeliği döneminde böyle bir hırsızlık vakası meydana gelmiş ve hz. Ömer şöyle demiştir. Vallahi eğer peygamberden görmüş olsaydın hırsızın değil onun efendisinin elini keserdim demiş.

Onun için gerek mümin erkeklerin ve gerekse mümin bayanların bu tarz fuhuşiyata götürecek pozisyonlara yol açmamsı gerekmektedir. Eğer niyet o bayana tebliğ etmek ise o bayanı varsa kendi eşi ile tanıştırmalı eşi yoksa tanımış olduğu bir müslüman bayanla tanıştırmalıdır. Bunların her ikisede yoksa Allah için lafı başka muhabbetlere götürmeden o kişiyi okumaya araştırmaya sefk etmelidir.

Fakat günümüz anlayışlarına gelince saatlerce telefonlarda msn lerde muhabbet ederler belirli dini konulardaki meseler bittikten sonra başlarlar abuk subuk muhabbet etmeye.


Nur/31-
“Mü'min kadınlara de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar.
Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler.
Baş örtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar.
Süslerini ve cazibelerini kocalarından, babalarından, kayınbabalarından, öz oğullarından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, müslüman kadınlardan, elleri altındaki kölelerden, cinsel arzuları sönmüş erkek hizmetçilerden, kadınların avret yerlerinin henüz farkında olmayan erkek çocuklarından başka hiç kimseye göstermesinler. Yabancı bakışlardan gizledikleri süsleri ve cazibeleri belli olsun diye ses çıkaracak adımlarla yürümesinler.


Ben eşime kızıma hep şunu söylemişim cenabbi Allah size dışarı çıkmayı helal kılmıştır. Bir kadının dışarı çıkarken fitne ve fasata yol açmayacak davranışlarla ilgili ayetleri okuyun öyle çıkın Allah sizin dışarıda nasıl olmanız gerektiğini bildişrmiştir.


Şimdi günümüzde bakıyorsunuzki facebooklarada internet ortamlarında hatta insanın en mahrem olan düğünlerde abuk subuk resimler çektirerek camlara teşhir edilmektedir. Biz toplum olarak raydan çıkmışız malasef.

Bir müslüman bayan boş işlerden uzak durmalı zinaya götürecek tüm yolların önüne set çekmeli konuşurken fiskos yapmamalı yürürken vakarlılığını korumalıdır.


İslam dini bir yaşam tarzıdır bir hayat nizamıdır. Ancak iman edenler salih amel işlerler rablerinin rızasını arar azabından korkarlar. Karşı cinsleri ile saatlerce msn lerde Çetleşenler hemen Allah’ın ayetlerini açıp okusunlar internet ve benzeri yerlerde süslerini açığa vurmasınlar en güzel yol budur.
Allaha emanet olunuz

@MAVERA@ 28 Nisan 2011 02:20

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
SELAM

Günümüzde biz bayanlar taksitli ev eşyaları alırken senet imzalıyoruz.Bu senetlerin üzerinde ihtilaf vukuunda bilmem falanca mahkemelerin selahiyetini şimdiden kabul ederim diyor , bizlerde oraya imza atıyoruz. Acaba bu yaptığımız işlem nisa 59,60,65' nci ayetin hükmüne girer mi ?
Yada biz o ayetleri günümüzde nazıl anlamalı ve yaşamalıyız.

Şimdiden Teşekkürler...

FECR 28 Nisan 2011 12:03

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Alıntı:

@MAVERA@ Üyemizden Alıntı (Mesaj 130845)
SELAN

Günümüzde biz bayanlar taksitli ev eşyaları alırken senet imzalıyoruz.bu senetlerin üzerinde ihtilaf vukuunda bilmem falanca mahkemelerin selahiyetini şimdiden kabul ederim diyor bizlerde oraya imza atıyoruz. acaba bu yaptığımız işlem nisa 59 60 65 nci ayetin hükmüne girermi
yada biz o ayetleri günümüzde nazıl anlamalı ve yaşamlaıyız.

şimdiden teşekkürler.

Öncelikle Nisa 59-60-65.ayetlerin mealine bir göz atalım:
İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.(4/Nisa-59)
Sana indirilen Kuran'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Putlarının önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa, onları tanımamakla emr olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.(4/Nisa-60)
Hayır; Rabb'ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar.(4/Nisa-65)

Bu ayetlerin indiği ortama ve nuzul sebebine baktığımızda;bir Yahudi ile Müslüman olduğu iddiasında bulunan münafık bir kişi arasındaki ihtilafın çözümünde başvurulacak hakem olayı üzerine inmiştir.Medine’de ehli kitap ile Müslümanların kendi inançlarına göre bir hukuk sistemi vardı.Ehli Kitap kendi sorunlarını kendi hukuklarına göre hallederken,Müslümanlar da kendi aralarındaki sorunlarının Allah’ın kitabı ve Rasulullahın emrine göre hareket ediyorlardı.
Rivayet olunur ki münafıklardan biri ile Yahudilerden birisi arasında bir sorun oluşmuş ve bu sorunun çözümü için hakem olayına ve onun verdiği hükme razı olma durumu ortaya çıkmış.Yahudi ,Muhammed a.s’ın hakem olmasını ve onun verdiği hükme razı olmayı kabul ediyor.Münafık ise kendi haksızlığını bildiğini için Rasulullah’ın hakemliğini kabul etmek istemiyor,sorunun çözümü için Yahudi din alimlerini istiyor.Bu konu üzerine Nisa suresindeki yukarıdaki ayetler nazil oluyor ve Müslüman olduğunu söyleyen insanların Allah’ın kitabından ve Rasulunun sünnetinden başka hakem kabul edilmeyeceğini,hakem kabul edilirse gerçek anlamda iman etmedikleri açıklanıyor.

Şimdi gelelim sizin sorunuza:

Ev veya ticari alışverişlerde yapılan bir akitlerin olması normal bir olaydır.Tarih boyunca ticari ilişkilerde iki tarafında zarar görmemesi için bir takım kurallar konulması zaruridir.Kur’an’a baktığımız zaman en uzun ayetin alışveriş hukukunu anlatan ayetin Bakara suresi 282.ayetinin yani MUDAYENE(Borçlanma) ayetini görüyoruz.Alışverişte uygulanması gereken kuralları,şahitlikleri,veresiye işlerde yazılması gerektiği,peşin alışverişlerde yazılmasına gerek olmadığı,şahitlerin özellikleri gibi konuları ele almaktadır.
Allah Kur’an’da namazı konusunda bile ayrıntıya girmezken,alışveriş konusunda ayrıntıya girmesinin hikmeti çok önemlidir.Tarih boyunca insanlar arası ilişkilerinin bozulmasında aralarındaki ticari ilişkiler önemli rol oynamıştır.Bugün bile insanlar arasındaki sorunlara,kavgalara,anlaşmazlıklara,küskünlüklere bakın,çoğunun temelinde aralarında ticari ilişkiler,miras kavgaları yatmaktadır.Gönül ister ki insanlar verdiği sözde dursunlar,3-5 kuruş menfaat için başka insanlarının çıkarlarını zedelemesin.Ama gerçek hiç de öyle değil.İnsanlar kimi nedenlerden dolayı alışverişlerinde düzgün,doğru olmuyor,ilişkiler çıkar,menfaat ilişkisi haline gelmiş.İslam insanların en az zarar görmesi ya da karşılıklı ilişkilerde adaleti tesis için bir alışveriş hukuku oluşturmuştur.Bu hukuk insanların zarar görmesini engellemeye yöneliktir ve bu hukukun bozulması durumunda bir takım yaptırımların,cezai uygulamaların olması alışverişte her iki tarafın hukukunu korumaya yöneliktir.

Senet olayına gelince,
Senet bir nevi akitleşmedir.Bu akide sadık kaldığın surece her hangi bir yaptırım olmaz.Ama verilen akite,anlaşmaya sadık kalınmadığında karşı tarafın bazı yaptırımlar uygulanmasını talep etmesi gerek İslami hukuka gerekse tarihsel ticari ahlaka,gerekse geleneklere uygundur.Bu yaptırtırımları uygulayıcı olarak neyin kabul edileceği meselesi vardır.Müslümanların kendi aralarında hukuku uygulayıcı bir otorite/sistem/yapı varsa ona başvurmak zorundadır.Ama kendi aralarında bir sisteme sahip değillerse (günümüzdeki gibi) hakkını arayacağı,haksızlığını bertaraf edeceğine inandığını yapıya müracaat etmesinde sakınca yoktur.Bu söylediğimiz ticari ilişkiler bağlamındadır,yoksa itikadi bağlamda değil.Bir toplumda anlaşmazlıkların çözümünde hem islami hem de gayri islami bir otorite /başvuru mercii varsa o zaman müslümanın gayr islami merciine başvurması caiz olmaz.
Sözün hülasası,bugün için attığınız senet bir akitnamedir.Ödenmediği zaman peşinen yaptırıma,cezai işleme razı olduğunun beyanıdır.Senetli bir alışveriş yapmak istemediğin zaman nakit almalısın.Bu akitleşme sadece senetlerde değil,telefon,su,elektrik vs. işlemlerde de geçerlidir.Bunlara imza atmak insanı dinden çıkarmaz.Bunlar itikadi değil,ticari anlaşmalardır.

kamer34 28 Nisan 2011 18:01

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Öncelikle şunu belirteyim süper bir soru olmuş cevabımı inşallah biraz araştırma yaptıktan sonra yazacağım.

FECR hocam sizin cevap niteliğindeki yazınız işin doğrusu biraz kafamda soru işaretleri doğurdu. Hocam sizin görüşlerinizden anladığım kadarıyla alternatif olmadığı yerlerde meselelerin çözümünü islam olmayan otoritelerden almak bu ayetlerin kapsamına girmez diyorsunuz. Birde bu tür meselelerdeki çözümü islam olmayan otoritiden aramak geleneklere uygundur bunlar tağuta muhakeme olmak anlamına gelmez diyorsunuz. Birde bu itikadi bir mesele değil diyorsunuz.

FECR hocam eğer genel düşünceleriniz bu ise soruyu birde şöyle düşünelim diyelimki kişi müşterisinden bir senet aldı yada çek yada karşı taraf ile yapmış olduğu herhangi bir mesele hususundaki akit sonuç olarak taraflardan biri bu akitin gereklerini yerine getirmemiş olsun. Kişi bunu kuranın tanımladığı tağut hükmünde olan otoriteye çözümü için hakemlik baş vurusu yapabilirmi?.

FECR hocam ben cevabımı yazıncaya kadar bu değindiğim konuları biraz daha açabilirmisiniz.
Allaha emanet olunuz

FECR 28 Nisan 2011 19:12

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Kamer kardeşim

Kafa karışıklığına hiç gerek yok aslında:)
Aslında kafa karışıklığını bizler kendimiz oluşturuyoruz biraz da.Bazen kolayca halledilecek meseleler,ayrıntılara boğulduğunda mesele griftleşiyor,karmakarışık bir yol alıyor,zihinlerde karışıklık meydana geliyor.

İki kişi arasındaki senetleşmelerde önemli olan husus,karşılıklı iki tarafın hukukun korunması,hiç bir tarafın zarar görmemesidir.Yapılan anlaşmaların,ortaklıkların,veresiye veya borç alışverişlerinin yazılı olmamasından dolayı günümüzde nice müslümanlar birbirlerine düşman haline gelmişlerdir.Selam vermez haline gelmiştir.Bunun sebebi islam değil,insanların zaafları,sözlerinde durmamaları,birbirlerine yamuk yapmaları ve ilişkileri çıkar/menfaat üzere kurmalarıdır.Mağdurun hakkını alabilmesi islami olmayan rejimlerde nasıl olmalıdır?,O kişi mağduriyetini sadece ahirete havale edip,dünyada aramamalı mıdır,yoksa hakkının peşinde çabalayıp durması mı gerekir?.Kişi işi ahirete de havale edebilir de, imkanı varsa senet vs. gibi şeylerle almaya da çalışmalıdır.

Tarih boyunca gerek fertler arasında gerekse devletler arasında ticari ilişkilerde gerek yazılı gerekse yazılı olmayan kurallar vardır ki bunlar yürürlüktedir.Allah rasulu zamanında kişi borcuna karşılık rehin bırakma olayı vardır ki bugün de kimi yerlerde bu uygulanır.Kişi alacağından dolayı kendini teminat altına alacak rehin,senet gibi şeyleri isteme hakkına sahiptir.Fakat işin içerisinde faiz olmaması lazım.

Allah Rasulu bildiğimiz gibi Mekke döneminde "Yed-eminlik" yapıyordu.İnsanlar yed-i emin olarak peygamberimizi bildikleri için ona emanetleri vs şeyleri bırakıyordu.Öyle bir sistemin içerisinde olmasının Allah Rasulunu Tağutun hükümlerine tabi olmakla suçlamak nasıl abesse,hakların korunduğu,arandığı organizelere başvurmanın tagutun hükmüne tabi olmakla suçlamak de o kadar abestir.İslami otoritenin olduğu yerlerde islami otoriten başka bir otoriteye muhakemeye başvurmak ile islami otoritenin olmadığın bir yerde başka bir otoriteye başvurmak farklıdır.
Somut örnek verecek olursak;Bugün İngilterede islami kuruluşların oluşturduğu İslam Cemiyetinin mahkemeleri var.İngilterede yaşayan müslümanlar kendi aralarındaki ihtilafları bu mahkemeye götürüyorlar ve onun hükmünü kabul ediyorlar.Orada yaşayan bir müslüman kişi,o mahkemeye başvurmalıdır.Ama islami mahkemelerin olmadığı yerlerde müslümanlar haklarını nasıl arayacaklar,ya da aralarındaki anlaşmazlıkları(ticari ilişkilerde) nasıl çözüme ulaştıracaklar?.

Bugün müslümanlar arasında maalesef bu konularda çözümden çok çözümsüzlük ortaya konuyor.Müslümanlar arasındaki ticari ilişkilerde çok zaaflar yaşanıyor.Müslümanların gerek ahlaki gerekse ticari zaafları yüzünden bir çok cemaat/grub/müslüman zan altında kalıyor.Allah Rasulu Mekke döneminde nasıl ki müşriklerin gözünde emin,güvenilir kimse olmuşsa,Medine'de de Ehli Kitap içerisinde de emin,güvenilir bir kimse olmuştur.Peygamberimizi örnek edindiğini söyleyen kimselerin hayatlarına bir bakın bakalım:Ne kadar emin,güvenilir kimseler.Allah Rasulu mümini tarif ederken"mümin,insanların elinden,dilinden emin olduğu kimsedir" diyerek bütün müslümanların yaşamlarında dürüst,güvenilir olması gerektiğini iletiyor bizlere.
Bir kimseyi iyi tanımak istiyorsanız o kişiyle ya ticaret yapacaksınız ya da yolculuk yapacaksınız demişler ki doğru bir sözdür.

iklimya 28 Nisan 2011 20:30

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
sitede böyle bir calısma var mı bilmiyorum ama aklıma geldi sorayım, organ nakli caiz midir?

**** 28 Nisan 2011 21:34

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Organ nakli caiz midir?

Prensip olarak, örneğin bir böbreği nakletmemizde bir mani yoktur. Burada şart şudur; Organı alınacak kişinin organı alındığında bundan zarar görmemesi gerekir. Yani böbrek, göz gibi, alındığında kişinin hayatını tehlikeye atmayacak organlar nakledilebilir.

Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah

**** 28 Nisan 2011 21:41

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Alıntı:

klamaz Üyemizden Alıntı (Mesaj 130781)
öğrenmekten başka hiç bir atr nietim yok fecr hocam.)
sorum şu ;
internette ki kadın erkek msn sohbetleri zinaya girermi? masumane olsa bile ?ne kadar ilmi sohbet olsa da,kadınlar erkekleri,erkekler kadınları tercih ediyor msn de.yani erkek erkeğe ,kadın kadına arkadaşlıkları selam sabahtan ileri gitmez.uzun kalıcı sohbetler zıt cinslerde oluyor.ve nice yuvaların temeline dinamit gibi netice veriyor.evli kadın-erkek bile ,bir noktadan sonra kapılabiliyor.acısını evinde oturan masum eş ve çocuklar çekiyor tabii.hele ki islami chat diye bir tabir ortalıkta geziyor.neresi islami ve bu nasıl chat? chat nedir flört değilmi ? insanlar reelde yapamadıklarını sanalda yapıyorlarmış.Allah'a şükür yıllardır msn kullanmış değilim.
nerden biliyorsunuz o zaman ?
sorusuna vereceğim cevap;"çevremden yakınlarımdan duyuyorum." kadınlar artık eşim beni aldatıyor demiyor.eşim msn de chatleşiiyor diyor ve ağlamaya başlıyor.
sorumu anladınız umarım.
cevap kurana sünnete fıkha akla geleneğe ahlaka göre olabilir.ama doyurucu olsun pls.
cevap için teşekkürler.

Birçok ailenin yıkımına sebep olan sanal dünya ne yazık ki insanlara sunmuş olduğu kolaylıklar kadar çirkefliğide beraberinde getirmiştir...Sohbet adı altında yapılan masumane konuşmaların bir çoğu insanları FUHŞA yönlendirmektedir elbette herkesin böyle tavır ve davranışlar sunduğunu söylemiyoruz ama genel itibari ile karşı cinslerin iletişimini sağlayan bu tür araçların insanların niyetlerine bağlı kullanımı vardır.

İsteyen şerr isteyen hayır babında kullanır.Ama görünen yüzü şu an itibari ile ŞER'DİR.Birçok iman ehli kişiyi bataklığa sürüklemiş ve çıkış yollarını kapatmıştır Lanet olası Sözüm ona Masumane sohbetler!!!

Allah rızasını gözeten kullar olarak mahrem sınırlarını çiğnemeye yönlendireceğini hissettiğimiz her şeyden uzak duralım ''Zinaya yaklaşmayın'' ayeti aslında zina vb yolların yakınından dahi geçmeyin herhangi bir şüphe sezerseniz orayı terk edin olarak anlaşılmalı...

**** 28 Nisan 2011 21:47

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
Bu güzel başlığı sitede İnsanların hizmetine sunarak ''El Emri Bil Ma'ruf Ven'nehyi Anil Münker'' Farziyetini ifa edebilmemizi sağlayan Abimizden Allah razı olsun...

Elimizden geldiğince haddimizi aşmadan sorulan sorulara cevap vermeyi kendimize vazife bilir Kusursuzluğun yalnızca Allah'a mahsus olduğunu idrak edenlerden olmak için dua edenlerdeniz...

kamer34 29 Nisan 2011 10:40

Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar"
 
"Bismillahirrahmanirrahim"
Evet FECR HOCAM hakikaten özelikle namaz kılan oruç tutan kesimlerin yapmış oldukları akitlere bağlı kalmamaları kabul edilebilir birşey değildir.

Benim cağaloğlunda dini kitaplar ile uğraşan bazı arkadaşlarım onlarla bazen sohbet ederken anlatıyorlardı. Piyasadaki en çok sözünde durmayan akitlerini bozan senetlerini yatırmayan kesim olduklarını onlardan duyunca gerçekten insan ister istemez üzülmektedir.

Fakat bazı insabların akitlerini yerini getirmemeleri bizlere referans olmazlar inşallah.Küfür olan bir amelin alternatif yok diye işlenebilir kabul edilmesi islam dininin kabul edip etmemesi meselesinin iyice açıklığa kavuşabilmesi için öncelikle işlenen amelin küfür olup olmadığına bakmak gerekir. Şimdi sorulan soruya gelecek olursak öncelikle ayletlere bakalım.

“Elem tera ilellezine yez'umune ennehum amenu bi ma unzile ileyke ve ma unzile min kablike yuridune ey yetehakemu ilet tağutive kad umiru ey yekfuru bih, ve yuriduş şeytanu ey yudillehum dalalem beida.”

“(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” Nisa/60

Bu ayetin nuzul sebebi olarak açıklanmış değişik rivayetler olsada ayetin siyakında ve sibakından da anlaşıldığı üzere şöyledir..Münafıklardan biri ile bir yahudi arasında anlaşmazlık çıkmıştır bu anlaşmazlıkta yahudi haklıdır. Bunu bilen münafık Allah rasulunun hakemliğine baş vurulmasını istememektedir.

Çünkü Allah’ın rasulu (sav)in kim olursa olsun hakemlik yaptığınında adil bir yargılama yapacağını iyi biliyordu. Bu sebeple münafık bu anlaşmazlığın hakemliğini için yahudi olan Kab bin Eşrefe gitmeyi teklif etmiştir. İşte bu olay üzerine bu ayet ayet nazil olmuştur.

Nisa/60.Ayete bakılacak olunursa burdaki karekterin münafıklar olduğunu görmek mümkündür. Çünkü yahudiler ve hıristiyanlar peygember efendimiz (sav) iman etmezlerdi. Onlar Kur'an-ada inanmzlardı.

Oysa ayette Gerek sana ve gerekse senden öncekilere indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürenleri görmüyor musun? Kısmında zikir edilen karakterin münafıklar olduğunu çok kolay görebilmekteyiz.
Bir sonraki eyete bakalım.

“Onlara `Allah'ın indirdiğine ve Peygamber'e geliniz' dendiğinde o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” Nisa/61-

Bu ayetde kimler kast edilmiş olursa olsun hükmü geneldir. Tüm zamanlara hitap eden evrensel hükme sahip genel hükümlerdir. Rivayetlere göre bu ayetler hicretin ilk yıllarında henüz yahudilerin medinedeki güçlerinin kırılmadan önceki bir durum ile alakalıdır.

Yoksa müslümanların tam olarak hakim oldukları bir beldede münafıkların böyle bir eyleme cesaret gösterebileceklerini düşünmüyorum. Ayetin genel hükmüne bakacak olursak.Nisa/60.ayeti tam olarak anlayabilmek için nisa/65. Ayete bakmak sanırım bizim yol haritamızı daha net bir şekilde belirleyecektir.

“Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.”Nisa/65-

Bakara/.256.ayetteki tağutu red Allah’a iman gerçeğini unutan münafıklar kendi aralarında çıkan bir anlaşmazlığı tağutdan adalet beklemek,tauğutu meşrulaştırmak,tağutun varlığını kabul etmek,tağutlarında Allah’ın hükümleri gibi hüküm verebileceğine inanmak,tağut-u red etme gerçeğinin beyinde inkarıdr.

İster tağut-a fiili olarak müracaat etsin ister etmesin kişi böyle düşündüğü müdetçe Bakara/256. Ayetin tağut-u “la” hükmünü iptal eder. Tağutu red etmek islam şeriatına (Peygambere) muhakeme olmak kişinin imanın yinede tamamlandığı anlamına gelmez.

Bu kaide sadece Bakara/256.ayetin hükmünü tamamlar. Fakat Nisa/65 ayete göre iman eksik kalmış olur. Çünkü Nisa/65. ayette muhakeme kararını tam bir içtenlikle kabul etmek gerçeği vardır.
Kişi hem tağutu red edecek hem peygamberin hakemliğini kabul edecek hemde çıkan hükmü içtenlikle kabul edecek. İşte ozaman tağutu red Allah’a iman gerçekleşmiş olur. Ayetlere bakalım.

"Şüphesiz her ümmete: "Allah’a ibadet edip taguttan kaçınsınlar diye rasuller gönderdik. Onlardan kimisine Allah hidayet etti, kimisine de sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!" (Nahl: 36)
"Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuş olur. Allah işitendir, bilendir."(Bakara: 256)


Bunu öğrendikten sonra, Allah-u Teala'dan başka ibadet edilenler terkedilmedikçe, tagutun reddedildiği iddiasının ne kadar yalan olduğunu veya şirk ve tağutu pratikte ve düşüncede terketmedikçe, sadece onun batıllığına inanmanın yeterli olmayacağını bu ayetlerden açıkça anlamaktayız.

Allah-u Teala şöyle buyuruyor:

"Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız."(Mümtahine: 4)



Öncelikle kişinin düşüncede bu konuyu çözmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.Demekki bu ayetlere göre önce beyinde nasıl iman edilmesi gerçeği iyice yer etmeli ondan sonra eylem gerçekleşmelidir. İster isteyerek ister istemeyerek tağuta muhakeme olan kişi beyinde tuğyanın inkarını gerçekleştirmedikçe iman-ı gerçekeleşmiş olmaz.

1-Tağuta muhakeme olmak istemek
2-Tağutu tüm yönleriyle red etmemek
3-Tağutun Allahın hükümleri karşısında hüküm verebileceğine inanmak.
4-Tağuttan adalet beklemek
5-Peygamberin hakemliğini (sünnet) devre dışı bırakmak
6-Allah’ın indirdiğine gelin çağrısını hiçe saymak.
7-Bütün bunları yaptıktan sonrada iman iddiasında bulunmak.

Konuyu güncelleyecek olursak kişi yukarıda belirttiğim kaideleri düşüncesinde tam olark oturtuktan sonra şayet tağuta kendi isteği dışında olsa dahi tağutun karşsına çıkarıldığında tağut-a tağut-un yüzüne karşı kendisini red ettiğini sözlü olarak ifade etmesi gerekmektedir.

Şimdi günümüzde batıl bir dava mensupları Diyarbakır mahkemelerinde korkmadan kendi ana dillerini kullanarak savunma yapmaları ve mevcut mahkemeleri kabul etmemeleri ve direnişleri müslümanlık iddiasında bulunan bzilerin yapması gereken bir durum olduğunu düşünüyorum.O halde biz müslümanların düşüncede tağuta teslim olması düşünülemez. Tağutların muhakemeleri her yönüyle tanılmamalıdır.

Ayetlerden açıkça anlaşıldı üzere islam şeriatinin dışındaki tim beşeri muhakemeler tağut hükmündedir. Tağut-un reddi imanın varlığına bağlayan yüce Allah’ın emri gereği bu amel açıkça küfürdür. İman iddiasını iptal eder. “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun?.

İslam dinine göre açıkça küfür olan bir amelim yada düşüncenin bir müslüman tarafından kabul edilmesi söz konusu değildir.

Örfün ve geleneğin dindeki yeri: İslam dini örf ve geleneğe karşı çıkmaz ancak Allah’ın şeriatine aykırı olan tüm örf ve geleneği kökünden kaldırır. Örneğin diyelimki bir toplumda şarap içmek yada domuz eti yemek örf yada gelenek olabilir bunlar örfte vardır diye islam bunları kabul edemez.

O halde bazı toplumların geleneğinde tağuta muhakeme vardır bu gelenektir bizde bunu yapabiliriz demek ayetlere muhalefettir.
Küfür olan bir amelin alternatif yoktur diyerek işlenebilirmi: Bu düşüncede islamın kabul edebileceği bir durum değildir. Diyelimki tağut-i rejimlerin karşısında islam devlet hukuku yoktur diye şirk küfür ameller işlenebilirmi? Tabiki hayır.

O halde kişi ister islam devletinde olsun ister darul-harpe olsun islama muhalif ameller işleyemez. İslamda ASL olan kişinin kimliğini korumasıdır. Kimliğini koruyamadığı takdirde hicret etmek zorundadır Nisa/97. Teslimiyetçi bir tavır takınmamak gerekmektedir.

Şimdi karşılklı akit meselesine gelince müslüman gayri müslimlerle akit yapabilir fakat herhangi bir mahkemenin selahiyetini peşinen kabullenerek senetteki boş yere isim beyan edemez. Ancak karşılıklı anlaşmazlıkta gayri müslim olan kişi müslüman kişiyi tağut-i muhakemeye şikayet ederse müslümanın durumu bu ayetlerin kapsamına girmez. Çünki şikayeti olan yani davacı karşı taraftır.

Sonuç: Müslüman herhangi bir meselenin çözümünü tağut-i bir muhakemeye götüremez gerek kağıt üzerinde gerek amelde tağutu red etmek zorunluluğu vardır. Kişinin kendisinin bu eylemin küfür olduğuna inanması yeterli değildir ayrıca bu eylemi gerçekleştireninde tağutu tanımayan onu red etmeyenide red etmesi tanımamsı gerekmektedir.

Yani küfür işleyene rıza göstermek onun işlemiş olduğu küfürün-ü meşrulaştırmak küfürdür.Allah-u Teala'nın şeriatine muhalif olan bütün kanun ve şeriatlerin her biri birer taguttur. Küfür,fesat ve sapıklıkta öncü olan herkes birer taguttur."Şimdi tağutlardan istifade etmek ayrı birşeydir tağuta muhakeme olmak ayır birşeydir.

Tağutların yasa organlarının koyduğu, İslam’a zıt olmayan, bunların uygulanması akideden taviz olmayacağı bazı kanunlardan istifade etmek, bunlardan faydalanmak caizdir. Zira bunun cevazlığına dair Sünnet’ten deliller vardır. Tağuta muhakeme olmak ile onun çıkardığı İslam’a zıt olmayan kanunlardan istifade etmek elbette farklı durumlardır. Bunlar arasında ki fark çok açıktır. Örenğin 18 yaş altı çocukların sağlıktan yararlanması gibi elektrik su telefon kimlik vs gibi.

İbn-i kesir Nisa/60.ayetin tefsirinde şöyle demektedir.
Allah teala bu ayeti kerimede rasulullaha vee daha evvel geçen peygamberlerlere inzal olunanlara (Allah’ın şeriatine) iman ettiğini iddia etmekle birlikte,ihtilafların çözümünde Allah’ın kitabıyla,rasulunun sünnetinetinden başka şeyleri hakem kılmak isteyenleri kötülümekte ve onların bu davranışları hoş karşılanmamaktadır. Rasulullah sav şöyle buyurmaktadır.

“Nefsim kudret elinde olan allaha yemin ederim ki: aezusu benim getirdiklerime tabi olmadıkça hiç biriniz gerçekten iman etmiş olmaz.”

Mevdudi Nisa/60.ayetin tefsirinde şöye demektedir

Bu ayette tağut kelimesi, ilahi olmayan hükümlere göre kararlar veren otorite anlamına gelir. Aynı zamanda ne Allah'ı tek Hakim ve ne de Rasûlü'nü (s.a) nihai otorite olarak tanımayan hüküm sistemini de kasteder. Yani bu ayet göstermektedir ki bir kimsenin, prensip itibariyle tağutî olan bir merciye kendi ile ilgili kararlar vermesi için başvurması, o kişinin imanına ters bir davranıştır. Allah'a ve Kitab'ına iman, bir kimsenin böyle bir mercii kabul etmemesini gerektirir. Kur'an'a göre Allah'a iman, tâğutu inkâr etmeyi gerektirir. O ikisini birden aynı anda kabul etmek münafıklığın ta kendisidir.

SEYYİD KUTUB şöyle demektedir.

Şu şaşkınların şaşkınlıklarına bak! Bunlar mümin olduklarını iddia ediyorlar, sonra da bir anda iddialarını yine kendileri çürütüveriyorlar. Bunlar bir yandan "Sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürüyorlar" sonra da sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitapların hakemliğini benimsemiyorlar. Bunun yerine başka bir kaynağın, başka bir sistemin, başka bir hüküm merciinin hakemliğine başvurmak istiyorlar.
Tağut un hakemliğine başvurmak istiyorlar.

Sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara dayanmayan; ölçüsünü, kriterini sana ve senden önceki peygamberlere indirilen mesajlardan almayan bir hüküm kaynağının yargısına boyun eğiyorlar. Böyle bir hüküm kaynağı, hem ilâhlığın başta gelen yetkisini kendisine yakıştırdığı için ve hem de hiçbir değişmez kritere bağlı olmadığı için "tağut"tur, yani azgınlık ve taşkınlıktır.

İşte bu adamların, Tağut'un hakemliğine başvurmak istemelerinin ardında yatan sebep budur. Onların, Tağut'un hakemliğini istemelerini sağlayan ve bu yüzden imanın çerçevesinin ve İslâm'ın tanımının dışına düşmelerine yol açan faktör budur. Sebep, işte budur. Yüce Allah onlara bu sebebi açıklıyor. Belki uyanıp bu sapık yoldan dönerler diye. Bu sebebi müslüman cemaate de açıklıyor. Bu adamları kimin kışkırttığını, arkalarında kimin olduğunu bilsinler diye.

Kendimizi bir kere daha iman şartı ve İslâm'ın tanımı ile karşı karşıya buluyoruz. Bu şartı ve bu tanımı bizzat yüce Allah ortaya koyuyor ve onu yüce zatı üzerine yemin ederek perçinliyor. Artık bundan sonra imanın şartı ve İslâm'ın tanımı konusunda hiç kimsenin söyleyebileceği bir söz, hiç kimsenin getirebileceği bir yorum olamaz.

Bundan sonra ancak demogoji yapılabilir ki, ona da kulak asılmaz, değer verilmez. Bu konuda ortaya konabilecek bir demogoji örneği şudur: "Yüce Allah'ın bu sözü belirli bir zamana bağlıdır ve sadece belirli bir grup insan hakkında geçerlidir!"

Bu iddia, İslâm'ı hiç kavramamış olanların, Kur'an-ı Kerimin üslubu hakkında hiçbir şey bilmeyenlerin sözüdür. Bu yüzeysel yorumun tersine, yüce Allah'ın bu sözü İslâm'ın genel karakterli gerçeklerinden biridir, yeminle perçinlenerek ifade edilmiştir, hiç bir kayıtla sınırlı değildir. Peygamberimizi hakem tutma zorunluluğu, sadece sağlığında O'nun kendisini hakem tutma zorunluluğudur diye bir kuruntuya kapılma ya da bu kuruntuyu başkalarının zihinlerine aşılamak tamamen yersiz ve gerekçesizdir.

Söz konusu olan Peygamberimizin şeriatını ve sistemini hakem tutma zorunluluğudur. Yoksa öyle olsaydı Peygamberimizin ölümünden sonra Allah'ın şeriatine ve Resulullah'ın sünnetine hiç yer kalmazdı. Bu görüşü Hz. Ebu Bekir döneminde en sapık dönekler (mürtedler) ileri sürünce Hz. Ebu Bekir bu gerekçe ile onlara karşı savaş açmıştı. Hatta bundan çok daha azını yapanlara, yani Peygamberimiz ölünce zekât verme zorunluluğu konusunda Allah'a ve Peygambere itaat etmekten vazgeçmeye kalkışanlara, Peygamberimizin bu konudaki hükmüne karşı çıkanlara karşı savaş açmıştı.

"İslâm"ın varlığını kanıtlayabilmek için yüce Allah'ın şeriatının ve Peygamberimiz tarafından verilen hükmün hakemliğine başvurmak yeterlidir. Ama bu kadarı "iman"ın varlığını kanıtlamaya yetmez. İmanın varlığını kanıtlayabilmek için bu şartın beraberinde gönül hoşnutluğu, kalb teslimiyeti ve iç rahatlığı da bulunmalıdır.

İşte "İslâm" ve "İman" budur. Buna göre herhangi bir kimse müslüman ve mümin olduğunu iddia etmeden önce kendisi nerede, İslâm nerededir ve yine kendisi nerede, iman nerededir, buna iyi bakmalıdır. Şehit Seyyid Kutub

MAVERA adlı üyemiz umarım yeterince konu açıklanmıştır. Hiç bir alimimiz tağuta muhakeme olmayı meşru görmez bunun iman ile imansızlık arası olduğunu beyan ederler. Zaten konuyla ilgili ayetler muhkem ayetlerdir. Nuzül sebepleride bu görüşümüzü desteklemektedir.
Allaha emanet olunuz


SAAT: 15:07

vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.

User Alert System provided by Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) - vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.


1 2 3 4 5 6 7 8 9 10 11 12 13 14 15 16 17 18 19 20 21 22 23 24 25 26 27 28 29 30 31 32 33 34 35 36 37 38 39 40 41 42 43 44 45 46 47 48 49 50 51 52 53 54 55 56 57 58 59 60 61 62 63 64 65 66 67 68 69 70 71 72 73 74 75 76 77 78 79 80 81 82 83 84 85 86 87 88 89 90 91 92 93 94 95 96 97 98 99 100 101 102 103 104 105 106 107 108 109 110 111 112 113 114 115 116 117 118 119 120 121 122 123 124 125 126 127 128 129 130 131 132 133 134 135 136 137 138 139 140 141 142 143 144 145 146 147 148 149 150 151 152 153 154 155 156 157 158 159 160 161 162 163 164 165 166 167 168 169 170 171 172 173 174 175 176 177 178 179 180 181 182 183 184 185 186 187 188 189 190 191 192 193 194 195 196 197 198 199 200 201 202 203 204 205 206 207 208 209 210 211 212 213 214 215 216 217 218 219 220 221 222 223 224 225 226 227 228 229 230 231 232 233 234 235 236 237 238 239 240 241 242 243 244 245 246 247 248 249 250 251 252 253 254 255 256 257 258 259 260 261 262 263 264 265 266 267 268 269 270 271 272 273 274 275 276 277 278 279 280 281 282 283 284 285 286 287 288 289 290 291 292 293 294 295 296 297 298 299 300 301 302 303 304 305 306 307 308 309 310 311 312 313 314 315 316 317 318 319 320