Medineweb Forum/Huzur Adresi

Go Back   Medineweb Forum/Huzur Adresi > ..::.MEDİNEWEB FORUM DİNİ KONULAR.::. > Muhtelif Dini Konular > Sorularla Esmaül Hüsna

Konu Kimliği: Konu Sahibi Verda_Naz,Açılış Tarihi:  09 Nisan 2008 (19:57), Konuya Son Cevap : 28 Ocak 2023 (17:40). Konuya 71 Mesaj yazıldı

Beğeni Aldı3Kez Beğenildi
Yeni Konu aç  Cevapla
 
LinkBack Seçenekler Değerlendirme
Alt 09 Kasım 2008, 21:00   Mesaj No:51
Medineweb Emekdarı
Avatar Otomotik
Durumu:_bülbül_ isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 468
Üyelik T.: 25 Ekim 2007
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 1.210
Konular: 330
Beğenildi:21
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Kardeşim çok yararlı oldu sağoll.....Rabbim isimlerinin tecellilerini kalbimize aksettirsin
Alıntı ile Cevapla
Alt 10 Kasım 2008, 13:30   Mesaj No:52
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna





EL-HAKEM


"Hükmeden, hakkı yerine getiren."

"Hükümlerinde zulüm bulunmayan."

"(De ki ALLAH'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitabı tafsilatlı olarak indirmiştir." [En'âm: 6/114.]

Bu ism-i şerif yâd edilirken, hayalimiz bizi mahşer meydanına götürür.O dehşetli meydana çıkış, ilâhî bir hükümle olduğu gibi, orada bellibir süre beklenmesi de yine ilâhî irade ve hüküm iledir.

Bu hükmün icra edilmesiyle, dünya tarlasının bütün mahsulleri bir arayatoplanır. İlâhî hâkimiyet karşısında herkesin aciz ve zelil kaldığı,olanca ağırlığıyla hissettirilir.

Bunu takiben mizan kurulur ve "hükmün ancak ALLAH'a ait olduğu" bütün haşmet ve azametiyle herkese gösterilir.

Daha sonra, yine ALLAH'ın hükmüyle, bir kısım insanlar doğrudan Cennetegiderler. Bir kısmı, günahları kadar yanmak üzere Cehennemegönderilirler. Bir başka gurubun ise ebedî olarak Cehennemdekalmalarına hükmedilir.

Elbette ki, bu ismin tecellisi sadece ahirete mahsus değildir. Budünyada da bütün varlıklar bu ismin tecellisine mazhardirlar. İnsanımisal alarak konuşalım: İnsanoğlunun dünyaya gelişi gibi ölümü de ilâhîhüküm iledir. Organlarının yerleri, şekilleri, büyüklükleri, vazifelerihep ilâhî hüküm ile tahakkuk etmiştir.

Diğer bütün varlıklar da, ALLAH'ın taktir ettiği özelliklere sahip olur ve O'nun hükmü altında vazife görürler.



EL-ADL

"Bütün icraatları hak ve adalet üzere olan.”

"Her hak sahibine hakkını veren ve haksızları cezalandıran."

“Ey iman edenler, âdil şahidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun.Bir topluluğa olan kininiz, sîzi adaletten alıkoymasın."
[Mâide: 5/8.]

ALLAH Adl'dir. Adaleti sonsuz kemâldedir ve onun ötesinde bir adalet düşünülemez.

Nur Külliyatında adalet iki temel esasa ayrılarak incelenir: İhkak-ı hak' ve 'zalimleri cezalandırmak.'

İhkak-ı hak, her hak sahibine hakkını en güzel şekilde vermek demektir.

ALLAH, ağacın dallarından, güneşin gezegenlerine, Cennetintabakalarından, Cehennemin menzillerine kadar her şeyi lâyık mevkiinekoymuştur.

Bunun bir küçük misalini de insanda sergilemiş, her organı yerli yerinekoymuş, vazife yapması için gerekli olan bütün şartları en güzelşekilde hazırlamış ve ihtiyaçlarını görmüştür.

İnsanın simasında, göz ile kulağı nasıl adaletle yerleştirmişşe,ruhunda da akıl ve hafızayı aynı adalet ölçüleriyle yaratmış ve herbirine uygun vazifeleri yüklemiştir.

Varlık âleminde adaletini en güzel şekilde gösteren ALLAH, kullarının amellerine de adalet üzere karşılık verecektir.

"Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir."
[Zilzâl: 99/7-8.]

Adalet denilince bunun zıddı olan zulüm hatıra gelir. Zulüm,'başkasının mülkünde, izni olmaksızın, tasarruf etmek demektir. ALLAHzulümden münezzehtir; çünkü bütün mülk âleminin tek sahibi veyaratıcısı O'dur.

Bütün esmâ-i hüsna gibi, Adi isminin de diğer isimlerlerle yakın ilgisi vardır. Bunu kısaca şöyle ifade edebiliriz:

Azîz, Cebbar, Celîl, Kahhâr, Kadîr, Muktedir, Muntakîm... olan ALLAH, adaleti en kâmil mânâda tatbik eder.

Rahman, Rahîm, Kerim, Latîf, Halîm, Gaffar... olan ALLAH, bir kulunu Cehenneme koyarsa, o kul bunu hak etmiş demektir.

Bir insanın Adl isminden feyiz alabilmesi için, öncelikle kendisineilâhî bir ihsan olarak verilen bütün organlarını, akıl, kalb, hayal,hafıza gibi manevî cihazlarını, sevgisini korkusunu ve daha nicehislerini yaratılış gayelerinde kullanması gerekir. Ancak o zaman, 'herşeyi yerli yerine koymak ve her hak sahibine hakkını vermekle' adaletetmiş ve zulümden kurtulmuş olur.

Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yoran birinsan, öncelikle kendi aklına zulmetmiş olur. Çünkü, o akılla niceilimler tahsil edebilir ve faydalı işler yapabilirdi. Böylece, hemdünyasını hem de ahiretini mamur etmiş olurdu. Muhatabına zararvermekle ettiği zulüm ise ikinci derecede kalır. Çünkü, kendi aklınaverdiği zarara karşılık muhatabının, meselâ, malına zarar vermiş olur.

Yine, bir insanın âdil olabilmesi için, maddî imkânlarını da adaletüzere kullanması, israftan sakınması, fakirin hakkı olan zekâtıeksiksiz vermesi gerekir. Zekât vermeyen insan, hem kendi nefsine, hemde muhtaçlara zulmetmiş demektir.

Adaletin ikinci şubesine gelince, elinde hüküm ve infaz yetkisi bulunankimseler, 'zalimlere hak ettikleri cezayı vermek' ve bunu yaparken deaşırı giderek zulme girmemek suretiyle, Adl ismine mazhar olur ve buisimden ayrı bir feyiz alırlar.




EL-LATÎF

"En ince ve gizli işleri, bütün incelikleriyle bilen ve onlara çok kolay nüfuz eden."

"Kullarına, sezilmez yollardan faydalar ulaştıran."

"Lütufla muamele eden."

“ALLAH, kullarına karşı lütuf sahibidir; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, Aziz'dir." [Şûra: 42/19.]

Latîf, kelime manâsıyla, 'katı olmayan, ince, hoş ve yumuşak' mânâsınagelir. Latîf, kelimesinin, hem 'lütuf ve yardım'la, hem de letafetleyani 'kesif ve katı olmamakla ilgisi vardır.

Bir ismi de Nur olan ALLAH'ın bütün sıfatları latiftir; zâtı da, sıfatları da maddeden münezzehtir.

Şu âyet-i kerîme Latîf isminin bu mânâsını bize ders verir:

"Gözler O'nu göremez, O bütün gözleri görür. O Latiftir, Habîr'dir." [En'am: 6/103.]

"ALLAH kullarına latiftir, dilediğini nzıklandırır." [Şura: 42/19.]âyetinde Latîf, 'son derece lütufkâr olan, kullarına ince ve sezilmezyollardan ihsanlarda bulunan' mânâsındadir.

"Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf'tir, Habîr'dir." [Mülk: 67/14.]âyetinde ise Latîf, "en ince şeyleri kolaylıkla bilen" mânâsınagelmektedir.

Varlık âleminde latîf varlıklar, maddî ve kesif eşyadan kat katfazladır. İnsan ruhu ve ona bağlı ince hissiyatlar buna misalverilebilir. Midenin bir gıdayı hazmetmesiyle, aklin bir mânâyıkavraması ve" anlaması birbirinden ne kadar farklıdır! Akıldaki bu incefaaliyet Latîf olan ALLAH'ın büyük bir ihsanıdır.

Yavrusunu kucağına alıp emziren bir annenin, kolları bebeği sardığıgibi, latîf şefkati de aynı şekilde yavrusunu her yönden kuşatır. Bu,ALLAH'ın hem o anneye, hem de yavrusuna büyük bir lütfudur.

Letafet denilince, aklımıza hemen yumuşaklık gelir. Bir insan,başkalarına karşı ne kadar yumuşak davranır ve ne kadar lütufkâr olursaLatîf isminin feyzinden o kadar fazla nasip almış demektir.



EL-HABİR

"Eşyanın hakikatlerini ve gizliliklerini bilen."

"Batınî haberler kendisinden saklanamayan."

"Ey iman edenler, ALLAH'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdimettiğine baksın. ALLAH'tan korkun. Hiç şüphesiz ALLAH, yaptıklarınızdanhaberdardır." [Haşr: 59/18.]

Alîm ismiyle Habîr isminin mânâları birbirine çok yakındır. Şu var ki, Alîm ismi daha umumîdir.

Habîr denilince, haberdar olan, ilminden bir şey saklanamayan mânâsıhatıra gelir. Yani Alîm ismi, 'gîzli-aşikâr her şeyi bilen' mânâsınıifade ederken, Habîr ismi biraz daha hususiyet arz eder ve bize göregizli olan şeylerin O Habîr için aşikâr olduğunu ders verir. Hiçbirhadise ve hatıranın, hiçbir düşünce ve -niyetin ALLAH'tan
gizlenemeyeceğini ifade eder.

ALLAH'ın Habîr olduğunu bilen bir mü'min, O'nun razı olmayacağı hertürlü söz, fiil ve halden uzak kalmaya çalışır. Kendi iç âleminde olupbitenlerden hiçbirinin, Latîf ve Habîr olan ALLAH'tan gizlikalamayacağını düşünür. Kalbini yanlış inançlardan, aklını bâtıldüşüncelerden, hayalini faydasız meşguliyetlerden korumaya gayret eder.

İmam Gazâlî Hazretleri insanın, 'kendi ruh dünyasında cereyan eden vebaşkalarının bilemediği şeyleri vicdanen bilmesi’ cihetiyle, bu ismemazhar olduğunu söyler.




EL-HALİM

"Cezalandırmaya gücü yettiği halde, hemen ceza vermeyen."

"Kullarının isyanlarına karşı, hemen öfkeye kapılmayan."

“Şüphesiz ALLAH, Ğafur'dur, Halîm'dir." [Âl-i İmran: 3/155.]

Hikmet dünyası olan bu âlemde, eşyayı yaratmakta'acele etmeyen,mahlukatı safha safha yaratan ALLAH, bu imtihan dünyasında küfür veisyanlara da hemen ceza vermez. Kudreti yettiği halde, bu cezayı tehireder. Kullara böylece tövbe kapısını açar ve onlara pişmanlık fırsatıverir.

Bu isimden kulun alacağı ders, işlediği günahlardan tövbe etmesi. Halimismi gereği, cezasının tehir edilmesini bir fırsat bilip, ALLAHResulünün(a.s.m.)tavsiyelerine uyarak, o günahlara kefaret olmak üzeregüzel ameller işlemesidir. Bir de, ALLAH'ın Halim ve Gafur olduğunuhatırlatarak onu isyana teşvik eden nefsine, Alîm, Raklb, Hasîb veMuntakim isimlerini hatırlatması ve böylece o nefsi yanlış yolagirmekten men etmesidir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 10 Kasım 2008, 13:31   Mesaj No:53
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna




EL-AZİM


"Pek azametli."

"Hem zâtı hem de sıfatlan sonsuz kemâlde olan."

“Büyüklüğü akıl ve fehmin ihatasından münezzeh bulunan.”

"Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, Aliyy'dir (yücedir), Azîm'dir." [Şürâ: 42/4.]

Azîm ismi, hem zâtın hem de sıfatların kemâline birlikte delalet eder. Azamette, heybet ve celâl mânâsı vardır.

Kur'ân'dan bir sûre okuduğumuzda bu tilavetimizi 'sadakALLAHü'1-Azîm'diye sona erdiririz; "Azîm olan ALLAH doğruyu ifade etti, hakikati dersverdi" deriz. Böylece Kur'ân'ın da azametini hatırlar, "bütün insanlarve cinler, toplansa bir tek sûresinin bile mislini getiremeyeceğini"düşünür, onun belagatındaki azamete hayran oluruz.

Azîm olan ALLAH'ın kelamı taklide müsaade etmez. Bu hakikat, kâinatkitabı için de geçerlidir. Onun da ne sûrelerini, ne cümlelerini, ne dekelimelerini beşer taklit edememiştir ve edemez de. Bir çiçekteki ilâhîsanatın azameti, herkesi aciz ve hakir bırakır; kimse onun taklidiniyapamaz.

Azîm ismini çok yâd ettiğimiz bir mevki de rükûdur. Rükûda, 'sübhanerabbiye'1-Azîm', yani 'beni en güzel şekilde terbiye eden Rabbim,Azîmdir, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir' demekle, insanterbiyesindeki azameti hatırlamış oluruz.

Bu azamet karşısında eğilme ihtiyacı duyan bir ruh ve bu ihtiyaca cevap verecek şekilde yaratılmış bir beden...

İşte, ruhun ve bedenin böyle en güzel bir şekilde terbiye edilmeleri, ancak Azîm olan ALLAH'a mahsustur.




EL-ĞAFÛR

"Affediciliği tam olan."

"Kulların kusurlarını melaike ve ruhanîlere karşı örten."

"Muhakkak ki, ALLAH bütün günahları bağışlar. O Gafur ve Rahim'dir." [Zümer: 39/53.]

Bir âyet-i kerimede, mealen şöyle buyrulmuştur:

"De ki: Ey nefislerinde israfa giren (haddi aşarak günah işlemeklenefislerine zulmeden) kullarım. ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.Muhakkak ki, ALLAH bütün günahları bağışlar. O Gafur ve Rahîm'dir."[Zümer: 39/53.]

Âyette geçen 'nefis' kelimesi, 'zât' mânâsına gelir ve insana emanetolarak verilen bütün organları, duyguları, hissiyatı, akıl ve kalbiiçine alır.

Nur Külliyatında şöyle bir cümle geçer:

"En kıymetdar âletleri, en kıymetsiz şeylerde sarfedip nefsine zulmettin." [Sözler.]

Aklını yanlış fikirlerle meşgul eden, kalbine bâtıl sevgileriyerleştiren, gözüyle harama bakan, diliyle yalan söyleyen, kısacasıkendisine emanet verilen bütün o kıymetli aietleri ve duygulan, yanlışyolda kullanan insanlar 'nefislerinde israfa girmiş’ kullardırlar. Buâyet-i kerime ile, insanların böyle bir israftan sakınmaları gereğineişaret edilmiş ve şeytana uyarak böyle bîr hataya düşmeleri halinde deümitsizliğe kapılmayarak, ALLAH'ın mağfiretine sığınmaları dersverilmiştir.

Her ikisi de 'affedicilik' mânâsını ifade eden Gaffar ismiyle Gafurismi arasındaki ince farkı, İmam Gazâlî Hazretleri şöyle açıklar:

"Gaffar, tekrar tekrar affeden demektir. Gafur ise, affediciliği tamolup, afv ve mağfiretin en ileri derecesinde bulunan mânâsına gelir."

Bu iki isimden kulun alacağı nasip, iki maddede özetlenebilir:

İnsan nefis ve şeytana uyarak bir günah işlediğinde, derhal tövbeetmeli ve ümitsizliğe düşmemek için ALLAH'ın Gafur olduğunuhatırlamalıdır.

Kulun bu isimden alacağı diğer nasip ise, mü'minlerin hatalarını örtmesi, başkalarına anlatmaması ve onları bağışlamasıdır.

İnsan, kendi cüz'î izzetine karşı işlenen küçük hatalarıaffedebilmelidir ki, sonsuz izzet ve azamet sahibi olan ALLAH'a karşıişlediği isyanların affını dilemeye yüzü olabilsin.
"Bütün icraatları hak ve adalet üzere olan.”

"Her hak sahibine hakkını veren ve haksızları cezalandıran."

“Ey iman edenler, âdil şahidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun.Bir topluluğa olan kininiz, sîzi adaletten alıkoymasın."
[Mâide: 5/8.]

ALLAH Adl'dir. Adaleti sonsuz kemâldedir ve onun ötesinde bir adalet düşünülemez.

Nur Külliyatında adalet iki temel esasa ayrılarak incelenir: İhkak-ı hak' ve 'zalimleri cezalandırmak.'

İhkak-ı hak, her hak sahibine hakkını en güzel şekilde vermek demektir.

ALLAH, ağacın dallarından, güneşin gezegenlerine, Cennetintabakalarından, Cehennemin menzillerine kadar her şeyi lâyık mevkiinekoymuştur.

Bunun bir küçük misalini de insanda sergilemiş, her organı yerli yerinekoymuş, vazife yapması için gerekli olan bütün şartları en güzelşekilde hazırlamış ve ihtiyaçlarını görmüştür.

İnsanın simasında, göz ile kulağı nasıl adaletle yerleştirmişşe,ruhunda da akıl ve hafızayı aynı adalet ölçüleriyle yaratmış ve herbirine uygun vazifeleri yüklemiştir.

Varlık âleminde adaletini en güzel şekilde gösteren ALLAH, kullarının amellerine de adalet üzere karşılık verecektir.

"Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir."
[Zilzâl: 99/7-8.]

Adalet denilince bunun zıddı olan zulüm hatıra gelir. Zulüm,'başkasının mülkünde, izni olmaksızın, tasarruf etmek demektir. ALLAHzulümden münezzehtir; çünkü bütün mülk âleminin tek sahibi veyaratıcısı O'dur.

Bütün esmâ-i hüsna gibi, Adi isminin de diğer isimlerlerle yakın ilgisi vardır. Bunu kısaca şöyle ifade edebiliriz:

Azîz, Cebbar, Celîl, Kahhâr, Kadîr, Muktedir, Muntakîm... olan ALLAH, adaleti en kâmil mânâda tatbik eder.

Rahman, Rahîm, Kerim, Latîf, Halîm, Gaffar... olan ALLAH, bir kulunu Cehenneme koyarsa, o kul bunu hak etmiş demektir.

Bir insanın Adl isminden feyiz alabilmesi için, öncelikle kendisineilâhî bir ihsan olarak verilen bütün organlarını, akıl, kalb, hayal,hafıza gibi manevî cihazlarını, sevgisini korkusunu ve daha nicehislerini yaratılış gayelerinde kullanması gerekir. Ancak o zaman, 'herşeyi yerli yerine koymak ve her hak sahibine hakkını vermekle' adaletetmiş ve zulümden kurtulmuş olur.

Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yoran birinsan, öncelikle kendi aklına zulmetmiş olur. Çünkü, o akılla niceilimler tahsil edebilir ve faydalı işler yapabilirdi. Böylece, hemdünyasını hem de ahiretini mamur etmiş olurdu. Muhatabına zararvermekle ettiği zulüm ise ikinci derecede kalır. Çünkü, kendi aklınaverdiği zarara karşılık muhatabının, meselâ, malına zarar vermiş olur.

Yine, bir insanın âdil olabilmesi için, maddî imkânlarını da adaletüzere kullanması, israftan sakınması, fakirin hakkı olan zekâtıeksiksiz vermesi gerekir. Zekât vermeyen insan, hem kendi nefsine, hemde muhtaçlara zulmetmiş demektir.

Adaletin ikinci şubesine gelince, elinde hüküm ve infaz yetkisi bulunankimseler, 'zalimlere hak ettikleri cezayı vermek' ve bunu yaparken deaşırı giderek zulme girmemek suretiyle, Adl ismine mazhar olur ve buisimden ayrı bir feyiz alırlar.


EŞ-ŞEKÛR


“Kendisine yapılan şükre, çok ecirle mukabele eden.”

"Cüz'î ibadetlere karşı külli mükâfatlar, yüksek dereceler ve çok sevaplar veren."

'Eğer ALLAH'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. ALLAH Şekûr'dur, Halîm'dir."
[Teğâbün: 64/17.]

Bir âyet-i kerîme:

"And olsun ki, şükrederseniz elbette size daha fazla veririm. Ve eğernankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki azabım çok şiddetlidir."[İbrahim: 14/7.]

Şükretmek ALLAH'ın sonsuz nimet ve ihsanlarının kıymetini bilmek demektir ve küfranın zıddıdır.

Cenâb-ı Hak, bu insanlık görevini yerine getiren mü'min kullarına kat kat mükâfat vereceğini bu âyet-i kerîmeyle müjde veriyor.

Nur Külliyatında, "fıtrat-ı beşeriyede cemâle karşı bir muhabbet vekemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır" buyrularak,şükretmenin insanın yaratılışında mevcut olduğu ders verilir.

Bu dünyada bir çekirdeğe karşılık bir ağaç ihsan eden ALLAH, dünyadayapılan ibadet ve şükürlere öyle mükâfatlar verecektir ki, ALLAHResulünün (a.s.m.) ifadesiyle, "Ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmişne de insanın kalbine, hatırına gelmiştir."

Şekûr isminin Cennetteki tecellisi işte böyle muhteşem, böyle harika ve böyle azim olacaktır.

Kula yakışan ve yaraşan, fırsatı çok iyi değerlendirip şu kısa dünyahayatını şükür ve ibadetle geçirmek, böylece ebedî saadete mazharolmaktır.

Bu isimden nasiplenen bir kul, insanlardan gördüğü iyiliklere karşı dateşekkürle mukabele eder. Nankörlükten ve nimeti küçümsemekten sakınır.

Nitekim, ALLAH Resulü (a.s.m.) "İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a şükretmez" buyurmuşlardır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 10 Kasım 2008, 13:34   Mesaj No:54
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna


EL-ALİYY

"Kemâl derecelerinin en yücesinde bulunan."

“ALLAH bir insanla ancak bir vahy yoluyla ya da perde arkasından konuşur
veya bir elçi gönderir de izniyle ona dilediğini vahyeder.

Gerçekten O, Aliyy'dir, Hakîm'dir." [Şûra: 42/51.]

ALLAH'ın varlığı vaciptir. Yani varlığı zâtındandır, yokluğu muhaldir.Bu ulvî mertebe sadece Aliyy olan ALLAH'a mahsustur. O'ndan gayrı nevarsa, hepsi mümkindirler yani bunların olup olmamaları eşittir; hepsimahlukturlar, fanidirler, acizdirler. Bu varlıkların varlıkmertebeleri, Vacib'in âlî mertebesi yanında çok aşağı ve süflî kalır.

ALLAH'ın bütün sıfatları mutlaktır, kayıt altına alınamazlar. Ve yinebütün sıfatları sonsuzdur; onların tecellileri için bir sondüşünülemez.

İşte bu âlî mertebe de ALLAH'a mahsustur.

Mahlukatın ise, evvelleri olduğu gibi sonları da vardır. Öncesi vesonrası olan bu varlıkların sıfatları da sınırlı ve kayıtlıdır, işte busınırlı ve kayıtlı sıfatlar, sonsuz ve mutlak sıfatlar yanında çoksüfli ve çok aşağı kalırlar.

Aliyy ismi bize bu gibi dersleri verir; sonsuz ve mutlak kemâlin ancak ALLAH'a ait olduğunu bildirir.

"O'nun kürsisi, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onların korunması O'na güç gelmez. O Aliyy'dir, Azîm'dir."
[Bakara: 2/255.]

Bir mü'min, ALLAH'ın sıfatlarının ulviyeti hakkındaki marifette nekadar inkişaf ederse, Aliyy isminden o kadar fazla feyiz alır.

Kul, böylece manen terakki etmekle ulvî dereceler kazanır ve bu isme daha parlak bir ayna olur.

Ve yine, bir kul süflî, bayağı ve aşağı şeylerden uzak kaldığı ölçüde yükselir ve bu isimden alacağı feyiz de o nisbette artar.


EL-KEBÎR


"Büyüklükte kendisinden daha üstünü düşünülemeyen."

"Celâli ve sânı pek yüce."

'O, gaybı da, müşahede edileni de bilendir, Kebîr'dir, Müteâl'dir." [Ra'd: 13/ 9.]

Kebîr ismi, "ALLAH'ın zâtının kemâline delalet eder" denilmiştir.Büyüklük, kemâl ile yakından ilgilidir. İlmi kemâle ermiş kimselere'büyük insan' deriz. Keza, irfan, ahlâk, takva ve salahatta üstün olaninsanlar da büyüktürler.

Bunlardan söz ederken, 'ilmi büyük' yahut 'irfanı büyük' demez, sadece'büyük' demekle yetiniriz. Böylece, büyüklüğü sıfatlara değil, doğrudanzâta vermiş oluruz.

ALLAH'ın bütün sıfatlarının, isimlerinin ve fiillerinin sonsuzluğu ALLAH'ın zâtının büyüklüğünü gösterirler.
[Prof. Dr. Alaaddin Başar, Esmâ-i Hüsna ALLAH'ın Güzel İsimleri, Zafer Yayınları, İstanbul, 2001: 100.]

Azîm, Kebîr Ve Aliyy İsimleri Arasındaki Fark:

Azîm, Kebîr ve Aliyy isimleri arasındaki ince farkı bir derece anlamakiçin bunların karşılığı olarak kullanılan 'yüce, büyük ve yüksek'kelimelerine bakmak gerekir. Bu kelimeler, o isimlerin mânâlarını tamifade etmeseler de, aralarındaki fark hususunda bize bir fikirverebilirler. Yani, bu üç kelime aynı mânâya gelmedikleri gibi, buisimler de aynı değildirler.

Bir de bu isimlerin zıtlarına baktığımızda, 'azîm' kelimesinin zıddıhakir, 'kebîr'in zıddı küçük, 'âlî'nin zıddı aşağı veya alçaktır.

Bilindiği gibi, Güneş'le Dünya arasındaki mesafe, yaklaşık yüz ellimilyon kilometredir ve ışık, bu uzun mesafeyi sekiz dakikada kat ettiğihalde, ışığı hâlâ dünyaya ulaşmamış yıldızlar vardır.

Bu bilginin ışığında, 'azamet, kibriya ve ulviyet' mefhumları arasındaki farka bir derece bakmaya çalışalım.

Semanın bu uçsuz bucaksız genişliğini ve yüksekliğini gözlerin ihatadanve akılların idrakten aciz kalması noktasında, sema azimdir.

Semanın büyüklüğü yanında yeryüzündeki bütün büyük cisimlerin küçük kalması yönüyle, sema kebîrdir.

Semanın yüksekliği yanında yeryüzündeki bütün yüksekliklerin süflî kalacağı cihetiyle de sema âlîdir.

Bu misal, maddeden münezzeh olan ALLAH'ın azamet, ulviyet vekibriyasını anlamakta, elbette tam bir ölçü olamaz. Zira, hiçbircihetle mahlukuna benzemeyen ALLAH'ın büyüklüğü, azameti ve ulviyeti dekendine hastır ve bunların bîr benzeri düşünülemez. Ancak, bu misal ilesözkonusu isimlerin aynı olmadıkları, bir derece anlaşılabilirse maksathasıl olmuş demektir.

Azamet, ulviyet ve kibriya, bütün sıfatlar için olduğu gibi bütün şuunât, fiiller ve isimler için de sözkonusudur.

Sadece bir misal olarak merhamet üzerinde duralım:

Nur Müellifi, "bütün validelerin şefkatleri rahmet-i ilâhiyenin bir lem'asıdır" buyurur.

Merhametli olmak bîr üstünlüktür ve bu sıfatın kemâli ancak Kebîr olan ALLAH'a mahsustur.

ALLAH'ın o azim rahmetinin genişliğini ve şümulünü akıllar idrak edemezler.

Ve ALLAH'ın mahlukatna ettiği merhamet, bütün merhametlerden çok daha âlîdir, yüksektir.


EL-HAFİZ

"Koruyan, muhafaza eden."

"Varlıkları, kaderle tayin edilmiş bir ecele kadar, zevale uğramaktan koruyan."

"...Hem Rabbim sizin yerinize başka bîr kavmi geçirir de siz O'nahiçbir şeyle zarar veremezsiniz. Doğrusu benim Rabbim, her şeyigözetleyip koruyandır, Hafîz'dir." [Hûd: 11/57.]

Hafiz: "Bütün varlık âleminin plan ve programını nur-u MUHAMMEDi'de saklayan."

"Bir ağacın bütün özelliklerini çekirdeğinde derceden." "Birçok canlıtürünün planlarını yumurtalarında, birçoklarını da spermalarındamuhafaza eden."

"İnsanın bütün amellerini onun hafızasında kaydeden." "Hafaza meleklerine insanın bütün iyi ve kötü işlerini kaydettiren."

"İnsan-ı ekber denilen kâinattaki her şeyi ve her hadiseyi levh-i mahfuzda yazan."

Bütün bu saydıklarımız, hafîziyetin yani hıfz edip korumanın en çok kullanılan mânâlarıdır.

Hıfzın diğer bir mânâsı da, "hayata düşman olan unsurları dizginleyip, belli bir ecele kadar yaşama fırsatı tanıyan" demektir.

Bu hıfz ve muhafaza olmasaydı, ormanlarda vahşi hayvanlardan başkasınınyaşamaması gerekirdi. Ama gerçek hiç de öyle değil. Aslanlara,parslara, kaplanlara rağmen, tavşanından tilkisine, ceylanındankeçisine kadar nice hayvan türleri aynı mekân içinde hayatlarınısürdürürler.

Bu hal bir hıfzedicinin varlığını, bütün akıllara net biçimde gösterir.

Bu isimden kulun alacağı en önemli ders, bir muhasebe gününe doğru hergün bir adım daha attığını düşünerek, günahlardan, haramlardan vehatalardan uzak kalmasıdır. Bedenini zararlı maddelerden koruduğu gibi,ruhunu, kalbini ve aklını da şeytanın ve şeytan vazifesi gören dessasinsanların şerrinden korumasıdır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 10 Kasım 2008, 20:33   Mesaj No:55
Medineweb Emekdarı
Emekdar Üye - ait Kullanıcı Resmi (Avatar)
Durumu:Emekdar Üye isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 16627
Üyelik T.: 11 Şubat 2012
Arkadaşları:2
Cinsiyet:
Yaş:47
Mesaj: 4.081
Konular: 315
Beğenildi:48
Beğendi:0
Takdirleri:149
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Resimlerle harika olmuş
Ellerine sağlık canım + Rep..
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Kasım 2008, 11:54   Mesaj No:56
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna



EL-MUKİT

"Her şeyi lâyıkıyla bilip gözeten ve her şeye kudreti yeten.”

"Azıkları yaratıp bedenlere gönderen." [Gazâlî.]

Mukît, ilim ve kudrete birlikte delalet eden bir ilâhî isimdir. Hermuhtacın neye muhtaç olduğunu bilmek ilim ile olur. Bu ihtiyacı yerinegetirmek ise kudret gerektirir. Buna göre, bir mahlukun ihtiyacınıngözetilmesi ve yerine getirilmesiyle Mukît ismi tecelli eder.

İhtiyaçlar maddî olabileceği gibi manevî de olabilirler. Cahiliyedevrinde insanların en büyük ihtiyacı, 'tevhid inancıydı'. Bundanmahrumiyet, onları putlara tapacak kadar perişan etmişti. Cenâb-ı Hak,o kavme en son ve en büyük elçisini göndermek suretiyle, onların buihtiyacına en güzel şekilde cevap verdi.

Mukît'in bir başka mânâsı da, "Her muhtaca ihtiyacı kadar rızık veren"şeklindedir. Bu isim, kut ve gıda vermek demek olan 'ikâte' fiilindengelmektedir. Bir canlının yeme, içme, görme, işitme, yürüme gibi hertürlü ihtiyacı Rahman ve Rezzak olan ALLAH tarafından karşılanıyor.

Her canlıya, kendisine yetecek kadar rızık vermek 'ikâte' fiiliylegerçekleştiriliyor ve bu ilâhî ihsanda Mukît ismi tecelli ediyor.


EL-HASİB

"Kulların yaptıklarını muhasebeye tâbi tutan."

"Amellerin karşılığını verme hususunda kâfi olan."

“Onlar (peygamberler) ALLAH'ın gönderdiklerini tebliğ edenler, O'ndankorkanlar ve ALLAH'tan başka hiç kimseden korkmayanlardır. Hasîb olarakALLAH yeter." [Ahzâb: 33/39.]

Bu ism-i şerif 'Alîm, Habîr ve Hafız' isimleriyle yakından ilgilidir.İnsanı yaratan ALLAH, elbette onun her şeyini, her fikrini, herinancını, her niyetini yakînen bilir. ALLAH'ın bildiği, haberdar olduğuve hıfzettiği bu gibi hal ve hareketlerden, insanın cüz'î iradesinebırakılan ve hakkında emir ve yasak bulunanlar, ahirette Hasîb isminintecellisiyle, muhasebeye konu olacaklar ve insan, bütün bunlardanhesaba çekilecektir.

Hesap sormak, 'bilmekten, haberdar olmaktan ve hıfzetmekten' farklıdır.Bundan dolayı, Hasîb ismi, Alîm, Habîr ve Hafız isimlerinden ayrıdır vemüstakil bir isimdir.

Nur Külliyatından bir ikaz cümlesi:

"İnsan bu keramete, bu şerefe nail olduğu halde, kendisini başıboş vegayr-ı mes'ul zannetmesin.Onun da divan-ı muhasebatta pek karışıkhesabları vardır. Ondan kurtulduktan sonra, müstehak olduğu yeregidecektir." [Mesnevi-i Nuriye.]

Hasîb isminin bir başka mânâsı da 'kâfi gelen, yeten' şeklindedir.

"HasbiyALLAHu lâ ilahe illa hu," yani "ALLAH bana yeter, O'ndan başka ilâh yoktur." [Tövbe: 9/129.]

âyet-i kerimesi, Hasîb isminin insan kalbindeki kâmil tecellisini bizehaber vermektedir. "ALLAH bana yeter" cümlesi bir hükümdür, "O'ndanbaşka ilâh yoktur" cümlesi ise bu hükmün delilidir.

Bütün mü'minler, 'HasbünALLAH' yani 'ALLAH bize yeter' derler. ÇünküO'nu, "herşeyin dizgini elinde, herşeyin hazinesi yanında, herşeyinyanında nazır, her mekânda hazır, mekândan münezzeh, aczden müberra,kusurdan mukaddes, nakstan mualla bir Kadîr-i Zülcelâl, bir Rahîm-iZülcemâl, bir Hakîm-i Zülkemâl" (Nur Külliyatından, Sözler) olaraktanırlar ve böylece iman ederler.

Kulun bu isimden alacağı ders, ölümle birlikte hesap dönemininbaşlayacağını, kabir âleminde sorguya çekileceğini, kıyamet ve haşirsafhalarından sonra her amelinden en ince teferruatına kadar hesapvereceğini bilmesi ve ömrünü ona göre tanzim etmesidir. Bu kısa dünyadönemine aklanmaması, ana rahminde olduğu gibi kabir âleminde ve dahasonrasında kimseden bir yardım görmeyip, ancak ALLAH'a sığınacağınıbilerek, bu dünya hayatında da "ALLAH bana kâfidir" deyip, teslim vetevekkül dairesinde yaşamaya çalışmasıdır.



EL-CELİL

"Sıfatları sonsuz kemâlde bulunan."

“Mâlikiyet, hâkimiyet, kudret, azamet gibi bütün celâl sıfatlarına sahip olan."

"Heybeti, akılları dehşette bırakan."

"Celîl ismi, Azîm ismine yakın bir mânâ taşır. Aralarındaki ince farkı İmam Gazâlî Hazretleri şöyle ifade eder:

"Celîl ismi sıfatların kemâline delalet eder. Azîm ismi ise, hem zâtın hem de sıfatların kemâline birlikte delalet eder."

Nur Külliyatından bir hakikat dersi:

"İsm-i Celâl, alelekser nevilerde, külliyatta tecelli eder. İsm-i Cemâlise mevcudatın cüz'iyatına tecelli eder... Ve keza celâl, vâhidiyetintecellisinden, cemâl dahi ehadiyetin tecellisinden zahir olur."[Mesnevî-i Nuriye.]

Bir çiçeğe baktığımızda ondaki güzelliğe, ince sanata, renklerindekiahenge hayran kalırız. Bu güzellik ALLAH'ın Cemîl isminin birteceilisidir. Bütün çiçeklere birden nazar edebilsek, bu hayranlığımızhayrete dönüşür. Bu kadar çiçeği ayrı ayrı süslemek, aralarında hoş birahenk kurmak azim bir tasarruftur, harika bir icraattır. İşte buazamet, haşmet ve büyüklük mânâları, Celîl isminin tecellisiyledir.

Bîr kuşun, bulduğu bir taneyi zevkle ve heyecanla yemesinde, Rezzakisminin bîr tecellisini seyrederiz. Bir milyonu aşkın canlı türünün,rakamlara sığmayacak kadar çok fertlerinin birlikte rızıklanmalarınıdüşündüğümüzde, karşımızda bir celâl tablosunu buluruz. Ve o muhteşemziyafette Celîl isminin bir tecellisini okuruz.

Yıldızlar âlemini ve büyük denizleri seyrettiğimizde de nazarımızaöncelikle celâl tecellisi çarpar. Bu haşmetli tablolarda Celîl isminiokuruz. Ancak, bunların gözler kamaştıran bir güzellikleri de vardır.Her iki tabloda da celâl içinde bir cemâl tecellîsiyle karşılaşırız.Nur Müellifi bu hakikati, 'celâlin gözünde cemâl' şeklinde ifadebuyurur.

Kısacası, her biri sonsuz kemâlde bulunan ilâhi isimlerin, bütünmahrukatı kaplayan o muhteşem tasarruflarının her biri, vahidiyetintecellisiyledir ve Celîl ismini bir başka pencereden bize gösterirdururlar. Bir tecellide, ALLAH'ın 'celîl hâlikîyetini,' bir başkasında'celîl hâkimiyetini' bîr diğerinde ise 'celîl mâlikiyetini...' müşahedeederiz.

Hâlıkiyet, mâlikiyet ve hâkimiyetin, bütün varlık âlemini ihataetmeleri ve hükümleri altına almaları, vahidiyet tecellîleridir veCelîl ismini fikir ehline okutturur, ders verirler.

Kulun bu isimden alacağı ders:

İnsan, kendi varlığını sonsuz varlıklardan bir nokta, simasını sonsuzsimalardan bir sima, sofrasını sonsuz sofralardan bir sofra... olarakgörüp, ilâhî isimlerin o celîl tecellileri karşısında hayretle secdeetmeli, haddini bilmeli ve isyandan sakınmalıdır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Kasım 2008, 11:56   Mesaj No:57
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna



EL-KERİM

"Keremi ve bağışı bol olan."

"Cömertliği daimî olan."

“Bir karşılık gözetmeden inayetiyle ihsan eden”.

“Kim şükrederse, artık o kendisi için şükretmiştir, kim nankörlükederse, gerçekten benim Rabbim Gani'dir (hiçbir şeye ihtiyacıolmayandır), Kerîm'dir." [Nem: 27/40.]

ALLAH'ın bütün varlıklara, özellikle canlılara yaptığı sonsuz ihsan veikramlar herkesin malûmudur. Hava nimetinden, bütün canlılarıfaydalandıran ALLAH, bu yardımlarını ve bağışlarını karşılıksız olarakyapmakta, böylece sonsuz keremimin sayısız örneklerini sergilemektedir.

Bu isim, insanlar için kullanıldığında, 'şerefli, itibarlı, cömert'gibi mânâlara gelir. Şu var ki, insanlar çoğu zaman yardımlarınıkarşılıksız yapmaz, maddî veya manevî bir ücret beklerler.

Halbuki, kerîm olan zât, yaptığı yardıma, karşılık beklemez. Birfakirin karnını doyurduktan sonra, ondan iş talebinde bulunan insana'kerîm' denmez.

Bir ömür boyu, nefislerinin tatminiyle uğraşan ve şahsî menfaat peşindedurmadan koşan kimseler, Kerîm isminin feyzinden nasipsizdirler;insanlar arasında makbul sayılmadıkları gibi ALLAH katında dadeğersizdirler.

Cömertlikle ilgili şu hadis-i şerif bu noktada çok ibretlidir:

"Cömert, ALLAH'a yakın. Cennete yakın, insanlara yakın. Cehennemden uzaktır."


ER-RAKÎB

“Kullarının her şeylerini gözeten, müşahedesi altında tutan”.

"Her şey, ilmi, nazarı ve murakabesi altında bulunan."

"Şüphesiz ALLAH, sizin üzerinizde Rakîb'dir." [Nisa: 4/1.]

Bu ilâhî isim, Alîm, Basîr ve Şehîd isimleriyle yakından ilgilidir. Herşeyi gören, bilen ve her hadisenin şahidi olan ALLAH, elbette bütünvarlıkları ve bilhassa insanları daimî bir murakabe altında bulundurur.Bilhassa insanları diyoruz, çünkü insan, kendisine cüz'î iradeverilmesi sebebiyle ihtiyarî fiillerde serbest bırakıldığından, bumurakabe en ileri mânâda onda merkezleşir.

Bu ismi düşünen bir kul, kendi nefsini daima gözetler, kontrol eder.Onu başıboş bırakmamaya, günah ve isyan sahasına sokmamaya çalışır.

Kendisini, ALLAH Resulünün (a.s.m.)ifadesiyle, bir çoban olarak bilirve güttüklerinden sorumlu olduğunu idrak ederek, nefsini, ailefertlerini ve sorumluluk sahasına giren herkesi ve her şeyi murakabealtında tutmaya çalışır.

Duygularını, haramdan ve şüpheli şeylerden korur.

Gözünü harama yönlendirmez, kulağına her şeyin girmesine izin vermez.

Aklını gereksiz ve zararlı şeylere yormaz.

Kalbini de murakabe altında tutar; imanına zarar verecek, itikadına ters düşecek düşünce ve meyillerden hassasiyetle sakınır.

Sevgi ve korkusunun sadece ALLAH için olmasına azami dikkat eder.


EL-MUCÎB

"Dua ve isteklere cevap veren."

"Rabbiniz buyurdu: Bana dua edin. Size cevap vereyim." [Mü'min: 40/60.]

Dua, 'istemek, talep etmek' demektir. Dua denilince, aklımıza,öncelikle, el açıp yalvarmak gelir. Bu, duanın sadece bir şeklidir ve'kavli dua' olarak adlandırılır.

Nur Külliyatında, "istidad lisanıyla bütün tohumlar tarafından veihtiyac-ı fıtrî lisanıyla bütün hayvanlar tarafından ve lisan-ıızdırari ile bütün muztarlar tarafından edilen dualarınmakbulîyeti"nden söz edilir.

Bu ifadeden, duanın diğer üç çeşidini de öğrenmiş bulunuyoruz: 'İstidatlisanıyla dua', 'fıtrî ihtiyaç lisanıyla dua' ve 'ızdırar lisanıyladua.'

Bütün çekirdekler, tohumlar, yumurtalar, nutfeler istidat lisanıyla duaederek, bu istidatlarının kuvveden fiile çıkmasını talep ederler.Yeryüzünde sergilenen bütün hayvan ve bitki türleri, bu dualara cevapverildiğini ilan eder ve Mucîb isminden birer tecelli taşırlar.

Fıtrî ihtiyaçlarla yapılan dualara iki misal:

Göz, görme fıtratındadır, yani yaratılışında görme vardır ve görmekiçin de ışığa muhtaçtır. Keza mide, hazmetme fıtratındadır ve rızkaihtiyacı vardır. İşte bu dualara da cevap verilmiş ve güneş bir ışıkkaynağı yapılırken, yeryüzü de azıklarla doldurulmuştur.

Izdırar lisanıyla yapılan dua ise çaresizlik içinde kıvranan, tutunacakhiçbir dalı kalmayan ruhların halis bir iltica ile ALLAH'tan medetdilemeleridir. Bunun en çarpıcı misali, Yunus aleyhisselâmın balığınkarnında yaptığı duadır ve bu dua hemen kabul edilmiştir.

İşte bütün bu dualara, ALLAH cevap verir. Hakiki Mucîb ancak O'dur.

Dil, kalbin tercümanıdır. Kalpteki bir istek, henüz kelimeleredökülmeden, bir arzu, bir iştiyak yahut bir ızdırap halinde ikenALLAH'ın malûmudur

Nur Külliyatında duaya cevap vermekle, duanın kabulünün farklı şeyler olduğu enfes bir misalle şöyle açıklanır:

"Cevab vermek ayrıdır, kabul etmek ayrıdır. Her dua için cevab vermekvar; fakat kabul etmek, hem ayn-ı matlubu vermek Cenâb-ı Hakk'ınhikmetine tâbidir. Meselâ: Hasta bir çocuk çağırır: 'Ya Hekim! Banabak.' Hekim: 'Lebbeyk' der.. 'Ne istersin?' cevab verir. Çocuk: 'Şuilâcı ver bana' der. Hekim ise; ya aynen istediğini verir, yahut onunmaslahatına binaen ondan daha iyisini verir, yahut hastalığına zararolduğunu bilir, hiç vermez. İşte Cenâb-ı Hak, Hakîm-i Mutlak hâzır,nazır olduğu için, abdin duasına cevab verir. Vahşet ve kimsesizlikdehşetini, huzuruyla ve cevabıyla ünsiyete çevirir. Fakat insanınhevaperestane ve heveskârane tahakkümüyle değil, belki hikmet-iRabbaniyenin iktizasıyla ya matlubunu veya daha evlâsını verir veya hiçvermez." [Sözler.]

Bu isimden kulun alacağı ders, herşey için ve daima ALLAH'a muhtaçolduğunu hatırdan çıkarmayarak, ihtiyaçları için ancak O'nun kapısınıçalmak, O'ndan medet dilemektir.

Ayrıca, "veren el, alan elden hayırlıdır" hadis-i şerifini de düşünüp, kendisinden isteyenlere vermeye çalışmaktır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 17 Kasım 2008, 12:01   Mesaj No:58
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna




EL-VÂSİ'

"Bütün sıfatları sonsuz ve sınırsız olan."

"Geniş rahmetiyle bütün varlıkları kuşatan."

“Sınırsız ilmi, olmuş ve olacak her şeyi içine alan."

“Bu, ALLAH'ın bir fazlıdır, onu dilediğine verir. ALLAH, Vasi'dir, Alîm'dır." [Mâide: 5/54.]

Bu ilâhî isim, mânâca, Muhît ismine yakın görünürse de, Vâsi' ismiçoğunlukla ALLAH'ın zâtı ve sıfatları için, Muhît ismi ise fiilleriiçin kullanılır. Meselâ, "ALLAH, o Vâsi' merhametiyle bütün mahlukatıMuhit'tir (kuşatmış, ihata etmiştir)" dediğimizde her iki ismi birliktekullanmış oluruz. Ve aralarındaki farkı bir derece hissederiz.

ALLAH'ın merhameti vâsi'dir. Mahlukat yaratılmadan önce de bu böyleidi, yine böyledir. Mahlukatı yarattığında O'nun o vâsi' merhameti hermuhtacı kuşatmış, içine almıştır.

İlâhî ilim, kudret ve sair sıfatlar için de benzer şeyler söylenebilir.

Buna göre, Muhît ismi, fiilî bir isimdir, ihata etme fiiline dayanır. Vasi' ise ALLAH'ın zâtına ve sıfatlarına bakar.

Bütün sema tabakalarını ve arzı kaplayan Kürsî, ALLAH'ın Vâsi' isminin en büyük bir tecelligahıdır.

"O'nun Kürsi si, bütün gökleri ve yeri kuşatmıştır."


EL-HAKÎM

"Hüküm ve hikmet sahibi."

"Her şeyi olduğu gibi bilen."

"Gerekeni en güzel ve en faydalı şekilde yapan."

“En güzel isimler O'nundur. Göklerde ve yerde olanların tümü O'nu tesbih etmektedir. O, Azîz'dir, Hakîm'dir."
[Haşr: 59/24.]

Şu görünen varlık âlemine, kitab-ı âlem denildiği gibi, ilâhî fermanınbir ismi de Kur'ân-ı Hakîm'dir. Kur'ân'ın bütün emir ve yasaklarınıninsanın faydasına olduğunun en açık bir delili, şu kâinat kitabınınilim ve hikmetle âdeta kaynaşmasıdır.

Herbir fen, bu âlem kitabındaki sonsuz hikmetlerin sadece bir yönünüaçıklamaya çalışır. Bitkilerden, hayvanlardan, denizlere, yer altına veyıldızlara kadar her âlem, ayrı bir ilim dalının konusu olmuş ve herbiri hakkında yüzlerce, binlerce kitap yazılmıştır. Âlemin bir küçükmisali olan insanın derisi, iç organları, kalbi, gözü, kulağı ayrıbirer ilim dalının inceleme konusudur.

Şu âlemde, her şeyin nice hikmetlerle dolu olduğunu gören insanoğlu,kendisini gayesiz, faydasız kabul edemez. Boş şeylerle uğraşıp ömrünüzayi edemez.

Ruhun hanesi olan beden, bu kadar hikmetli yapıldığına göre, o hanede tasarruf eden ruh nasıl hikmetsiz olabilir!?..

İnsan ruhunun ve kalbinin de hikmetli bir yol tutmaları, ancak Kur'ân-ı Hakîm'e uymalarıyla mümkündür.

Hakîm isminden gerekli dersi alan bir mü'min, her şeyi hikmetle yapanve insanın ruhunda ve bedeninde nice hikmet cilveleri sergileyenRabbinin hikmetine uygun hareket etmeye gayret gösterecek, faydalıişler yapacak, boş ve zararlı şeylerden sakınarak ahireti için azamîderecede sevap kazanmaya çalışacaktır.

Eşyada gizli ilâhî sırları ve gayeleri keşfetmek için çaba gösterecek,hikmetin 'faydalı ilim ve salih amel' tarifine uygun olarak, sadecegerçeği öğrenmekle kalmayacak, ilmini amelle destekleyerek Hakîm isminemazhariyetten nasibini alacaktır.

Böylece, "(ALLAH) hikmeti dilediğine verir. Kime hikmet verilmişse, şüphesiz ona pek çok hayır verilmiştir"
[Bakara: 2/269.] âyet-i kerimesindeki müjdeden nasiplenmeye çalışacaktır.
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Aralık 2008, 14:59   Mesaj No:59
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna



EL-HAKEM


"Hükmeden, hakkı yerine getiren."

"Hükümlerinde zulüm bulunmayan."

"(De ki ALLAH'tan başka bir hakem mi arayayım? Oysa O, size Kitabı tafsilatlı olarak indirmiştir." [En'âm: 6/114.]

Bu ism-i şerif yâd edilirken, hayalimiz bizi mahşer meydanına götürür.O dehşetli meydana çıkış, ilâhî bir hükümle olduğu gibi, orada bellibir süre beklenmesi de yine ilâhî irade ve hüküm iledir.

Bu hükmün icra edilmesiyle, dünya tarlasının bütün mahsulleri bir arayatoplanır. İlâhî hâkimiyet karşısında herkesin aciz ve zelil kaldığı,olanca ağırlığıyla hissettirilir.

Bunu takiben mizan kurulur ve "hükmün ancak ALLAH'a ait olduğu" bütün haşmet ve azametiyle herkese gösterilir.

Daha sonra, yine ALLAH'ın hükmüyle, bir kısım insanlar doğrudan Cennetegiderler. Bir kısmı, günahları kadar yanmak üzere Cehennemegönderilirler. Bir başka gurubun ise ebedî olarak Cehennemdekalmalarına hükmedilir.

Elbette ki, bu ismin tecellisi sadece ahirete mahsus değildir. Budünyada da bütün varlıklar bu ismin tecellisine mazhardirlar. İnsanımisal alarak konuşalım: İnsanoğlunun dünyaya gelişi gibi ölümü de ilâhîhüküm iledir. Organlarının yerleri, şekilleri, büyüklükleri, vazifelerihep ilâhî hüküm ile tahakkuk etmiştir.

Diğer bütün varlıklar da, ALLAH'ın taktir ettiği özelliklere sahip olur ve O'nun hükmü altında vazife görürler.


EL-ADL

"Bütün icraatları hak ve adalet üzere olan.”

"Her hak sahibine hakkını veren ve haksızları cezalandıran."

“Ey iman edenler, âdil şahidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun.Bir topluluğa olan kininiz, sîzi adaletten alıkoymasın."
[Mâide: 5/8.]

ALLAH Adl'dir. Adaleti sonsuz kemâldedir ve onun ötesinde bir adalet düşünülemez.

Nur Külliyatında adalet iki temel esasa ayrılarak incelenir: İhkak-ı hak' ve 'zalimleri cezalandırmak.'

İhkak-ı hak, her hak sahibine hakkını en güzel şekilde vermek demektir.

ALLAH, ağacın dallarından, güneşin gezegenlerine, Cennetintabakalarından, Cehennemin menzillerine kadar her şeyi lâyık mevkiinekoymuştur.

Bunun bir küçük misalini de insanda sergilemiş, her organı yerli yerinekoymuş, vazife yapması için gerekli olan bütün şartları en güzelşekilde hazırlamış ve ihtiyaçlarını görmüştür.

İnsanın simasında, göz ile kulağı nasıl adaletle yerleştirmişşe,ruhunda da akıl ve hafızayı aynı adalet ölçüleriyle yaratmış ve herbirine uygun vazifeleri yüklemiştir.

Varlık âleminde adaletini en güzel şekilde gösteren ALLAH, kullarının amellerine de adalet üzere karşılık verecektir.

"Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir."
[Zilzâl: 99/7-8.]

Adalet denilince bunun zıddı olan zulüm hatıra gelir. Zulüm,'başkasının mülkünde, izni olmaksızın, tasarruf etmek demektir. ALLAHzulümden münezzehtir; çünkü bütün mülk âleminin tek sahibi veyaratıcısı O'dur.

Bütün esmâ-i hüsna gibi, Adi isminin de diğer isimlerlerle yakın ilgisi vardır. Bunu kısaca şöyle ifade edebiliriz:

Azîz, Cebbar, Celîl, Kahhâr, Kadîr, Muktedir, Muntakîm... olan ALLAH, adaleti en kâmil mânâda tatbik eder.

Rahman, Rahîm, Kerim, Latîf, Halîm, Gaffar... olan ALLAH, bir kulunu Cehenneme koyarsa, o kul bunu hak etmiş demektir.

Bir insanın Adl isminden feyiz alabilmesi için, öncelikle kendisineilâhî bir ihsan olarak verilen bütün organlarını, akıl, kalb, hayal,hafıza gibi manevî cihazlarını, sevgisini korkusunu ve daha nicehislerini yaratılış gayelerinde kullanması gerekir. Ancak o zaman, 'herşeyi yerli yerine koymak ve her hak sahibine hakkını vermekle' adaletetmiş ve zulümden kurtulmuş olur.

Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yoran birinsan, öncelikle kendi aklına zulmetmiş olur. Çünkü, o akılla niceilimler tahsil edebilir ve faydalı işler yapabilirdi. Böylece, hemdünyasını hem de ahiretini mamur etmiş olurdu. Muhatabına zararvermekle ettiği zulüm ise ikinci derecede kalır. Çünkü, kendi aklınaverdiği zarara karşılık muhatabının, meselâ, malına zarar vermiş olur.

Yine, bir insanın âdil olabilmesi için, maddî imkânlarını da adaletüzere kullanması, israftan sakınması, fakirin hakkı olan zekâtıeksiksiz vermesi gerekir. Zekât vermeyen insan, hem kendi nefsine, hemde muhtaçlara zulmetmiş demektir.

Adaletin ikinci şubesine gelince, elinde hüküm ve infaz yetkisi bulunankimseler, 'zalimlere hak ettikleri cezayı vermek' ve bunu yaparken deaşırı giderek zulme girmemek suretiyle, Adl ismine mazhar olur ve buisimden ayrı bir feyiz alırlar.


EL-LATÎF

"En ince ve gizli işleri, bütün incelikleriyle bilen ve onlara çok kolay nüfuz eden."

"Kullarına, sezilmez yollardan faydalar ulaştıran."

"Lütufla muamele eden."

“ALLAH, kullarına karşı lütuf sahibidir; dilediğini rızıklandırır. O, kuvvetlidir, Aziz'dir." [Şûra: 42/19.]

Latîf, kelime manâsıyla, 'katı olmayan, ince, hoş ve yumuşak' mânâsınagelir. Latîf, kelimesinin, hem 'lütuf ve yardım'la, hem de letafetleyani 'kesif ve katı olmamakla ilgisi vardır.

Bir ismi de Nur olan ALLAH'ın bütün sıfatları latiftir; zâtı da, sıfatları da maddeden münezzehtir.

Şu âyet-i kerîme Latîf isminin bu mânâsını bize ders verir:

"Gözler O'nu göremez, O bütün gözleri görür. O Latiftir, Habîr'dir." [En'am: 6/103.]

"ALLAH kullarına latiftir, dilediğini nzıklandırır." [Şura: 42/19.]âyetinde Latîf, 'son derece lütufkâr olan, kullarına ince ve sezilmezyollardan ihsanlarda bulunan' mânâsındadir.

"Yaratan bilmez olur mu? O, Latîf'tir, Habîr'dir." [Mülk: 67/14.]âyetinde ise Latîf, "en ince şeyleri kolaylıkla bilen" mânâsınagelmektedir.

Varlık âleminde latîf varlıklar, maddî ve kesif eşyadan kat katfazladır. İnsan ruhu ve ona bağlı ince hissiyatlar buna misalverilebilir. Midenin bir gıdayı hazmetmesiyle, aklin bir mânâyıkavraması ve" anlaması birbirinden ne kadar farklıdır! Akıldaki bu incefaaliyet Latîf olan ALLAH'ın büyük bir ihsanıdır.

Yavrusunu kucağına alıp emziren bir annenin, kolları bebeği sardığıgibi, latîf şefkati de aynı şekilde yavrusunu her yönden kuşatır. Bu,ALLAH'ın hem o anneye, hem de yavrusuna büyük bir lütfudur.

Letafet denilince, aklımıza hemen yumuşaklık gelir. Bir insan,başkalarına karşı ne kadar yumuşak davranır ve ne kadar lütufkâr olursaLatîf isminin feyzinden o kadar fazla nasip almış demektir.


EL-HABİR

"Eşyanın hakikatlerini ve gizliliklerini bilen."

"Batınî haberler kendisinden saklanamayan."

"Ey iman edenler, ALLAH'tan korkun. Herkes yarın için neyi takdimettiğine baksın. ALLAH'tan korkun. Hiç şüphesiz ALLAH, yaptıklarınızdanhaberdardır." [Haşr: 59/18.]

Alîm ismiyle Habîr isminin mânâları birbirine çok yakındır. Şu var ki, Alîm ismi daha umumîdir.

Habîr denilince, haberdar olan, ilminden bir şey saklanamayan mânâsıhatıra gelir. Yani Alîm ismi, 'gîzli-aşikâr her şeyi bilen' mânâsınıifade ederken, Habîr ismi biraz daha hususiyet arz eder ve bize göregizli olan şeylerin O Habîr için aşikâr olduğunu ders verir. Hiçbirhadise ve hatıranın, hiçbir düşünce ve -niyetin ALLAH'tan
gizlenemeyeceğini ifade eder.

ALLAH'ın Habîr olduğunu bilen bir mü'min, O'nun razı olmayacağı hertürlü söz, fiil ve halden uzak kalmaya çalışır. Kendi iç âleminde olupbitenlerden hiçbirinin, Latîf ve Habîr olan ALLAH'tan gizlikalamayacağını düşünür. Kalbini yanlış inançlardan, aklını bâtıldüşüncelerden, hayalini faydasız meşguliyetlerden korumaya gayret eder.

İmam Gazâlî Hazretleri insanın, 'kendi ruh dünyasında cereyan eden vebaşkalarının bilemediği şeyleri vicdanen bilmesi’ cihetiyle, bu ismemazhar olduğunu söyler.

EL-HALİM

"Cezalandırmaya gücü yettiği halde, hemen ceza vermeyen."

"Kullarının isyanlarına karşı, hemen öfkeye kapılmayan."

“Şüphesiz ALLAH, Ğafur'dur, Halîm'dir." [Âl-i İmran: 3/155.]

Hikmet dünyası olan bu âlemde, eşyayı yaratmakta'acele etmeyen,mahlukatı safha safha yaratan ALLAH, bu imtihan dünyasında küfür veisyanlara da hemen ceza vermez. Kudreti yettiği halde, bu cezayı tehireder. Kullara böylece tövbe kapısını açar ve onlara pişmanlık fırsatıverir.

Bu isimden kulun alacağı ders, işlediği günahlardan tövbe etmesi. Halimismi gereği, cezasının tehir edilmesini bir fırsat bilip, ALLAHResulünün(a.s.m.)tavsiyelerine uyarak, o günahlara kefaret olmak üzeregüzel ameller işlemesidir. Bir de, ALLAH'ın Halim ve Gafur olduğunuhatırlatarak onu isyana teşvik eden nefsine, Alîm, Raklb, Hasîb veMuntakim isimlerini hatırlatması ve böylece o nefsi yanlış yolagirmekten men etmesidir.
Alıntı ile Cevapla
Alt 31 Aralık 2008, 15:02   Mesaj No:60
Medineweb Üyesi
Avatar Otomotik
Durumu:seydanur isimli Üye şimdilik offline konumundadır
Medine No : 4172
Üyelik T.: 29 Eylül 2008
Arkadaşları:0
Cinsiyet:
Mesaj: 74
Konular: 17
Beğenildi:1
Beğendi:0
Takdirleri:10
Takdir Et:
Standart Cvp: Esma-ül Hüsna

Esma-ül Hüsna


EL-AZİM


"Pek azametli."

"Hem zâtı hem de sıfatlan sonsuz kemâlde olan."

“Büyüklüğü akıl ve fehmin ihatasından münezzeh bulunan.”

"Göklerde ve yerde olanlar O'nundur. O, Aliyy'dir (yücedir), Azîm'dir." [Şürâ: 42/4.]

Azîm ismi, hem zâtın hem de sıfatların kemâline birlikte delalet eder. Azamette, heybet ve celâl mânâsı vardır.

Kur'ân'dan bir sûre okuduğumuzda bu tilavetimizi 'sadakALLAHü'1-Azîm'diye sona erdiririz; "Azîm olan ALLAH doğruyu ifade etti, hakikati dersverdi" deriz. Böylece Kur'ân'ın da azametini hatırlar, "bütün insanlarve cinler, toplansa bir tek sûresinin bile mislini getiremeyeceğini"düşünür, onun belagatındaki azamete hayran oluruz.

Azîm olan ALLAH'ın kelamı taklide müsaade etmez. Bu hakikat, kâinatkitabı için de geçerlidir. Onun da ne sûrelerini, ne cümlelerini, ne dekelimelerini beşer taklit edememiştir ve edemez de. Bir çiçekteki ilâhîsanatın azameti, herkesi aciz ve hakir bırakır; kimse onun taklidiniyapamaz.

Azîm ismini çok yâd ettiğimiz bir mevki de rükûdur. Rükûda, 'sübhanerabbiye'1-Azîm', yani 'beni en güzel şekilde terbiye eden Rabbim,Azîmdir, bütün noksan sıfatlardan münezzehtir' demekle, insanterbiyesindeki azameti hatırlamış oluruz.

Bu azamet karşısında eğilme ihtiyacı duyan bir ruh ve bu ihtiyaca cevap verecek şekilde yaratılmış bir beden...

İşte, ruhun ve bedenin böyle en güzel bir şekilde terbiye edilmeleri, ancak Azîm olan ALLAH'a mahsustur.




EL-ĞAFÛR

"Affediciliği tam olan."

"Kulların kusurlarını melaike ve ruhanîlere karşı örten."

"Muhakkak ki, ALLAH bütün günahları bağışlar. O Gafur ve Rahim'dir." [Zümer: 39/53.]

Bir âyet-i kerimede, mealen şöyle buyrulmuştur:

"De ki: Ey nefislerinde israfa giren (haddi aşarak günah işlemeklenefislerine zulmeden) kullarım. ALLAH'ın rahmetinden ümit kesmeyiniz.Muhakkak ki, ALLAH bütün günahları bağışlar. O Gafur ve Rahîm'dir."[Zümer: 39/53.]

Âyette geçen 'nefis' kelimesi, 'zât' mânâsına gelir ve insana emanetolarak verilen bütün organları, duyguları, hissiyatı, akıl ve kalbiiçine alır.

Nur Külliyatında şöyle bir cümle geçer:

"En kıymetdar âletleri, en kıymetsiz şeylerde sarfedip nefsine zulmettin." [Sözler.]

Aklını yanlış fikirlerle meşgul eden, kalbine bâtıl sevgileriyerleştiren, gözüyle harama bakan, diliyle yalan söyleyen, kısacasıkendisine emanet verilen bütün o kıymetli aietleri ve duygulan, yanlışyolda kullanan insanlar 'nefislerinde israfa girmiş’ kullardırlar. Buâyet-i kerime ile, insanların böyle bir israftan sakınmaları gereğineişaret edilmiş ve şeytana uyarak böyle bîr hataya düşmeleri halinde deümitsizliğe kapılmayarak, ALLAH'ın mağfiretine sığınmaları dersverilmiştir.

Her ikisi de 'affedicilik' mânâsını ifade eden Gaffar ismiyle Gafurismi arasındaki ince farkı, İmam Gazâlî Hazretleri şöyle açıklar:

"Gaffar, tekrar tekrar affeden demektir. Gafur ise, affediciliği tamolup, afv ve mağfiretin en ileri derecesinde bulunan mânâsına gelir."

Bu iki isimden kulun alacağı nasip, iki maddede özetlenebilir:

İnsan nefis ve şeytana uyarak bir günah işlediğinde, derhal tövbeetmeli ve ümitsizliğe düşmemek için ALLAH'ın Gafur olduğunuhatırlamalıdır.

Kulun bu isimden alacağı diğer nasip ise, mü'minlerin hatalarını örtmesi, başkalarına anlatmaması ve onları bağışlamasıdır.

İnsan, kendi cüz'î izzetine karşı işlenen küçük hatalarıaffedebilmelidir ki, sonsuz izzet ve azamet sahibi olan ALLAH'a karşıişlediği isyanların affını dilemeye yüzü olabilsin.
"Bütün icraatları hak ve adalet üzere olan.”

"Her hak sahibine hakkını veren ve haksızları cezalandıran."

“Ey iman edenler, âdil şahidler olarak, ALLAH için, hakkı ayakta tutun.Bir topluluğa olan kininiz, sîzi adaletten alıkoymasın."
[Mâide: 5/8.]

ALLAH Adl'dir. Adaleti sonsuz kemâldedir ve onun ötesinde bir adalet düşünülemez.

Nur Külliyatında adalet iki temel esasa ayrılarak incelenir: İhkak-ı hak' ve 'zalimleri cezalandırmak.'

İhkak-ı hak, her hak sahibine hakkını en güzel şekilde vermek demektir.

ALLAH, ağacın dallarından, güneşin gezegenlerine, Cennetintabakalarından, Cehennemin menzillerine kadar her şeyi lâyık mevkiinekoymuştur.

Bunun bir küçük misalini de insanda sergilemiş, her organı yerli yerinekoymuş, vazife yapması için gerekli olan bütün şartları en güzelşekilde hazırlamış ve ihtiyaçlarını görmüştür.

İnsanın simasında, göz ile kulağı nasıl adaletle yerleştirmişşe,ruhunda da akıl ve hafızayı aynı adalet ölçüleriyle yaratmış ve herbirine uygun vazifeleri yüklemiştir.

Varlık âleminde adaletini en güzel şekilde gösteren ALLAH, kullarının amellerine de adalet üzere karşılık verecektir.

"Her kim zerre kadar hayır işlemişse onu görecektir. Her kim de zerre kadar şer işlemişse onu görecektir."
[Zilzâl: 99/7-8.]

Adalet denilince bunun zıddı olan zulüm hatıra gelir. Zulüm,'başkasının mülkünde, izni olmaksızın, tasarruf etmek demektir. ALLAHzulümden münezzehtir; çünkü bütün mülk âleminin tek sahibi veyaratıcısı O'dur.

Bütün esmâ-i hüsna gibi, Adi isminin de diğer isimlerlerle yakın ilgisi vardır. Bunu kısaca şöyle ifade edebiliriz:

Azîz, Cebbar, Celîl, Kahhâr, Kadîr, Muktedir, Muntakîm... olan ALLAH, adaleti en kâmil mânâda tatbik eder.

Rahman, Rahîm, Kerim, Latîf, Halîm, Gaffar... olan ALLAH, bir kulunu Cehenneme koyarsa, o kul bunu hak etmiş demektir.

Bir insanın Adl isminden feyiz alabilmesi için, öncelikle kendisineilâhî bir ihsan olarak verilen bütün organlarını, akıl, kalb, hayal,hafıza gibi manevî cihazlarını, sevgisini korkusunu ve daha nicehislerini yaratılış gayelerinde kullanması gerekir. Ancak o zaman, 'herşeyi yerli yerine koymak ve her hak sahibine hakkını vermekle' adaletetmiş ve zulümden kurtulmuş olur.

Aklını başkalarını aldatmaya ve onlara haksızlık etmeye yoran birinsan, öncelikle kendi aklına zulmetmiş olur. Çünkü, o akılla niceilimler tahsil edebilir ve faydalı işler yapabilirdi. Böylece, hemdünyasını hem de ahiretini mamur etmiş olurdu. Muhatabına zararvermekle ettiği zulüm ise ikinci derecede kalır. Çünkü, kendi aklınaverdiği zarara karşılık muhatabının, meselâ, malına zarar vermiş olur.

Yine, bir insanın âdil olabilmesi için, maddî imkânlarını da adaletüzere kullanması, israftan sakınması, fakirin hakkı olan zekâtıeksiksiz vermesi gerekir. Zekât vermeyen insan, hem kendi nefsine, hemde muhtaçlara zulmetmiş demektir.

Adaletin ikinci şubesine gelince, elinde hüküm ve infaz yetkisi bulunankimseler, 'zalimlere hak ettikleri cezayı vermek' ve bunu yaparken deaşırı giderek zulme girmemek suretiyle, Adl ismine mazhar olur ve buisimden ayrı bir feyiz alırlar.


EŞ-ŞEKÛR


“Kendisine yapılan şükre, çok ecirle mukabele eden.”

"Cüz'î ibadetlere karşı külli mükâfatlar, yüksek dereceler ve çok sevaplar veren."

'Eğer ALLAH'a güzel bir borç verecek olursanız, onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. ALLAH Şekûr'dur, Halîm'dir."
[Teğâbün: 64/17.]

Bir âyet-i kerîme:

"And olsun ki, şükrederseniz elbette size daha fazla veririm. Ve eğernankörlük ederseniz, haberiniz olsun ki azabım çok şiddetlidir."[İbrahim: 14/7.]

Şükretmek ALLAH'ın sonsuz nimet ve ihsanlarının kıymetini bilmek demektir ve küfranın zıddıdır.

Cenâb-ı Hak, bu insanlık görevini yerine getiren mü'min kullarına kat kat mükâfat vereceğini bu âyet-i kerîmeyle müjde veriyor.

Nur Külliyatında, "fıtrat-ı beşeriyede cemâle karşı bir muhabbet vekemâle karşı perestiş etmek ve ihsana karşı sevmek vardır" buyrularak,şükretmenin insanın yaratılışında mevcut olduğu ders verilir.

Bu dünyada bir çekirdeğe karşılık bir ağaç ihsan eden ALLAH, dünyadayapılan ibadet ve şükürlere öyle mükâfatlar verecektir ki, ALLAHResulünün (a.s.m.) ifadesiyle, "Ne gözler görmüş, ne kulaklar işitmişne de insanın kalbine, hatırına gelmiştir."

Şekûr isminin Cennetteki tecellisi işte böyle muhteşem, böyle harika ve böyle azim olacaktır.

Kula yakışan ve yaraşan, fırsatı çok iyi değerlendirip şu kısa dünyahayatını şükür ve ibadetle geçirmek, böylece ebedî saadete mazharolmaktır.

Bu isimden nasiplenen bir kul, insanlardan gördüğü iyiliklere karşı dateşekkürle mukabele eder. Nankörlükten ve nimeti küçümsemekten sakınır.

Nitekim, ALLAH Resulü (a.s.m.) "İnsanlara teşekkür etmeyen, ALLAH'a şükretmez" buyurmuşlardır.
Alıntı ile Cevapla
Cevapla


Konuyu Toplam 3 Kişi okuyor. (0 Üye ve 3 Misafir)
 

Benzer Konular
Konu Başlıkları Konuyu Başlatan

Medineweb Ana Kategoriler

Cevaplar Son Mesajlar
Esma-ül Hüsna oyunu Medineweb Forum Oyunları 95 31 Ocak 2019 19:43
Esma el-Hüsna, Allah’ın 99 Güzel İsmi/Muhsin İyi-Medineweb muhsin iyi Makale ve Köşe Yazıları 2 18 Ekim 2017 16:49
Rusya'da esma-i hüsna sergisi EyMeN&TaLhA Allah(c.c) 0 01 Mart 2013 21:31
Esma-ül Hüsna ile Dua ve Zikir TufeyL Dua Bölümü 3 23 Nisan 2012 11:05
İsm-i Azam Ve Esma-i Hüsna Duaları Verda_Naz Hadis-i Şerif 0 26 Kasım 2008 03:02

Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.kaabalive.net Bir Ayet Bir Hadis Bir Söz | www.medineweb.net Yeni Sayfa 1
.::.Bir Ayet-Kerime .::. .::.Bir Hadis-i Şerif .::. .::.Bir Vecize .::.
     

 

 Medineweb Sosyal Medya Gruplarımız:  Medineweb  Medineweb  Medineweb  Medineweb Medineweb     

  www.alemdarhost.com sunucularını Kullanıyoruz.