![]() |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? tuğrulbey öncelikle yazdığını dikkatil okumanı tavsiye derim.. sen ne yazdığınıdamı unutuyorsun... editörler diyorsun ve bırakta biraz muhatapları yazsın ne dersin anlaştıkmı bu ne demek.. biz burda üyelerin nezaman gireceğini, çıkacağını takip etmiyoruz.. yazma bende çok memnun olurum. |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Yaw sen adamın şahsında bütün kürtlere laf ediyosun sonra da sen köşeye çekil arın diyorsun ben de muhatap alıyorum kusura bakma, muhatapları yazsınmış. Muhatap olarak ecrinle abdülmelki abiyi mi buldun ? Birisi nöbetten geldi uyuyor, diğeri çalışıyor, evet ben muhatap alıyorum şimdilik . Sana hakaret etmedi ali sen ona ve onun şahsında kürtlere hakaret ettin !!! Yaw kürtlere sapık diyen sen değil miydin kardeşim. Doğal olarak cevap buldun merak etme daha çok cevap veren olur sana !.... Bi oruçlarını açsın millet... Eüzübirabbihim... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? bi gün girmedim neler olmuş böyle formda arkadaşlar biz böle bi formda kim kürt kim türk diye kavga etmesekte açılan konulardan kendimize düşen kıssalrı alsak fena olmazmı tamam tartışma iyidr güzeldir hoştur ama böyle birbirinize hakaret ederek nereye varabilirsnizki?? lütfen arkadaşalr biraz sakin olalım aslında yorum yapmak istemiyodum ama yazdım işte bence böyle bi formda böyle tartışmalr olmaz burası siyaset meydanı defil dini ilimler bilgiler ögrenme yeridir bence onun için herkesi biraz daha sakin olmaya davet ediyorum ha benim söylediklerim sadece bu onu için degil genel olarak konuşuyorum burda hepimiz kardeşiz unutmayalım ki müslümanlar din kardeşlerinden sorumludur ama siz böyle birbirinizle tartışarak bu kardeşlik olmaz hiç kimse hissttirmiyor ama sani herkes birbirinin kususunu kazıyo sakin olalım arkadaşlar sakin tekrar hatırlatıyorum benim dediklerim bu konu için degil sadece genel olarak |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? tuğrulbey ve ali niçkli üyelerimizin dikkatine, "MedineWeb düşünce, din, dil, ırk, cinsiyet ne olursa olsun, herkese açık bir platformdur ve İslami Ahlak Kuralları Geçerlidir." 1-medineweb forum kuralını ihlal ve ahlaki anlamda proplemli mesajlarınız için ikinizide kınıyorum. 2-konuyu ırkçılığa milliyetçiliğe getirip(alakası olmadığı halde) ,ırkçılığı medinewebe taşıyan tuğrulbeyı ayrıca kınıyorum.benzer hataların tekrarı halinde teredütsüz ihraç edileceğinizden şüpheniz olmasın. 3-ırk,düşünce,din,dil tartışılmasın demiyoruz.evrensel edep adap çerçevesinde olması kuralımız ve temennimizdir... 4-her iki üyemizden 100 er takdir oyu geri alınmıştır... 5-kural dışı mesajlar silinmiştir. aklı selimce davranan,yazan,sakinleştirici rolu oynayan,ve konunun alevlenmemesi için yazmaktan kaçınan siz değerli kardeşlerime teşekkür ediyoruz.. Medineweb.. saygılar... |
Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Baştan sona okudum. Bazı yerleri değiştirlsede içeriğinden saptığı gayet bariz. Sn.Tugrulbey ne derseniz deyin artık cevap vermiycem.Amacınız ortada. Konunun fitneye sebep olmaması için uzatmayı uygun bulmuyorum Selametle... |
Cvp: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? Tevekkül, bütün canlıların hatta cansızlar âleminin de yaratılışlarında var. Toprağın altında bekleşen tohumlar, yumurtalarını uzak denizlere bırakıp geri dönen balıklar, rızık kaygısına düşmeden ve doğum kontrolü hesabına girmeden yavru yapan hayvanlar ve nihayet yollarını bilmeden süratle dönen gezegenler birer tevekkül sahnesi sergiliyorlar. Belgin ablacım ve paylaşıma eşlik eden herkezten Allah razı olsun |
Hafızlık Tespit Sınavlarının Yer ve Tarihleri 2009 Yılı 2009 Yılı İçerisinde Başkanlık Merkezince Yapılacak Olan Hafızlık Tespit Sınavlarının Yeri ve Tarihleri [B][Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] EKLER : 1-[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] 2-[Linkler Ziyaretçilere Kapalıdır.Giriş Yap Veya Üye Olmak için TIKLAYIN...] |
Tevekkül hakkında bilgi verirmisiniz dindeki yeri nedir Tevekkül Sual: Tevekkülün dinimizdeki yeri nedir? CEVAP Tevekkül, dinimizin bildirdiği sebeplere yapıştıktan sonra neticeyi sebeplerden değil, sebepleri yaratandan beklemektir (Bir işe başladığın zaman, Allahü teâlâya tevekkül et, Ona güven!) âyet-i kerimesi, tevekkül ile beraber azmederek çalışmak gerektiğini gösteriyor (Al-i imran 159) Tevekkül, herhangi bir işin, dinen, örfen sebeplerine yapışarak gayret gösterip, neticeye ihlasla teslim olmaktır Yani sonucu Allahü teâlâdan beklemek ve bu sonucun kendisi için mutlaka hayırlı olduğuna inanmaktır Doğru sebebe yapışan doğru netice alır Tevekkül, değiştirilmesi insan gücünün dışında olan üzücü olayları, ezelde takdir edilmiş bilip, üzülmemek, Allahü teâlâdan geldiğini düşünerek seve seve karşılamaktır İnsan, bir işin neticesinin iyi mi, kötü mü olacağını bilemez Hayır sandığı çok şey, şerle, şer sandığı çok şey de, hayırla neticelenebilir Muhakkak şu işim olsun diye ısrar etmemeli, “Hayırlı ise olsun” demelidir Allahü teâlâ, kimseye muhtaç olmamak için çalışmayı, hasta olmamak için tedbir almayı, hasta olunca ilaç kullanmayı, görebilmek için ışığı sebep kılmıştır Sebebi, istenilen şeye kavuşmak için bir kapı gibi yaratmıştır Bir şeyin hasıl olmasına sebep olan şeyi yapmayıp da sebepsiz olarak gelmesini beklemek, kapıyı kapayıp pencereden atılmasını istemeye benzer ki, bu, akla ve dine uygun değildir Allahü teâlâ, insanların, ihtiyaçlarına kavuşmak için bu sebepler kapısını yaratmış ve açık bırakmıştır Tesiri kesin olan ilaçları kullanmamak tevekkül değil, ahmaklıktır, haramdır Hadis-i şerifte buyuruldu ki: (Her hastalığın ilacı vardır Yalnız ölüme çare yoktur) [Taberani] Hz Musa, hastalanınca, “İlaçsız da Allahü teâlâ şifa verir” diyerek ilaç kullanmadı Allahü teâlâ (İlaç kullanmazsan şifa ihsan etmem) buyurdu İlacı kullanınca iyi oldu Fakat sebebini merak etti Allahü teâlâ, (Tevekkül etmek için, benim âdetimi, hikmetimi değiştirmek mi istiyorsun? İlaçlara tesir veren kimdir? Elbette tesirleri yaratan benim) buyurdu (K Saadet) Doktora gitmeli, ilaç kullanmalı; fakat, doktora ve ilaca güvenmemeli, şifayı Allahü teâlâdan istemelidir! İlaç kullanıp da iyi olmayan, ameliyat masasında ölen az değildir Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (İmanınız varsa, Allah’a tevekkül ediniz!) [Maide 23] (Tevekkül edene, Allah kâfidir) [Talak 3] Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Allahü teâlâya hakkıyla tevekkül etseydiniz, sabah aç kalkıp, akşam tok dönen kuşlar gibi sizi de rızıklandırırdı) [Tirmizi] Hz İbrahim’in, mancınıkla ateşe atılırken, Hasbiyallah ve ni’mel vekil dediği hadis-i şerifle bildirilmiştir [Bana Allah’ım yetişir, O ne iyi vekil, ne iyi yardımcı demektir] Ateşe düşerken Hz Cebrail gelip, “Bir dileğin var mı?” diye sorunca, “Var, fakat sana değil” diyerek sözünün eri olduğunu gösterdi Bunun için âyet-i kerimede, (Sözünün eri olan İbrahim) diye övüldü (Necm 37) Tevekkül, kalb işidir, imandan meydana gelir Allahü teâlânın lütuf ve ihsanının pek çok olduğuna iman etmekle hasıl olur Bu hâl, kalbin vekile itimat etmesi, güvenmesi, ona inanması ve onun ile rahat etmesidir Böyle bir insan dünya malına gönül bağlamaz Dünya işlerinin bozulmasından dolayı üzülmez Rızkından endişe etmez Mesela, iftiraya uğrayan biri, mahkemeye düşünce kendine bir avukat tutar Üç şeyde avukata güvenirse, bu kimsenin kalbi rahat eder 1- Avukatı, ona yaptıkları iftirayı iyi bilir 2- Avukatı doğruyu söylemekten korkmaz 3- Avukatın bunu canla başla savunacağına inanır Avukatına böyle inanır, güvenirse kendi ayrıca uğraşmaz (Allah bize yetişir O ne iyi vekildir) âyetini iyi anlayıp, “Rızık takdir edilmiş, vakti gelince bana yetişir” der Demek ki, çalışmadan tevekkül dinimizde yoktur Tevekkül ve sebepler M Masum-i Faruki hazretleri buyuruyor ki: Sebeplere yapışmak tevekküle zıt değildir Sebeplerin tesir etmesinin Allahü teâlâdan olduğunu bilen, tesiri Allahü teâlâdan bekleyen ve tecrübe edilmiş sebepleri kullanan kimse, Allahü teâlâya tevekkül etmiş, yalnız Ona güvenmiş olur Tesir etmeyen, hayâli sebepleri kullanmak, tevekkül olmaz Tesiri çok görülmüş olan sebepleri kullanmak gerekir Ateş yakar, fakat, ateşe yakma kuvvetini veren, Allahü teâlâdır Aç olan, bir şey yer; bu şeye doyurma kuvveti veren Odur Gerektiği zaman, böyle sebepleri kullanmadığı için zarar gören kimse, Allahü teâlâya asi olur Tecrübe edilmiş sebepleri kullanmak gerekir Allahü teâlâ, meşveret etmeyi, bilenlere danışmayı emretti Meşveret de, sebebe yapışmaktır Meşveretten sonra tevekkülü emretti Ahiret işlerinde tevekkül olamaz, çalışmak emrolundu Burada, azabından korkmak ve merhametinden ümitli olmak gerekir Allahü teâlânın keremine, ihsanına güvenmeli ve emrolunan ibadetleri yapmalı, yasak edilenlerden sakınmalıdır! Tevekkül budur ve kulluk böyle olur (1/182) Bir âyet meali: (Azmedip de bir işe başlayınca, Allah’a tevekkül et, Ona güven! Allah size yardım ederse, kimse size galip gelemez Size yardım etmezse, kimse yardım edemez O halde, müminler Allah’a tevekkül etsinler!) [Al-i İmran 159,160] Kendine güvenmek, tevekkülün tersi ve tevekkülü bozan bir şeydir Bundan başka egoistliğe, kendini beğenmeye yol açar Tevekkül, iş yapmayıp tembel oturmak değildir Bir işe başlamak ve başlanan işi başarmak için tevekkül gerekir Güç bir işi başaramamak korkusunu gidermek için de tevekkül gerekir Bu âyet, tevekkül ile beraber çalışmayı ve çalışmada azmin de gerektiğini bildiriyor Demek ki her müslüman çalışacak, azmedecek ve sonra da güvenecektir Tevekkül bir zaaf değil, bir kuvvettir Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Deveni bağla ve sonra Allah’a tevekkül et!) [İbni Asakir] Dinimiz, insanlara daima çalışmak, aklını doğru kullanmak, her türlü yeniliği öğrenmek, başarmak için her türlü meşru çareye başvurmayı emretmektedir Bir müslüman ancak herhangi bir işte aklını kullandığı, her çareye başvurduğu ve son derece de çalıştığı halde, bir başarıya ulaşamazsa, üzülmemeli ve bu sonucun, Allahü teâlânın kendisi için münasip gördüğü bir husus olduğunu kabul ederek kaderine razı olmalıdır Yoksa hiçbir şey yapmadan, çalışmadan, öğrenmeden ve bilmeden yan gelip yatarak beklemek, İslamiyet’te yoktur Böyle yapmak büyük günahtır Bir âyet meali: (İnsana, ancak dünyada çalışarak [ihlas ile] yaptığı işler [ahirette] fayda verir) [Necm 39] İnsanlar, bazen her şeye başvurdukları ve çok çalıştıkları halde, istediklerine kavuşamazlar İşte o zaman, bu işte kendi ellerinde olmayan bir kudret bulunduğunu ve bu kudretin insanların yaşamaları ve başarıları üzerinde etkili olduğunu ve onlara yön verdiğini kabul ederler İşte kısmet budur Kısmet aynı zamanda büyük bir teselli kaynağıdır (Ben vazifemi yaptım, ama ne yapayım ki kısmetim bu imiş) diyen bir müslüman, bir işte başarısız olsa bile, ümitsizliğe kapılmaz ve büyük bir iç huzuru ile çalışmaya devam eder Kur’an-ı kerimde mealen buyuruldu ki: (Güçlükle beraber elbette bir kolaylık vardır Öyleyse, bir işi bitirince diğerine teşebbüs et ve hacetini yalnız Rabbinden iste!) [İnşirah 5-8] Yani başarısızlıktan ümitsizliğe düşmeyip çalışmaya devam etmelidir Yeryüzündeki her canlının rızkı Sual: Günümüzde bir kısım insanlar, geçim derdiyle olsa gerek, helale harama dikkat etmiyor Ailece çalışıp geçinemeyenleri var Yalan söyleniyor, hile yapılıyor, kul hakkına aldırış edilmiyor Bu derece rızıktan endişe etmek doğru mu? CEVAP Helale harama, kul hakkına dikkat etmemek uygun değildir İslam âlimleri, (Kim kime, neye güvenirse, yardımı ondan beklesin!) buyuruyor Âlimlerden birine "Hep ibadetle meşgul oluyorsun, ne yiyip ne içiyorsun?" dediler O da, dişlerini gösterdi "Değirmeni yapan suyunu gönderir" demek istedi Çünkü rızıkları Allahü teâlânın gönderdiğine inancı tamdı Âyet-i kerime meali: (Yeryüzündeki her canlının rızkını, Allah elbette gönderir) [Hud 6] Veysel Karani hazretleri, nasihat isteyen birine "Şam’a yerleş" buyurdu O da "Acaba Şam’da geçim nasıldır?" dedi Hazret, "Rızıklarından şüphe edenlere yazıklar olsun Bunlara nasihat fayda etmez" buyurdu Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: (Allahü teâlâ, kendisine sığınanın her işine yetişir, hiç ummadığı yerden ona rızk verir) [Beyheki] (İnsan, ihtiyaçlarını, Allahü teâlâya havale ederse, ihtiyaçlarını [husule getirecek sebepleri] ihsan eder) [Hakim] Mesela, herkesin sana merhamet ve hizmet etmesini temin eder Yahya bin Muaz Razihazretleri buyuruyor ki: "İnsanlar seni, Allahü teâlâyı sevdiğin kadar sever Allahü teâlâdan korktuğun kadar, senden korkarlar Allahü teâlâya itaat ettiğin kadar, sana itaat ederler Ona itaatin nispetinde, sana hizmet ederler Hülasa, her işin, Onun için olsun! Yoksa, hiçbir işinin faydası olmaz Hep kendini düşünme! Allahü teâlâdan başka, kimseye güvenme!" Ebu Muhammed Raşihazretleri buyuruyor ki: "Kendin ile Allahü teâlâ arasında en büyük perde [engel], hep kendi menfaatini düşünmek ve kendin gibi, bir âcize güvenmektir Sofilik, istediğin her yere gidebilmek ve bulutların gölgesinde rahat etmek ve herkesten hürmet görmek değildir Her hâlinde Allahü teâlâya güvenmektir" Allahü teâlâdan başka güvenilecek, dost edinilecek hiç kimse, hiçbir şey yoktur Allahü teâlâdan başkasına sığınmak, örümcek ağına sığınmaya benzetilmiştir Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah’tan başka dost edinenin hâli, örümceğin durumuna benzer Halbuki barınakların en çürüğü örümcek yuvasıdır) [Ankebut 41] Nasıl tevekkül etmeli Sual: Tam İlmihal’de, (Bir kimse, hareketlerde, işlerde, Allahü teâlâdan başkasının tesir ettiğini düşünse, bu kimsenin tevhîdi, noksan olur Eğer, hiçbir sebep lazım değildir dese, İslamiyet’ten ayrılmış olur Eğer sebepleri araya koymak lazım değildir derse, akla uymamış olur Lazımdır derse, sebepleri hazırlayana tevekkül etmiş olur ki, bu da tevhidde noksanlık olur) deniyor Burasını anlayamadım Sebeplere güvensek de güvenmesek de suç oluyor Nasıl tevekkül etmemiz gerekiyor? CEVAP Evet tevekkül bahsi zordur Yukarıdaki yazıyı üç madde halinde açıklayalım: 1- İyi kötü, hayır şer her şeyi Allahü teâlânın yarattığına inanacağız Bazı şeylere bazı şeyler tesir ediyor denirse itikadımız düzgün olmaz Her şeyin yaratıcısı Allahü teâlâdır Bir âyet meali: (Sizi de, işlerinizi de yaratan Allah’tır) [Saffat 96] 2- İşlerin yapılması için hiçbir sebep lazım değil denirse, Allahü teâlânın koyduğu sebepler inkâr edilmiş olur Mesela, ben evlenmesem de benim çocuklarım olur demek çok yanlıştır Çocuk olması için ana baba gibi sebeplere ihtiyaç vardır 3- Sebepler lazımdır, sebepsiz olmaz derse, sebeplere güvenmiş olur, yine tevhidi noksan olur Yani nasıl ana baba olmadan çocuk olur demek yanlış ise, çocuğun olması için mutlaka ana babayı şart etmek ve çocukları Allahü teâlânın yaratmasında rolü olmadığını söylemek de çok yanlıştır Ana baba olsa da çocuk olmayabilir Ana baba olmadan da Allahü teâlâ çocuk yaratabilir Hazret-i Adem ile Hz Havva’yı anasız babasız, Hz İsa’yı babasız yaratmıştır Sebeplere güvenmeyeceğiz, sebepleri yaratanın da Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz Sebepler âlemindeyiz, Allahü teâlânın âdeti sebeplerle yaratmaktır Sebepsiz yaratılması mucize veya keramet olur Sihri yaratan da Allahü teâlâdır Her şeyi yaratan Odur Bu üç maddeyi özetleyelim: Bir iş yapmak istersek sebeplerine yapışacağız, ama, sebepler mutlaka bu işi yapar demeyeceğiz Mesela çocuk sahibi olmak için evleneceğiz, ama evlendik garanti çocuğumuz olur da demeyeceğiz Hastaysak doktora gideceğiz, ilaç alacağız, ameliyat olacağız, ama bu sebepler bizi iyi etti demeyeceğiz Çünkü ameliyat masasından kalkamayız da Sebeplere güvenmeyeceğiz Sebepleri yaratanın da, sebeplere tesir kuvvetini verenin de Allahü teâlâ olduğunu bileceğiz |
RE: "Cami " toplanmaya yeri demektir. Kadınlar neden camiden erkekler kadar yararlanamaz? arkadaşlar bizim dönemimizde camiler sadece namaz kılma mekanı olarak kullanıldığı için bazı arkadaşlarımız bsu yakınmayı namaz kılamama olarak anlıyorlar. halbuki mesele sadece namaz meselesi değil, asr-ı saadette müslümanların herşeyi camisiyde mescidiydi. orda oturur muhabbet eder, uyur, tartışır ve bir çok meseleyi mescidde hallederlerdi. tessettür ayetinden önce kadınlara özel bir bölüm mevcut değildi ve onlarda mescidin bir köşesinde oturup mescitde yapılan herşeye bizzat iştirak ediyorlardı. Tesettür ayetinden sonra kadınların yeri perde ile ayrıldı ve artık kadınlar perde arkasından sohbetleri dinliyor ve toplumsal hayataki yerlerini muhafaza ediyorlardı. Bugün kadın dört duvar arasına mahkum edilmeye çalışılmıyor. bu derken erkek gibi davranabilmelerini kasdetmiyorum, bayanın toplumsal hayattaki yeri ve önemi farklıdır erkeğin farklıdır. asr-ı saadette savaşlara katılmışlar ve yaralananların yaralarına müdahale etmişlerdir. bunu kimse görmezden gelipte kadının yeri evidir diyemez. günümüzde camilerde bayanlara özel günler olabilir. haftada bir gün bayanlara yenelik vaizelerimiz camulirde vaazlar yapabilirler, yada yapılan vaazlara bayanlarında iştirak etmesi sağlanabilir. her il merkezinde hiç olmazsa bir camide bir bayan vaize bayanların sorularına cevap vermek maksadıyla özel bir odada görev yaptırıla bilir. netten veye telefondan sorulabilir diyebilirsiniz biribir iletişimin yerini tutamaz telefon veya net. onun için zeynep hocamıza hak veriyorum.. |
RE: "Cami " toplanmaya yeri demektir. Kadınlar neden camiden erkekler kadar yararlanamaz? camilerimiz gelin zulmunden kacan yasi gecmis isi bitmis cekisten düsmüs hasta kanser topal sagir insanlarin siginma yeri olmus malesef.tum bu cemaat mucahit olsa ne olur muctehid olsa ne olur. camilerin guncelenmesi egitim ogretim merkezi olması ashabı suffelik olması gerekir. diger husus camiye gelen kiz kadin kesimi kim ne derse desin fitneye gebedir. |
RE: Hakkı Helal Etmemek Günah mı Yine islamı elinden geldiğince yaşamaya çalışıp haramdan sakınan insan Allah'ın izniyle cennete girer. Her ne kadar cennete girecek olsada çetin bir hesap söz konusudur. Kişi haklarını helal etmemişse, hakkını alacağı kişiler tek tek huzuruna gelir onlarla hesaplaşma başlar, buda hesabı ve hesabın çetinliğini arttırır. Zaten mahşer yeri çok sıkıntılıdır, dahada sıkıntılı olur.. Allah c.c. razı olsun çok güzel bir konuya deginilmiş .. |
RE: Tevekkülü Nasıl Anlamalıyız ve Tevekkül Nasıl Olmalıdır? Kur'ân lisanında tevekkül ise; Allah'ı vekil etme, Allah'a dayanıp güvenme anlamında kullanılmaktadır. Tevekkül yani Allah'ı vekil etme; verilmiş olan bir kararın, başlanmış olan bir işin sonucunun tayini ve hayırlı olması için Allah'ın korumasına sığınması demektir. Âli İmrân 3/159 da şöyle buyrulmuştur: '... Kararını veriğin zaman da Allah'a dayanıp güven... ' Alıncak kararlarda ve yapılması plânlanan işlerde, hiçbir iş yapmadan, gayret sarfetmeden insanların Allah'ı vekil etme istekleri; yalnızca ataleti, tembelliği ve miskinliği doğurur. Tarih boyunca İslâmiyetten kısmetini almamışların yaptıkları bu tür bilgisizlikler, ancak müslüman ülkelerin gerilemesine neden olmuştur. Allahü Teâlâ iman edenlerden; önce İlâhî Yasalar'a uygun bir şekilde karar verip işe girişmelerini ve sonra da yalnız Kendi'sine dayanıp güvenilmesini istemektedir. |
RE: Cvp: Ezan Türkçe okunsa olmaz mı? Ben Türküm, bana ne Arapça'dan? Alıntı:
|
Cevap: Cvp: Cennette Kadınlar tesettürlü mü olacak yoksa tesettürsüz mü ??? Alıntı:
|
"Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Dini konular hakkında ilk soru sorana bir adet şeker benden:) |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Sorlusa ne olur ki ? Hem soruluyor hem kabullenilmiyor tartışma haline hatta insanların birbirini kırmasına kadar uzanıyor. Keşke sizin niyetinizdeki gibi devam etse... |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Numan hocam bu bölüm gerçekten dini öğrenmek isteyen ve polemik yaratmak için değil bilgilerin paylaşıldığı bir bölüm olsun istedim. Sorulan sorulara ilim ehli arkadaşlarımızın deliller ışığında cevaplaması ve bilgi paylaşımı amaç bu inşallah. Rabbim herkese niyetine ve ameline göre muamele edecektir. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Soru sormak kolay ama cevaplar hangi kıstasa göre olacak?:) Hele fıkhi sorularda cevaplarda çok farklılıklar olabilir Cevaplar Hanefi fıkhına göre mi? Cevaplar Şafii fıkhına göre mi? Cevaplar Hanbeli,Selefi veya Maliki fıkhına göre mi? Cevaplar sadece Kur'an ayetlerine göre mi? Cevaplar sadece hadis rivayetlerine göre mi? Cevaplar Şia fıkhına göre mi? Cevaplar Ehli Sünnetin diğer franksiyonlarına göre mi? Cevaplar Haniflere/Mealcilere göre mi? Cevaplar diyanetin fetvalarına göre mi? Cevaplar gelenek/anane/törelere göre mi? Cevaplar Mütezile,Mürcie,Harici'ye veya diğer fırka/mezheplere göre mi? Cevaplar önce akla sonra nakle göre mi? Cevaplar önce nakle sonra akla göre mi olacak? vs.vs. Soru tek olabilir ama cevap tek olmayabilir.Hatta cevaplar bazen kişiden kişiye,toplumdan topluma değişkenlik de ifade edebilir.İmam Şafii,aynı konuda Irak'ta farklı fetva vermiş,Mısır'da farklı fetva vermiş.Bunun sebebi sorulunca da:Irak'ın örfü farklı,Mısır'ın örfü farklı demiş. Allah Rasuluna da değişik zamanlarda,farklı kişilerin sorduğu "İslam nedir?" sorusuna farklı farklı cevaplar vermiştir: Kimisine "Allah yolunca cihad" Kimisine "Anne ve babana iyilik etmen" Kimisine "Namaz kılmak" Kimisine "Oruç tutmak" Kimisine "infak etmek" vs cevaplar vermiştir. Kimisi, bilmediğini öğrenmek için sorar Kimisi, bildiğini tasdik ettirmek için sorar Kimisi, ortalığı karıştırmak için sorar,kırk akıllı bu karışıklığı çözmek için uğraşır Kimisi, muhal,imkansız olan şeyleri sorar Kimisi, gaybi konuları sorar Kimisi, sorduğu kişiyi zor durumda bırakmak için sorar Kimisi, amelini/pratiğini ilgilendirmeyen şeyleri sorar Kimisi, karşısındaki kişilerin hangi zihniyette olduğunu öğrenmek için tuzak sorular sorar Kimisi, insanlar arasında nifak oluşturmak için sorar Kimisi, insanların inançlarında(Allah-Tevhid-İman vs) şüphe oluşturmak için sorar Soru sormak kolay ama cevap o kadar kolay olmaz:) |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" İirfan hocam şüphesiz bir konuda herkes beyninin algıladığı kadar soru sorar. Cevaba gelince müslüman cevabı alır ama o cevabı Kur’an-dan sünnetten imamlarımzın fetvalarında araştırır. Amaç insanları düşünmeğe araştırmaya taklidi bir imanı terke yöneliktir. Bizler ne zaman okuyan araştıran okuduklarını tam anlayarak hayatına aktaran bir toplum olduğumuzda ancak “yeryüzünde fitne kalkıp din Allah’a has kılınmış olur” yoksa hep Allah ile birlikte başka ilahlarda edinmiş oluruzki buda bizim iman iddiamızı boşa çıkarmış olur. Bugün hangimize sorarsanız sorun muhakkak bir mezhebe tabi olduğumuzu söyleriz. Fakat mezhep imamlarımızın görüşlerine gelince o görüşler hakkında malesef pekte bilgi sahibi olmadığımız ortaya çıkmaktadır. Bu analayışımız Kur’an ve peygamber hususunda da böyledir. Bizler peygamber efendimize toz kondurmayız Kur’an-a saygınlığımız uç noktadaır bunlar hepsi güzel. Fakat Kur’an-ın ve peygamberin bizden istediği saygınlık şekli bumudur acaba bunu düşünmek lazım. Müslümanın gayesi insanları araştırmaya ve aklını vahiyi doğru şekilde analiz etmeğe sefketmektir. Bizler düşüncelerimizi yaşam kriterlerimizi peygamberin sünnetine uygun hale getirmedikçe bırakın müslüman olmayı adam bile olabilmemiz çok zordur. İşte bizim gayemiz en azından tevhidi noktada günümüzde yanlış olan bazı düşünceleri bir nebzede olsa düzelmesine vesile olmaktır. Bunun mükafatınıda rabbimizden bekliyoruz inşallah. 6:90 "..De ki:"Ben ona karşılık sizden bir ücret istemiyorum. O, sadece bütün âlemlere bir öğüttür." 11:51"Ey kavmim! Bu iş için sizden bir ücret istemiyorum. Benim ecrim ancak beni yaratana aittir. Artık akıllanmayacak mısınız?" 12:104"Buna karşılık onlardan herhangi bir ücret de istemiyorsun. O Kur'ân, âlemlere ancak bir öğüttür." 25:57"De ki: "Ben, buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmayı dileyen kimseler (olmanızı) istiyorum." |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" ilk soru benden olsun o zaman :) birden fazla adak toplanıp tek bi adak kesile bilirmi? yani bir kişi bir işim olusa kurbankesecem der ama kesmeden bir adak daha adar..bu iki adağı ayrı ayrı kesmek yerine büyük baş hayvan kesebilirmi? |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Mecnun editörüm öncelikle şunu söyleyeim çok kazık bir soru olmuş:) Eğer soru şöyle olsaydı belki daha güzel olabilrdi İsam dininde adak adamanın yeri nedir Kişi Allaha söz verdiğinde sözüne nasıl sadık kalmalı Bizler bugün Allaha söz verdiğimiz hangi konularda ne kadar sözümüzün arkasındayız gibi. Ama olsun soru sorudur bizede düşen cevaplamaktır. yalnız soruyu sorarken cevabı için acele etmeyiniz konu geniş bir şekilde araştırılarak deliller doğrultusunda verilmeye çalışılacaktır. Editörüm şekeri siz hak ettiniz size vekalet veriyorum benim yerime kendinize bir şeker ısmarlayın olurmu?evet000 |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Alıntı:
olur abi :) bu soru sorulmuştu bana cevabını baya araştırdım onun için sordum :) |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Alıntı:
Birden fazla adak yerine bir büyük baş hayvan kesilmesi olmaz.O tek bir adak yerine geçer.Bir de adadığın hayvan da önemli.Eğer adağı yaparken hayvanın cinsini belirtirsen o adağı yerine getirmek gerekir.Ama adağın cinsini(koyun,inek,dana ,deve vs.) belirtmezsen istediğin cinsi kurban olabilecek vasfına sahipse kesebilirsin. Her adak kendi içerisinde muteberdir.Bir adakı bütün adaklara şamil kılmak insanın kendisini kandırmasından ibarettir. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" "Bismillahirrahmanirrahim" İnsan/7- Adaklarını yerine getirirler ve şerri (kötülüğü) yaygın olan bir günden korkarlar.Adak adamak demek bir kişinin, Allah’ın kendisine emir etmediği sorumlu tutmadığı halde bir şeyi yerine getirmek için kendi kendisine söz vermesidir. Adak adamak ayetlerle desteklendiğinden dolayı “Adaklarını yerine getirirler” ibadet olarak kabul edilmiştir. Cenabbi Allah onları bu davranışlarından dolayı övüyor. Allah Teala ancak kendisine ibadet edenleri över. Bu da gösteriyor ki adak adamak ibadettir. Kim Allah’tan başkasına adak adarsa Allah’a ortak koşmuş olur. Şu hususu belirtmekte fayda vardır adağı sadece hayvan kesimi olarak görmemek lazım kişi herhangi bir konuda kendisi yapacağı AMEL ile ilgili Allah’a söz verebilir. Fakat bu söz verme fiili islama aykırı olmaması gerekir. Hac/29- “Sonra kirlerini gidersinler,adaklarını yerine getirsinler,Beyt-i Atik'i tavaf etsinler.” Rasullah (sav) şöyle buyurmuştur “Adak Allah’ın takdir etmemiş olduğu hiç birşeyi kula yaklaştırmaz o kadere bağlıdır. Onunla ulaşım halinde olur. Adak sadece cimri bir kimsenin kıyamayacağı bir malın elinden çıkmasını sağlar. Müslim (sahih) Bu konuda Ebu Davud'da yer alan bir haidsde şöyledir. Sabit b. Dahhak diyor ki: “Peygamberimiz zamanında arkadaşlarımızdan biri Mekke yakınlarındaki Buvane denen yerde bir deve kesmeyi adamıştı. Peygamberimize gelerek: “Ya Rasûlüllah, ben Buvane'de bir deve kesmeyi adadım, ne dersiniz?” diye sordu. Peygamberimiz yanındakilere: “Sözü geçen yer, cahiliye döneminde tapılan putlardan birinin saklandığı bir yer mi idi?” diye sordu. Arkadaşlarımız: “Hayır” dediler. Arkasından: “Peki orası cahiliye döneminin bayram yerlerinden biri mi idi?” diye sordu. Oradakiler bu soruya da: “hayır” diye cevap verince Peygamberimiz o arkadaşımıza: “O halde adağını yerine getir. Çünkü Allah'ın emrine aykırı adaklarla yerine getirilmeleri elde olmayan adaklar yerine getirilmezler.” buyurmuştur. (Sünen-i Ebi Davud, Kitap Yemin ve Adaklar, Bab: Adakları yerine getirme ile emrolunma, H. No: 3313, c. 3, s. 607.) Yukarıdaki hadisin belirttiğine göre sözü geçen sahabi belirli bir yerde bir miktar hayvan kurban etmeyi adadı. Bu adak hayvanların cinsi ya devedir ya koyundur veya iki ayrı olay söz konusudur. Peygamberimiz, adama: “O dediğin yer, cahiliye döneminde tapılan putlardan birinin saklandığı yer mi idi?” diye sordu. Adam: “Hayır” dedi. Arkasından Peygamberimiz adama: “Orası cahiliye halkının bayram yerlerinden biri mi idi?” diye sordu. Adamdan yine: “hayır” cevabını alınca kendisine: “o halde adağını yerine getir” diye buyurdu. Daha sonra da: “Allah'ın emrine aykırı adaklar yerine getirilmez” diyerek sözlerini bağladı. Bundan da anlaşılıyor ki; cahiliye halkının bayram yerlerinde veya putların saklandığı yerlerde kurban kesmek Allah'ın emrine aykırı bir harekettir. Bu hadiste dikkat edilmesi gereken noktalardan biri şudur ki, eğer cahiliye döneminin bayram yerlerinde kurban kesmek caiz olsaydı, Peygamberimiz soru soran sahabinin adağını yerine getirmesine izin verirdi. Tıpkı davul çalmasına izin verdiği gibi. Hatta izin vermek bir yana ona adağını yerine getirmesi gerektiğini söylerdi. Çünkü adağı belirtilen yerde kurban etmek aslında vaciptir. Günümüzde adak ve kurban kesimleri bazen şirk boyutuna kadar varmaktadır. Kimisi Allah kendisine çoçuk versin diye yatırlalara giderler eğer çocukları olursa o yatıra bir hayvan götürmek şartıyla tekrar giderler ve o hayvanı mezar başında keserler. Yada dua ederler ya yarabbim bir arabam olursa yada bir evim olursa ben bir adak vereceğim derler sonrada bu isteklerine kavuşunca adaklarını keser onun kanını arabanın yada evin biryerlerine sürerler bununda kendilerine uğur getirdiğine inanırlar. İşte tüm bu adetler islam dininin şiddetle red ettiği adak kesme şekilleridir. Kişi rabbine söz verdiğinde sözünü yerine getirmeli neyi keseceğini belirtmişse onu adak etmelidir. Selametle KALIN |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Alıntı:
adayan kişi ne keseceğini belli etmemiş sadece kurban kesecem demiş..peki abi şu 7 küçübaşa bir büyük baş hayvan kesilmesi bunu kapsamıyomu |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Alıntı:
7 küçükbaşa bir büyük baş hayvan adak kurbanında olmaz.Mesela 7 ayrı kişinin 7 küçükbaş hayvan adağı var diyelim.Bu 7 kişi bir araya gelip "haydi hepsine mukabil 1 büyük baş hayvan keselim" diyemez.Bu 7 hisseli kurban olayı normal kurbanda olur,yoksa adak kurbanında 7 hisse olmaz.Ayrıca adak kurbanın etini adak adayan kimse yiyemez.Eğer ondan yerse,yediği kadarının ücretini infak etmesi gerekir.Akika kurbanının etinden kendi yiyebilir ama adak kurbanının etinden yiyemez. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" evet000 bende aynı sorunun cevabını istiyorum. cevabı abdulmelik,yitiksevda,fecr ,kamer34 gibi muhterem hocalarımızdan bekliyoruz. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" FECR hocam gördünüzmü ne güzel sorular gelmeye başladı. Değerli üyelerimiz verilen cevaplar eğer yeterince delillendirilememiş olarak görürseniz tekrar delil isteyebilirsiniz. Yada verilen cevaplar tam olarak sorunuza açıklık ketirmiyorsa konuyu iyice açmayı talep edebilirsiniz. Sorular dinimizi daha öğrenmek ve Allah için sormak eğer deliller tatmin edici ise bunu hayatımıza uygulamak niyetinde olmalıyız inşallah. KLAMAZ üyemiz çok güncel bir soru sormuşsunuz önemli bir mevzu inşallah sorunuza cevap verilecektir. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Yukarıda belirtmiş olduğum gibi adak Allah’ın farz kıldığı bir emir değil kişinin kendisinin Allah’a karşı yapacağına dair verdiği sözdür. Kişi bu sözü verdikten sonra sorumlu duruma düşer. Haliyle adak kurbanın şartlarıda kurban kesme şartlarından farklılık arz eder zaten bunu FECR hocam yeterince açıklamıştır. Kişi Allah’a söz verdiğinde sözünün gereklerini yerine getirmelidir. Ben şahsen çok zengin fakat bir o kadarda cimri insanlar gördüm. Birşeyi infak ettiklerinde yada adak adadıklarında gidip malın en kötüsünü en ucuzunu vermek isterler. Yada artık ihtiyaçları kalmamış bir eşyalarını infak ederler sonrada bununla gönüllerini avuturlar. Bu durum neye benzer biliyormusunuz. Aynen habil ile kabilin durumuna benzer. Habil en güzel yiyeceklerini Allah için adadı fakat kabil en kötü çürümüş yiyeceklerini infak etti fakat cenabbi Allah kabilin infakını kabul etmedi. İşte onun için bizim en çok huşumuza giden şeyleri yani iyi şeyleri adak ve infak ettiğimizde hem Allah’ın rızasını kazanmış oluruz hemde vicdanımız tam anlamıyla sebat etmiş olur. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Alıntı:
1- İnternette ki kadın erkek msn sohbetleri zinaya girer mi? İslama göre zinanın belli şartları vardır.Msn sohbetleri zinaya girmez.Ama zinaya doğru yol alabilir.Allah Kur’an’da hiçbir ayetinde “zina yapmayın” demiyor,”Zinaya yakınlaşmayın” diyor: “ Sakın zinaya yaklaşmayın; doğrusu bu çirkindir, kötü bir yoldur.”17/İsra-32 Yaklaşmayın sözünün arapçası “la takrabu” ifadesidir.Zina’ya yaklaşmayın,onunla yakınlık duymayın,sizi zinaya götürecek,vesile olacak işlerden uzak durun,zinayla akraba olmayın demek isteniyor.”takrabu “ kelimesinin kökü “ka-ru-be” dir ki akraba da aynı kökten gelir.Akraba derken biz sadece anne-babayı kastetmiyoruz,anne ve babanın köklerini,türevlerini de kastediyoruz.İşte bizi direkt olarak zinaya götüren amellerden kaçınırken,indirekt(dolaylı) yoldan zinaya götüren hallerden de uzaklaşmamız emrediliyor.Kişi kendi nefsini en güzel bilendir.Her ne kadar mazeret ile sürse de nefsinin yönelimlerini en iyi kendi bilir.Kadının veya erkeğin karşı cinse olan zafiyetinin olduğunu bilen kimseler sanal alemde de olsa msn sohbetlerinde itidali,temkini elden bırakmaması gerekir.Tedbirini iş çıkmaza girmeden önce alması lazım ki hem kendi,hem karşı taraf hem de çevre bu konuda bir zarara uğratılmasın. Zinanın bir çok çeşidi olduğu konusunda islam alimlerinin görüşleri vardır:Dil zinası,göz zinası,uzuvların zinası vs.Bütün bu zina çeşitlerinden kaçınılması gerekir. Fıkıhta “sedd-i zerayi” diye bir kural vardır ki,haramların önüne set çekmeyi,olmadan önce tedbiri almayı ifade eder.Bu kuralı her zaman Müslümanlar göz önüne almalıdır. 2-Masumane olsa bile ? Masumane olup olmadığının kriterini Kur’an ve sünnet ortaya koymalıdır.Bugün insanlar “benim kalbim temiz” deyip de islamın şiarı olan “namaz ,başörtüsü vs “ gibi farziyetlerini yerine getirmemesini makul mu görmeliyiz.Tabii ki değil.İnternet ortamında masumiyet kavramı rahatlıkla savunulacak bir durum değildir.Nice masumane amaçla başlayan sanal iletişimlerin sonucunda insanların hüsranla karşılaştığını,nice yuvaların dağıldığını,nice bedduaların alındığını,nice Müslümanların töhmet altında kaldığını çevremizde görüyoruz,duyuyoruz,anlatılıyor maalesef. 3-Ne kadar ilmi sohbet olsa da,kadınlar erkekleri,erkekler kadınları tercih ediyor msn de.yani erkek erkeğe ,kadın kadına arkadaşlıkları selam sabahtan ileri gitmez.uzun kalıcı sohbetler zıt cinslerde oluyor.ve nice yuvaların temeline dinamit gibi netice veriyor.evli kadın-erkek bile ,bir noktadan sonra kapılabiliyor.acısını evinde oturan masum eş ve çocuklar çekiyor tabii.hele ki islami chat diye bir tabir ortalıkta geziyor.neresi islami ve bu nasıl chat? chat nedir flört değilmi ? Maalesef bu durumlar oluyor.Karşıt cinsler arasındaki,herkesin katıldığı internet ortamında sesli sohbet odaları olduğunu biliyorum.Bu odalarda gece boyunca tartışmaların olduğunu duymuştum.Ama bu tür ortamların islamiliğinden şüpheli olduğum için uzak durmayı ve katılmamaya çalıştım.Hatta facebook gibi ortamlardan da uzak durmayı yeğliyorum ki bu benim şahsi kararım.İnternet ortamında mahremiyetlerin korunması gerekiyor.İnsanlar,arkadaşlarına,kardeşlerine göstermediği resimleri binlerce yabancı kişilerle paylaşmaktan çekinmiyor.Başka insanların beğenisini kazanacağız diye kendi ailemizin,çocuğumuzun,komşumuzun,akrabamızın nefretini kazanıyoruz da fark etmiyoruz maalesef. Hele evli kişilerin bu tür zafiyetlere düşmesi,aile mefhumunun kökünü de dinamitlemeye sebep oluyor.Sevgiyi,saygıyı biz sanal alemde değil de reelde aramalıyız.hiç tanımadığımız insanlara tebliğ yapacağız diye en yakınımızdaki insanları unutuyoruz.Ama Allah,Kur’an’da öncelikle “en yakınlarını uyar” emrini veriyor.Ve başkalrını ateşten kurtaracağız diye evimizdeki ateşi söndürmeye uğraşmıyoruz.Halbuki Allah,Kur’an’da “ehlini yakıtı insan ve taştan olan cehennem ateşinden koruyun” diye emrediyor. İslami cihadın adını maalesef islami chat! almış,mücahidler,sanal mücahid olmuş,sevgiler sanal olmuş,hayatımız sanallaşmış maalesef.Sanal alemdeki toz pempe hayat,gerçek hayatla çakışınca insanlarda şüpheler,git-geller,sendromlar,psikolojik rahatsızlıklar başlıyor. Müslümanların islamın sınırlarını aşacak,haklarında sui zanda bulunmalarına sebep olabilecek davranışlardan uzak durmaları,bir kişinin hatasının,zaafının bir gruba/cemaata/fikre maledileceği gerçeğini göz önüne alırsa iyi olur.Allah Rasulunun bir hadisiyle noktalayalım: "Kim bana çeneleri ile bacakları arasındaki şeyler hususunda garanti verirse ben de ona Cennet hususunda garanti veririm. " Ravi: Buhari, Rikak 23 |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" “Bismillahirrahmanirrahim” Önelikle şu hususu belirtmekte fayda vardır. Eşyada asl olan mübahlaıktır. Bunun anlamı şudur. Örneğin cenabbi Allah elma armut ekmek kiraz gibi yiyecekler helaldir demez. Dünyadaki tüm yiyecekler helaldir ancak haramlar olanlar kuran ve sünnette belirtilmiştir. Bu sebeple bilgisayar telefon araba tv vs yeni çıkan herne ne araç varsa bunların kullanılması helaldir. Ancak bunlar kötü amaçlar için kullanıldığında haram hükümüne girerler. Bu kısa ön bilgiden sonra msn mevzusuna gelecek olursak. İslam dini öncelikle harama yol açacak fitne fesat kötülük her ne varsa önce bunlaraı oratdan kaldırır. Örneğin diyelimki adamın biri hırsızlık yapmıştır. İslam dini hemen bu adamın elini kesmez onu hırsızlığı götüren teşvik edici unsurları araştırır. Bakalım bu adam niçin hırsızlık yapmıştır. Devlet olarak yada o kişinin patronu hırsızlığa giden tüm unsurları ortadan kaldırmışıdır kaldırmamışmıdır. Eğer hırsızlığa sebebiyet verebilecek tüm unsurlar ortadan kalkmış olduğu halde o adam hırsızlık yapmış ise işte o zaman bu adamın eli kesilir. Yok gerek devlet sosyal adalet görevini yerine getirmemiş ise bu adamı aç bırakmışsa yada patronu onu aç bırakmış gerekli şeyleri yapmamışsa o zaman bu kişin eli kesilmez af edilir. Hz. Ömer halifeliği döneminde böyle bir hırsızlık vakası meydana gelmiş ve hz. Ömer şöyle demiştir. Vallahi eğer peygamberden görmüş olsaydın hırsızın değil onun efendisinin elini keserdim demiş. Onun için gerek mümin erkeklerin ve gerekse mümin bayanların bu tarz fuhuşiyata götürecek pozisyonlara yol açmamsı gerekmektedir. Eğer niyet o bayana tebliğ etmek ise o bayanı varsa kendi eşi ile tanıştırmalı eşi yoksa tanımış olduğu bir müslüman bayanla tanıştırmalıdır. Bunların her ikisede yoksa Allah için lafı başka muhabbetlere götürmeden o kişiyi okumaya araştırmaya sefk etmelidir. Fakat günümüz anlayışlarına gelince saatlerce telefonlarda msn lerde muhabbet ederler belirli dini konulardaki meseler bittikten sonra başlarlar abuk subuk muhabbet etmeye. Nur/31- “Mü'min kadınlara de ki; gözlerini harama bakmaktan sakındırsınlar, mahrem yerlerini korusunlar. Kendiliğinden görünenleri dışındaki süslerini teşhir etmesinler. Baş örtülerinin uçlarını yaka altlarına kadar sarkıtsınlar. Süslerini ve cazibelerini kocalarından, babalarından, kayınbabalarından, öz oğullarından, üvey oğullarından, erkek kardeşlerinden, erkek kardeşlerinin oğullarından, kız kardeşlerinin oğullarından, müslüman kadınlardan, elleri altındaki kölelerden, cinsel arzuları sönmüş erkek hizmetçilerden, kadınların avret yerlerinin henüz farkında olmayan erkek çocuklarından başka hiç kimseye göstermesinler. Yabancı bakışlardan gizledikleri süsleri ve cazibeleri belli olsun diye ses çıkaracak adımlarla yürümesinler. Ben eşime kızıma hep şunu söylemişim cenabbi Allah size dışarı çıkmayı helal kılmıştır. Bir kadının dışarı çıkarken fitne ve fasata yol açmayacak davranışlarla ilgili ayetleri okuyun öyle çıkın Allah sizin dışarıda nasıl olmanız gerektiğini bildişrmiştir. Şimdi günümüzde bakıyorsunuzki facebooklarada internet ortamlarında hatta insanın en mahrem olan düğünlerde abuk subuk resimler çektirerek camlara teşhir edilmektedir. Biz toplum olarak raydan çıkmışız malasef. Bir müslüman bayan boş işlerden uzak durmalı zinaya götürecek tüm yolların önüne set çekmeli konuşurken fiskos yapmamalı yürürken vakarlılığını korumalıdır. İslam dini bir yaşam tarzıdır bir hayat nizamıdır. Ancak iman edenler salih amel işlerler rablerinin rızasını arar azabından korkarlar. Karşı cinsleri ile saatlerce msn lerde Çetleşenler hemen Allah’ın ayetlerini açıp okusunlar internet ve benzeri yerlerde süslerini açığa vurmasınlar en güzel yol budur. Allaha emanet olunuz |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" SELAM Günümüzde biz bayanlar taksitli ev eşyaları alırken senet imzalıyoruz.Bu senetlerin üzerinde ihtilaf vukuunda bilmem falanca mahkemelerin selahiyetini şimdiden kabul ederim diyor , bizlerde oraya imza atıyoruz. Acaba bu yaptığımız işlem nisa 59,60,65' nci ayetin hükmüne girer mi ? Yada biz o ayetleri günümüzde nazıl anlamalı ve yaşamalıyız. Şimdiden Teşekkürler... |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Alıntı:
İnananlar! Allah'a itaat edin, Peygambere ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, Allah'a ve ahiret gününe inanmışsanız onun halini Allah'a ve Peygambere bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzeldir.(4/Nisa-59) Sana indirilen Kuran'a ve senden önce indirilenlere inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Putlarının önünde muhakeme olunmalarını isterler. Oysa, onları tanımamakla emr olunmuşlardı. Şeytan onları derin bir sapıklığa saptırmak ister.(4/Nisa-60) Hayır; Rabb'ine and olsun ki, aralarında çekiştikleri şeylerde seni hakem tayin edip, sonra senin verdiğin hükmü içlerinde bir sıkıntı duymadan tamamen kabul etmedikçe inanmış olmazlar.(4/Nisa-65) Bu ayetlerin indiği ortama ve nuzul sebebine baktığımızda;bir Yahudi ile Müslüman olduğu iddiasında bulunan münafık bir kişi arasındaki ihtilafın çözümünde başvurulacak hakem olayı üzerine inmiştir.Medine’de ehli kitap ile Müslümanların kendi inançlarına göre bir hukuk sistemi vardı.Ehli Kitap kendi sorunlarını kendi hukuklarına göre hallederken,Müslümanlar da kendi aralarındaki sorunlarının Allah’ın kitabı ve Rasulullahın emrine göre hareket ediyorlardı. Rivayet olunur ki münafıklardan biri ile Yahudilerden birisi arasında bir sorun oluşmuş ve bu sorunun çözümü için hakem olayına ve onun verdiği hükme razı olma durumu ortaya çıkmış.Yahudi ,Muhammed a.s’ın hakem olmasını ve onun verdiği hükme razı olmayı kabul ediyor.Münafık ise kendi haksızlığını bildiğini için Rasulullah’ın hakemliğini kabul etmek istemiyor,sorunun çözümü için Yahudi din alimlerini istiyor.Bu konu üzerine Nisa suresindeki yukarıdaki ayetler nazil oluyor ve Müslüman olduğunu söyleyen insanların Allah’ın kitabından ve Rasulunun sünnetinden başka hakem kabul edilmeyeceğini,hakem kabul edilirse gerçek anlamda iman etmedikleri açıklanıyor. Şimdi gelelim sizin sorunuza: Ev veya ticari alışverişlerde yapılan bir akitlerin olması normal bir olaydır.Tarih boyunca ticari ilişkilerde iki tarafında zarar görmemesi için bir takım kurallar konulması zaruridir.Kur’an’a baktığımız zaman en uzun ayetin alışveriş hukukunu anlatan ayetin Bakara suresi 282.ayetinin yani MUDAYENE(Borçlanma) ayetini görüyoruz.Alışverişte uygulanması gereken kuralları,şahitlikleri,veresiye işlerde yazılması gerektiği,peşin alışverişlerde yazılmasına gerek olmadığı,şahitlerin özellikleri gibi konuları ele almaktadır. Allah Kur’an’da namazı konusunda bile ayrıntıya girmezken,alışveriş konusunda ayrıntıya girmesinin hikmeti çok önemlidir.Tarih boyunca insanlar arası ilişkilerinin bozulmasında aralarındaki ticari ilişkiler önemli rol oynamıştır.Bugün bile insanlar arasındaki sorunlara,kavgalara,anlaşmazlıklara,küskünlüklere bakın,çoğunun temelinde aralarında ticari ilişkiler,miras kavgaları yatmaktadır.Gönül ister ki insanlar verdiği sözde dursunlar,3-5 kuruş menfaat için başka insanlarının çıkarlarını zedelemesin.Ama gerçek hiç de öyle değil.İnsanlar kimi nedenlerden dolayı alışverişlerinde düzgün,doğru olmuyor,ilişkiler çıkar,menfaat ilişkisi haline gelmiş.İslam insanların en az zarar görmesi ya da karşılıklı ilişkilerde adaleti tesis için bir alışveriş hukuku oluşturmuştur.Bu hukuk insanların zarar görmesini engellemeye yöneliktir ve bu hukukun bozulması durumunda bir takım yaptırımların,cezai uygulamaların olması alışverişte her iki tarafın hukukunu korumaya yöneliktir. Senet olayına gelince, Senet bir nevi akitleşmedir.Bu akide sadık kaldığın surece her hangi bir yaptırım olmaz.Ama verilen akite,anlaşmaya sadık kalınmadığında karşı tarafın bazı yaptırımlar uygulanmasını talep etmesi gerek İslami hukuka gerekse tarihsel ticari ahlaka,gerekse geleneklere uygundur.Bu yaptırtırımları uygulayıcı olarak neyin kabul edileceği meselesi vardır.Müslümanların kendi aralarında hukuku uygulayıcı bir otorite/sistem/yapı varsa ona başvurmak zorundadır.Ama kendi aralarında bir sisteme sahip değillerse (günümüzdeki gibi) hakkını arayacağı,haksızlığını bertaraf edeceğine inandığını yapıya müracaat etmesinde sakınca yoktur.Bu söylediğimiz ticari ilişkiler bağlamındadır,yoksa itikadi bağlamda değil.Bir toplumda anlaşmazlıkların çözümünde hem islami hem de gayri islami bir otorite /başvuru mercii varsa o zaman müslümanın gayr islami merciine başvurması caiz olmaz. Sözün hülasası,bugün için attığınız senet bir akitnamedir.Ödenmediği zaman peşinen yaptırıma,cezai işleme razı olduğunun beyanıdır.Senetli bir alışveriş yapmak istemediğin zaman nakit almalısın.Bu akitleşme sadece senetlerde değil,telefon,su,elektrik vs. işlemlerde de geçerlidir.Bunlara imza atmak insanı dinden çıkarmaz.Bunlar itikadi değil,ticari anlaşmalardır. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Öncelikle şunu belirteyim süper bir soru olmuş cevabımı inşallah biraz araştırma yaptıktan sonra yazacağım. FECR hocam sizin cevap niteliğindeki yazınız işin doğrusu biraz kafamda soru işaretleri doğurdu. Hocam sizin görüşlerinizden anladığım kadarıyla alternatif olmadığı yerlerde meselelerin çözümünü islam olmayan otoritelerden almak bu ayetlerin kapsamına girmez diyorsunuz. Birde bu tür meselelerdeki çözümü islam olmayan otoritiden aramak geleneklere uygundur bunlar tağuta muhakeme olmak anlamına gelmez diyorsunuz. Birde bu itikadi bir mesele değil diyorsunuz. FECR hocam eğer genel düşünceleriniz bu ise soruyu birde şöyle düşünelim diyelimki kişi müşterisinden bir senet aldı yada çek yada karşı taraf ile yapmış olduğu herhangi bir mesele hususundaki akit sonuç olarak taraflardan biri bu akitin gereklerini yerine getirmemiş olsun. Kişi bunu kuranın tanımladığı tağut hükmünde olan otoriteye çözümü için hakemlik baş vurusu yapabilirmi?. FECR hocam ben cevabımı yazıncaya kadar bu değindiğim konuları biraz daha açabilirmisiniz. Allaha emanet olunuz |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Kamer kardeşim Kafa karışıklığına hiç gerek yok aslında:) Aslında kafa karışıklığını bizler kendimiz oluşturuyoruz biraz da.Bazen kolayca halledilecek meseleler,ayrıntılara boğulduğunda mesele griftleşiyor,karmakarışık bir yol alıyor,zihinlerde karışıklık meydana geliyor. İki kişi arasındaki senetleşmelerde önemli olan husus,karşılıklı iki tarafın hukukun korunması,hiç bir tarafın zarar görmemesidir.Yapılan anlaşmaların,ortaklıkların,veresiye veya borç alışverişlerinin yazılı olmamasından dolayı günümüzde nice müslümanlar birbirlerine düşman haline gelmişlerdir.Selam vermez haline gelmiştir.Bunun sebebi islam değil,insanların zaafları,sözlerinde durmamaları,birbirlerine yamuk yapmaları ve ilişkileri çıkar/menfaat üzere kurmalarıdır.Mağdurun hakkını alabilmesi islami olmayan rejimlerde nasıl olmalıdır?,O kişi mağduriyetini sadece ahirete havale edip,dünyada aramamalı mıdır,yoksa hakkının peşinde çabalayıp durması mı gerekir?.Kişi işi ahirete de havale edebilir de, imkanı varsa senet vs. gibi şeylerle almaya da çalışmalıdır. Tarih boyunca gerek fertler arasında gerekse devletler arasında ticari ilişkilerde gerek yazılı gerekse yazılı olmayan kurallar vardır ki bunlar yürürlüktedir.Allah rasulu zamanında kişi borcuna karşılık rehin bırakma olayı vardır ki bugün de kimi yerlerde bu uygulanır.Kişi alacağından dolayı kendini teminat altına alacak rehin,senet gibi şeyleri isteme hakkına sahiptir.Fakat işin içerisinde faiz olmaması lazım. Allah Rasulu bildiğimiz gibi Mekke döneminde "Yed-eminlik" yapıyordu.İnsanlar yed-i emin olarak peygamberimizi bildikleri için ona emanetleri vs şeyleri bırakıyordu.Öyle bir sistemin içerisinde olmasının Allah Rasulunu Tağutun hükümlerine tabi olmakla suçlamak nasıl abesse,hakların korunduğu,arandığı organizelere başvurmanın tagutun hükmüne tabi olmakla suçlamak de o kadar abestir.İslami otoritenin olduğu yerlerde islami otoriten başka bir otoriteye muhakemeye başvurmak ile islami otoritenin olmadığın bir yerde başka bir otoriteye başvurmak farklıdır. Somut örnek verecek olursak;Bugün İngilterede islami kuruluşların oluşturduğu İslam Cemiyetinin mahkemeleri var.İngilterede yaşayan müslümanlar kendi aralarındaki ihtilafları bu mahkemeye götürüyorlar ve onun hükmünü kabul ediyorlar.Orada yaşayan bir müslüman kişi,o mahkemeye başvurmalıdır.Ama islami mahkemelerin olmadığı yerlerde müslümanlar haklarını nasıl arayacaklar,ya da aralarındaki anlaşmazlıkları(ticari ilişkilerde) nasıl çözüme ulaştıracaklar?. Bugün müslümanlar arasında maalesef bu konularda çözümden çok çözümsüzlük ortaya konuyor.Müslümanlar arasındaki ticari ilişkilerde çok zaaflar yaşanıyor.Müslümanların gerek ahlaki gerekse ticari zaafları yüzünden bir çok cemaat/grub/müslüman zan altında kalıyor.Allah Rasulu Mekke döneminde nasıl ki müşriklerin gözünde emin,güvenilir kimse olmuşsa,Medine'de de Ehli Kitap içerisinde de emin,güvenilir bir kimse olmuştur.Peygamberimizi örnek edindiğini söyleyen kimselerin hayatlarına bir bakın bakalım:Ne kadar emin,güvenilir kimseler.Allah Rasulu mümini tarif ederken"mümin,insanların elinden,dilinden emin olduğu kimsedir" diyerek bütün müslümanların yaşamlarında dürüst,güvenilir olması gerektiğini iletiyor bizlere. Bir kimseyi iyi tanımak istiyorsanız o kişiyle ya ticaret yapacaksınız ya da yolculuk yapacaksınız demişler ki doğru bir sözdür. |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" sitede böyle bir calısma var mı bilmiyorum ama aklıma geldi sorayım, organ nakli caiz midir? |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Organ nakli caiz midir? Prensip olarak, örneğin bir böbreği nakletmemizde bir mani yoktur. Burada şart şudur; Organı alınacak kişinin organı alındığında bundan zarar görmemesi gerekir. Yani böbrek, göz gibi, alındığında kişinin hayatını tehlikeye atmayacak organlar nakledilebilir. Seyyid Muhammed Hüseyin Fadlullah |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Alıntı:
Birçok ailenin yıkımına sebep olan sanal dünya ne yazık ki insanlara sunmuş olduğu kolaylıklar kadar çirkefliğide beraberinde getirmiştir...Sohbet adı altında yapılan masumane konuşmaların bir çoğu insanları FUHŞA yönlendirmektedir elbette herkesin böyle tavır ve davranışlar sunduğunu söylemiyoruz ama genel itibari ile karşı cinslerin iletişimini sağlayan bu tür araçların insanların niyetlerine bağlı kullanımı vardır. İsteyen şerr isteyen hayır babında kullanır.Ama görünen yüzü şu an itibari ile ŞER'DİR.Birçok iman ehli kişiyi bataklığa sürüklemiş ve çıkış yollarını kapatmıştır Lanet olası Sözüm ona Masumane sohbetler!!! Allah rızasını gözeten kullar olarak mahrem sınırlarını çiğnemeye yönlendireceğini hissettiğimiz her şeyden uzak duralım ''Zinaya yaklaşmayın'' ayeti aslında zina vb yolların yakınından dahi geçmeyin herhangi bir şüphe sezerseniz orayı terk edin olarak anlaşılmalı... |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" Bu güzel başlığı sitede İnsanların hizmetine sunarak ''El Emri Bil Ma'ruf Ven'nehyi Anil Münker'' Farziyetini ifa edebilmemizi sağlayan Abimizden Allah razı olsun... Elimizden geldiğince haddimizi aşmadan sorulan sorulara cevap vermeyi kendimize vazife bilir Kusursuzluğun yalnızca Allah'a mahsus olduğunu idrak edenlerden olmak için dua edenlerdeniz... |
Cevap: "Dini Konular Hakkında Sorular/Cevaplar" "Bismillahirrahmanirrahim" Evet FECR HOCAM hakikaten özelikle namaz kılan oruç tutan kesimlerin yapmış oldukları akitlere bağlı kalmamaları kabul edilebilir birşey değildir. Benim cağaloğlunda dini kitaplar ile uğraşan bazı arkadaşlarım onlarla bazen sohbet ederken anlatıyorlardı. Piyasadaki en çok sözünde durmayan akitlerini bozan senetlerini yatırmayan kesim olduklarını onlardan duyunca gerçekten insan ister istemez üzülmektedir. Fakat bazı insabların akitlerini yerini getirmemeleri bizlere referans olmazlar inşallah.Küfür olan bir amelin alternatif yok diye işlenebilir kabul edilmesi islam dininin kabul edip etmemesi meselesinin iyice açıklığa kavuşabilmesi için öncelikle işlenen amelin küfür olup olmadığına bakmak gerekir. Şimdi sorulan soruya gelecek olursak öncelikle ayletlere bakalım. “Elem tera ilellezine yez'umune ennehum amenu bi ma unzile ileyke ve ma unzile min kablike yuridune ey yetehakemu ilet tağutive kad umiru ey yekfuru bih, ve yuriduş şeytanu ey yudillehum dalalem beida.” “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût’u tanımamaları kendilerine emrolunduğu hâlde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor.” Nisa/60 Bu ayetin nuzul sebebi olarak açıklanmış değişik rivayetler olsada ayetin siyakında ve sibakından da anlaşıldığı üzere şöyledir..Münafıklardan biri ile bir yahudi arasında anlaşmazlık çıkmıştır bu anlaşmazlıkta yahudi haklıdır. Bunu bilen münafık Allah rasulunun hakemliğine baş vurulmasını istememektedir. Çünkü Allah’ın rasulu (sav)in kim olursa olsun hakemlik yaptığınında adil bir yargılama yapacağını iyi biliyordu. Bu sebeple münafık bu anlaşmazlığın hakemliğini için yahudi olan Kab bin Eşrefe gitmeyi teklif etmiştir. İşte bu olay üzerine bu ayet ayet nazil olmuştur. Nisa/60.Ayete bakılacak olunursa burdaki karekterin münafıklar olduğunu görmek mümkündür. Çünkü yahudiler ve hıristiyanlar peygember efendimiz (sav) iman etmezlerdi. Onlar Kur'an-ada inanmzlardı. Oysa ayette Gerek sana ve gerekse senden öncekilere indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürenleri görmüyor musun? Kısmında zikir edilen karakterin münafıklar olduğunu çok kolay görebilmekteyiz. Bir sonraki eyete bakalım. “Onlara `Allah'ın indirdiğine ve Peygamber'e geliniz' dendiğinde o münafıkların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün.” Nisa/61- Bu ayetde kimler kast edilmiş olursa olsun hükmü geneldir. Tüm zamanlara hitap eden evrensel hükme sahip genel hükümlerdir. Rivayetlere göre bu ayetler hicretin ilk yıllarında henüz yahudilerin medinedeki güçlerinin kırılmadan önceki bir durum ile alakalıdır. Yoksa müslümanların tam olarak hakim oldukları bir beldede münafıkların böyle bir eyleme cesaret gösterebileceklerini düşünmüyorum. Ayetin genel hükmüne bakacak olursak.Nisa/60.ayeti tam olarak anlayabilmek için nisa/65. Ayete bakmak sanırım bizim yol haritamızı daha net bir şekilde belirleyecektir. “Hayır, hayır! Rabbine andolsun ki, onlar aralarında çıkan anlaşmazlıklarda senin hakemliğine başvurmadıkça sonra da vereceğin karara, gönüllerinde hiçbir burukluk duymaksızın, kesin bir teslimiyetle uymadıkça mümin olamazlar.”Nisa/65- Bakara/.256.ayetteki tağutu red Allah’a iman gerçeğini unutan münafıklar kendi aralarında çıkan bir anlaşmazlığı tağutdan adalet beklemek,tauğutu meşrulaştırmak,tağutun varlığını kabul etmek,tağutlarında Allah’ın hükümleri gibi hüküm verebileceğine inanmak,tağut-u red etme gerçeğinin beyinde inkarıdr. İster tağut-a fiili olarak müracaat etsin ister etmesin kişi böyle düşündüğü müdetçe Bakara/256. Ayetin tağut-u “la” hükmünü iptal eder. Tağutu red etmek islam şeriatına (Peygambere) muhakeme olmak kişinin imanın yinede tamamlandığı anlamına gelmez. Bu kaide sadece Bakara/256.ayetin hükmünü tamamlar. Fakat Nisa/65 ayete göre iman eksik kalmış olur. Çünkü Nisa/65. ayette muhakeme kararını tam bir içtenlikle kabul etmek gerçeği vardır. Kişi hem tağutu red edecek hem peygamberin hakemliğini kabul edecek hemde çıkan hükmü içtenlikle kabul edecek. İşte ozaman tağutu red Allah’a iman gerçekleşmiş olur. Ayetlere bakalım. "Şüphesiz her ümmete: "Allah’a ibadet edip taguttan kaçınsınlar diye rasuller gönderdik. Onlardan kimisine Allah hidayet etti, kimisine de sapıklık hak oldu. Yeryüzünde gezin de yalanlayanların sonunun nasıl olduğuna bir bakın!" (Nahl: 36) "Kim tagutu inkar edip Allah’a iman ederse kopmak bilmeyen sağlam bir kulpa tutunmuş olur. Allah işitendir, bilendir."(Bakara: 256) Bunu öğrendikten sonra, Allah-u Teala'dan başka ibadet edilenler terkedilmedikçe, tagutun reddedildiği iddiasının ne kadar yalan olduğunu veya şirk ve tağutu pratikte ve düşüncede terketmedikçe, sadece onun batıllığına inanmanın yeterli olmayacağını bu ayetlerden açıkça anlamaktayız. Allah-u Teala şöyle buyuruyor: "Biz sizden ve Allah’tan başka taptıklarınızdan uzağız."(Mümtahine: 4) Öncelikle kişinin düşüncede bu konuyu çözmesi gerektiği ortaya çıkmaktadır.Demekki bu ayetlere göre önce beyinde nasıl iman edilmesi gerçeği iyice yer etmeli ondan sonra eylem gerçekleşmelidir. İster isteyerek ister istemeyerek tağuta muhakeme olan kişi beyinde tuğyanın inkarını gerçekleştirmedikçe iman-ı gerçekeleşmiş olmaz. 1-Tağuta muhakeme olmak istemek 2-Tağutu tüm yönleriyle red etmemek 3-Tağutun Allahın hükümleri karşısında hüküm verebileceğine inanmak. 4-Tağuttan adalet beklemek 5-Peygamberin hakemliğini (sünnet) devre dışı bırakmak 6-Allah’ın indirdiğine gelin çağrısını hiçe saymak. 7-Bütün bunları yaptıktan sonrada iman iddiasında bulunmak. Konuyu güncelleyecek olursak kişi yukarıda belirttiğim kaideleri düşüncesinde tam olark oturtuktan sonra şayet tağuta kendi isteği dışında olsa dahi tağutun karşsına çıkarıldığında tağut-a tağut-un yüzüne karşı kendisini red ettiğini sözlü olarak ifade etmesi gerekmektedir. Şimdi günümüzde batıl bir dava mensupları Diyarbakır mahkemelerinde korkmadan kendi ana dillerini kullanarak savunma yapmaları ve mevcut mahkemeleri kabul etmemeleri ve direnişleri müslümanlık iddiasında bulunan bzilerin yapması gereken bir durum olduğunu düşünüyorum.O halde biz müslümanların düşüncede tağuta teslim olması düşünülemez. Tağutların muhakemeleri her yönüyle tanılmamalıdır. Ayetlerden açıkça anlaşıldı üzere islam şeriatinin dışındaki tim beşeri muhakemeler tağut hükmündedir. Tağut-un reddi imanın varlığına bağlayan yüce Allah’ın emri gereği bu amel açıkça küfürdür. İman iddiasını iptal eder. “(Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur’an’a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun?. İslam dinine göre açıkça küfür olan bir amelim yada düşüncenin bir müslüman tarafından kabul edilmesi söz konusu değildir. Örfün ve geleneğin dindeki yeri: İslam dini örf ve geleneğe karşı çıkmaz ancak Allah’ın şeriatine aykırı olan tüm örf ve geleneği kökünden kaldırır. Örneğin diyelimki bir toplumda şarap içmek yada domuz eti yemek örf yada gelenek olabilir bunlar örfte vardır diye islam bunları kabul edemez. O halde bazı toplumların geleneğinde tağuta muhakeme vardır bu gelenektir bizde bunu yapabiliriz demek ayetlere muhalefettir. Küfür olan bir amelin alternatif yoktur diyerek işlenebilirmi: Bu düşüncede islamın kabul edebileceği bir durum değildir. Diyelimki tağut-i rejimlerin karşısında islam devlet hukuku yoktur diye şirk küfür ameller işlenebilirmi? Tabiki hayır. O halde kişi ister islam devletinde olsun ister darul-harpe olsun islama muhalif ameller işleyemez. İslamda ASL olan kişinin kimliğini korumasıdır. Kimliğini koruyamadığı takdirde hicret etmek zorundadır Nisa/97. Teslimiyetçi bir tavır takınmamak gerekmektedir. Şimdi karşılklı akit meselesine gelince müslüman gayri müslimlerle akit yapabilir fakat herhangi bir mahkemenin selahiyetini peşinen kabullenerek senetteki boş yere isim beyan edemez. Ancak karşılıklı anlaşmazlıkta gayri müslim olan kişi müslüman kişiyi tağut-i muhakemeye şikayet ederse müslümanın durumu bu ayetlerin kapsamına girmez. Çünki şikayeti olan yani davacı karşı taraftır. Sonuç: Müslüman herhangi bir meselenin çözümünü tağut-i bir muhakemeye götüremez gerek kağıt üzerinde gerek amelde tağutu red etmek zorunluluğu vardır. Kişinin kendisinin bu eylemin küfür olduğuna inanması yeterli değildir ayrıca bu eylemi gerçekleştireninde tağutu tanımayan onu red etmeyenide red etmesi tanımamsı gerekmektedir. Yani küfür işleyene rıza göstermek onun işlemiş olduğu küfürün-ü meşrulaştırmak küfürdür.Allah-u Teala'nın şeriatine muhalif olan bütün kanun ve şeriatlerin her biri birer taguttur. Küfür,fesat ve sapıklıkta öncü olan herkes birer taguttur."Şimdi tağutlardan istifade etmek ayrı birşeydir tağuta muhakeme olmak ayır birşeydir. Tağutların yasa organlarının koyduğu, İslam’a zıt olmayan, bunların uygulanması akideden taviz olmayacağı bazı kanunlardan istifade etmek, bunlardan faydalanmak caizdir. Zira bunun cevazlığına dair Sünnet’ten deliller vardır. Tağuta muhakeme olmak ile onun çıkardığı İslam’a zıt olmayan kanunlardan istifade etmek elbette farklı durumlardır. Bunlar arasında ki fark çok açıktır. Örenğin 18 yaş altı çocukların sağlıktan yararlanması gibi elektrik su telefon kimlik vs gibi. İbn-i kesir Nisa/60.ayetin tefsirinde şöyle demektedir. Allah teala bu ayeti kerimede rasulullaha vee daha evvel geçen peygamberlerlere inzal olunanlara (Allah’ın şeriatine) iman ettiğini iddia etmekle birlikte,ihtilafların çözümünde Allah’ın kitabıyla,rasulunun sünnetinetinden başka şeyleri hakem kılmak isteyenleri kötülümekte ve onların bu davranışları hoş karşılanmamaktadır. Rasulullah sav şöyle buyurmaktadır. “Nefsim kudret elinde olan allaha yemin ederim ki: aezusu benim getirdiklerime tabi olmadıkça hiç biriniz gerçekten iman etmiş olmaz.” Mevdudi Nisa/60.ayetin tefsirinde şöye demektedir Bu ayette tağut kelimesi, ilahi olmayan hükümlere göre kararlar veren otorite anlamına gelir. Aynı zamanda ne Allah'ı tek Hakim ve ne de Rasûlü'nü (s.a) nihai otorite olarak tanımayan hüküm sistemini de kasteder. Yani bu ayet göstermektedir ki bir kimsenin, prensip itibariyle tağutî olan bir merciye kendi ile ilgili kararlar vermesi için başvurması, o kişinin imanına ters bir davranıştır. Allah'a ve Kitab'ına iman, bir kimsenin böyle bir mercii kabul etmemesini gerektirir. Kur'an'a göre Allah'a iman, tâğutu inkâr etmeyi gerektirir. O ikisini birden aynı anda kabul etmek münafıklığın ta kendisidir. SEYYİD KUTUB şöyle demektedir. Şu şaşkınların şaşkınlıklarına bak! Bunlar mümin olduklarını iddia ediyorlar, sonra da bir anda iddialarını yine kendileri çürütüveriyorlar. Bunlar bir yandan "Sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara inandıklarını ileri sürüyorlar" sonra da sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitapların hakemliğini benimsemiyorlar. Bunun yerine başka bir kaynağın, başka bir sistemin, başka bir hüküm merciinin hakemliğine başvurmak istiyorlar. Tağut un hakemliğine başvurmak istiyorlar. Sana ve senden önceki peygamberlere indirilen kitaplara dayanmayan; ölçüsünü, kriterini sana ve senden önceki peygamberlere indirilen mesajlardan almayan bir hüküm kaynağının yargısına boyun eğiyorlar. Böyle bir hüküm kaynağı, hem ilâhlığın başta gelen yetkisini kendisine yakıştırdığı için ve hem de hiçbir değişmez kritere bağlı olmadığı için "tağut"tur, yani azgınlık ve taşkınlıktır. İşte bu adamların, Tağut'un hakemliğine başvurmak istemelerinin ardında yatan sebep budur. Onların, Tağut'un hakemliğini istemelerini sağlayan ve bu yüzden imanın çerçevesinin ve İslâm'ın tanımının dışına düşmelerine yol açan faktör budur. Sebep, işte budur. Yüce Allah onlara bu sebebi açıklıyor. Belki uyanıp bu sapık yoldan dönerler diye. Bu sebebi müslüman cemaate de açıklıyor. Bu adamları kimin kışkırttığını, arkalarında kimin olduğunu bilsinler diye. Kendimizi bir kere daha iman şartı ve İslâm'ın tanımı ile karşı karşıya buluyoruz. Bu şartı ve bu tanımı bizzat yüce Allah ortaya koyuyor ve onu yüce zatı üzerine yemin ederek perçinliyor. Artık bundan sonra imanın şartı ve İslâm'ın tanımı konusunda hiç kimsenin söyleyebileceği bir söz, hiç kimsenin getirebileceği bir yorum olamaz. Bundan sonra ancak demogoji yapılabilir ki, ona da kulak asılmaz, değer verilmez. Bu konuda ortaya konabilecek bir demogoji örneği şudur: "Yüce Allah'ın bu sözü belirli bir zamana bağlıdır ve sadece belirli bir grup insan hakkında geçerlidir!" Bu iddia, İslâm'ı hiç kavramamış olanların, Kur'an-ı Kerimin üslubu hakkında hiçbir şey bilmeyenlerin sözüdür. Bu yüzeysel yorumun tersine, yüce Allah'ın bu sözü İslâm'ın genel karakterli gerçeklerinden biridir, yeminle perçinlenerek ifade edilmiştir, hiç bir kayıtla sınırlı değildir. Peygamberimizi hakem tutma zorunluluğu, sadece sağlığında O'nun kendisini hakem tutma zorunluluğudur diye bir kuruntuya kapılma ya da bu kuruntuyu başkalarının zihinlerine aşılamak tamamen yersiz ve gerekçesizdir. Söz konusu olan Peygamberimizin şeriatını ve sistemini hakem tutma zorunluluğudur. Yoksa öyle olsaydı Peygamberimizin ölümünden sonra Allah'ın şeriatine ve Resulullah'ın sünnetine hiç yer kalmazdı. Bu görüşü Hz. Ebu Bekir döneminde en sapık dönekler (mürtedler) ileri sürünce Hz. Ebu Bekir bu gerekçe ile onlara karşı savaş açmıştı. Hatta bundan çok daha azını yapanlara, yani Peygamberimiz ölünce zekât verme zorunluluğu konusunda Allah'a ve Peygambere itaat etmekten vazgeçmeye kalkışanlara, Peygamberimizin bu konudaki hükmüne karşı çıkanlara karşı savaş açmıştı. "İslâm"ın varlığını kanıtlayabilmek için yüce Allah'ın şeriatının ve Peygamberimiz tarafından verilen hükmün hakemliğine başvurmak yeterlidir. Ama bu kadarı "iman"ın varlığını kanıtlamaya yetmez. İmanın varlığını kanıtlayabilmek için bu şartın beraberinde gönül hoşnutluğu, kalb teslimiyeti ve iç rahatlığı da bulunmalıdır. İşte "İslâm" ve "İman" budur. Buna göre herhangi bir kimse müslüman ve mümin olduğunu iddia etmeden önce kendisi nerede, İslâm nerededir ve yine kendisi nerede, iman nerededir, buna iyi bakmalıdır. Şehit Seyyid Kutub MAVERA adlı üyemiz umarım yeterince konu açıklanmıştır. Hiç bir alimimiz tağuta muhakeme olmayı meşru görmez bunun iman ile imansızlık arası olduğunu beyan ederler. Zaten konuyla ilgili ayetler muhkem ayetlerdir. Nuzül sebepleride bu görüşümüzü desteklemektedir. Allaha emanet olunuz |
SAAT: 15:07 |
vBulletin® Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
User Alert System provided by
Advanced User Tagging v3.2.6 (Lite) -
vBulletin Mods & Addons Copyright © 2025 DragonByte Technologies Ltd.